"GÖRGÜSÜZLÜĞÜ MEŞRULAŞTIRIYORSUN HINCAL!.." AKŞAM YAZARINDAN HINCAL ULUÇ'A YAYLIM ATEŞ!..

Helin'le Rasim'in röportajını savunan Hıncal Uluç'a Sevim Gözay'dan sert tepki geldi.

Erkek yazarlarımız ve mavraları


Hıncal Uluç demiş ki geçen pazar; 'Her gün gazeteler birbirine saldıran kadın gazetecilerle dolu... Biri bir adım öne geçen bir şey yapmasın... Kıyamet kopuyor...' Dur bakalım ne çıkacak altından... Devam; 'En son örnek... Helin Avşar!..'


Bir adım öne geçmek dediği Rasim Ozan'ın önüymüş hay Allah! Neyse okumaya devam ederseniz şu satırlara erişiyorsunuz; 'Fevkalade iyi düşünülmüş pozlar ve fevkalade zekice sorular...' Sorulara kimse 'olmamış' demedi zaten de... İyi düşünülmüş pozlar dediği 'şey'lere bakıp da yuuh demeyen yok. Ama Hıncal (Uluç) karar verdi bir kere, elinden tutacak Helin'in...


Bakınız; 'Vay efendim öyle fotoğraf mı olurmuş?.. Yahu hayatı bu kadar ciddiye almayın...' Şimdi tam oldu işte! Bir görgüsüzlüğü, bir ölçüsüzlüğü meşrulaştırmanın klişesi de bu son zamanda: 'Hayatı bu kadar ciddiye almayın'. Aklı başında bir argüman bulunamayan her abuklukta bu cümle devreye giriyor.

AMANSIZ HASTALIK
Kimsecikler hayatı o kadar ciddiye alma meraklısı değil zaten de; medyada ama öyle ama böyle onca kadın (çoğu zaman da erkekler tarafından) haksızlığa uğratılırken nereye saklanıyor bu eğitici adamlar ve öğretici metinler, çok merak ediyorum. Söz konusu güzel bir kız ve onun renkli hırsları olmadıkça, öldür Allah uyanmaz mı şu yüce adalet duygusu? Bu kadar amansız bir hastalık mı bu sahiden?
Şu zavallı merhamet duygusunu tetikleyen, daima bir çift çıplak bacak olmak zorunda mı?

SES GETİREN HER İŞ GÜZEL MİDİR?
Ne demiş Uluç, 'Bakın bu meslekte benim bir ölçüm vardır. Konuşulmak...' Bu cümlenin hakkını sonuna kadar vermiş midir Helin? Elbette. Ama şu da şöyle biline ki: 'Ses getiren işler ille de iyidir, ille de güzeldir' diye bir önerme olamaz. Ne olur? Tartışılır. Ki zaten sesi yükselten de 'tartışmalı' durumlar değil midir esasen. Uluç beğenir, ben beğenmem... Sırf kadın-erkek farkından öyle olabilir. Söz konusu, seksi imalar olduğunda iyice ayrı köşelere çekilebiliriz pekala...

KAŞ YAPARKEN GÖZ ÇIKARMAK
Uluç'un zevkten dört köşe olduğu bir fotoğraf karşısında ben 'ıyyy' olabilirim. O durumda, 'Ama o fotoğraftaki de bir kadın... Üstelik gazeteci... Ne biçim bir insanım ki ben başka bir kadının yaptığı güzellikleri göremiyorum! Allah da cezamı versin' diye düşünmem. Beğenirim/beğenmem. Keyfimin bileceği iş.


Pornografik malzemelerin kadın gözünde 5 para etmeyişinin sebebi de budur genelde. Keyfimiz böyle... Canımız istemiyor. Senin güzel gördüğün bana göre ucuz. Kötü. Çirkin. Oldu mu? Anlaşıldı mı? Ha bu böyle diye o filmde oynayan kadına düşmanlık mı etmiş oluyoruz? Ne alakası var? Müşterisi değiliz o kadar.


Birilerinin kaş yaparken göz çıkardığı bir işi de, sırf konuşulmayı becerdi diye (amacına ulaştı işte daha ne), 'Kadınların birbirine düşmanlığı' noktasına sürükleyip, ders vermeye çalışmak yersizdir. Uluç, Helin'i kanatları altına almaya karar verdiyse vermiştir. Bundan da bize nedir. Ama kızın kendi beceriksizliğinden ötürü uf olmuş yerlerini iyileştirmek için kalkıp 'Kadınların düşmana ihtiyacı yok... Öylesine tekmeliyorlar birbirlerini' diyerek bizzat taraflı davranıyor Uluç. Bilmem farkında mı?


KİM KİMDEN YANA?
Gençliğe ve güzelliğe duyulan tutkuyu (duymayanı dövüyorlar zaten) safiyane 'kadından yana' bir tutum olarak algılayacak kadar enayi değil kimse. Hem sahiden o kadar iyi iş çıktıysa, bir parmak bal da Rasim Ozan'a çalsaydı, 'Tam bir hıyar gibi olan, resimlerin değil bu sözlerin...' diyeceğine teselli etseydi. Cesaret ister, aferin deseydi.


Demek ki 'erkek erkeğe', 'kız kıza' meselesi değil bu iş. Hıncal Uluç'un müthiş tecrübesine, kalemine, kitlesine ayrı ayrı saygı duysam da söz konusu yazıdaki görüşlerini ciddiye almam mümkün değil. Her şeye boşverip de sade ve sadece Uluç'u ciddiye alacak değiliz ya... İyi bayramlar.

Sevim Gözay/Akşam