GÖRENDE KİTLELER ''YENİ ANAYASA İSTERİZ'' SLOGANLARIYLA SOKAKLARI SALLIYOR SANIR!
Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar, “Yeni Anayasa” tartışmalarına daha “geniş açıdan” bakarak “yeni” kavramına olan tutkulu merakımızı sorguladı&...
Görende Kitleler “Yeni Anayasa İsteriz” Sloganlarıyla Sokakları Sallıyor Sanır! (“Yenilik Fetişizmi” Sonunda Felaketimiz mi Olacak?)
Siyasette ve medyada “yeni anayasa” tartışmaları için start verildi. Öyle ki gündemin aynı yönde daha ısınacağını şimdiden varsayabiliriz. Öte yandan topluma bu durum öylesine sunuluyor ki insan gülmeden edemiyor doğrusu. Sanki ortada bu yönde büyük bir “toplumsal talep”, “zorlama” varmış gibi anlatılıyor. Gerçek neden insanlardan saklanıyor. Bilenler ise bilmezden geliyor!..
Neyse, aslında huyum değil fakat bu kez yazıya “en sonda söylemem gerekeni ilk başta söyleyerek” başlayacağım. “Yeni Anayasa” filân umurumda değil! Ne “yeni anayasa olursa her şey güllük gülistanlık olur” diye neredeyse zil takıp oynayanlardan ne de “Yeni anayasa olursa batarız, mahfoluruz” diye karalar bağlayanlardanım. Bu konuda “şablon” manada “politik bir tutum”umda yok. Ne safiyane bir şekilde “özgürlükler artacak” ne de “özgürlükler kararacak” şeklinde düşünenlerdenim. Sadece “kaygılarım” var. Zaten bir aydın-yazar olarak bu “telekulak demokrasi”de, “cımbızlama, kes yapıştır ithamlar yaratma”, “geyik muhabbetlerden suç çıkarma”, “normal gazetecilik faaliyetlerinden terör ve terörist üretme” rejiminde en “mükemmel” anayasayı yapsanız dahi hiçbir hakkın “güvencede” olmayacağını biliyorum!
Anayasaya “sihirli değnek” misyonu yükleyenler ve “politik manevraları”nda bir “koz” olarak kullanmak isteyenler (Ve tabii onların arabasına bindikleri için düdüğünü çalanlar gibi) bunu yapabilir ama ben yapamam. Ben sadece gözlemim açısından ortada bir “yeni anayasa karnavalı” kurulduğunu ve tüm topluma bambaşka bir “enstantane” sunulduğunu söyleyebilirim. Dolayısıyla bu panayırın –şu veya bu yönde- palyaçosu olmak istemiyorum o kadar!..
TOPLUM GERÇEKTEN “YENİ ANAYASA” MI İSTİYOR?
Bir kere ortada topluma büyük bir “yalan” söylendiğini düşünüyorum. Bu yalanın muhtelif ayakları var. Öncelikle yeni anayasa arayışının “Toplum böyle istiyor”, “millet ilk defa kendi anayasasını yapacak”, “seçmen iradesi yeni anayasa bekliyor”, “halk kendi eliyle anayasasını yazacak”, “yeni anayasa bir ihtiyaç”, “yeni anayasa bir mecburiyet”, vb türünden palavraların artık tam bir “şarlatanlık” veya “gözbağcılık” boyutuna vardığını düşünüyorum. Sözüm ona “askeri vesayet”e karşı “sivil anayasa” kutsalı adı altında sürdürülen bu “operasyon”un reel toplumsal dinamiklerle hiçbir ilgisi yok. Hele de halkla. Yangından mal kaçırıyorlar sanki!..
