Değerli okurlar,
"Nostalji" kelimesi 1688 yalında İsviçreli psikolog Johannes Hofer tarafından Yunanca "nostos", yani "eve dönüş" manasına gelen kelime ile "algos" yani "acı" kelimelerinin birleştirilmesi ile oluşturulmuş. Bu kelime, aslında ilk zamanlarda yurt özlemi çeken insanlar için kullanılmış; fakat günümüzde, kelimenin anlamı bir hayli genişlemiş. Geçmiş bir çağa, geçmişteki yaşama duyulan aşırı sevgi ve özlemi de kapsıyor.
Yazıma böyle bir giriş yapmamın tek sebebi Kanal D’nin yeni projesi “Annem Ankara”
Uzun süredir tanıtımları dönen ‘Annem Ankara’yı büyük bir merak ve beklenti içinde izledim. İzlerken de kendi gençlik yıllarıma dönmedim desem yalan olur…
Ankara’daki fırınlarda yayın gününe özel olarak ekmekler “Annem Ankara” duyurusuyla dağıtılması keyifli bir çalışma olmuş…
Evet değerli okurlar, eminim geçmiş size de hem romantik hem de melankolik geliyordur…
Diziye gelecek olursak…
90'lı yıllara ait tüm detayların yer aldığı “Annem Ankara” Okan Yalabık’ın anlatımıyla başladı.
Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanı seçildiği günleri ekrana gelmesi, Pazar günleri yanan banyo kazanı kafaya yenen tas, kablolu telefon, tepesine tel geçirilmiş oyuncak araba, atari, kasetçalar, VHS Video kaset oynatıcıyı ve daha fazlasını yeniden görmek 90'lara dönmek adına yeterli birkaç sebepten biri bence.
Annem Ankara’nın sanat ekibinin özeni kuşkusuz diziyi iç çekerek izlememizin belki de en önemli unsurlarından biri. ALKIŞ!
Muhteşem Yüzyıl'da izlediğimiz Mehmet Günsür, tam 10 yıl aradan sonra “Annem Ankara” ile televizyon ekranlarına ‘muhteşem’ bir dönüş yaptığını söyleyebilirim...
Dizide Zuhal karakterine hayat veren Bergüzar Korel’i de özel olarak tebrik etmek lazım… Zuhal, çok güçlü ve fedakâr bir anne... Azmine ve gücüne hayran kalmadım dersem koca bir YALAN olur!
Tek kelime ile muhteşemdi! ALKIŞ…
Zuhal'in gücünü Halk Ekmek müdürüne kanıtlamak için temizlik görevlisi kadını kucaklamasına BAYILDIM!
Gerçek bir yaşam öyküsünü ve 90'lı yılların Ankara'sını ekranlara taşıyan diziyi kalem alan Başak Angigün'ü de TEBRİK etmeden olmaz! Kalemine sağlık diyorum…
Her biri ders niteliğinde olan repliklere de ayrı bir parantez açmak lazım!
- “Çocuğun annesini aldatan babası için tüm edebiyat kurallarına uygun olarak yazdığı şiirde ‘babasına neden pipine sahip çıkamıyorsun’ diyor…
“Hiçbiri güzel değil annemden
Ankara'daki kadınların hiçbiri.
Sutyenle dolaşan o kadın da güzel değil
Annemin dövdüğü diğer kadınlarda
Neden pipine sahip çıkamıyorsun ki.”
- ''Bir kadın anne olduğunda lügatından bazı sözcükler silinirmiş, imkansız nedir bilmezmiş mesela, olmaz nedir bilmez, yetmez ona işlemezmiş, olmazı oldurur bütün çocuklarını yettirirmiş. O yıllarda bir tek Sermet Erkin'i bilirdik ama annem meğerse dünyanın en maharetli ilizyonistimiş.”
- “Kömür taşımayacaksın en azından.
Ekmek taşıyacağız onun yerine.
Onu ben taşırım yavrum, siz defter kitap taşıyın bana yeterli."
Anneme arkadaşlık yapmak istemiyorum.
Kardeşlerime babalık yapmak istemiyorum.
Babama babalık yapıp arkasını toplamak istemiyorum.
Sadece çocuk olmak istiyorum”
- “Annemin bu hayatta baş edemeyeceği tek şey, evlatlarına duyduğu aşktı…”
- ''Anneleriniz ve babalarınızla ilgili övünmeniz ya da utanmanız gereken tek bir şey söyleyeyim mi ben size? Karakter!”
Neşet Baba’yı da anmadan olmaz değil mi? Ustaya saygıyla…
''Hep sen mi ağladın, hep sen mi yandın?
Ben de gülemedim yalan dünyada...”
Bu arada, Çarşamba akşamları kıran kırana bir reyting yarışının yaşanacağı ise kesin…
Show TV- Sandık Kokusu, Star- Sahipsizler, ATV- Kuruluş Osman, NOW TV - Leyla Hayat Aşk Adalet… Şampiyonlar Ligi mübarek…
İnternette gördüğüm özlü bir söz ile bitireyim istedim yazıyı; "Kapısı sürgülenmiş bir evdir mazi, çalsan da açan olmaz"
Evet, "Geleceğe olan umut azaldıkça geçmişe duyulan özlem artarmış..." diyerek kalın sağlıcakla diyorum…
Annem Ankara’nın da yolu açık olsun...