GENEL YAYIN YÖNETMENİ ESKİSİNİN EMEKLİLİK GÜNLERİ NASIL GEÇER?

Hürriyet'in eski genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök'ü emeklilik telaşı sarmış!

Hürriyet'in eski genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök'ü emeklilik telaşı sarmış!

İşte Özkök'ün kendisini yargılayan ve hicveden o yazısı

YENİ öğrendim.

Washington Post Gazetesi’nin 24 yıl genel yayın yönetmenliğini yapan Ben Bradlee, 13 yaşında çocuk felci geçirmiş.

Babasının çok iyi bir işi varmış, ama 1929 krizinde işini kaybetmiş.
Oğlunun yeniden hayata dönmesi için büyük bir savaş vermiş.
Ekonomik kriz onun dengesini ve enerjisini hiç yok edememiş.
13 yaşında polio’yu atlatan o çocuk, Watergate skandalını patlatan gazetenin efsane genel yayın yönetmeni oldu.
Her genel yayın yönetmeninin içinde bir Ben Bradlee efsanesi yatar.

* * *
Dün Londra’ya uçarken, Ben Bradlee’nin oğlu Quinn’le birlikte yazdığı kitabı okudum.
Kısa, bir günde okunacak bir kitap.
Adı “A Life’s Work.” “Bir Hayatın Eseri” diye çevirebilirsiniz.
Alt başlığı ise “Babalar ve oğullar.”
Bradlee’nin oğlu Quinn’in, doğuştan ciddi bir kalp rahatsızlığı varmış.
Şimdi de Ben Bradlee, oğlunun hayata asılması için çaba harcıyormuş.
Ona sadece Ben Bradlee’nin oğlu olmayı değil, aynı zamanda en iyi arkadaşı olmayı öğretiyormuş.
Şöhretli babaların çocuklarının işi çok zordur.
Şansları varsa, sadece o şöhretin gölgesinde kalmakla kurtulurlar.
Ama çok dominant bir babaya sahiplerse, işleri daha zordur.
Çünkü her dominant baba, içinde potansiyel bir evlat katili taşır.
Çocuğunu öldürmek ille de onu katletmek değildir.
Onu yaşayan bir ölüye çevirmek de bir tür cinayettir.

* * *
Elle Dergisi, kızım Gülümsün’den benimle mülakat yapmasını istedi.
Mülakat derginin Temmuz sayısında yayımlanacak.
Bana sorduğu sorular üzerinde çok düşündüm.
O sorularda acaba bir baba cinayetinin izleri var mıydı?
Sorduğu sorulardan biri ilginçti.
“Sen bize insanları yargılamamayı öğrettin” dedi.
Doğru, hayatım boyunca insanları yargılamamaya dikkat ettim. Özellikle ahlaki konularda yargılamaktan kaçındım.
Ancak sorduğu sorunun devamı daha ilginçti.
Bana sanki soru değil, bana yönelik bir tespit gibi geldi.
“Yargılamamakla, ilgisizlik, umursamazlık arasında çok ince bir çizgi var.”
Bu soruda, “20 yıl boyunca yargılamadın, acaba bu ilgisizlikten kaynaklanan bir şey miydi?” iması vardı.
İşte o an düşündüm.
Acaba bir çocukta hangisi daha fazla hasar yaratır?
Her şeyle ilgili, her saniyesini kontrol eden “dominant” bir baba mı?
Yargılamamak ile umursamazlık arasındaki sınırı iyi çizemeyen bir baba mı?
Yoksa, her iki babanın yolu da bir cinayet mahalline mi çıkar?

* * *
Geçenlerde Ben Bradlee’nin bir fotoğrafını gördüm.
Üzerinde, üst düğmeleri açık bir beyaz gömlek, altında yine beyaz bol bir pantolon vardı.
Pantolonunun paçalarını sıyırmış, uzun bir plajda yürüyordu.
Dengeli, kendiyle barışık, geçmişiyle hesaplaşmasını yapıp, bundan galip çıkmış bir erkek gibi duruyordu.
İnsan benzer bir maziye sahip olunca, ister istemez o fotoğrafa daha dikkatle, daha farklı gözle bakıyor.
Biraz da kendi geleceğinizi görmeye çalışıyorsunuz.
Watergate skandalını ortaya çıkararak, Amerikan toplumunu sarsmış, Başkan’ın istifasına giden yolu açmış bir insanın, görevden ayrıldıktan sonraki hali demek ki böyle olabiliyormuş.
Huzurlu, barışık ve dengeli.
Oysa büyük görevler yapan siyasetçiler, “güç” sahipleri için hep aynı şey merak edilir.
Başkan deviren bir genel yayın yönetmeni olmak ve sonra bütün bu görevlerden ayrılmak insanda nasıl bir ruh hali bırakır.
Boşluk mu, bir tür iktidarsızlık mı?
Ben Bradlee’ye, Hürriyet’in eski genel yayın yönetmeni Necati Zincirkıran, Güneri Cıvaoğlu’na bakınca, içim rahatlıyor.
Demek ki böyle bir şey mümkün.

* * *
Ama en büyük huzur nedir diye sorarsanız, hiç düşünmeden şunu söyleyeceğim.
Bir babanın en büyük mutluluğu herhalde, arkasında çocuk enkazı, katledilmiş evlatlar mezarlığı bırakmadan hayatını tamamlamasıdır.
İnsan benim gibi tek bir çocuk sahibiyse, bu sorumluluğun ne olduğunu çok daha iyi anlıyor.
Bu yaz beyaz gömleğimle plajlarda dolaşırken, yeni hayatımla ilgili en büyük huzurum bunu başarmaya çalışmak olacak.