Bilhassa “toplumun/milletin yeni anayasa istediği” tümüyle bir propagandadan ibaret. Dünyanın hiçbir toplumunun “yeni anayasa isteme” gibi bir talebi olmaması bir yana isteyenlerin gerçekte her daim belli güç odakları, iç-dış muhtelif dinamikler, kesimler, vb olduğunu tarihten biliyoruz. Toplumun “yeni anayasa” gibi bir talebi olmadığı gibi “anayasa nedir” sorusuna verilecek somut bir cevabı olduğunu bile zannetmiyorum. Kaldı ki bu ülkede ve dünyada konjonktürün el verdiği ölçüde –istisnasız- hiçbir anayasa “halk öyle istiyor” diye yapılmadı. Şimdi yapılmak istenen “yeni anayasa” da öyle…
Sadece yeni anayasaya yön verecek “irade” değişti o kadar. O yeni iradenin yeni planları, yeni hedefleri var ve onun için “yeni anayasa” gerekiyor o kadar. Bu irade Türkiye’nin idari yapısını değiştirmek, kendi “hukuki çerçevesi”ni kurmak istediği için “yeni anayasa” istiyor. Ancak bunu sanki tüm toplumun talebi ya da “çıkarına” imiş gibi yansıtıyor. Kimse çıkıp topluma “Bizim şöyle bir projemiz var, Türkiye’nin siyasal biçimini değiştirmek istiyoruz, bunun içinde yeni anayasaya ihtiyacımız var” demiyor, diyemiyor. Onun yerine herkes “Halk/Millet böyle istiyor” diyor. O kadar ki, “Kahrolsun Jakobenizm” diye tutturanlar “Jakobenizm”in hasını yapıyorlar ama kılıfına uydurarak tabii ki!..
“HALK KENDİ ANAYASASINI YAZACAK” PALAVRASI!
İkincisi zaten dünyanın hiçbir yerinde anayasaları halk yapmaz ve yazmaz. (“Sivil toplum örgütlerinin, siyasi partilerin görüşünü alıyoruz” demek tümüyle “formel” bir uygulamadır. Yemek çoktan pişirilmiş sadece “baharatı az mı olsun çok mu olsun?” konuşmalarıdır bunlar. Darbeyle anayasa yapanlarda sözüm ona “Danışma Meclisleri” kurmuşlardır! ) Bakkal Ahmet amcanın, kasap Mehmet efendinin, terzi Şükran teyzenin, ırgat Rıza’nın oturup harıl harıl anayasa çalıştıkları görülmemiştir. Bir anayasa maddesi bile sayamazlar, yazamazlar. Yazamamaları da ayıp değil normaldir. Anayasaları belli güç odaklarının çizdikleri sınırlar doğrultusunda sözüm ona “bağımsız” hukuk elitleri, toplumsal seçkinler, siyasi iradeler yapar. Halka kalsa kalsa – o da anlamadıkları- önlerine konmuş ve yönlendirilmiş kanaatler doğrultusunda oluşturulmuş metni onaylamak kalır. Bu da bir şey ifade etmez. Öyle olsaydı yüzde 92 ile onaylanmış,12 Eylül 1980 anayasasını dünyanın en demokratik anayasası saymamız gerekirdi. Bu yeni paketin sihirli fiyongu ise “uzlaşma ve müzakere” çağrıları oluyor elbette!..
O halde “yeni anayasa ihtiyacı var” ve “halk bunu istiyor” kanaati tümüyle oluşturulmuş bir “imaj”dır. Bir “kanaat mühendisliği”nin ürünüdür. Medyatik bir PR inşasıdır. O kadar çok söylenmiş ve tekrarlanmıştır ki, sonunda buna hakikaten “ihtiyacımız olduğuna” inanıvermişizdir! Böylelikle “yönlendirilmiş” kanaatler birer “reel kanaat” haline geliverir. İnce “Psikolojik baskı” yöntemleri ile oluşturulmuştur. Yoksa ne eskisine ne de yenisine dair “dişe dokunur” bir fikriniz olduğu için değil. Hele de böyle bir “talebiniz” olduğu için hiç değil!...
YENİLİK FETİŞİZMİNİN YENİ OLMAYAN ATRAKSİYONLARI!
