Efendim; Türk sağının bilinçaltında her zaman bir darbe korkusu olagelmiştir. Bunda da pek haksız sayılmazlar. Gerçekten de son yarım asırı aşan darbeler deneyimimiz genellikle hep sağ iktidarlar dönemine denk gelmiştir. O yüzden sağ gelenek askeriye karşı hep temkinli, bazen aşırıya varan ölçüde vehimli hatta düşmanca olagelmiştir. Kolay değil tabii darbeler sonucu devrilen genellikle hep sağ iktidarlar olmuştur. (Tuhaftır, lakin pratikte ezilen ise genelde hep sol olmuştur!) Reflekslerde ona ayarlanmıştır!..
Bütün bunlar travmatik şekilde sağın hafızasına kazınmıştır. Bu anlamda neredeyse “Paranoya” ya varan endişe bir ölçüde anlaşılırdır. Bu darbe geleneği önemli ölçüde kırılsa da çeşitli vesilelerle hatırlanmaya devam etmektedir. Hele de AK Parti dönemi benzeri söylentilerin hiç gündemden düşmediği bir dönem olmuştur. Lakin sonuçta zaten “Askeri vesayet”e son buldurduklarını iddia ettiklerine göre bu neyin endişesidir bilmem? Durum ciddi mi yoksa bir kaşık suda fırtına mı kopartılıyor?..
Tarihsel Paranoyamız mı Depreşti?..
Aslında korkuyu Osmanlı döneminin meşhur “Yeniçeri ayaklanmaları” na kadar çekmek mümkündür. Aynı şekilde “Hareket Ordusu” nun 31 Mart 1909’daki İstanbul’daki “Ayaklanma” yı bastırmak için yaptığı girişim de hatırlanabilir. Fakat bu kadar uzaklara gitmeye gerek yok. 27 Mayıs 1960 Menderes ve DP’ye, 12 Mart Demirel ve AP’ye, 12 Eylül her ne kadar gerekçesi “Anarşi” olup ve sonuçları itibariyle sağa yaramış olsa da Demirel ve MC’ye, 28 Şubat’ta Erbakan’a, 15 Temmuz AK Parti ve Erdoğan’a karşı girişimlerdir. Bu olaylar sağda bir “Ordu ve asker fobisi” hatta belli bir “Hınç” oluşturmuştur.
Bunun tek istisnası 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963’teki Albay Talat Aydemir’in sonu hüsranla biten ve idamına sebep olan olaylardır. Bu darbe girişimleri İsmet İnönü ve CHP’ye karşı yapılmıştır. Sonuçta bu dönem Harp Okulu öğrencileri hiç mezun verememişler ve okuldan komple atılmışlardır.
Keşke Açıklama İçin İmam Hatipliler Kurultayı Seçilmeseymiş!..
Sayın cumhurbaşkanının elbette uygun bulduğu konularda açıklama yapma hakkı ve yetkisi vardır. Bazı davranışlardan rahatsızlık da duyabilir. Kendi algısında bir tür “Tehdit” de bulabilir. Kimi yaklaşımların aksine asıl sorunu burada görmüyorum. (O konuda da 8 gün sonra nedense bir zikzak çiziliyor görüntüsü verilmeseydi ayrıca iyi olurdu o başka!) Bence asıl sorun açıklama için seçilen yerdedir. Açıklama için seçilen yer Kocaeli Kongre Merkezi'nde düzenlenen ÖNDER 21. İmam Hatipliler Kurultayı olmuştur.
Bu yer tercihi ister istemez ve maalesef otomatikman kutuplaşmayı çağrıştırır ve besler bir imaj yaratmıştır. Türkiye’nin klasik ve zaten hazır “Kutuplaşma klişesi” ne tam oturmuştur. Böylelikle olay herkesin gözünde bir kat daha hassasiyet kazanmıştır. Burada açıklamanın doğruluğu veya yanlışlığından ötede seçilen mekan, yer ve zaman ister istemez ön plana çıkmaktadır. Keşke açıklama için imam hatipliler kurultayı seçilmeseymiş. Siz istediğiniz kadar bunu “Normal” görün bir başka kesim farklı düşünecektir. Danışmanları bu konuda kendisini uyarmadılar mı yoksa dinlemedi mi bilmem!..
Bir Tür “Provokasyon” mu?..
