"GENELKURMAY RAHATSIZ OLDUĞU GAZETECİLERİ BAŞ KÖŞEYE OTURTUYOR!..." FEHMİ KORU AKREDİTASYON VE GENELKURMAY BAŞKANLIĞINI MASAYA YATIRDI!....

Genelkurmay'ın açıklama yayınlayarak resmen kınadığı haberlerin çıktığı gazeteler ile rahatsız olduğu yorumları yapan gazetecilerin raporları ne hikmetse tertemiz, bütün basın buluşmalarında başköşe onlara ayrılıyor...

Akreditasyon ve Genelkurmay Başkanlığı


Sonuç alamayacağım işlerle uğraşmayı vakit kaybı sayarım. Sizler de öyle sayın. Kaybedecek üç dakikamız bile yok çünkü. Vakit kaybına değmeyecek taleplerin başında, Genelkurmay'ın medyaya 'akreditasyon' uygulamasının gözden geçirilmesi geliyor. Karargâhta kim bilir kime verilmiş bir görevle medya hakkında ayrıntılı olması gereken raporlar tutuluyor; bunun sonucu olarak da bazı gazeteler ve televizyon kanalları askerî etkinliklere çağrılmıyor. Genelkurmay'ın açıklama yayınlayarak resmen kınadığı haberlerin çıktığı gazeteler ile rahatsız olduğu yorumları yapan gazetecilerin raporları ne hikmetse tertemiz, bütün basın buluşmalarında başköşe onlara ayrılıyor; buna karşılık titiz habercilik anlayışına sahip yayıncılar Genelkurmay'a kendilerini bir türlü beğendiremiyorlar.

"Ne hikmetse" dememe bakmayın, bunun neden böyle olduğunu biliyorum.

1997 yılında, Refahyol iktidarı 28 Şubat süreciyle yerinden edilirken başlatılan bir uygulamadır 'akreditasyon'; "Bu hükümete kimler karşı çıkmıyor?" sorusu sorulup verilen cevapta adı geçen medya kuruluşları 'yasaklı' kılınmıştı. Askere karşı herhangi bir 'ayıplı' davranışları olması gerekmeksizin...

Sorduğu için Radikal'den Murat Yetkin'e de anlattım; sağolsun, sorunu bütün açıklığıyla dün yazmış. "Neden artık basın gezilerine, toplantılarına, önemli gün anmalarına ve diğer etkinliklere çağrılmıyoruz?" sorusunu kendilerine yönelten o sıralar Ankara Temsilcisi olduğum gazetenin sahibine, "Çünkü hakkınızda tam sekiz adet suç duyurusu var" cevabını vermişti dönemin 'güçlü generali'. "Görelim" ısrarı üzerine, alt düzeydekiler getire getire başka gazetelere ait sekiz suç duyurusu getirebilmişti.

Hakkında suç duyurusunda bulunulan gazeteler akrediteydi, garip bir biçimde bizim gazete başkalarına ait suç duyurularıyla 'akredite dışı' bırakılmıştı. Dönemin Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Dairesi Başkanı Albay Hüsnü Dağ, o gün beni arayıp, "Bir yanlış yapılmış, bundan sonraki programlara çağrılacaksınız" haberini bizzat iletmişti.

Genelkurmay karargâhından bana ulaşan son bildirim sonradan albay olarak emekli edilmiş Hüsnü Dağ'ın o telefon mesajıdır. Bir daha ne bir ses, ne bir nefes...

Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt kendisi de deneyebilir: İstesin, astları 'akreditasyonsuz' medya organları (hiç değilse çoğu) hakkında somut herhangi bir suçlama getiremeyeceklerdir. Genelkurmay'ın herkese açık internet sitesinde halen duran son üç yılın resmi açıklamaları içerisinde en büyük bölümü 'akredite' yayın organlarının yayınlarıyla ilgili yalanlamalar teşkil ediyor; onları da gözden geçirebilir Org. Büyükanıt...

Disipliniyle ünlü bir kurumda, dışarıdan bakıldığında çok güçlü görünen bir komutanın, "Getirin şu gazete hakkındaki suç duyurusu dosyasını" emrine karşı nasıl direnildiğini yaşayarak öğrenmiştim. Sonunda, başka çıkar yol kalmayınca, dosyanın içine gelişigüzel yerleştirilmiş kâğıtlarla yasak savma çabasına girdiklerini de biliyorum. Bu sebeple, Org. Büyükanıt'ın "Getirin bakalım, medya organları arasındaki mukayeseli tabloyu" talimatının nasıl yankı bulacağını doğrusu çok merak ederim.

Bir yıl önce (8 Mart 2007) dışarıya sızan Genelkurmay Başkanlığı'nın akredite gazetelerle ilgili 'medya raporu', değerlendirme çalışmasının ne kadar yalapşap yürütüldüğünü ortaya koymuştu aslında. Genelkurmay'a yakışan, savunabilec