GÜNAH BENİMSE ALLAH DA ORADA! BİRİLERİ ALLAH'LIK YAPMASIN!
Hürriyet yazarı Ayşe Arman'ın 'Öteki Mahallede'ki ikinci konuğu türbanlı yazar Esra Elönü! Elönü Arman'a neler anlattı?
Günah işlenmek için var, tövbe kapısı da gidilmek için...
Diziye, Esra Elönü ile devam ediyoruz. Genç bir kalem, farklı bir kalem. Haber 7’de Feride’nin Günlüğü köşesini hazırlıyor. Marmara FM’in Genel Yayın Yönetmeni ve Star Gazetesi yazarı. Bugüne kadar yazdığı 5 kitabı var. Eski mahallenin yeni yüzü olarak, geleneksel anlamda kemikleşmiş davranış biçimlerinin din diye yutturulmasına şiddetle itiraz ediyor. Ama eleştirilerini, gerçek dindarlara, gerçek Müslümanlara yöneltmediği konusunda aşırı titiz. Onun laf ettikleri çifte standart kullanan dinciler...
- Esra Elönü, siz muhafazakâr kesimin “haşarı kızı”sınız, “uzaylısı”sınız, yazdıklarınızla, söylediklerinizle “aykırısı”sınız... Örtünüzü farklı takıyor olmanız, çevrenizde sorun yarattı mı?
- Evet, her zaman. Ama yılmadım. Taa en başından beri, “Başörtüsünün bir tek modeli olmaz!” dedim. Bunu yürekten savundum. Örtümü farklı atraksiyonlarla bağladım. Camia, bu tür çıkışlara pek alışık olmadığı için, dogmalarını kıramamış bazı insanların tepkisine maruz kaldım. Ama beni durdurabilene aşk olsun...
- Mahallenin “delisi” olarak mı algılanıyorsunuz?
- Evet. Ama ben bu deliliği seviyorum. Akla faydalı bir şey. Kreatif düşünceyi, özgürlük duvarını zorlayan bir şey. Benim de kendime göre argümanlarım olduğu için, pek sıkıntı yaşamadım, daha doğrusu kulağımı tıkadım, yoluma devam ettim.
- Neler dediler?
- “Böyle örtünmek olur mu?” dediler. Satanist olduğumu söyleyenler bile çıktı. Bir kısmı, beni münafık olmakla suçladı. Bir kısmı da çok ağır küfretti...
- Ölüm tehdidi aldığınız doğru mu?
- Evet aldım, o da var. Bizler maalesef, içimizdeki başörtüsü sorununu aşamadık. Tek tip bir başörtüsü yarattık. Nedir? Hanım hanımcık bir model. Mazbut bir kadın kimliği. Bunu biraz zorlamaya başladığınızda, kafanıza vuran eller ve yüzünüze sokulan bazı gerçeklerle karşılaşıyorsunuz. Benim zorluğum burada. Hâlâ bunu yaşıyorum.
- Kaç sene oldu?
- Nasıl kaç sene? Doğduktan sonra örtülü olmadığım bir dönem vardı, sonra örtündüm, o zamandan bu zamana kadar, her yerde uzaylıyım ben. Aile içinde bile. “Bu, farklı bir şey? Bu ne? Sen kimsin? Bizden mi çıktın?” Böyle bir durum oluyor, tabii aşmaya çalışıyorsun. Zaman içinde zihnim eleştirilere, tepkilere bağışıklık kazandı. Vücudumda ayrı bir mekanizma oluştu. Artık koymuyor. Ama şuna üzülüyorum: Allah adına, din pazarlayan insanların arasında kalmışlığımız, sıkışmışlığımız bize gelişme, ilerleme şansı tanımıyor.
- Siz, “Kol kırılsın, yen içinde kalsın” yapmıyorsunuz. Kendi camianıza dönüp “Bu böyle olmaz, bu çifte standart!” diyebiliyorsunuz. Saygı duyulacak bir şey de, tedirgin olmuyor musunuz?
