GÜNAYDIN GAZETESİ ESKİ YÖNETİCİSİ HALDUN SİMAVİ'Yİ ANLATIYOR.
Anı-değerlendirme niteliğindeki bu öznel çalışma, güncel bir tartışmaya da kaynaklık ediyor aslında: Gazete nedir? Nasıl olmalıdır?
Türkiye basın tarihinde bazı köşe taşları var:
İbrahim Müteferrika ve 28 Çelebizade Mehmet Efendi ile başlayan süreçte, siyasi-sosyal-ekonomik tarihe paralel olarak, Saray'ın yönetiminde ve parasıyla çıkartılan yerli ve yabancı gazeteler, sansürün teorik olarak kaldırılışı, Kemalist iktidarın Cumhuriyet gazetesi, II. Dünya Savaşı öncesi ve sırasında Sertellerin Tan gazetesi, 46'daki Demokrat Parti'nin zaferinin ardından Sedat Simavi'nin Hürriyet 'i, kronolojiyi izleyecek olursak 1968'de Haldun Simavi'nin ofset tekniğiyle basılan ilk gazete Günaydın 'ı yaratması...*
Haldun Simavi,kuşkusuz gerek Hürriyet'i babasından devraldığı 1954-68 döneminde ama esas olarak, Günaydın'ı Asil Nadir'e sattığı güne kadar yönettiği dönemde (1968-1988), Babıali'de orijinal, farklı bir sima olarak temayüz etti, özellikle de popüler gazetecilik uygulamaları ve tiraj konusundaki başarılarıyla anıldı.
Ne var ki Haldun Simavi, kimilerine göre bir efsane olarak kayıtlara geçmişse de aradan bunca yıl geçmiş olmasına rağmen, ne bizzat kendisi ne de Günaydın gazetesi hakkında ciddi, akademik ya da mesleki bir çalışma yayınlandı.
Zengin içerik
İşte Akgün Tekin 'in 'Türk Basınında Kayan Yıldız: Haldun Simavi'nin Günaydın'ı' bu eksikliği gidermeye aday, kuşkusuz iyi niyetli bir girişim.
792 sayfalık kitap, Doğan Kitap'ın Anı dizisinden yayınlanmış olsa da, Tekin, şahsi mesleki hatıratının Günaydın döneminin dışına da çıkmış, ayrıca, anı kitaplarında pek rastlamadığımız olumlu bir teknik geliştirerek, söz konusu bazı olayları, gazetecilik refleksi sayesinde, olayın kahramanlarına yeniden başvurarak en doğru hatta farklı versiyonlarını kayda geçirmiş.
Kitabın, daha doğrusu Tekin'in bir başka olumlu yanı da, konusuna, yani efsanevi kahramanı Haldun Simavi'ye nesnel yaklaşılmasını istediği için, çoğunlukla onu övenlere yer vermekle birlikte, Necati Doğru ve Mete Akyol gibi iki Simavi muhalifinin görüşlerini de aktarmaktan çekinmemiş olması.
Zaman zaman, dogmatik Simavi sevgisini dengeleyebilmek için Haldun Bey'in bazı olumsuz niteliklerini de yazmadan edememiş.
Yine de tür olarak anı ile değerlendirme arasına yerleştirebileceğimiz bu devasa çalışmanın, yazar açısından aksayan bazı yanları yok değil:
Akgün Tekin'e önce son dönemde sağlığıyla ilgili olarak geçirdiği kaza nedeniyle geçmiş olsun, sonra ellerine sağlık ama Simavi hayranlığını saklayamayan Tekin, kahramanına her zaman da nesnel yaklaşamıyor, yaklaşması da zaten mümkün değil.
Çünkü Günaydın döneminde, Necati Zincirkıran ve Rahmi Turan 'dan sonra gazetenin dördüncü adamı konumunda olan Tekin, ekmek teknesine halel getirecek bilgi, yaklaşım ve tahlillerden uzak duruyor.
Zaten Tekin'in gazetecilik anlayışı ve pratiği de, Haldun Simavi'nin popülist, tiraja dayalı, sansasyonel gazetecilik anlayışıyla örtüştüğü için, yazardan eleştirel, sorgulayıcı bir tutum beklemek çok anlamlı değil.
Yine de bilerek ya da bilmeden aktardığı olay ve bilgiler, Haldun Simavi efsanesinin çözülmesi hatta yıkılması için ilginç, önemli ipuçları veriyor.
Tekin'in kitabında çok fazla tekrar var. Bir de gereksiz yere, anlatımına galiba canlı bir hava vermek için, 'Teybimin düğmesine bastım', 'Bir kadeh daha yudumladım', 'Derin bir nefes çektim sigaramdan' türünden ayrıntılar var.
Tekin galiba ilk 200 sayfada nispeten kronolojik bir düzen izlerken, artık sıkılmış mı ne, kendi de g