Günümüzde tüm toplum hemen her konuda bir “yenilik fetişizmi”nin büyüsüne kapılmış görünmektedir. “Yeni”nin ne olduğunu, ne işe yaradığını, neye hizmet edeceğini bilmeden, sorgulamadan onun cazibesine kapılır. (Zaten “eskiyi at”çı “tüketim toplumu” mentalitesi çoktan zihinleri buna hazırlamıştır!) “Yeni”nin her halükârda “iyi bir şey” olduğuna inanır. Sonuçlarına bakmaz. İçerikten tümüyle yoksundur. Öğrenme çabası zaten hiç yoktur. Fikir ise hak getire! (İlginçtir şimdi bu eğilime en çok “muhafazakârlar” kapılmış görünüyor. Kaldı ki onlara da “Neo” yani “Yeni-Muhafazakârlar” deniliyor artık tabii ki!) Böylelikle topluma her şeyi “yeni” adı altında pazarlayabilir, hatta kakalayabilirsiniz!
Fatih Altaylı’nın –Ben yazmadığım için kıskanarak okuduğum- bir süre önceki “Seçmen yeni Anayasa istiyor-muş!” başlıklı enfes yazısındaki ironik benzetmesinde olduğu gibi söylersek; "Seçmen yeni Anayasa istiyor. Var mısınız iddiaya. Seçmen yeni Anayasa falan istemiyor. Daha doğrusu ‘yeni Anayasa’ istiyordur ama eskisinin ne olduğunu bildiğinden, eskisinden çok şikâyetçi olduğundan değil. ‘Yeni’ diye başlarsan soruya seçmen ister. Mesela sorsunlar bakalım, ‘Yeni otomobil ister misin?’ diye, yüzde yüzle ‘Yeni otomobil istiyoruz’ demezlerse namerdim. ‘Yeni ev ister misin?’ diye sorun seçmene. Yine yüzde yüz çıkar sonuç. Hatta işin cılkını çıkarıp ‘Yeni karı ister misin?’ diye sorun. Benden söylemesi, yüzde 90 ‘Evet’ çıkar. ‘Yeni koca ister misin?’ diye sorun. Yüzde 60 çıkar ama geri kalan yüzde 40’ın en az 30’u ‘Toplum bakısından evet’ diyememiştir emin olun. ‘Yeni’ dedin mi bizim seçmenin canı çeker. Sadece bizim seçmenin değil, dünyadaki herkesin ‘yeniye’ merakı vardır. O yüzden bizim seçmene, ‘Yeni Anayasa ister misin?’ diye sorunca ‘Evet’ yanıtını alırsın.”
Elbette ki anayasalar –zırt pırt olmadığı sürece- tarihsel konjonktürlerde değiştirilir, eskileri iptal olur, yenileri yazılır. Bu anlamda benim itirazım ne mevcut anayasa arayışlarına ne de bu konuda süren tartışma çağrılarınadır. Benim itirazım bunun topluma “tasarlanmış bir proje”nin gerektirdiği bir “hukuki arayış” olarak değil de sanki toplum tarafından adeta “kendiliğinden” ortaya atılmış, “olmazsa olmaz” bir “talep” gibi gösterilmesinedir. Dahası “Yeni vesayet”in “yeni dengeleri” için oluşturulacağı belli olan bu çabanın “tüm millet adına” gibiymiş olarak sunulmasınadır. Bir “çoğunluk fetişizmi” ile sarmalanmış “yenilik fetişizmi”nin artık “gücü gücüne yetene” noktasına vardırılmasınadır…
Elbette her siyasi iktidarın (“Gizli gündem” ithamlarına rağmen!) istediği yönde yasalar, (Kanun Hükmünde Kararnameler!) anayasalar yapma girişimi hatta “hakkı” olacaktır. İşin çivisini çıkarmadığı sürece de “normal”dir. Ancak bunu “demokrasi ve özgürlükler aşıklısı” oldukları için yaptıklarını söylemeleri başka Türkiye’yi tamamen “değiştirmek/dönüştürmek” arzusu başkadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nu reel ihtiyaçlara göre yeniden düzenlemek başka, uluslar arası dayatmalara göre yeniden “format atma” ise bambaşkadır. Yoksa çok büyük bir kısmı zaten değiştirilmiş bir anayasayı bir daha niye değiştirmek isterler ki?