- Hayır, çünkü o kıramadığımız şeyi kırmak istiyorum. Kırılması lazım. Ne demek “Kol kırılır, yen içinde kalır!” Kırık kol koleksiyoncusu olduk! Bir müze açacağız. Bu kollar beni rahatsız ediyor. Zihinsel dünyamızda, bir azlığa, bir seyrekliğe sebep oluyor. Bunların söylenmesi gerekiyor. Hazreti peygamberimiz “Müslüman, Müslüman’ın ayıbını örter” demiş, pek tabii bunu yapacağız, ama insanlar, dindarlığa sığınıp bazı hataları meşrulaştırmaya çalışırsa, harekete geçmek zorundayız. Mücadelemiz bu olmalı. Sadece başörtüsü savaşı değil yani...
- Aslında, sizin anlattıklarınızdan da, Selin Ongun’un kitabından da ben şunu anlıyorum: “Örtülü örtüsüz değişen bir şey yok, biz kadınlar hep ikinci sınıfız.” Ne yapmak lazım...
- Ben kadınları sessiz buluyorum. Maalesef. Bu mazbut duruşun çok abartıldığını düşünüyorum. Biraz Ebuzer gibi olmak lazım. Peygamber Efendimiz’in “dostum” dediği, o başkaldıran Ebuzer. Kadınlara da bir Ebuzer lazım...
- Siz olun sizin kesimin Ebuzer’lerinden biri...
- Zaten öyleyim, öyle tanınıyorum. Peygamber Efendimiz, Ebuzer için diyor ki, “O, yalnız gezer, yalnız ölür, yalnız haşrolur.” Ebuzer gibi hissediyorum kendimi. Yalnızlık beni, daha fazla güçlendiriyor ve kalabalıklaştırıyor. Ne yapmak lazım sorusuna gelince, kötümser olmak istemiyorum ama maalesef, muhafazakar kesimin erkeklerinin bu meseleyi aşamayacağını düşünüyorum. Çünkü 28 Şubat sürecinden sonra -şunu da belirtmek isterim 28 Şubat’ta mağdur olmuş tek cinsiyet kadındır- erkekler, “Başörtüsünü özgürlük!” deyip, iki tane cafcaflı slogan attıktan sonra evlerine gittiler...
- Kadınları yalnız mı bıraktılar...
- Hem de nasıl. İş anlamında, sosyal anlamda. Yetmedi, o kadınları aldattılar. Dönüşüm içine girmiş olan erkekler, 28 Şubat’tan sonra, başka bir dünya tanımak istediler. Hepsi genç evlendirilmişti, birden bire perdelerini yırttılar ve “Aaaa başka kadınlar da varmış!” dediler, o kadınlardan kendilerine eş aldılar, ikinci, üçüncü eş yaptılar, kendi kadınlarına sırt çevirdiler...
- Kadınların hiç mi hatası yok...
- Bir kısmı, “Erkektir yapar!” olgusuyla sessiz kaldı, çaresizlikten. Bu şekilde, bu adamlarla, hâlâ oturanlar var. Bana göre, bu bir onur savaşıdır. Bana göre kadın, kendi kimliğini bu kadar kolay gömmemeli. Bununla savaşmalıyız.
- Muta nikâhının fonksiyonu ne?
- Haramdan sıyırmak için bir kullanmalık nikâh.
- Birçok insan “İslam dininde böyle bir şey yok” diyor...
