GERİLLAYI ANLIYORUZ DA SİZİ ANLAMIYORUZ AYSEL HANIM!
Star yazarı Ahmet Kekeç, PKK teröristleriyle kucaklaşan BDP kökenli bağımsız vekil Aysel Tuğluk'u sert bir dille eleştirdi.
Teröristlerle sarmaş dolaş görüntüsünü Türkiye’nin gözüne sokan BDP milletvekili Aysel Tuğluk buyurmuş ki, “Gerillaya sarılmakta bir yanlış görmüyorum. Gerillayı anlamak lazım...”
Gerillayı anlıyoruz...
Hem de çok iyi anlıyoruz...
Kör bir amaç uğruna gencecik yaşta “hayattan koparılıp” ölüme sürülmüş çocuklar.
Gerillayı anlıyoruz da, sizi anlamıyoruz Aysel Hanım...
Hiç anlamıyoruz.
O “sarmaş dolaş görüntüleri” Türkiye’nin gözüne sokarak ne elde etmiş oldunuz? “Yol kesip adam kaçıranların pozisyonunu” meşrulaştırmaktan, dağa çıkmayı özendirmekten, “gerilla” nitelemesini kullanarak terör faaliyetlerine kutsallık atfetmekten başka ne işe yaradı verdiğiniz görüntüler?
Dün bir gazetede yayınlanan ses kaydından da anlıyoruz ki, bazı il ve ilçe teşkilatlarınız “askerlik şubesi” gibi çalışıp, o çocukların dağa yollanmalarını sevk ve idare ediyor.
Gidecekler...
Öldürecekler...
Ve bir çatışmada ölecekler...
Bu mu?
BDP’nin görevi dağa adam yollamak mı?
Siz bir “temsil”den geliyorsunuz.
Halktan icazet aldınız ve yasama faaliyetine katıldınız.
Bu pozisyonu bir “yük” olarak görseniz de, sizden istene halkın taleplerini Meclis’e taşımak, “meşru siyaset kanallarını” kullanarak bu taleplerin yerine gelmesini yahut getirilmesini sağlamak. İşiniz bu...
İşiniz, teröre mazeret üretmek, teröriste kol kanat germek değil...
Dağa çıkmayı özendirmek hiç değil...
Kürt sorununun çözümü konusunda atılan adımları yetersiz buluyor olabilirsiniz.
Demokratik açılımlar karnınızın şişini indirmemiştir.
Kürt kimliğinin tanınması, Olağanüstü Hal’in kaldırılması, Kürt sorununun bir “asayiş meselesi” olmaktan çıkarılması, Kürt dili üzerindeki saçma sapan yasaklara son verilmesi, Kürtçenin “seçmeli ders” olarak müfredata sokulması...
Bütün bunlar dişinizin kovuğunu doldurmamıştır...
Mutlaka atılacak adımlar vardır...
Doğru dürüst bir anayasa...
Doğru dürüst bir siyasi partiler kanunu.
Doğru dürüst bir seçim yasası...
Hepsini ve daha fazlasını isteyebilirsiniz...
İstemelisiniz de...
Bunları sadece “Kürtlerin talebi” olarak değil, “Türklerin talebi” olarak da istemeli ve takipçisi olmalısınız...
Kurduğunuz her cümlenin içinde “barış” sözcüğü geçiyor ama hiçbir sözünüzle, hiçbir eyleminizle, hiçbir tavır alışınızla barışa hizmet etmiyorsunuz. Her ağzınızı açışta “analar ağlamasın” diyorsunuz ama ağlayan ana “Türk” olduğunda kılınızı dahi kıpırdatmıyorsunuz.
İmralı’nın muhatap alınması gerektiğini söyleyip durdunuz...
İmralı muhatap alınınca, “Bu iş sadece Çölaşan’ın ikna edilmesiyle bitmez... Kandil de muhatap alınmalıdır. Derhal ve acilen müzakere masası kurulmalıdır” buyurdunuz.
Kandil muhatap alındı, dört kez müzakere masası kuruldu...
Müzakere masası deşifre edilince, bu kez “deşifrecilerin” yanında saf tuttunuz. Kabahati de, masayı devirip kaçanlarda değil, masayı kurma iradesi gösterenlerde aradınız.
Ne olsa olmuyor...
