Gülen'den olay gönderme! Hitler ve Lenin bile bu kadar küfretmedi!
Hakkında yakalama kararı çıkarılan Fethullah Gülen, 'paralel' suçlamasının münafıkların takiyyesi olduğunu söyledi. Gülen, Hitler ve Lenin'in ismini geçirerek 'onlar bile o kadar küfretmediler' ifadesini kullandı.
Fethullah Gülen, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve hükümet yetkililerinin Gülen Camaati'ne yönelik söylemlerine ilişkin "Bir seneden beri tam 400 tane küfür lafı var. İnanın Lenin, Allah'ı inkar ettiği halde, o ezip öldürdüğü insanlara o kadar küfür lafı etmemiştir" dedi. Hükümetin söylemlerini Adolf Hitler ile kıyaslayan Gülen, "Hitler, o kadar merhametsiz, o kadar gaddar olmasına rağmen 400 tane küfür kullanmamıştır" şeklinde konuştu.
Gülen "Bunlara dense dense küfür müctehidi denir. Oturup kalkıp sürekli kafalarını o istikamette kullanmak suretiyle kafalarında küfür üretiyorlar ve lisanları da ona tercüman oluyor" ifadelerini kullandı.
Fethullah Gülen'in herkul.og'da "Ne Kadar Halîmsin Rabbimiz!.." başlığıyla yayınlanan sohbeti özetle şöyle:
“Ne kadar Halîmsin Allahım!..”
O dert ve ızdırabı çeken ilk siz değilsiniz. Şimdiye kadar bütün enbiya-ı izâm ve rusül-ü fihâm efendilerimiz, sonra sahabe-yi kiram efendilerimiz ve hemen bütün salih seleflerimiz hep çekmişler.
Saadet Asrı'na baktığımızda, İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem) ve O'nun yanında yer alanların, Mekke-i Mükerreme'de on üç sene boyunca bir insanın tahammül etmesi mümkün olmayan nice hâdiseye katlandığını görüyoruz. Öyle ki sahabe-i kiram efendilerimiz çoğu zaman gözleri dolu dolu bir taraftan Cenâb-ı Hakk'ın kudret-i namütenahisine, diğer yandan da O'nun insanlığı kurtarmak için gönderdiği Habib-i Edib'ine ve O'na inanan insanlara yapılanlara bakmış sonra da hikmetini tam olarak idrak edemedikleri bu tablo karşısında hayret ve dehşetlerini ifade etme adına "Ne kadar halimsin ey Rabbimiz!” demişlerdir.
Bu söz öncelikle Hazreti Ebu Bekir efendimiz tarafından söylenmiştir. O gün o bela ve musibetleri görüyor iç içe. Kötülükler gırla gidiyor. İnsanlığın İftihar Tablosu'na en adi varlıklara yapmadıkları kötülükleri yapıyorlar. Hazreti Ebu Bekir, o kadar onurlu, izzetli, başlara taç bir insana karşı.. meleklerin bir adım geriye çekilip karşısında el-pençe divan durdukları bir insana karşı.. gönlünün hüzünle çarptığı bir dönemde, Allah'ın “Seni huzuruma alıyorum” deyip miraçla şereflendirdiği bir insana karşı yapılanlara bakıyor ve “Ne kadar halîmsin ey Rabbimiz!” diyor ve ancak bununla soluklanıyordu.
Lenin ezip öldürdüğü insanlara o kadar küfür lafı etmemiştir!..
Siz de onların çektiklerine benzer ya da ondan küçük şeylere maruz kaldığınız zaman herhalde “Allahım demedik şey bırakmadılar; ne kadar halîmsin Allahım!..” sözüyle soluklanacaksınız.
Dün, arkadaşlar sadece en galizlerini seçmişlerdi, kocaman bir dosya, bir seneden beri tam 400 tane küfür lafı var. İnanın Lenin, Allah'ı inkar ettiği halde, Marksizm çizgisinde, o ezip öldürdüğü insanlara o kadar küfür lafı etmemiştir. Her şeyi Nazizm'e bağlamak isteyen ve ona muhalif gelen herkesi yok etmek suretiyle bir yönüyle dünyada farklı bir şey tesis etmeye çalışan Hitler, o kadar merhametsiz, o kadar gaddar olmasına rağmen 400 tane küfür kullanmamıştır. Bunlara dense dense küfür müctehidi denir. Oturup kalkıp sürekli kafalarını o istikamette kullanmak suretiyle kafalarında küfür üretiyorlar ve lisanları da ona tercüman oluyor.