- Evet ama yaşanıyor. İmam nikâhı daha farklı. Gerçi, evde eşin otururken, üzerine imam nikâhlı ikinci eş almaya da karşıyız, git boşan, onunla birlikte ol. Peygamber Efendimiz’in zamanında da, eşler arasında bir adaletsizlik söz konusudur, onlar da birbirini kıskanmışlardır. O yüzden, “En hayırlınız tek eşli olanınızdır” demiştir. Buradan baktığınız zaman, imam nikâhı kadar sömürülen, manüple edilen başka bir konu görmedim. Ben de diyorum ki, “Madem imam nikahına ve kadınları korumaya bu kadar meraklısınız, Allah’ın emrettiğini söylüyorsunuz, o zaman dul kalmış kadınlarla evlenin. Neden daha genç ve modern kadınlara yöneliyorsunuz!”
- Bir işyerine gittiğinizde, önde, vitrinde açık kadınlar görüp, arka odada bilgisayar başında başörtülüleri görünce nasıl tepki gösteriyorsunuz?
- Beni çok yaralayan, zedeleyen bir şey. İşte bu, muhafazakar erkeğin dönüşümü dedikleri şeyin sonucu. Başörtüsü, sadece bir slogandan ibaret değil. Kadını sahiplenmek, onu sosyal anlamda da fonksiyonel hale getirmektir. Laik kesim için nasıl ki, temizlik yapan kadın, ırgatlık yapan kadın başörtülüdür, ona sempati duyar, işte bunun başka bir versiyonunu muhafazakar erkekler, bu kadınlara duyuyor. Dolayısıyla, sahipsiz kalıyorlar, ucuz işçi olarak çalıştırılıyorlar, bu yüzden bir başkaldırma gerekiyor.
- Kadın pantolon giymez, bacak bacak üstüne atamaz, sesli gülemez, erkekler arasında çalışamaz, makyaj yapamaz...
- Hepimiz, bunlardan zaman zaman nasibimizi alıyoruz. “Kadın dikkat çekiyorsa, dine göre günahtır” deniyor. Tamam, kadının şuhlaşması, cinselliğini ortaya sermesi, dinen günah olabilir ama mesela sadece göz makyajıyla nasıl bir cinsel çağrışım olabilir?
- Sizin sadece kılık kıyafetleriniz değil, göz makyajınız da eleştiriliyor değil mi?
- Bu, benim tarzım. Günahsa, hesabını verecek olan benim. Ben demiyorum ki, “Helaldir bütün genç arkadaşlar böyle yapsın!” Ama benim stilim bu.
- “Nefsim bu kadarına izin veriyor” mu diyorsunuz.
- Evet.
- Dereceleri olabilir mi? Az dindar, biraz daha fazla dindar, çok dindar...
- Elbette. Herkes de şu hayatta, nefsiyle mücadele veriyor. Sadece bizim kesim değil, sizler de. Ve kılıç kılıca bir mücadele. Hiçbirimiz, sütten çıkmış ak kaşık değiliz. Günah, işlenmek için var. Tövbe kapısı da gidilmek için. Rabbin, sonsuz merhametinden, bereketinden, rahmetinden kim mahrum olmak ister ki? Günah benimse, Allah da orada. Bu kadar. Birileri kalkıp da Allah’lık yapmaya çalışmasın!
- Siz, kimliğinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Başörtülü kadın, Müslüman kadın, inanan kadın...
- Beni inanan kadınım. Allah’ın istediklerini yerine getirmeye çalışan kadınım. Günahkar mıyım? Evet, aynı zamanda günahkarım. Bunu da biliyorum. Ama secde, egzersiz değildir, secde, aslında Allah’a yapışmaktır, bunu da biliyorum. Ve elimden geleni yapıyorum.
- Muhafazakâr erkek, başörtülü kadını, onu deşifre ediyor diye mi sosyal hayata sokmuyor...
- Olur mu öyle şey! Niye o erkek de takke takmıyor mesela. Secde anında, Müslüman erkekler başına takke takmıyor mu? Onlar da sosyal hayatta öyle yaşasınlar o zaman...
Başörtülü kızların dinci erkeklerle evlenmek gibi bir niyeti yok
- “Artık evlenirken başörtülü kızlar tercih edilmiyor” deniyor. Bu sizi korkutuyor mu?
