Gülse Birsel'den Babalar Günü yazısı: "'Baba' aslında nedir, ne işe yarar?"
Hürriyet yazarı Gülse Birsel: Ben size benimki ve benzeri babaları anlatayım, bu adamları klonlayıp yeni nesli kurtaralım!
Hürriyet yazarı Gülse Birsel, babalığın sadece 'korumak kollamak' olmadığını ifade ederek, "Kendini kollamasını öğretmek, insanın bir baltaya sap, bir topluma birey, yetenekliyse iki kalas bir hevese bir kalas olmasını sağlamaktır" dedi. Babalığı, "Benim babam seni döver' diye güce yaslanmamayı, kendi inandıkları, hakları, hedefleri uğruna kendi tarzında babalanmayı öğretmektir" şeklinde tanımlayan Birsel, "Benim babam böyledir. Belki bunun için, bizim gibi yetiştirilen kadınlar ‘baba modeli’ denilen otoriter rejim ve liderlere niye öyle dendiğini anlamaz" diye yazdı.
Gülse Birsel'in "Baba’ aslında nedir, ne işe yarar?" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
"Serttir, çocuklarla konuşmaz, soğuktur, ailenin ihtiyaçları için para verir, bu nedir”? Baba denen müthiş müesseseyi böyle dar kalıplara hapsederseniz olmaz! Çünkü yukarıdaki bilmecenin cevabı bankamatik! Ben size benimki ve benzeri babaları anlatayım, bu adamları klonlayıp yeni nesli kurtaralım!
Benim babam gayet lafını dinleten, disiplinli, hatta arkadaşlarım arasında kurallarıyla nam salmış bir babaydı, hâlâ da öyledir. İki gün önce nezle olup sesimin kısılmasından ötürü telefonda kendisinden fırça yemiş biriyim misal!
Ama benim bahsedeceğim özellikler bunun ötesinde. “Şiddete meyilli olmayan erkek çocuklarını eğitimli anneler yetiştirir” tarzı sohbetler var ya son yıllarda. Ki doğru. Bence birey olan, dünyaya bir milim katkı yapmayı deneyecek kişilikli kadınları da benimki gibi şahane babalar yetiştirecek!
İlkokul seçerken “Özel okul olmasın, eve en yakın devlet okulu olsun, gerçek dünya nasılsa onu bu yaştan görsün, steril ortamda kalmasın” kararını veren babamdı. O kalabalık sınıflı, teneffüslerde oyun olarak kıran kırana kavga edilen okulda, kendimi savunmam için en baba dövüş figürlerini gösteren de!
Gerçek hayata bir an önce dalmalı, ama başıma geleceklere de hazırlıklı olmalıydım!
***
Beni, etrafta ‘üstün zekâlı’ olduğumu iddia edecek kadar müthiş bulan, ama aşı yaptırıp kolum ağrıyınca ağladığımda, bu nazeninliği ‘sersem tavukluk’ başlığı altında değerlendirip hiç kale almayan da!
‘Erkek arkadaş’ kavramına sıcak bakmayan, diğer yandan üniversiteyi bitirip, yüksek lisans yapıp çalışmaya başlamadan evlenmeme daha da karşı olan, gelenek-modernite arası yaman çelişkilerin adamıdır benim babam!
20’sinde akşam yemeğini dışarıda arkadaşlarla yemek için dil döktüğüm, ama ertesi gün çalıştığım dergiden sabah dörtte çıkıp arabamla eve geldiğimde gurur ve merakla bekleyen adamdır benim babam.
“Kadınlar mizah yapabilir mi” sorusunu ne kendine ne bana sormak hiç aklına gelmemiş, beni hep “İstediğim her şeyi, çok istersem yapabilecek kudrette”bulmuş, yaptığım her işi acımasızca eleştirip kayıtsız şartsız desteklemiş, eşitlikçi adamdır babam. Bu kadar eşitlikçiyken, beni blucinle her gördüğünde “Senin gibi bir hanım keşke daha elegan giyinse” diyen biridir aynı zamanda. Çünkü ‘Baba’lık ailede höt zöt değildir aslında. “Balık vermemek, balık tutmayı öğretmek” gibi, “Azarlamamak, azar işitmemeyi, aklının sesini işitmeyi öğretmektir” babalık.
***
Sadece ‘korumak kollamak, evin direği olmak’ değildir babalık. Kendini kollamasını öğretmek, insanın bir baltaya sap, bir topluma birey, yetenekliyse iki kalas bir hevese bir kalas olmasını sağlamaktır. “Benim babam seni döver” diye güce yaslanmamayı, kendi inandıkları, hakları, hedefleri, hayalleri uğruna babalar gibi çalışmayı ve kendi tarzında ‘babalanmayı’ öğretmektir.
Benim babam böyledir. Belki bunun için, bizim gibi yetiştirilen kadınlar ‘baba modeli’ denilen otoriter rejim ve liderlere niye öyle dendiğini anlamaz.
Kendisi ilkelerinden vazgeçmeden, belli saatte beraber masaya oturulması gerektiği kuralını diretirken, bunu kendisi için değil ilkeler için yaptığını anlatmaktır bizimkiler gibi babaların yaptığı. İnsanların değil ilkelerin önemini, zaten insan olmak için ilkeli olmak gerektiğini öğretendir ‘Baba’ dediğimiz kişi.