Ne yapılsa karnınızın şişi inmiyor...
Nihai olarak ne istiyorsunuz Aysel Hanım?
Ne olmalı?
Daha çok kan akmalı, daha çok insan ölmeli, daha çok analar ağlamalı...
Bu mu?
Ahmet Kekeç/Star
Gerillayı anlıyoruz...
Hem de çok iyi anlıyoruz...
Kör bir amaç uğruna gencecik yaşta “hayattan koparılıp” ölüme sürülmüş çocuklar.
Gerillayı anlıyoruz da, sizi anlamıyoruz Aysel Hanım...
Hiç anlamıyoruz.
O “sarmaş dolaş görüntüleri” Türkiye’nin gözüne sokarak ne elde etmiş oldunuz? “Yol kesip adam kaçıranların pozisyonunu” meşrulaştırmaktan, dağa çıkmayı özendirmekten, “gerilla” nitelemesini kullanarak terör faaliyetlerine kutsallık atfetmekten başka ne işe yaradı verdiğiniz görüntüler?
Dün bir gazetede yayınlanan ses kaydından da anlıyoruz ki, bazı il ve ilçe teşkilatlarınız “askerlik şubesi” gibi çalışıp, o çocukların dağa yollanmalarını sevk ve idare ediyor.
Gidecekler...
Öldürecekler...
Ve bir çatışmada ölecekler...
Bu mu?
BDP’nin görevi dağa adam yollamak mı?
Siz bir “temsil”den geliyorsunuz.
Halktan icazet aldınız ve yasama faaliyetine katıldınız.
Bu pozisyonu bir “yük” olarak görseniz de, sizden istene halkın taleplerini Meclis’e taşımak, “meşru siyaset kanallarını” kullanarak bu taleplerin yerine gelmesini yahut getirilmesini sağlamak. İşiniz bu...
İşiniz, teröre mazeret üretmek, teröriste kol kanat germek değil...
Dağa çıkmayı özendirmek hiç değil...
Kürt sorununun çözümü konusunda atılan adımları yetersiz buluyor olabilirsiniz.
Demokratik açılımlar karnınızın şişini indirmemiştir.
Kürt kimliğinin tanınması, Olağanüstü Hal’in kaldırılması, Kürt sorununun bir “asayiş meselesi” olmaktan çıkarılması, Kürt dili üzerindeki saçma sapan yasaklara son verilmesi, Kürtçenin “seçmeli ders” olarak müfredata sokulması...
Bütün bunlar dişinizin kovuğunu doldurmamıştır...
Mutlaka atılacak adımlar vardır...
Doğru dürüst bir anayasa...
Doğru dürüst bir siyasi partiler kanunu.
Doğru dürüst bir seçim yasası...
Hepsini ve daha fazlasını isteyebilirsiniz...
İstemelisiniz de...
Bunları sadece “Kürtlerin talebi” olarak değil, “Türklerin talebi” olarak da istemeli ve takipçisi olmalısınız...
Kurduğunuz her cümlenin içinde “barış” sözcüğü geçiyor ama hiçbir sözünüzle, hiçbir eyleminizle, hiçbir tavır alışınızla barışa hizmet etmiyorsunuz. Her ağzınızı açışta “analar ağlamasın” diyorsunuz ama ağlayan ana “Türk” olduğunda kılınızı dahi kıpırdatmıyorsunuz.
İmralı’nın muhatap alınması gerektiğini söyleyip durdunuz...
İmralı muhatap alınınca, “Bu iş sadece Çölaşan’ın ikna edilmesiyle bitmez... Kandil de muhatap alınmalıdır. Derhal ve acilen müzakere masası kurulmalıdır” buyurdunuz.
Kandil muhatap alındı, dört kez müzakere masası kuruldu...
Müzakere masası deşifre edilince, bu kez “deşifrecilerin” yanında saf tuttunuz. Kabahati de, masayı devirip kaçanlarda değil, masayı kurma iradesi gösterenlerde aradınız.
Ne olsa olmuyor...
Ne yapılsa karnınızın şişi inmiyor...
Nihai olarak ne istiyorsunuz Aysel Hanım?
Ne olmalı?
Daha çok kan akmalı, daha çok insan ölmeli, daha çok analar ağlamalı...
Bu mu?
Ahmet Kekeç/Star