- Yok canım, evde kalmak gibi bir korkumuz yok. Böyle bir sıkıntımız da yok. Ama rahibe filan değiliz. Bizim de bir bakışımız var, anne olmak istiyoruz. Ama ağlak kadın da değiliz. Bu, erkeklerin hatasıdır. Erkeklerin dönüşümünün bir sonucudur, kimse onları aklamaya çalışmasın.
- Peki bu sorunun cevabını ne: Başörtülü kadına ne olacak? Onlar kiminle evlenecek?
- Bir şey olmayacak. Başörtülü kızların, dinci erkeklerle evlenmek gibi bir derdi yok zaten.
Başörtülü kız evleneceği erkeği nerede tanıyacak? Camide mi, mescitte mi?
Başörtülü bir arkadaşımızın, evlenmeyi düşündüğü bir erkekle herhangi bir yerde oturmasının, konuşmasının ne gibi sakıncası olabilir? Aksi takdirde onu nasıl tanıyacak? Nerede tanıyacak? “Bunun adı flört” diye kestirip atıyorlar, izin yok. İyi de o kız, o erkeği nerede tanıyacak? Camide mi, mescitte mi?
Müslüman erkekler komplekslerini kabul etsinler
- Müslüman bir işadamı, Papermoon’a başörtülü bir kadınla yemeğe giderse ne olur?
- Hiçbir şey olmaz. Ama ağır bir kompleks yaşıyorlar. Röportajımızın konusu bu aslında: Muhafazakâr erkekler bu komplekslerini kabul edecekler. Bu komplekslerini aşmak için başörtülü kadınları kullanıyorlar mı? Pek tabii. Biz de artık bunu yüzlerine vuruyoruz.
- Dindar çevrelerde, kıyafeti tesettürlü kadınların yerini kalbi tesettürlü kadınların almaya başladığı doğru mu?
- Var bu tür şeyler. Bana komik ve manasız geliyor. Tepki çekmemek için, başörtülü kasiyer çalıştırmak istemiyorlar, böyle bir uygulamaya gidiyorlar. Kasiyer kız ne diyor acaba: “Evet başım açık ama kalbim çarşaflı!” mı?
El sıkışma meselesi
Herkesin fikrine saygım var ama 5 saniyelik bir refleks bu, sandalyeyi tutmak gibi bir şey. Bazı erkekler, sırf bu yüzden hormonal çıkışlarına engel olamıyorsa, bu dünyada yaşamasınlar! Bir protokole gidiyorsunuz, kadın elini vermiyor. E o erkek, kendini nasıl hisseder?
Pis bir varlık gibi hissetmez mi? Ayrıca 5 saniyelik bir tokalaşmadan kaçınıyor olmak, çok daha dindar olduğunuzu göstermez.
Bu benim fikrim tabii...
Ayaküstü nikâh atıştırmasına karşıyız
Evde karısı var, bir sarışınla da beraber olmak istiyor, “Gel ayaküstü bir nikâh atıştıralım” diyor!
Fast food nikâh ya bu. Tabii ki bir kadın olarak buna itiraz ederim. Ahlaksızlık bu.
“Eşimin haberi var” diyor.Asla yok. Hangi kadın kabul eder? Yalan söylüyor.
Ağlak, romantik, pıtırcıklı kadın imajından hazzetmiyorum
Başörtülü kadınlar da, mağduriyetlerini biraz sevdiler aslında. Psikolojik bir kabulleniş var.
“Başörtüsü yüzünden şunu yapamıyoruz, bunu yapamıyoruz!” Bu anlayışı da kırmak gerekiyor. Ben mesela mağdur olduğumu kabul etmiyorum, benim mağdur olduğumu söyleyen başkaları. Bunu kabul etmem, evlerinde fasulye kıran, eşlerine yüzde 100 boyun eğen kadın profilini onaylıyor olmak demek. Edemem. Ağlak, romantik, fazla pıtırcıklı bir kadın imajından da maalesef hazzetmiyorum. Radikal söyleme sahip olmak istiyorum.
