GÜLDAL MUMCU'NUN YÜZLEŞEMEDİĞİ OLAY NE?
İki ay sonra 20 yılı dolacak olan Uğur Mumcu cinayeti Güldal Mumcu'nun yazdığı kitapla yeni bir boyut kazanıyor
Türkiye’nin en önemli faili meçhul cinayetleri arasında bulunan Uğur Mumcu suikastinin üzerinden 20 yıl geçti. 24 Ocak 1993’te evinin önünde aracının bomba ile patlatılması sonucu hayatını kaybeden Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu kaleme aldığı ’İçimden Geçen Zaman’ isimli kitapta çok çarpıcı bilgiler paylaştı.
TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu, kitapta Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın cinayetten üç yıl sonra evinde kendini ziyaret ettiği bilgisini de paylaştı.
’Ben Uğur Mumcu’yu hiçbir zaman ’İslamcılar’ öldürdü demedim.’ sözleriyle cinayetin gerçek faillerinin kim olduğu tartışmasına farklı bir boyut katan Güldal Mumcu’nu kitabında anlattıkları Yeni Şafak yazarları Abdülkadir Selvi ve Tamer Korkmaz’ın bugünkü yazılarının konusu oldu.
Abdülkadir Selvi, "Fotokopi cinayetler" başlıklı yazısında, "Fotokopi cinayet" kriminal bir terim değil. Okumalarımdan çıkardığım bir sonuç. Alın Abdi İpekçi cinayetini inceleyin, Hrant Dink ya da Mumcu suikastine benzer çok şey bulursunuz. Hukuk fakültelerinde, "Bir cinayet nasıl önlenemez?" ya da "Bir suikast nasıl aydınlatılamaz?" diye ders olarak okutulabilecek örnek olaylardır." ifadelerini kullandı.
Ahmet Taner Kışlalı ve Hrant Dink cinayetlerinden örnekler de sunan Selvi "Her suikast sonrası işi devralan, ’temizlikçiler’ delilleri yok etmiş, hatta Mumcu olayında süpürgeyle süpürmüştü." yorumunu yaptı.
Tamer Korkmaz ise Selda Bağcan’ın Uğur Mumcu için besteleyip okuduğu "Uğurlar Olsun" ağıtından esinlerek "Uğur’lar Olsun" başlıklı yazısında yine o türküdeki "Çevirdim anahtarı apansız bir ölüme" sözlerini hatırlatıp bir yanlışa dikkat çekti: "Uğur Mumcu Suikastı’nın üzerinden neredeyse yirmi yıl geçti; ancak suikastın nasıl gerçekleştiği hususu, büyük çoğunlukla hala daha yanlış biliniyor. O yanlış, türküde de tekrarlanıyor. "Mumcu’nun arabasına bindikten sonra kontak anahtarını çevirmesiyle bombanın patladığına" dair yerleşik kanaat, en başından beri tekrarlanan "resmi görüş"tür. Kamuoyunun bu şekilde yönlendirilmesiyle ne yapılmak istenmişti; neyin mi üzeri örtülmüştü?"
Yazısında, "Uğur Mumcu’nun kalemini kıran/asıl faillerin bulunmasını engelleyen ABD-NATO’ya bağlı, bağımlı "İçerideki Üst Yapı"ydı." diyen Korkmaz Güldal Mumcu’nun bugüne kadar yüzleşemediği ve asıl seyahat etmesi gereken hadisenin de burada saklı olduğuna dikkat çekiyor.
TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu, kitapta Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın cinayetten üç yıl sonra evinde kendini ziyaret ettiği bilgisini de paylaştı.
’Ben Uğur Mumcu’yu hiçbir zaman ’İslamcılar’ öldürdü demedim.’ sözleriyle cinayetin gerçek faillerinin kim olduğu tartışmasına farklı bir boyut katan Güldal Mumcu’nu kitabında anlattıkları Yeni Şafak yazarları Abdülkadir Selvi ve Tamer Korkmaz’ın bugünkü yazılarının konusu oldu.
Abdülkadir Selvi, "Fotokopi cinayetler" başlıklı yazısında, "Fotokopi cinayet" kriminal bir terim değil. Okumalarımdan çıkardığım bir sonuç. Alın Abdi İpekçi cinayetini inceleyin, Hrant Dink ya da Mumcu suikastine benzer çok şey bulursunuz. Hukuk fakültelerinde, "Bir cinayet nasıl önlenemez?" ya da "Bir suikast nasıl aydınlatılamaz?" diye ders olarak okutulabilecek örnek olaylardır." ifadelerini kullandı.
Ahmet Taner Kışlalı ve Hrant Dink cinayetlerinden örnekler de sunan Selvi "Her suikast sonrası işi devralan, ’temizlikçiler’ delilleri yok etmiş, hatta Mumcu olayında süpürgeyle süpürmüştü." yorumunu yaptı.
Tamer Korkmaz ise Selda Bağcan’ın Uğur Mumcu için besteleyip okuduğu "Uğurlar Olsun" ağıtından esinlerek "Uğur’lar Olsun" başlıklı yazısında yine o türküdeki "Çevirdim anahtarı apansız bir ölüme" sözlerini hatırlatıp bir yanlışa dikkat çekti: "Uğur Mumcu Suikastı’nın üzerinden neredeyse yirmi yıl geçti; ancak suikastın nasıl gerçekleştiği hususu, büyük çoğunlukla hala daha yanlış biliniyor. O yanlış, türküde de tekrarlanıyor. "Mumcu’nun arabasına bindikten sonra kontak anahtarını çevirmesiyle bombanın patladığına" dair yerleşik kanaat, en başından beri tekrarlanan "resmi görüş"tür. Kamuoyunun bu şekilde yönlendirilmesiyle ne yapılmak istenmişti; neyin mi üzeri örtülmüştü?"
Yazısında, "Uğur Mumcu’nun kalemini kıran/asıl faillerin bulunmasını engelleyen ABD-NATO’ya bağlı, bağımlı "İçerideki Üst Yapı"ydı." diyen Korkmaz Güldal Mumcu’nun bugüne kadar yüzleşemediği ve asıl seyahat etmesi gereken hadisenin de burada saklı olduğuna dikkat çekiyor.