Umarım “yenilik fetişizmi” sonunda felaketimiz olmaz!...
Atilla AKAR
Siyasette ve medyada “yeni anayasa” tartışmaları için start verildi. Öyle ki gündemin aynı yönde daha ısınacağını şimdiden varsayabiliriz. Öte yandan topluma bu durum öylesine sunuluyor ki insan gülmeden edemiyor doğrusu. Sanki ortada bu yönde büyük bir “toplumsal talep”, “zorlama” varmış gibi anlatılıyor. Gerçek neden insanlardan saklanıyor. Bilenler ise bilmezden geliyor!..
Neyse, aslında huyum değil fakat bu kez yazıya “en sonda söylemem gerekeni ilk başta söyleyerek” başlayacağım. “Yeni Anayasa” filân umurumda değil! Ne “yeni anayasa olursa her şey güllük gülistanlık olur” diye neredeyse zil takıp oynayanlardan ne de “Yeni anayasa olursa batarız, mahfoluruz” diye karalar bağlayanlardanım. Bu konuda “şablon” manada “politik bir tutum”umda yok. Ne safiyane bir şekilde “özgürlükler artacak” ne de “özgürlükler kararacak” şeklinde düşünenlerdenim. Sadece “kaygılarım” var. Zaten bir aydın-yazar olarak bu “telekulak demokrasi”de, “cımbızlama, kes yapıştır ithamlar yaratma”, “geyik muhabbetlerden suç çıkarma”, “normal gazetecilik faaliyetlerinden terör ve terörist üretme” rejiminde en “mükemmel” anayasayı yapsanız dahi hiçbir hakkın “güvencede” olmayacağını biliyorum!
Anayasaya “sihirli değnek” misyonu yükleyenler ve “politik manevraları”nda bir “koz” olarak kullanmak isteyenler (Ve tabii onların arabasına bindikleri için düdüğünü çalanlar gibi) bunu yapabilir ama ben yapamam. Ben sadece gözlemim açısından ortada bir “yeni anayasa karnavalı” kurulduğunu ve tüm topluma bambaşka bir “enstantane” sunulduğunu söyleyebilirim. Dolayısıyla bu panayırın –şu veya bu yönde- palyaçosu olmak istemiyorum o kadar!..
TOPLUM GERÇEKTEN “YENİ ANAYASA” MI İSTİYOR?
Bir kere ortada topluma büyük bir “yalan” söylendiğini düşünüyorum. Bu yalanın muhtelif ayakları var. Öncelikle yeni anayasa arayışının “Toplum böyle istiyor”, “millet ilk defa kendi anayasasını yapacak”, “seçmen iradesi yeni anayasa bekliyor”, “halk kendi eliyle anayasasını yazacak”, “yeni anayasa bir ihtiyaç”, “yeni anayasa bir mecburiyet”, vb türünden palavraların artık tam bir “şarlatanlık” veya “gözbağcılık” boyutuna vardığını düşünüyorum. Sözüm ona “askeri vesayet”e karşı “sivil anayasa” kutsalı adı altında sürdürülen bu “operasyon”un reel toplumsal dinamiklerle hiçbir ilgisi yok. Hele de halkla. Yangından mal kaçırıyorlar sanki!..