Ayşe ARMAN / www.hurriyet.com.tr
Diziye, Esra Elönü ile devam ediyoruz. Genç bir kalem, farklı bir kalem. Haber 7’de Feride’nin Günlüğü köşesini hazırlıyor. Marmara FM’in Genel Yayın Yönetmeni ve Star Gazetesi yazarı. Bugüne kadar yazdığı 5 kitabı var. Eski mahallenin yeni yüzü olarak, geleneksel anlamda kemikleşmiş davranış biçimlerinin din diye yutturulmasına şiddetle itiraz ediyor. Ama eleştirilerini, gerçek dindarlara, gerçek Müslümanlara yöneltmediği konusunda aşırı titiz. Onun laf ettikleri çifte standart kullanan dinciler...
- Esra Elönü, siz muhafazakâr kesimin “haşarı kızı”sınız, “uzaylısı”sınız, yazdıklarınızla, söylediklerinizle “aykırısı”sınız... Örtünüzü farklı takıyor olmanız, çevrenizde sorun yarattı mı?
- Evet, her zaman. Ama yılmadım. Taa en başından beri, “Başörtüsünün bir tek modeli olmaz!” dedim. Bunu yürekten savundum. Örtümü farklı atraksiyonlarla bağladım. Camia, bu tür çıkışlara pek alışık olmadığı için, dogmalarını kıramamış bazı insanların tepkisine maruz kaldım. Ama beni durdurabilene aşk olsun...
- Mahallenin “delisi” olarak mı algılanıyorsunuz?
- Evet. Ama ben bu deliliği seviyorum. Akla faydalı bir şey. Kreatif düşünceyi, özgürlük duvarını zorlayan bir şey. Benim de kendime göre argümanlarım olduğu için, pek sıkıntı yaşamadım, daha doğrusu kulağımı tıkadım, yoluma devam ettim.
- Neler dediler?
- “Böyle örtünmek olur mu?” dediler. Satanist olduğumu söyleyenler bile çıktı. Bir kısmı, beni münafık olmakla suçladı. Bir kısmı da çok ağır küfretti...
- Ölüm tehdidi aldığınız doğru mu?
- Evet aldım, o da var. Bizler maalesef, içimizdeki başörtüsü sorununu aşamadık. Tek tip bir başörtüsü yarattık. Nedir? Hanım hanımcık bir model. Mazbut bir kadın kimliği. Bunu biraz zorlamaya başladığınızda, kafanıza vuran eller ve yüzünüze sokulan bazı gerçeklerle karşılaşıyorsunuz. Benim zorluğum burada. Hâlâ bunu yaşıyorum.
- Kaç sene oldu?
- Nasıl kaç sene? Doğduktan sonra örtülü olmadığım bir dönem vardı, sonra örtündüm, o zamandan bu zamana kadar, her yerde uzaylıyım ben. Aile içinde bile. “Bu, farklı bir şey? Bu ne? Sen kimsin? Bizden mi çıktın?” Böyle bir durum oluyor, tabii aşmaya çalışıyorsun. Zaman içinde zihnim eleştirilere, tepkilere bağışıklık kazandı. Vücudumda ayrı bir mekanizma oluştu. Artık koymuyor. Ama şuna üzülüyorum: Allah adına, din pazarlayan insanların arasında kalmışlığımız, sıkışmışlığımız bize gelişme, ilerleme şansı tanımıyor.
- Siz, “Kol kırılsın, yen içinde kalsın” yapmıyorsunuz. Kendi camianıza dönüp “Bu böyle olmaz, bu çifte standart!” diyebiliyorsunuz. Saygı duyulacak bir şey de, tedirgin olmuyor musunuz?
