GENÇLERE TAVSİYEMDİR; SADECE CUMHURİYET OKUYUN! BAŞKA "MUZIR NEŞRİYAT"A GEREK YOK!

Bülent Arınç'ın "Sadece Zaman okuyun, başka gazeteleri okuyarak kafanızı karıştırmayın" sözlerini yılların deneyimli gazetecisi Atilla Akar nasıl topa tuttu?

Gençlere Tavsiyemdir; Sadece Cumhuriyet Okuyun! (Başka “Muzır Neşriyat”a Gerek Yok!)

Atilla Akar – İNFİAL


Son günlerde seçim sürecinde siyasilerden muhtelif “inci”ler hatta “şahane” derecesinde “fikirler” işittik! Fakat bana göre hiçbiri Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’ın Bursa Uludağ Üniversitesi’nde gençlerle yaptığı sohbette söylediği “Sadece Zaman okuyun, başka gazeteleri okuyarak kafanızı karıştırmayın” mealindeki sözleriyle aşık atamaz. Son derece “tehlikeli” ve altında ciddi bir “totaliter arzu”nun yattığını düşündüğüm bu reklam kokan sözler karşısında ne denilebilir acaba? Sayın Arınç’ın böylesi “çıkışları”na alıştık o yüzden “normaldir” mi diyeyim yoksa donup kalayım mı bilmiyorum. Aynı nedenle bu müthiş “ağabey tavsiyesi” üzerine yazmak bana farz oldu!

Sayın Bülent Arınç, Uludağ Üniversitesinde (UÜ) öğrenim gören bir grup öğrenciyle Holiday Inn Hotel’in bahçesinde bir araya gelirken gençlerden okumalarını, incelemelerini, arkadaşlarıyla güzel dostluklar kurmalarını istemiş ve üniversitedeki en büyük hastalığının, ’’cinnet’’ derecesinde kitap okumak olduğunu, şimdi o günleri özlediğini ifade ederek, şunları söylemiş: ’’Çünkü elime gazeteden başka kitap alamaz noktaya geldim. Günlük haberlerde ne var acaba diye gazeteye bakıyorum. Onlar da o kadar çok ki o kadar değişik şeyler yazıyorlar ki her birini okurken kitap okuyamıyoruz. Siz biraz gazeteden uzak kalın. Kaldı ki Türkiye’de öyle bir gazete var ki her şey onun içerisinde, onu takip ederseniz zamanla her şey daha iyi anlaşılır. Evet. Yani emin olun, Zaman’a baktığınızda, Zaman’ı okuduğunuzda başka bir şey karıştırmaya gerek kalır mı kalmaz mı diye siz düşünün, ben buradan bir şey söylersem, ’medyadan sorumlu adam ne dedi bakın’ derler sonra.”

Bu arada anlayamadığımız bir şekilde (!) kendisine “medyadan sorumlu adam” payesini biçen Sayın Arınç’ın hızını alamayıp gençlere hangi yazarları, hangi kitapları okuyacaklarını, hangi filmleri izleyip hangi müzikleri dinleyeceklerini, hangi televizyonları seyredeceklerini içeren bir “liste” vermediğine şükretmek gerekecek belki de. Kendisini bu çabasından dolayı ne kadar takdir etsek azdır!

Şimdi varsayalım ki ülkede (Maazallah!) solcu bir iktidar var. Bu solcu iktidarın solcu bir bakanı çıkıyor ve gençlere “Sadece cumhuriyet okuyun. Başka gazeteleri okuyarak kafanızı karıştırmanıza gerek yok!” diye bir laf ediyor. Dolayısıyla diğerlerinin “zararlı” muzır” neşriyat sınıfına girdiğini zımnen de olsa ima ediyor. Tepkiniz ne olur? Sizi bilmem ama benimkisi “Hadi oradan, ne okuyacağımızı sana mı soracağız? İstediğimi okurum. Kafam böylesi ’düz’ kalacağına ‘karışsın’ daha iyi.” şeklinde olurdu herhalde. Bu da o misal yani…

TEK TİP DÜŞÜNCE, TEK TİP İNSAN ARZUSU VE ARAYIŞI!
Bütün totaliter düşüncelerin bilinçaltında “tek tip insan”, “tek tip düşünce” ve “tek tip davranış” arzusu ve arayışı yatar. O yüzden kendine yakın buldukları dışında olanlar hariç diğerlerini –açıkça böyle tasnif etmese bile- “zararlı”, “muzır”, “tehlikeli”, “bozguncu”, “kafa karıştırıcı”, vb bulma eğilimindedir. Bu yüzden “tek kanaldan bilgilenme”, “tek yanlı algılama”, “tek açıdan bakış” gibi noktalara şiddetli vurgu yapma ve methiye düzme ihtiyacı içindedirler. Böylelikle kendi dışlarındaki “kötücül dünya”nın etkilerini azaltmak, mümkünse silmek derdindedirler. O yüzden ne okunup okunmayacağına, neye gerek duyulup duyulmayacağına kendileri karar vermek isterler. Telkin ve tavsiyeleri hep bu yöndedir!