Bilhassa “toplumun/milletin yeni anayasa istediği” tümüyle bir propagandadan ibaret. Dünyanın hiçbir toplumunun “yeni anayasa isteme” gibi bir talebi olmaması bir yana isteyenlerin gerçekte her daim belli güç odakları, iç-dış muhtelif dinamikler, kesimler, vb olduğunu tarihten biliyoruz. Toplumun “yeni anayasa” gibi bir talebi olmadığı gibi “anayasa nedir” sorusuna verilecek somut bir cevabı olduğunu bile zannetmiyorum. Kaldı ki bu ülkede ve dünyada konjonktürün el verdiği ölçüde –istisnasız- hiçbir anayasa “halk öyle istiyor” diye yapılmadı. Şimdi yapılmak istenen “yeni anayasa” da öyle…
Sadece yeni anayasaya yön verecek “irade” değişti o kadar. O yeni iradenin yeni planları, yeni hedefleri var ve onun için “yeni anayasa” gerekiyor o kadar. Bu irade Türkiye’nin idari yapısını değiştirmek, kendi “hukuki çerçevesi”ni kurmak istediği için “yeni anayasa” istiyor. Ancak bunu sanki tüm toplumun talebi ya da “çıkarına” imiş gibi yansıtıyor. Kimse çıkıp topluma “Bizim şöyle bir projemiz var, Türkiye’nin siyasal biçimini değiştirmek istiyoruz, bunun içinde yeni anayasaya ihtiyacımız var” demiyor, diyemiyor. Onun yerine herkes “Halk/Millet böyle istiyor” diyor. O kadar ki, “Kahrolsun Jakobenizm” diye tutturanlar “Jakobenizm”in hasını yapıyorlar ama kılıfına uydurarak tabii ki!..
“HALK KENDİ ANAYASASINI YAZACAK” PALAVRASI!
İkincisi zaten dünyanın hiçbir yerinde anayasaları halk yapmaz ve yazmaz. (“Sivil toplum örgütlerinin, siyasi partilerin görüşünü alıyoruz” demek tümüyle “formel” bir uygulamadır. Yemek çoktan pişirilmiş sadece “baharatı az mı olsun çok mu olsun?” konuşmalarıdır bunlar. Darbeyle anayasa yapanlarda sözüm ona “Danışma Meclisleri” kurmuşlardır! ) Bakkal Ahmet amcanın, kasap Mehmet efendinin, terzi Şükran teyzenin, ırgat Rıza’nın oturup harıl harıl anayasa çalıştıkları görülmemiştir. Bir anayasa maddesi bile sayamazlar, yazamazlar. Yazamamaları da ayıp değil normaldir. Anayasaları belli güç odaklarının çizdikleri sınırlar doğrultusunda sözüm ona “bağımsız” hukuk elitleri, toplumsal seçkinler, siyasi iradeler yapar. Halka kalsa kalsa – o da anlamadıkları- önlerine konmuş ve yönlendirilmiş kanaatler doğrultusunda oluşturulmuş metni onaylamak kalır. Bu da bir şey ifade etmez. Öyle olsaydı yüzde 92 ile onaylanmış,12 Eylül 1980 anayasasını dünyanın en demokratik anayasası saymamız gerekirdi. Bu yeni paketin sihirli fiyongu ise “uzlaşma ve müzakere” çağrıları oluyor elbette!..
O halde “yeni anayasa ihtiyacı var” ve “halk bunu istiyor” kanaati tümüyle oluşturulmuş bir “imaj”dır. Bir “kanaat mühendisliği”nin ürünüdür. Medyatik bir PR inşasıdır. O kadar çok söylenmiş ve tekrarlanmıştır ki, sonunda buna hakikaten “ihtiyacımız olduğuna” inanıvermişizdir! Böylelikle “yönlendirilmiş” kanaatler birer “reel kanaat” haline geliverir. İnce “Psikolojik baskı” yöntemleri ile oluşturulmuştur. Yoksa ne eskisine ne de yenisine dair “dişe dokunur” bir fikriniz olduğu için değil. Hele de böyle bir “talebiniz” olduğu için hiç değil!...
YENİLİK FETİŞİZMİNİN YENİ OLMAYAN ATRAKSİYONLARI!