- Hayır, çünkü o kıramadığımız şeyi kırmak istiyorum. Kırılması lazım. Ne demek “Kol kırılır, yen içinde kalır!” Kırık kol koleksiyoncusu olduk! Bir müze açacağız. Bu kollar beni rahatsız ediyor. Zihinsel dünyamızda, bir azlığa, bir seyrekliğe sebep oluyor. Bunların söylenmesi gerekiyor. Hazreti peygamberimiz “Müslüman, Müslüman’ın ayıbını örter” demiş, pek tabii bunu yapacağız, ama insanlar, dindarlığa sığınıp bazı hataları meşrulaştırmaya çalışırsa, harekete geçmek zorundayız. Mücadelemiz bu olmalı. Sadece başörtüsü savaşı değil yani...
- Aslında, sizin anlattıklarınızdan da, Selin Ongun’un kitabından da ben şunu anlıyorum: “Örtülü örtüsüz değişen bir şey yok, biz kadınlar hep ikinci sınıfız.” Ne yapmak lazım...
- Ben kadınları sessiz buluyorum. Maalesef. Bu mazbut duruşun çok abartıldığını düşünüyorum. Biraz Ebuzer gibi olmak lazım. Peygamber Efendimiz’in “dostum” dediği, o başkaldıran Ebuzer. Kadınlara da bir Ebuzer lazım...
- Siz olun sizin kesimin Ebuzer’lerinden biri...
- Zaten öyleyim, öyle tanınıyorum. Peygamber Efendimiz, Ebuzer için diyor ki, “O, yalnız gezer, yalnız ölür, yalnız haşrolur.” Ebuzer gibi hissediyorum kendimi. Yalnızlık beni, daha fazla güçlendiriyor ve kalabalıklaştırıyor. Ne yapmak lazım sorusuna gelince, kötümser olmak istemiyorum ama maalesef, muhafazakar kesimin erkeklerinin bu meseleyi aşamayacağını düşünüyorum. Çünkü 28 Şubat sürecinden sonra -şunu da belirtmek isterim 28 Şubat’ta mağdur olmuş tek cinsiyet kadındır- erkekler, “Başörtüsünü özgürlük!” deyip, iki tane cafcaflı slogan attıktan sonra evlerine gittiler...
- Kadınları yalnız mı bıraktılar...
- Hem de nasıl. İş anlamında, sosyal anlamda. Yetmedi, o kadınları aldattılar. Dönüşüm içine girmiş olan erkekler, 28 Şubat’tan sonra, başka bir dünya tanımak istediler. Hepsi genç evlendirilmişti, birden bire perdelerini yırttılar ve “Aaaa başka kadınlar da varmış!” dediler, o kadınlardan kendilerine eş aldılar, ikinci, üçüncü eş yaptılar, kendi kadınlarına sırt çevirdiler...
- Kadınların hiç mi hatası yok...
- Bir kısmı, “Erkektir yapar!” olgusuyla sessiz kaldı, çaresizlikten. Bu şekilde, bu adamlarla, hâlâ oturanlar var. Bana göre, bu bir onur savaşıdır. Bana göre kadın, kendi kimliğini bu kadar kolay gömmemeli. Bununla savaşmalıyız.
- Muta nikâhının fonksiyonu ne?
- Haramdan sıyırmak için bir kullanmalık nikâh.
- Birçok insan “İslam dininde böyle bir şey yok” diyor...
- Evet ama yaşanıyor. İmam nikâhı daha farklı. Gerçi, evde eşin otururken, üzerine imam nikâhlı ikinci eş almaya da karşıyız, git boşan, onunla birlikte ol. Peygamber Efendimiz’in zamanında da, eşler arasında bir adaletsizlik söz konusudur, onlar da birbirini kıskanmışlardır. O yüzden, “En hayırlınız tek eşli olanınızdır” demiştir. Buradan baktığınız zaman, imam nikâhı kadar sömürülen, manüple edilen başka bir konu görmedim. Ben de diyorum ki, “Madem imam nikahına ve kadınları korumaya bu kadar meraklısınız, Allah’ın emrettiğini söylüyorsunuz, o zaman dul kalmış kadınlarla evlenin. Neden daha genç ve modern kadınlara yöneliyorsunuz!”