Oysa tek yanlı bilgilenme süreci “tek yönlü beslenme”ye benzer. Bu da bir “beslenme”dir ama adı üzerinde “tek yönlü” beslenmedir. Örneğin “daha sağlıklı” kalmak adına sadece sebze yerseniz protein ihtiyacınızı sağlayamazsanız bu da başka sorunlara yol açar. Hatta eski çağlarda insanları “tek yönlü” beslendirme yoluyla ölüme bile mahkum ederlerdi. Sonunda o kişi belki doyardı ama bu kez önce vücutta bir dizi “araz” başlayıp sonra başka tür “açlık”lardan pat diye gidiverirdi. Tek yönlü bilgilendirme de böyleydi. Burada ise “beyin ölümü” gerçekleşiyordu!

Beyin sağlıklı analiz yapabilmek, kıyaslamak, doğru ve yanlışı ayırt edebilmek, yaratıcı düşünebilmek, farklılıkları fark edebilmek, tek yanlı bakışlara saplanıp kalmamak, ideolojik kalıpları aşabilmek, soyutlamalarını bir üst aşamaya sıçratabilmek, yargılarını revize edebilmek için “karşıt”, “farklı” hatta “düşman” fikir veya inanışlara ihtiyaç duyar. Sırf bu nedenle bile “zararlı düşünce” diye bir şey yoktur. Çünkü bir düşünce ancak “anti-tezi” sayesinde kendi dar algı penceresinin sınırları dışındaki dünyaya “çok yönlü” bakabilir, reddetme/benimseme ikilemini daha olgun kriterlere oturtabilir, daha geniş ufuklu “sentez”lere varabilir. Bunu ıskalayan bakışlardan ise sadece “körü körüne iman edenler”, “mutlak doğru tekeli”ni elinde bulundurduğunu zannedenler, “sabit fikir savaşçıları”, “dogmatikler” ve asıl korkulması gereken “militan yıkıcılar” ve “monolitik kişilikler” çıkar. Sağ olsun, sol olsun gerçek “özgür düşünce”nin önündeki en büyük engel budur!

“KAFALARININ KARIŞMASI”NDAN ANCAK KAFALARI “KÜT” OLANLAR KORKAR.!
İşte siz biraz da “ağaç yaşken eğilir” mantığıyla gençliğe “tek yanlı bilgilenme” davetiyesi çıkartırsanız belki kendinize “bağlı”, “dümdüz”, diğerlerine karşı “önyargılı” bir nesil yetiştirmiş olursunuz. Bu belki “yekpare” bir “cemaat kültürü” açısından anlaşılabilir ama “fikri hür, vicdanı hür bireyler” oluşturmak açısından feci bir şeydir. Bu anlamda “kafalarının karışması”ndan ancak kafaları zaten çok “küt” olanlar korkar. Bu anlamda sorun “Zaman” ya da “Cumhuriyet” okuma sorunu değildir. (Bence doğrusu ikisini de okumaktır.) Sorun tek düşünceye, tek yanlı bilgiye saplanıp kalmak, başka bakış açılarından habersiz kalmak ve diğer bakışlara karşı saplantılı bir nefret ve korku duymaktır. Böylelikle “saf”, “temiz”, “dimdik” kaldığınızı düşünebilirsiniz ama gerçekte sadece körlemesine bir bağlanışın “müridi” olursunuz. Kafanız belki pek karışmaz ama kendi pişirmediğiniz, “konserve fikirler”in papağanı, katı ve sıkılı yumrukların savaşçısı, sloganik bağırışların ezbercisi olursunuz. Dünyanın kendiniz ve kendiniz gibilerin etrafında döndüğünü zannedersiniz!

Ben olsam gençlere şunları söylerdim; bir “fikri”niz, bir inanış”ınız ya da bir “ideoloji”niz olsun. Ülke sorunlarına bigâne kalmayın. Lay lay lom tiplerden olmayın. İnançlarınızı savunun. Ancak hayat deneyiminiz henüz çok yeni bilgileriniz çok eksiktir. Bu yüzden önce “kendiniz” olun. Hiçbir grubun, cemaatin “kapalı devre” fikirleri sizin kendi varacağınız “gerçekler”den daha gerçek değildir. O yüzden erken kanaatlerden, kolay suçlamalardan, tek yanlı bakışlardan mümkün olduğunca kaçının. Size en aykırı gibi gelen yazarları da, yayınları da okuyun. Karşılaştırın. Kolay ve hazır “köşeli” düşüncelerin esiri olmayın. Kendi fikrinizi ya da inanışınızı en “üstün” karşınızdakini “aşağı” görmeyin. Araştırın. Araştırırken kafanızın karışmasından korkmayın. Kafam karışacak diye tek yaklaşıma saplanıp kalmayın. Gerekiyorsa şüpheye düşün. Eğer bakışınız sağlamsa merak etmeyin kısa sürede toparlarsınız. Tökezlerim korkusuyla tepe üstü kapaklanmayın. “Ağabeyler”inizin de yanılabileceğini unutmayın. Size en “aykırı” gelen fikirlerin bize size katabileceği şeyler olabileceği ihtimalini dışlamayın. Keskin olmak kolay olgun olmak zaman ve sabır işidir. Tek yanlılığın sığ sularında boğulmayın.

Sayın Bülent Arınç, belli ki tek yanlı bilgilenmiş, tek yanlı “aydınlanmış” bir kuşağın ve akımın insanı. Dünyaya o “sınırlayıcı” çerçeveden bakıyor. Kendince “siyasi hesaplar”ı da mevcut. O yüzden böylesi “tavsiyeler”de bulunması hiç şaşırtıcı değil. Ayrıca belli bir yaşı ve titri de var. Ancak bu konularda daha “kâmil” olmak için bazı şeyler yetmiyor demek ki!...