En azından benim babam, etrafımdaki babalar böyleydi. Müesseseyi zirveye çıkarmışlar, rafine edip uygulamışlar diyebilirim. Aslında şilt, diploma, fahri doktoralık hak ediyorlar ama siz gömlek, kalem filan alabilirsiniz tabii.
Başta babam olmak üzere, herkesin Babalar Günü’nü kalpten kutlarım.
Gülse Birsel'in "Baba’ aslında nedir, ne işe yarar?" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
"Serttir, çocuklarla konuşmaz, soğuktur, ailenin ihtiyaçları için para verir, bu nedir”? Baba denen müthiş müesseseyi böyle dar kalıplara hapsederseniz olmaz! Çünkü yukarıdaki bilmecenin cevabı bankamatik! Ben size benimki ve benzeri babaları anlatayım, bu adamları klonlayıp yeni nesli kurtaralım!
Benim babam gayet lafını dinleten, disiplinli, hatta arkadaşlarım arasında kurallarıyla nam salmış bir babaydı, hâlâ da öyledir. İki gün önce nezle olup sesimin kısılmasından ötürü telefonda kendisinden fırça yemiş biriyim misal!
Ama benim bahsedeceğim özellikler bunun ötesinde. “Şiddete meyilli olmayan erkek çocuklarını eğitimli anneler yetiştirir” tarzı sohbetler var ya son yıllarda. Ki doğru. Bence birey olan, dünyaya bir milim katkı yapmayı deneyecek kişilikli kadınları da benimki gibi şahane babalar yetiştirecek!
İlkokul seçerken “Özel okul olmasın, eve en yakın devlet okulu olsun, gerçek dünya nasılsa onu bu yaştan görsün, steril ortamda kalmasın” kararını veren babamdı. O kalabalık sınıflı, teneffüslerde oyun olarak kıran kırana kavga edilen okulda, kendimi savunmam için en baba dövüş figürlerini gösteren de!
Gerçek hayata bir an önce dalmalı, ama başıma geleceklere de hazırlıklı olmalıydım!
***
Beni, etrafta ‘üstün zekâlı’ olduğumu iddia edecek kadar müthiş bulan, ama aşı yaptırıp kolum ağrıyınca ağladığımda, bu nazeninliği ‘sersem tavukluk’ başlığı altında değerlendirip hiç kale almayan da!
‘Erkek arkadaş’ kavramına sıcak bakmayan, diğer yandan üniversiteyi bitirip, yüksek lisans yapıp çalışmaya başlamadan evlenmeme daha da karşı olan, gelenek-modernite arası yaman çelişkilerin adamıdır benim babam!
20’sinde akşam yemeğini dışarıda arkadaşlarla yemek için dil döktüğüm, ama ertesi gün çalıştığım dergiden sabah dörtte çıkıp arabamla eve geldiğimde gurur ve merakla bekleyen adamdır benim babam.
“Kadınlar mizah yapabilir mi” sorusunu ne kendine ne bana sormak hiç aklına gelmemiş, beni hep “İstediğim her şeyi, çok istersem yapabilecek kudrette”bulmuş, yaptığım her işi acımasızca eleştirip kayıtsız şartsız desteklemiş, eşitlikçi adamdır babam. Bu kadar eşitlikçiyken, beni blucinle her gördüğünde “Senin gibi bir hanım keşke daha elegan giyinse” diyen biridir aynı zamanda. Çünkü ‘Baba’lık ailede höt zöt değildir aslında. “Balık vermemek, balık tutmayı öğretmek” gibi, “Azarlamamak, azar işitmemeyi, aklının sesini işitmeyi öğretmektir” babalık.
***
Sadece ‘korumak kollamak, evin direği olmak’ değildir babalık. Kendini kollamasını öğretmek, insanın bir baltaya sap, bir topluma birey, yetenekliyse iki kalas bir hevese bir kalas olmasını sağlamaktır. “Benim babam seni döver” diye güce yaslanmamayı, kendi inandıkları, hakları, hedefleri, hayalleri uğruna babalar gibi çalışmayı ve kendi tarzında ‘babalanmayı’ öğretmektir.
Benim babam böyledir. Belki bunun için, bizim gibi yetiştirilen kadınlar ‘baba modeli’ denilen otoriter rejim ve liderlere niye öyle dendiğini anlamaz.
Kendisi ilkelerinden vazgeçmeden, belli saatte beraber masaya oturulması gerektiği kuralını diretirken, bunu kendisi için değil ilkeler için yaptığını anlatmaktır bizimkiler gibi babaların yaptığı. İnsanların değil ilkelerin önemini, zaten insan olmak için ilkeli olmak gerektiğini öğretendir ‘Baba’ dediğimiz kişi.
En azından benim babam, etrafımdaki babalar böyleydi. Müesseseyi zirveye çıkarmışlar, rafine edip uygulamışlar diyebilirim. Aslında şilt, diploma, fahri doktoralık hak ediyorlar ama siz gömlek, kalem filan alabilirsiniz tabii.
Başta babam olmak üzere, herkesin Babalar Günü’nü kalpten kutlarım.