İnsan bir söz söylediğinde; bir, o söz onu ne derece dinin dışına iter, dalalete sürükler bakması lazım; bir de konumuna bakması lazım. Cemaat içinde sıradan bir insan bir ite -afedersiniz- it dese, insanlar biraz bunu mazur görürler. Fakat milletin önündeki imam kalkar dilini bununla kirletirse şayet, belki onu tutup camiden dışarı atmak icap eder. Bu da konuma yakışıksız düştüğünden dolayıdır. Enbiya-i izam hazretleri, onca olumsuz şeye maruz kalmalarına rağmen, onun milyonda biri, onların lisan-ı nezihlerinden sadır olmamıştır.
Efendimiz, onca kötülüklerine rağmen kime kötü söz söylemiştir. Ölçü O ise şayet, bence O'nun ortaya koyduğu ölçülere uymayan şeyler ölçüsüzlüktür. Bu ölçüsüzlükleri irtikap eden insanlar da ölçüsüz, muvazenesiz, dengesiz ve densiz bir kısım mahluklardır.
Korkunç bir dalalet ve fiil-i ilahînin başladığı yer
Bütün bunları görünce insanın “Ne kadar halîmsin ey Rabbimiz! İmhal ediyorsun.” diyesi geliyor. Onlar komplo üstüne komplo kuruyorlar, tuzaktan tuzağa sıçrıyorlar. “Bununla ön alamadık, bununla alabilir miyiz; bununla parçalayamadık, şununla parçalayabilir miyiz; şimdi olmadı, altı yedi sene sonra bunların hakkından tamamen gelebilir miyiz?” diyorlar. Oturup kalkıp hep bunları hecelemek affedilebilir gibi bir günah değildir. Bu günah küfre denk bir günahtır, korkunç bir dalalettir. Bu size her zaman “Ne kadar halîmsin Allahım!” dedirtecek bir şeydir. Ve bunu taçlandıracak ve sizin civanmertliğinize yakışan bir şey daha vardır. Size, “Allahım bizi de onları da afv u mağfiret buyur. Şu kaymış kalblerimizi yeniden istikamete ilet!” demek düşer.
Binlerce insan belki şu anda yaşadığı ızdırabı (İmam Şazilî hazretlerinin duası gibi) farklı sözlerle seslendiriyor. İnsanlar günlerdir, haftalardır, aylardır hep bununla sızlanıp durmuşlarsa imtihanı vermişler demektir; bu defa sözün bittiği yerdir orası!.. Sözün bittiği yer, fiil-i ilahînin başladığı yerdir. O varsa, ne gam var!..
Bir intikam hissi değil.. “Allah kahretsin, cehenneme yuvarlasın” değil. Cenâb-ı Allah ıslah eylesin, mülayemet lütfeylesin, hakikati doğruyu göstersin. Bir yönüyle, ruh-u Muhammedî'den gelen tecellilerle onların ufkunu da açsın. Onların gözlerini de hakikate açsın ve onları da insanca yaşamaya muvaffak kılsın!..
Paralel (söylemi) nifakın takıyyesidir!..
Soru: Bir zamanlar sürekli irticadan bahsedilir, mü'minler terörist gibi gösterilirdi. Şimdilerde irticanın yerini “paralel” paranoyası aldı; umum mü'minlere bedel de hususiyle Camia hedefe kondu. O günlerde “İrtica küfrün takıyyesidir!” buyurmuştunuz. Bugün için de “Paralel, nifakın takıyyesidir!” denebilir mi?
O günlerde milletimizin hepsi bir irtica paranoyası yaşamıyordu. Bahsediliyordu; bir kesim tarafından mü'minler terörist olarak gösteriliyordu. Bu defaatle yaşandı. İşin hakikatini anladıkları zaman da çok defa hukuk sistemi doğru işledi. Beri tarafta, meseleyi uzaktan seyreden bir sürü vicdanlı insan vardı, onların da yürekleri yanıyor, vicdanları sızlıyordu. O en kötü dönemlerde bile -şöyle böyle- sizi himaye eden, sizin hakkınızda olumlu bahseden insanlara şahit olduk. 27 Mayıs'ta da, 12 Mart'ta da, 12 Eylül'de de aynı şeylere şahit olduk. Hatta denebilir ki, bir ölçüde 28 Şubat'ta da…
Belli bir dönemde gerçekten Allah'a inanmış insanlar, yeniden ruhlarının abidesini ikame etmeye çalışan insanlar, Muhammedî (sallallâhu aleyhi ve sellem) ses ve soluğu dünyanın dört bir yanına duyurmak isteyen insanlar, ruh ve mana köklerinden gelen değerleri bir abide şeklinde bütün dünyanın gözüne sokmak isteyen insanlar, o irtica paranoyasıyla hep eziliyor, elekten geçiriliyordu. En yakın dönem itibarıyla Hazreti Pir'i ve talebelerini düşünebilirsiniz. O irtica paranoyası hiç durmadı ama belli bir kesim tarafından… Diğer yığınlar ve kitleler de o mevzuda o ölçüde duyarlı değillerdi, öyle bir şey olduğunun farkında bile değillerdi. Bir kesim zulüm yapıyor, haksızlıklarda bulunuyordu, beri tarafta bir şeyden anlamayan insanlar da “Galiba bunlar hak etmişler, ondan dolayı” diyorlardı. Şu anda da çokları tarafından söylenen sözler, “Oh oluyor!..” diyenler bile var.
