''GEL DE YAZMA BİRADER!'' FEHMİ KORU YİNE HÜRRİYET'İ YAZDI!

"Neden hep Hürriyet ve yazarları, neden sözgelimi Sabah ve yazarları değil?" diye soranlar...

Gel de yazma birader

"Neden hep Hürriyet ve yazarları, neden sözgelimi Sabah ve yazarları değil?" diye soranlar ara sıra olsa da çıkıyor; hepsine verdiğim toptan cevap şu: "Başka gazeteler ve o gazetelerde yazanlar var elbette, ancak bol malzeme sağlamakta Hürriyet yazarlarının eline kimse su dökemez..."

Yakın zamana kadar Hürriyet’in kaptan köşkünde oturan yazar, koltuğundan olmayı bana bağladığı için, Bremen mızıkacıları konumundaki çete elemanlarıyla birlikte, "Patronuma ’Onu at, beni al’ diye diye beni koltuğumdan etti, gammaz bu" diye üzerime geliyordu. Yalanlayıp patronunu tanık gösterince, bu defa, "Söylemedi, ama yazdı" demeye başladı.

Bir başka gazetenin yazarına yöneltilecek en garip itham bu. Ben ne yazarsam yazarım, patronun benden etkileniyorsa, sen git derdine yan...

Dün verdiğim örnek ’gammaz’ sözcüğünü ulu orta kullanan eski kaptanın yüzündeki makyajın akmasına yol açtı. Meğer beni ’gammaz’ diye yaftalamaya kalkışanın kendisi ’gammaz’ değil miymiş? Hürriyet haber kadrosunun en bilinen isimlerinden Ersin Kalkan’ı yeni yayın yönetmenine gammazlayıp patronun işten atmasını sağlamış...

Ne için? Gerçekleri eğip bükmediği için...

Gazetenin Basın Konseyi başkanı unvanı da bulunan başyazarı eski kaptandan farklı mı sanki? Hep önyargı, hep karalama... Memurların durumlarını düzeltmek için hükümetin hazırlıklarını sürdürdüğü düzenleme tasarı halinde henüz; ancak daha şimdiden muhatabı bürokratlar tarafından belli bir heyecanla karşılandığı anlaşılıyor. Geçen gün, Hürriyet başyazarı, ünlü önyargısıyla her şeye karşı çıkacak ya, derhal tasarıya bir kulp takıverdi: Meğer hükümetin amacı bu yolla başörtülü kadınlara memurluk yolunu açmakmış...

Şöyle diyor: "Ama her şey iyi değil. Örneğin bugünkü gibi ’muhafazakâr’ olduğunu iddia eden bir iktidarın, memur ’kılık kıyafeti’ konusunda da duyarlı olması gerekir değil mi? / Bakıyorsunuz tasarı ’Belirlenen kılık ve kıyafet hükümlerine aykırı davranmayı’ disiplin suçu olmaktan çıkarmış. / Siz bunun ’türbanla (yahut çarşafla) göreve gelmeyi’ disiplin suçu olmaktan çıkarmak için konulmadığını söyleyebilir misiniz? / Gördüğünüz gibi devlet dairelerinde ’tesettür’ dönemi başlıyor."

Yazının girişinde "Tasarıyı inceledik" dediğini okuyunca başyazarın bu denli hassas bir konuda hata yapmasını bekler misiniz? Ben bile beklemezdim. Meğer önyargısı o kadar gözünü bürümüş ki, okuduğunu doğru anlamamış...

Ertesi gün, Hürriyet’in başyazı sütununda ’Özür’ başlıklı bir yazı yer aldı.

Konunun sahibi olan bakan başyazarı aramış, "Yok böyle bir şey" demiş... Başyazar da "Bunun üzerine elimizdeki metinleri tekrar kontrol ettik" dedikten sonra şunu yazıyor: "Neticede hatanın bize ait olduğunu, yani ’Belirlenen kılık ve kıyafet hükümlerine aykırı davranma’nın ’disiplin suçu’ olmaya devam edeceğini gördük. Tekrar hem (Hayati) Yazıcı’dan hem de okuyuculardan özür diliyoruz."

Ne kadar civanmert bir hata itirafı ve özür dileme, değil mi?

Yargı her zaman ilgi sahasında Hürriyet başyazarının; yargının etki altına alınma girişimlerine değindiği yazıları hiç de az değil. Geçen gün, konusu ’yargıyı etkileme girişimleri’ olan yazısı eski adalet bakanı Seyfi Oktay’la ilgili şu satırlarla bitiyordu:

"Eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay’ın telefon kayıtları ortalık malı oldu. Buna göre Oktay bazı kimselerin tayini terfii gibi konularda tanıdıklarına tavsiyelerde bulunmuş. / O konuşmalar sanki ’suç’muş gibi ’Yargıdaki gizli bağlantılar deşifre oldu’ (8 Haziran 2010 Zaman) türü manşetlerle teşhir edildi. Ve tabii, Seyfi Oktay da, -henüz ifadesi bile alınmamışken- hem ’Ergenekon şüphelisi’ haline getirildi, hem de ’Bu konuşmaları Ergenekon davasını etkilemek amacıyla yaptığı’ iddia edildi. / Sayınız ki Seyfi Oktay gerçekten birilerini tavsiye etti. / Ne var bunda? / Adalet Bakanlığı görevinden ayrılalı 15 yılı aşkın zaman geçmiş bir insan, o ismi önerse veya buna karşı çıksa ne olur? / İnsan merak ediyor, bu yayınları yapanlar aynaya bakınca bir insan suratı görmek istemezler mi?"

Müthiş veciz ifadeler...

Eski bir adalet bakanı için "O ismi önerse veya buna karşı çıksa ne olur?" diyor başyazar; oysa her fırsatta siyasilerin bürokraside ve yargıda kadrolaşmalarına şiddetle karşı çıkmıyor muydu?

Hem de sadece iki gün sonra, ardından özür dilemek zorunda kaldığı yazıyla...

Şimdi anladınız mı, neden dikkatimin daha çok Hürriyet üzerinde yoğunlaştığını?

Eski kaptan ve başyazar sağolsunlar, sayelerinde ben daha çoook Hürriyet yazısı yazarım...

Taha Kıvanç/Yeni Şafak