"GAZETEDEN AYRILMAMI İKTİDAR İSTEDİ!" BU İDDİA HANGİ KADIN YAZARA AİT?
Yıllarca köşe yazdığı gazetesiyle ilişiği kesilen kadın yazar, gazeteden gönderilmesi için iktidarın baskı yaptığını söyledi.
Usta yazar Rıfat Ilgaz’ın eşi Afet Ilgaz, Ocak ayından bu yana Yeniçağ gazetesinde yazıyor.
Afet Ilgaz, bundan önce yıllarca köşe yazdığı Milli Gazete’yle ilişiği kesilmişti. Ilgaz, Yeniçağ’daki bugünkü köşesinde bu olaya değindi. Başbakan Erdoğan’ın yazarlarla yaptığı kahvaltıyı ve Rıfat Ilgaz’ı konu eden yazar, kendisinin Milli Gazete’den ayrılması için iktidarın baskı yaptığını söyledi.
İşte “Tayyip Bey, Rıfat Ilgaz, Afet Ilgaz” başlıklı o yazı…
“Tayyip Bey’in son açılımını TV’den yer yer izledim. Her haber bülteni birazını veriyordu. İzlerken de gülümsedim. Bir çok müteveffa yazarı anlatıyor. Bu arada Rıfat Ilgaz’ın da adı geçti. İşte, mealen, bunların kıymeti bilinmemiş.
Tayyip bey sanırımı Rıfat Ilgaz’ı “Hababam Sınıfı” ndan ibaret sanıyor. Onun “Sınıf” adlı şiiri sebebiyle, “sınıf hakimiyetini” ima ve telkin ediyor diye hapse atıldığını bilmiyor. Çıkardığı dergilerden Marko Paşa’nın (Aziz Nesin ve Sabahattin Ali’yle birlikte) yeniden yargılanırken bir çok “paşa” adıyla çıktığını, en son derginin de “Malum Paşa” (İsmet Paşa) olduğunu da bilmiyor.
Benim “Çeribaşı Abdullah’la İdamlık İsmail” adlı bir hikaye kitabım vardır. Yeni baskısı İz Yayıncılıktan çıktı. Sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanıp, Tophane sıkıyönetim hapishanesine gönderilen Türkçü ve solcu aydınlardan, çok çarpıcı hikayeler anlatılır o kitapta. Sadece sıkıyönetim mahkemesinde değil, mesela, Sultanahmet cezaevinde geçen olaylar da vardır.
Başka bir hikayede, şimdiki aydınlara, gazetecilere, bilim adamlarına, askerlere kelepçe takıldığı gibi Rıfat Bey’in de hapishaneden hastaneye (tüberkülozdur) götürülürken, ellerinin kelepçeli olmasından duyduğu utancı kendisine eşlik eden jandarmanın hissedip, çıkarışını hikaye etmiştim. Bu hikayelerde, onun anlattığı bu olayların ta içinde, özünde olan insanın büyüklüğünü, halkın umulmadık hareketler ve sözlerle ortaya koyduğu büyüklüğü, hikaye diliyle vurgulamaya çalışmıştım.
* * *
Rıfat Bey mevcut iktidara başkaldırıyordu değil mi? Güzel! Peki, şimdi kendi iktidarını eleştiren, ona muhalefet eden Afet Ilgaz’ın (artık pek de yazmaya istekli olmadığı) gazetesinden ayrılması için, niye gazete yönetimiyle iktidar adamları masaya oturdu. Bunu ben de, bana gelip haber verenlerden öğrendim. Yoksa bir olayın ardından koşmamak gibi, faydasını gördüğüm bir tabiatım vardır, Internet kullanmam. Çok sonra öğrendim bu olayları.
“Sadece yazdıkları için, sadece ve sadece düşündükleri için...” diyor Tayyip Bey. Ben de öyle yapıyordum. Üstelik kendisinin terk ettiğini söylediği milli görüşün “bağımsızlık” ilkelerini ihlal etmeden “düşünüyor ve yazıyordum.”
Rıfat Ilgaz bir iktidara karşı yazıyordu. Afet Ilgaz da bir iktidarın yanlış uygulamalarına karşı yazıyor. Rıfat Ilgaz sağ olsaydı bu övgüleri kabul eder miydi, o daveti de kabul eder miydi, bundan hiç emin değilim.
İnönü iktidarı, evet dışa bağımlı olmaya başlandığı yılların iktidarıydı. Ama ülkeyi bugünkü gibi ateş sarmamıştı. Ülke bugünkü gibi kuşatılmamıştı. İnönü’den sonra gelen Menderes iktidarı döneminde bağımsızlığımıza biraz daha gölge düşecek, bu yükseliş kısa kesintilerle sürecekti. Hepsine Allah rahmet etsin. Dönemlerinde iyi şeyler de yapıldı ama anlatmak istediğimiz şey dönemlerin muhasebesi değil. Onların dönemleri hiç olmazsa, vatanın milli bütünlüğünü henüz muhafaza ediyor olduğu topraklarımızın satılmasını aklımızdan bile geçirmediğimiz, KİT’lerin satılmak bir yana, iyi kötü çoğalması, yatırımların devam etmesi, dış politikadaki itibarımızın zedelenmemiş olması gibi, onları rahmetle anmamıza sebep olacak, kurumların birbirine saygılı olduğu dönemlerdi.
* * *
Tayyip Bey’in, ağır ağır, sağa sola dönerek, hafifçe “mağdurluk” çıtlatması yaparak irad ettiği nutkunu dinlerken, bir yandan da misafirlere bakıyorum. Aydınlarla dolu olan hapishaneleri düşünüyorum. eskilerini öve öve göklere çıkardığı Tayyip Bey’in zamanında içeri tıkılan gazetecileri, yazarları, parti başkanlarını, bilim adamlarını, askerleri düşünüyorum. Sonra aklıma Eroica senfonisi geliyor. Beethoven, Napolyon’a ithaf etmeyi düşündüğü bu senfoniyi, onun “diktatör” oluşuyla, bundan vazgeçtiğini dillendirerek ilan etmişti.”