Birisi delice bir şey attı ortaya, diğerleri de onu dillerine pelesenk ettiler, tekrar edip durdular. “Hukukta böyle bir tarif var mı, bu dediğimiz şeyi yarın bize tarih sorarsa, hukukçular sorarsa, dünya bu meseleyi bize sorarsa diyeceğimiz bir şey var mı? En azından diyecek şey adına aklımızı kullanmalıyız. Bütün bütün akılsız davranmamalıyız.” Bunları düşünmeliydiler ama…
Milletin yaptığını yıkmaya çalışmak denâetin en korkunç şeklidir
Elli defa yabancı misyon şefleriyle konuşuyorlar, o devlet adamlarına telefon ediyorlar. “Size şu avantajları tanıyacağız -bugüne kadar kimseye müyesser olmayan- o camianın açtığı okulları kapatalım. Dünyanın kurtuluşu bu okulların kapatılmasına bağlı!.”. gibi mantığı olmayan, insanî yanı olmayan, mürüvvetle irtibatı olmayan tahribat.. yapılmamış bir şeyi milletimiz yapmış, onu yıkmaya çalışma şenâetin, denâetin, fezâetin hiçbir kıstasla kabul edilemeyecek en korkunç şeklidir.
Allah (celle celaluhu) o okulları/hizmetleri lütfediyor, şimdi onu yıkmak için uğraşıyorlar. Neye bağlayarak bunu? Bir dönemde başkaları irticaya bağlıyorlardı, irtica paranoyasıyla hareket ediyorlardı. Vakıa “irtica” deyip o paranoyayla açtıkları mahkemeler de beraatla sonuçlandı, temyiz de tasdik etti o meseleyi.
“İrtica küfrün takıyyesiydi; bugün de paralel, nifakın takıyyesidir!” denebilir mi? Hiç tereddüt etmeden söyleyebilirsiniz. Çünkü bir-iki asırdan beri İslam dünyasında Müslümanlar, Müslüman görünenler arasında da bir sürü münafık var. Bu da o münafıkların takıyyesidir.
Gülen "Bunlara dense dense küfür müctehidi denir. Oturup kalkıp sürekli kafalarını o istikamette kullanmak suretiyle kafalarında küfür üretiyorlar ve lisanları da ona tercüman oluyor" ifadelerini kullandı.
Fethullah Gülen'in herkul.og'da "Ne Kadar Halîmsin Rabbimiz!.." başlığıyla yayınlanan sohbeti özetle şöyle:
“Ne kadar Halîmsin Allahım!..”
O dert ve ızdırabı çeken ilk siz değilsiniz. Şimdiye kadar bütün enbiya-ı izâm ve rusül-ü fihâm efendilerimiz, sonra sahabe-yi kiram efendilerimiz ve hemen bütün salih seleflerimiz hep çekmişler.
Saadet Asrı'na baktığımızda, İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem) ve O'nun yanında yer alanların, Mekke-i Mükerreme'de on üç sene boyunca bir insanın tahammül etmesi mümkün olmayan nice hâdiseye katlandığını görüyoruz. Öyle ki sahabe-i kiram efendilerimiz çoğu zaman gözleri dolu dolu bir taraftan Cenâb-ı Hakk'ın kudret-i namütenahisine, diğer yandan da O'nun insanlığı kurtarmak için gönderdiği Habib-i Edib'ine ve O'na inanan insanlara yapılanlara bakmış sonra da hikmetini tam olarak idrak edemedikleri bu tablo karşısında hayret ve dehşetlerini ifade etme adına "Ne kadar halimsin ey Rabbimiz!” demişlerdir.