- Bir işyerine gittiğinizde, önde, vitrinde açık kadınlar görüp, arka odada bilgisayar başında başörtülüleri görünce nasıl tepki gösteriyorsunuz?
- Beni çok yaralayan, zedeleyen bir şey. İşte bu, muhafazakar erkeğin dönüşümü dedikleri şeyin sonucu. Başörtüsü, sadece bir slogandan ibaret değil. Kadını sahiplenmek, onu sosyal anlamda da fonksiyonel hale getirmektir. Laik kesim için nasıl ki, temizlik yapan kadın, ırgatlık yapan kadın başörtülüdür, ona sempati duyar, işte bunun başka bir versiyonunu muhafazakar erkekler, bu kadınlara duyuyor. Dolayısıyla, sahipsiz kalıyorlar, ucuz işçi olarak çalıştırılıyorlar, bu yüzden bir başkaldırma gerekiyor.
- Kadın pantolon giymez, bacak bacak üstüne atamaz, sesli gülemez, erkekler arasında çalışamaz, makyaj yapamaz...
- Hepimiz, bunlardan zaman zaman nasibimizi alıyoruz. “Kadın dikkat çekiyorsa, dine göre günahtır” deniyor. Tamam, kadının şuhlaşması, cinselliğini ortaya sermesi, dinen günah olabilir ama mesela sadece göz makyajıyla nasıl bir cinsel çağrışım olabilir?
- Sizin sadece kılık kıyafetleriniz değil, göz makyajınız da eleştiriliyor değil mi?
- Bu, benim tarzım. Günahsa, hesabını verecek olan benim. Ben demiyorum ki, “Helaldir bütün genç arkadaşlar böyle yapsın!” Ama benim stilim bu.
- “Nefsim bu kadarına izin veriyor” mu diyorsunuz.
- Evet.
- Dereceleri olabilir mi? Az dindar, biraz daha fazla dindar, çok dindar...
- Elbette. Herkes de şu hayatta, nefsiyle mücadele veriyor. Sadece bizim kesim değil, sizler de. Ve kılıç kılıca bir mücadele. Hiçbirimiz, sütten çıkmış ak kaşık değiliz. Günah, işlenmek için var. Tövbe kapısı da gidilmek için. Rabbin, sonsuz merhametinden, bereketinden, rahmetinden kim mahrum olmak ister ki? Günah benimse, Allah da orada. Bu kadar. Birileri kalkıp da Allah’lık yapmaya çalışmasın!
- Siz, kimliğinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Başörtülü kadın, Müslüman kadın, inanan kadın...
- Beni inanan kadınım. Allah’ın istediklerini yerine getirmeye çalışan kadınım. Günahkar mıyım? Evet, aynı zamanda günahkarım. Bunu da biliyorum. Ama secde, egzersiz değildir, secde, aslında Allah’a yapışmaktır, bunu da biliyorum. Ve elimden geleni yapıyorum.
- Muhafazakâr erkek, başörtülü kadını, onu deşifre ediyor diye mi sosyal hayata sokmuyor...
- Olur mu öyle şey! Niye o erkek de takke takmıyor mesela. Secde anında, Müslüman erkekler başına takke takmıyor mu? Onlar da sosyal hayatta öyle yaşasınlar o zaman...
Başörtülü kızların dinci erkeklerle evlenmek gibi bir niyeti yok
- “Artık evlenirken başörtülü kızlar tercih edilmiyor” deniyor. Bu sizi korkutuyor mu?