Nitekim “Laik cephe” den bazıları böyle düşünmüyor. Onlar açıklamanın ve yer tercihinin gayet “Bilinçli” yapıldığını düşünüyor. Hatta işin içinde bir tür “Ak Parti provokasyonu” olduğundan şüphe duyanlar bile var. Onlara göre bu olay bahane edilerek “Kemalist teğmenler tasfiye edilmek isteniyor.” Hatta yeni bir “Gerilim stratejisi” yaratmanın ilk işareti olarak da görenler mevcut. Kim bilir?..
O zaman bu genç teğmenlerin kendiliğinden bir hareketi değil bir “Kışkırtıcısı” olmalıdır. Bu bakışa göre AK Parti sadece birkaç genç teğmeni değil, ordudaki bir türlü tam tasfiye edilemeyen “Kemalist Geleneği” yok etmek istemektedir. Bu yüzden ya bu olay tertiplenmiş ya da olmasına göz yumulmuştur sonucu çıkıyor. Adı açıkça böyle konmasa bile teğmenler üzerinden tasarlanmış ve yürürlüğe konmuş bir “AK Parti komplosu” nu akla getiriyor. Amaç Türk ordusunun geleneksel yapısını ve belkemiğini oluşturan “Kemalist damar” ın tasfiyesi oluyor. Özetle söz konusu bakış açısı bu…
SADAT Planlaması mı?..
O kadar ki muhalif cephede bu konuda muhtelif iddialar dolaşmaktadır. İddiaların odağında ise aslında özel bir kuruluş olan SADAT vardır. Buna göre 2015’ten beri orduya ve polis okullarına alınan öğrencilerin kayıtları onların kontrolünde yapılmakta olduğu söylenmektedir. Bu tarihten sonra alınan hiçbir öğrencinin klasik manada “Mustafa Kemal’in askeri” olma ihtimali olmadığı düşünülmektedir. Ayrıca yemin töreninden birkaç gün önce iki kuvvet komutanının HÜDA – PAR başkanıyla fotoğraf çektirmeleri hatırlatılmaktadır. İlaveten yayılan şayialara göre teğmen kızlardan birinin adının “İkra” oluşundan dolayı ailesinin dinci bir yapıda olduğu varsayılmaktadır. Dolayısıyla “iktidar yönlendirmeli” bir operasyon olduğu varsayılmaktadır.
Bilemiyorum. Bunlar gerçek mi dedikodu mu? Kurmaca mı, mesnetsiz iddialar ya da psikolojik savaş argümanları mı? Fakat böyle düşünen bir kesim var. Ancak bunların hem “Kemalist teğmenler, tasfiye ediliyorlar” deyip, hem de “Dinci yapılanma mensupları” iması çelişik gibi görünüyor bana. Ancak şu an “İsyancı” olmasa da bir çeşit “Çizgi dışı” genç teğmen göze çarpıyor. Ve gene görünen o ki, bunlar “Kemalist hassasiyetler” e sahip. Bundan ötesi şimdilik faraziye gibi duruyor. Nitekim sonuçta olaydan iktidarın bu kadar rahatsız olması da durumu netleştiriyor aslında. O yüzden diğer tezlere pek katılamıyorum. Hatta biraz “Abartılı” buluyorum bile diyebilirim.
Kime Kılıç Çekiyorsunuz?..
Öyle veya böyle sonuçta durum başlangıçtaki ılıman havasından sıyrılıp, hızla sertleşecek gibi görünmektedir. Nitekim 21. İmam Hatipliler Kurultayı'nda konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Kara Harp Okulu'ndan mezun olan teğmenlerin kılıçlı yeminine dair, "Geçen diploma töreninde kılıçlar çektiler, bu kılıçları kime çekiyorsun. Bununla ilgili araştırmalar yapılıyor. Birkaç tane kendini bilmez, bunlar da temizlenecek. Bunların ordumuzun içinde bulunması mümkün değil. Şimdi bunlarla ilgili olarak da gerekli bütün araştırmalar hepsi yapılıyor. Oradaki birkaç tane kendini bilmez, bunlar da temizlenecek" ifadelerini kullanacaktı. Anlaşılan Erdoğan’da o geçen süre zarfında bunu otoritesine yönelik bir davranış olarak algılamış ya da o yönde ajite edilmiş olacak ki “Kime kılıç çekiyorsun?” diyebildi.