Bu söz öncelikle Hazreti Ebu Bekir efendimiz tarafından söylenmiştir. O gün o bela ve musibetleri görüyor iç içe. Kötülükler gırla gidiyor. İnsanlığın İftihar Tablosu'na en adi varlıklara yapmadıkları kötülükleri yapıyorlar. Hazreti Ebu Bekir, o kadar onurlu, izzetli, başlara taç bir insana karşı.. meleklerin bir adım geriye çekilip karşısında el-pençe divan durdukları bir insana karşı.. gönlünün hüzünle çarptığı bir dönemde, Allah'ın “Seni huzuruma alıyorum” deyip miraçla şereflendirdiği bir insana karşı yapılanlara bakıyor ve “Ne kadar halîmsin ey Rabbimiz!” diyor ve ancak bununla soluklanıyordu.
Lenin ezip öldürdüğü insanlara o kadar küfür lafı etmemiştir!..
Siz de onların çektiklerine benzer ya da ondan küçük şeylere maruz kaldığınız zaman herhalde “Allahım demedik şey bırakmadılar; ne kadar halîmsin Allahım!..” sözüyle soluklanacaksınız.
Dün, arkadaşlar sadece en galizlerini seçmişlerdi, kocaman bir dosya, bir seneden beri tam 400 tane küfür lafı var. İnanın Lenin, Allah'ı inkar ettiği halde, Marksizm çizgisinde, o ezip öldürdüğü insanlara o kadar küfür lafı etmemiştir. Her şeyi Nazizm'e bağlamak isteyen ve ona muhalif gelen herkesi yok etmek suretiyle bir yönüyle dünyada farklı bir şey tesis etmeye çalışan Hitler, o kadar merhametsiz, o kadar gaddar olmasına rağmen 400 tane küfür kullanmamıştır. Bunlara dense dense küfür müctehidi denir. Oturup kalkıp sürekli kafalarını o istikamette kullanmak suretiyle kafalarında küfür üretiyorlar ve lisanları da ona tercüman oluyor.
İnsan bir söz söylediğinde; bir, o söz onu ne derece dinin dışına iter, dalalete sürükler bakması lazım; bir de konumuna bakması lazım. Cemaat içinde sıradan bir insan bir ite -afedersiniz- it dese, insanlar biraz bunu mazur görürler. Fakat milletin önündeki imam kalkar dilini bununla kirletirse şayet, belki onu tutup camiden dışarı atmak icap eder. Bu da konuma yakışıksız düştüğünden dolayıdır. Enbiya-i izam hazretleri, onca olumsuz şeye maruz kalmalarına rağmen, onun milyonda biri, onların lisan-ı nezihlerinden sadır olmamıştır.
Efendimiz, onca kötülüklerine rağmen kime kötü söz söylemiştir. Ölçü O ise şayet, bence O'nun ortaya koyduğu ölçülere uymayan şeyler ölçüsüzlüktür. Bu ölçüsüzlükleri irtikap eden insanlar da ölçüsüz, muvazenesiz, dengesiz ve densiz bir kısım mahluklardır.
Korkunç bir dalalet ve fiil-i ilahînin başladığı yer
Bütün bunları görünce insanın “Ne kadar halîmsin ey Rabbimiz! İmhal ediyorsun.” diyesi geliyor. Onlar komplo üstüne komplo kuruyorlar, tuzaktan tuzağa sıçrıyorlar. “Bununla ön alamadık, bununla alabilir miyiz; bununla parçalayamadık, şununla parçalayabilir miyiz; şimdi olmadı, altı yedi sene sonra bunların hakkından tamamen gelebilir miyiz?” diyorlar. Oturup kalkıp hep bunları hecelemek affedilebilir gibi bir günah değildir. Bu günah küfre denk bir günahtır, korkunç bir dalalettir. Bu size her zaman “Ne kadar halîmsin Allahım!” dedirtecek bir şeydir. Ve bunu taçlandıracak ve sizin civanmertliğinize yakışan bir şey daha vardır. Size, “Allahım bizi de onları da afv u mağfiret buyur. Şu kaymış kalblerimizi yeniden istikamete ilet!” demek düşer.
Binlerce insan belki şu anda yaşadığı ızdırabı (İmam Şazilî hazretlerinin duası gibi) farklı sözlerle seslendiriyor. İnsanlar günlerdir, haftalardır, aylardır hep bununla sızlanıp durmuşlarsa imtihanı vermişler demektir; bu defa sözün bittiği yerdir orası!.. Sözün bittiği yer, fiil-i ilahînin başladığı yerdir. O varsa, ne gam var!..
Bir intikam hissi değil.. “Allah kahretsin, cehenneme yuvarlasın” değil. Cenâb-ı Allah ıslah eylesin, mülayemet lütfeylesin, hakikati doğruyu göstersin. Bir yönüyle, ruh-u Muhammedî'den gelen tecellilerle onların ufkunu da açsın. Onların gözlerini de hakikate açsın ve onları da insanca yaşamaya muvaffak kılsın!..