Günümüzde tüm toplum hemen her konuda bir “yenilik fetişizmi”nin büyüsüne kapılmış görünmektedir. “Yeni”nin ne olduğunu, ne işe yaradığını, neye hizmet edeceğini bilmeden, sorgulamadan onun cazibesine kapılır. (Zaten “eskiyi at”çı “tüketim toplumu” mentalitesi çoktan zihinleri buna hazırlamıştır!) “Yeni”nin her halükârda “iyi bir şey” olduğuna inanır. Sonuçlarına bakmaz. İçerikten tümüyle yoksundur. Öğrenme çabası zaten hiç yoktur. Fikir ise hak getire! (İlginçtir şimdi bu eğilime en çok “muhafazakârlar” kapılmış görünüyor. Kaldı ki onlara da “Neo” yani “Yeni-Muhafazakârlar” deniliyor artık tabii ki!) Böylelikle topluma her şeyi “yeni” adı altında pazarlayabilir, hatta kakalayabilirsiniz!
Fatih Altaylı’nın –Ben yazmadığım için kıskanarak okuduğum- bir süre önceki “Seçmen yeni Anayasa istiyor-muş!” başlıklı enfes yazısındaki ironik benzetmesinde olduğu gibi söylersek; "Seçmen yeni Anayasa istiyor. Var mısınız iddiaya. Seçmen yeni Anayasa falan istemiyor. Daha doğrusu ‘yeni Anayasa’ istiyordur ama eskisinin ne olduğunu bildiğinden, eskisinden çok şikâyetçi olduğundan değil. ‘Yeni’ diye başlarsan soruya seçmen ister. Mesela sorsunlar bakalım, ‘Yeni otomobil ister misin?’ diye, yüzde yüzle ‘Yeni otomobil istiyoruz’ demezlerse namerdim. ‘Yeni ev ister misin?’ diye sorun seçmene. Yine yüzde yüz çıkar sonuç. Hatta işin cılkını çıkarıp ‘Yeni karı ister misin?’ diye sorun. Benden söylemesi, yüzde 90 ‘Evet’ çıkar. ‘Yeni koca ister misin?’ diye sorun. Yüzde 60 çıkar ama geri kalan yüzde 40’ın en az 30’u ‘Toplum bakısından evet’ diyememiştir emin olun. ‘Yeni’ dedin mi bizim seçmenin canı çeker. Sadece bizim seçmenin değil, dünyadaki herkesin ‘yeniye’ merakı vardır. O yüzden bizim seçmene, ‘Yeni Anayasa ister misin?’ diye sorunca ‘Evet’ yanıtını alırsın.”
Elbette ki anayasalar –zırt pırt olmadığı sürece- tarihsel konjonktürlerde değiştirilir, eskileri iptal olur, yenileri yazılır. Bu anlamda benim itirazım ne mevcut anayasa arayışlarına ne de bu konuda süren tartışma çağrılarınadır. Benim itirazım bunun topluma “tasarlanmış bir proje”nin gerektirdiği bir “hukuki arayış” olarak değil de sanki toplum tarafından adeta “kendiliğinden” ortaya atılmış, “olmazsa olmaz” bir “talep” gibi gösterilmesinedir. Dahası “Yeni vesayet”in “yeni dengeleri” için oluşturulacağı belli olan bu çabanın “tüm millet adına” gibiymiş olarak sunulmasınadır. Bir “çoğunluk fetişizmi” ile sarmalanmış “yenilik fetişizmi”nin artık “gücü gücüne yetene” noktasına vardırılmasınadır…
Elbette her siyasi iktidarın (“Gizli gündem” ithamlarına rağmen!) istediği yönde yasalar, (Kanun Hükmünde Kararnameler!) anayasalar yapma girişimi hatta “hakkı” olacaktır. İşin çivisini çıkarmadığı sürece de “normal”dir. Ancak bunu “demokrasi ve özgürlükler aşıklısı” oldukları için yaptıklarını söylemeleri başka Türkiye’yi tamamen “değiştirmek/dönüştürmek” arzusu başkadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nu reel ihtiyaçlara göre yeniden düzenlemek başka, uluslar arası dayatmalara göre yeniden “format atma” ise bambaşkadır. Yoksa çok büyük bir kısmı zaten değiştirilmiş bir anayasayı bir daha niye değiştirmek isterler ki?
Umarım “yenilik fetişizmi” sonunda felaketimiz olmaz!...
Atilla AKAR