Bu sözlerden de anlaşılacağı üzere “Teğmenler Olayı” na dair bir şeyler yapılacak. Bu artık -hiç zannetmiyorum ama- katılanların hepsinin külliyen atılması mı olur, amirleri de kapsar mı, içlerinden bir kısmı mı yahut sadece “Elebaşı” gördükleri mi, (Cumhurbaşkanı “Birkaç tane kendini bilmez” dediğine göre sınırlı tutulacak herhalde) yoksa “uyarı” cezası ile mi yetinilir bilinmez. (Kalanlar mimlenecek mi?) Bu beyan onun işaretidir. Gidişat o yönde görünüyor. Umarım “Kazan kaldırmış yeniçeri” muamelesi yapılmaz!..
“Yılanın Başı Küçükken Ezilmeli” mi Oldu?..
Peki günler sonra olayı bu raddeye getiren ne olsa gerek? AK Parti neden başlangıçtaki ılımlı yaklaşımından çark etti? (Muhtemelen MKYK Toplantısı esnasındaki itirazlar etkili oldu) Bana kalırsa burada olayı bir miktar daha kızıştıran eski yemin metninin tekrarından çok herhalde “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sözleri olmuştur. Bu slogan yakın geçmişteki birtakım hazırlıklıları çağrıştırdığı ve adeta “Parola” gibi bir anlam taşıdığı için AK Parti’yi daha da tedirgin etmişe benzemektedir. Artık o dakikadan sonra istediğiniz kadar “Başka kimin askeri olacaklardı ki?” diye itiraz edin işe yaramayacaktı. Nitekim yaramadı da!..
Tahminen iktidarın burada ilaveten çekindiği birkaç nokta daha olsa gerek. Birincisi bunun bir “Alışkanlık” haline gelmesi ve ordudaki diğer subaylara da sirayet etmesi ihtimali. Hiçbir şey olmasa bile bu teğmenler 3-5 sene içinde rütbe atlayacaklar, ileride daha da üst konumlara gelecekler ve bazı hareketlerin kaynağı olabilmeleri şüphe ve çekincesi var herhalde. Fakat bunları böyle ifade edemezler. Onun yerine sonuçta iş gelip “Disiplin” e kilitleneceğe benzer. Benzetmeden dolayı üzgünüm ama acaba birileri “Yılanın başı küçükken ezilmeli” tespit ve tavsiyesinde mi bulundular acaba? Sanki öyle görünüyor!..
Herkes Dikkat Edecek. Başka Yolu Yok!..
Her zamanki gibi gene kolayca saflaştık. Kimileri bu hareketten “Büyük karamsarlıklar” kimileri ise “Büyük Umutlar” çıkarmaya çalıştı. Herkes kendine göre anlamlar buldu. (Kimileri de bu hareketin kontrası olarak Diyanet İşleri Başkanı’nın minberde kılıç çıkarmasını hatırlattı, kıyasladı) Kısaca kim neyi görmek istiyorsa onu gördü. Avuçlar – maalesef- tekrar kamplaşma yönünde ovuşturuldu!..
İdeolojik – İnançsal farklılıklarımız olabilir. Lakin emperyalist küresel saldırı döneminde böylesi ayrımlara yaslanmak, vatanın birlik ve bütünlüğünü tehlikeye atacak, Türk ordusunun şerefli mensuplarını yıpratacak, savunmayı zaafa uğratacak ayrımlardan kaçınmak gerekmektedir. O yüzden -kimilerine garip gelebilse bile- İmam Hatip gençliği ile harbiye gençliği birbirinin karşısında konumlandırmak ve göstermek sakıncalı olsa gerek. Mevki, makam ve titri ne olursa olsun, herkes bu tarz ayrımları derinleştirecek davranışlardan şiddetle kaçınmalıdır. Başka yol yok!..
Tabii iyi niyetlerinden, ülke sevgilerinden hiçbir şekilde kuşku duymayacağımız bu genç subaylarında olaydan çıkartacakları dersler olmalı. Onlarda herkesin pusuda beklediği bir dönemde, belli odakların türlü hesaplar içinde olduğu bir süreçte, henüz yeter hayat deneyimine sahip olmadıklarını unutmadan, muhtelif etki veya telkinlere karşı daha dikkatli olmalıdırlar. Türkiye gençlik üzerine oynanan oyunlardan çok çekti. Artık harcanacak bir gencimiz bile yoktur. O yüzden “Genç Teğmenler” olayı daha makul bakmanın bir yolu bulunmalı ve olmalı.
Bilemiyorum önyargılardan mümkün olduğu ölçüde arınarak bakmaya çalıştığımda en uygun davranış bu gibi geliyor. Tersi her türlü tuzağa açık mayınlı arazide dolaşmak oluyor zannımca…
09. 09. 2024.