Gülse Birsel'den ABD analizi! New York'ta organik tarım mı yapacak?

Yazısını New York'tan yazan Birsel, "Tam yurtdışına gitmiş Türk zihniyetindeyim zira. “Bunlarda böyle, halbuki bizde ohoo...” kalıbında cümleler kaleme aldı.

Acaba biz ne zaman Batı’nın iyi taraflarını alıp ‘kullanıcı dostu’ şehirler ve deli sanatçılar-sakin siyasetçiler denklemini (tam tersini değil) benimseyeceğiz? diye soran Gülse Birsel, bugün Hürriyet'teki köşesinde "Bırakacağım her şeyi, New York’a taşınıp organik tarım yapacağım valla" dedi.

Yazısını New York'tan yazan Birsel, "Tam yurtdışına gitmiş Türk zihniyetindeyim zira. “Bunlarda böyle, halbuki bizde ohoo...” kalıbında cümleler kaleme aldı.

İşte o yazıdan çarpıcı bölümler:

New York bize sayfiye kalır


Hava 26 derece ve solungaç ihtiyacı duyacak kadar nemli. “Niye o yapış yapış New York’tasın” diye sorana, “Ne yazık ki burası yaz için, o canım püfür püfür İstanbul’dan daha uygun” diye cevap veririm. New York’ta hayat İstanbul’un yanında Assos gibi! Burası sayfiyeye dönmüş. İstanbullunun stres skalasında, taşınılıp organik tarım yapılabilecek bir kasaba pembeliğinde! Bikinisini kapan Central Park’a koşuyor. Stres daha az, trafik sakin, yollar bisikletliler ve paten-kaykay dolu. Bizim deniz kenarı, mis gibi İstanbul’da yüzebilmeyi filan bırakın, ne yürüyecek yer ne oturup serinleyecek doğru dürüst bir park var. İstanbul gibi bir Akdeniz şehrini insan yaşamına daha uygun ve keyifli hale getirmenin çaresi nedir? Sanırım öncelikle kaldırımlardaki masaları ve sokakta oturan vatandaşları kaldırıp kovalamak! Öyle yaptılar çünkü. İkinci olarak meydanları beton kaplamak galiba. O da oldu. Bir de daha çok, ‘yetmez ama daha da çok’ inşaat yapmak. Böylece insanların dışarı çıkma ihtimali başarıyla asgariye indirildi! “Vatandaş sokaklarda sürünmesin, bol bol ev ve klima alsın, sıcak havalarda yuvasında püfür püfür otursun” dediyse büyüklerimiz...

(...)

Amerika iyi taraflarımızı almış!

-New York Times’ın bu hafta en çok okunan makalelerinden biri ‘Bumerang Gençler’. Yani üniversite için evden ayrılıp, sonra dönüp ailesiyle yaşamaya ve ekonomik olarak onlara yaslanmaya devam edenler. Amerika’da 20’li ve 30’lu yaşlarında her beş kişiden biri artık ailesiyle oturuyor. Bir kuşak önce bu oran, her on gençten biriymiş. Kiraydı, eşyaydı, sorumluluktu, çamaşırdı, erzaktı, bizim tabirle “Ayrı ev açmak kolay mı çocuğum?” gerçeğini Amerika keşfetmiş!
-Amerika bir şey daha keşfetmiş: Yoğurt ve ayran! Burası çılgın atıyor. Yoğurt rekabeti kıran kırana. Hamdi Ulukaya’nın Chobani markası, Siggi’s, Fage ve Dannone’la saç saça baş başa denebilecek reklam kampanyaları eşliğinde yarışıyor. Son olarak Siggi’s markası ayran da çıkarmış. Çok eğlenceli: Yeni bir icatmış gibi ‘İçilebilir yoğurt!’ ismiyle satıyorlar! Anladığım kadarıyla Amerika Doğu’nun iyi taraflarını alıyor! Türk girişimcilerine ‘içilebilir darı’, ‘içilebilir şalgam’, ‘içilebilir üzüm’ isimleriyle boza, şalgam suyu ve şırayı burada denemelerini öneririm. İstanbul’un keşmekeşinden sonra kasaba hayatı çok rahat geldi, bir iki hafta daha buradayım sevgili okuyucularım