- Yok canım, evde kalmak gibi bir korkumuz yok. Böyle bir sıkıntımız da yok. Ama rahibe filan değiliz. Bizim de bir bakışımız var, anne olmak istiyoruz. Ama ağlak kadın da değiliz. Bu, erkeklerin hatasıdır. Erkeklerin dönüşümünün bir sonucudur, kimse onları aklamaya çalışmasın.
- Peki bu sorunun cevabını ne: Başörtülü kadına ne olacak? Onlar kiminle evlenecek?
- Bir şey olmayacak. Başörtülü kızların, dinci erkeklerle evlenmek gibi bir derdi yok zaten.
Başörtülü kız evleneceği erkeği nerede tanıyacak? Camide mi, mescitte mi?
Başörtülü bir arkadaşımızın, evlenmeyi düşündüğü bir erkekle herhangi bir yerde oturmasının, konuşmasının ne gibi sakıncası olabilir? Aksi takdirde onu nasıl tanıyacak? Nerede tanıyacak? “Bunun adı flört” diye kestirip atıyorlar, izin yok. İyi de o kız, o erkeği nerede tanıyacak? Camide mi, mescitte mi?
Müslüman erkekler komplekslerini kabul etsinler
- Müslüman bir işadamı, Papermoon’a başörtülü bir kadınla yemeğe giderse ne olur?
- Hiçbir şey olmaz. Ama ağır bir kompleks yaşıyorlar. Röportajımızın konusu bu aslında: Muhafazakâr erkekler bu komplekslerini kabul edecekler. Bu komplekslerini aşmak için başörtülü kadınları kullanıyorlar mı? Pek tabii. Biz de artık bunu yüzlerine vuruyoruz.
- Dindar çevrelerde, kıyafeti tesettürlü kadınların yerini kalbi tesettürlü kadınların almaya başladığı doğru mu?
- Var bu tür şeyler. Bana komik ve manasız geliyor. Tepki çekmemek için, başörtülü kasiyer çalıştırmak istemiyorlar, böyle bir uygulamaya gidiyorlar. Kasiyer kız ne diyor acaba: “Evet başım açık ama kalbim çarşaflı!” mı?
El sıkışma meselesi
Herkesin fikrine saygım var ama 5 saniyelik bir refleks bu, sandalyeyi tutmak gibi bir şey. Bazı erkekler, sırf bu yüzden hormonal çıkışlarına engel olamıyorsa, bu dünyada yaşamasınlar! Bir protokole gidiyorsunuz, kadın elini vermiyor. E o erkek, kendini nasıl hisseder?
Pis bir varlık gibi hissetmez mi? Ayrıca 5 saniyelik bir tokalaşmadan kaçınıyor olmak, çok daha dindar olduğunuzu göstermez.
Bu benim fikrim tabii...
Ayaküstü nikâh atıştırmasına karşıyız
Evde karısı var, bir sarışınla da beraber olmak istiyor, “Gel ayaküstü bir nikâh atıştıralım” diyor!
Fast food nikâh ya bu. Tabii ki bir kadın olarak buna itiraz ederim. Ahlaksızlık bu.
“Eşimin haberi var” diyor.Asla yok. Hangi kadın kabul eder? Yalan söylüyor.
Ağlak, romantik, pıtırcıklı kadın imajından hazzetmiyorum
Başörtülü kadınlar da, mağduriyetlerini biraz sevdiler aslında. Psikolojik bir kabulleniş var.
“Başörtüsü yüzünden şunu yapamıyoruz, bunu yapamıyoruz!” Bu anlayışı da kırmak gerekiyor. Ben mesela mağdur olduğumu kabul etmiyorum, benim mağdur olduğumu söyleyen başkaları. Bunu kabul etmem, evlerinde fasulye kıran, eşlerine yüzde 100 boyun eğen kadın profilini onaylıyor olmak demek. Edemem. Ağlak, romantik, fazla pıtırcıklı bir kadın imajından da maalesef hazzetmiyorum. Radikal söyleme sahip olmak istiyorum.
Ayşe ARMAN / www.hurriyet.com.tr