Paralel (söylemi) nifakın takıyyesidir!..
Soru: Bir zamanlar sürekli irticadan bahsedilir, mü'minler terörist gibi gösterilirdi. Şimdilerde irticanın yerini “paralel” paranoyası aldı; umum mü'minlere bedel de hususiyle Camia hedefe kondu. O günlerde “İrtica küfrün takıyyesidir!” buyurmuştunuz. Bugün için de “Paralel, nifakın takıyyesidir!” denebilir mi?
O günlerde milletimizin hepsi bir irtica paranoyası yaşamıyordu. Bahsediliyordu; bir kesim tarafından mü'minler terörist olarak gösteriliyordu. Bu defaatle yaşandı. İşin hakikatini anladıkları zaman da çok defa hukuk sistemi doğru işledi. Beri tarafta, meseleyi uzaktan seyreden bir sürü vicdanlı insan vardı, onların da yürekleri yanıyor, vicdanları sızlıyordu. O en kötü dönemlerde bile -şöyle böyle- sizi himaye eden, sizin hakkınızda olumlu bahseden insanlara şahit olduk. 27 Mayıs'ta da, 12 Mart'ta da, 12 Eylül'de de aynı şeylere şahit olduk. Hatta denebilir ki, bir ölçüde 28 Şubat'ta da…
Belli bir dönemde gerçekten Allah'a inanmış insanlar, yeniden ruhlarının abidesini ikame etmeye çalışan insanlar, Muhammedî (sallallâhu aleyhi ve sellem) ses ve soluğu dünyanın dört bir yanına duyurmak isteyen insanlar, ruh ve mana köklerinden gelen değerleri bir abide şeklinde bütün dünyanın gözüne sokmak isteyen insanlar, o irtica paranoyasıyla hep eziliyor, elekten geçiriliyordu. En yakın dönem itibarıyla Hazreti Pir'i ve talebelerini düşünebilirsiniz. O irtica paranoyası hiç durmadı ama belli bir kesim tarafından… Diğer yığınlar ve kitleler de o mevzuda o ölçüde duyarlı değillerdi, öyle bir şey olduğunun farkında bile değillerdi. Bir kesim zulüm yapıyor, haksızlıklarda bulunuyordu, beri tarafta bir şeyden anlamayan insanlar da “Galiba bunlar hak etmişler, ondan dolayı” diyorlardı. Şu anda da çokları tarafından söylenen sözler, “Oh oluyor!..” diyenler bile var.
Birisi delice bir şey attı ortaya, diğerleri de onu dillerine pelesenk ettiler, tekrar edip durdular. “Hukukta böyle bir tarif var mı, bu dediğimiz şeyi yarın bize tarih sorarsa, hukukçular sorarsa, dünya bu meseleyi bize sorarsa diyeceğimiz bir şey var mı? En azından diyecek şey adına aklımızı kullanmalıyız. Bütün bütün akılsız davranmamalıyız.” Bunları düşünmeliydiler ama…
Milletin yaptığını yıkmaya çalışmak denâetin en korkunç şeklidir
Elli defa yabancı misyon şefleriyle konuşuyorlar, o devlet adamlarına telefon ediyorlar. “Size şu avantajları tanıyacağız -bugüne kadar kimseye müyesser olmayan- o camianın açtığı okulları kapatalım. Dünyanın kurtuluşu bu okulların kapatılmasına bağlı!.”. gibi mantığı olmayan, insanî yanı olmayan, mürüvvetle irtibatı olmayan tahribat.. yapılmamış bir şeyi milletimiz yapmış, onu yıkmaya çalışma şenâetin, denâetin, fezâetin hiçbir kıstasla kabul edilemeyecek en korkunç şeklidir.
Allah (celle celaluhu) o okulları/hizmetleri lütfediyor, şimdi onu yıkmak için uğraşıyorlar. Neye bağlayarak bunu? Bir dönemde başkaları irticaya bağlıyorlardı, irtica paranoyasıyla hareket ediyorlardı. Vakıa “irtica” deyip o paranoyayla açtıkları mahkemeler de beraatla sonuçlandı, temyiz de tasdik etti o meseleyi.
“İrtica küfrün takıyyesiydi; bugün de paralel, nifakın takıyyesidir!” denebilir mi? Hiç tereddüt etmeden söyleyebilirsiniz. Çünkü bir-iki asırdan beri İslam dünyasında Müslümanlar, Müslüman görünenler arasında da bir sürü münafık var. Bu da o münafıkların takıyyesidir.