GAZETECİNİN USLU ÇOCUK OLMAYA HAKKI YOKTUR!
Mustafa Mutlu Vatan Gazetesi'ndeki yazılarını yeni kitabı “Maratonda Sona Doğru” adı altında topladı.
Mustafa Mutlu, Vatan Gazetesi’ndeki yazılarını yeni kitabı “Maratonda Sona Doğru” adı altında topladı. Bu tür toplama kitapları sık sık pek çok gazeteci ve yazar yapar. Ancak, Mustafa Mutlu, onlardan farklı olarak yeni bir yöntem denedi ve geçmişte yazdığı yazılara 2012 yılından tekrar baktı. Yani o zaman ne yazmış, ne kadar yanılmış, yanılmamış veya ne değişmiş, ne değişmemiş. Böylece sadece toplumla, hükümetle değil kendisiyle de hesaplaşmış.
Bu kitabı, tam da bu yüzden önemsemek gerek. Murathan Mungan’ın dediği gibi “Bu ülkede her şey olabilirsiniz ama asla rezil olamazsınız.” Çünkü her şeyi, her an unutmaya meyilliyiz. Ama Mutlu’nun ortaya koyduğu bu yeni tür kitap anlayışı sistemi zorlayabilir. Artık bir gazeteci yazılarını kitaplaştırmak istediğinde, yayınevi “Mustafa Mutlu’nun yaptığı gibi yapsak” diyecektir. Yani bu kitap gazetecilerin kendisiyle yüzleşmesi için bir emsal.
Yeni kitabınızın adı; “Maratonda Sona Doğru!” adını taşıyor ve sizin Vatan Gazetesi’ndeki köşe yazılarınızdan oluşuyor. Gazetecilerin sık sık bu ve benzeri kitaplar yayımladığını görürüz. Ancak siz bunu bir adım öteye götürerek, bir zamanlar yazmış olduğunuz yazıyı bugün tekrar ele almışsınız. Böylece hem kendinizle, hem ülkeyle, hem de yazıyla hesaplaşmışsınız. Neden böyle bir hesaplaşmaya giriştiniz?
Günlük köşe yazılarının ömrü çok kısa, 24 saat... Fakat olaylar 24 saatte bitmiyor. Evet, biz bazı olayları birkaç gün üst üste yazarak takip ediyoruz.
Ama gündem Türkiye gibi bir ülkede o kadar hızlı değişiyor ki yeni gelen öne çıkıyor doğal olarak. Bu yüzden bir sürü şey doğru düzgün tartışılamadan unutulup gidiyor. O yüzden Vatan Gazetesi’nde yazdığım yazılardan gündemi, zamanına damga vuranları seçerek, onların bugünkü durumunu sorguladım.
Örneğin 2005’te yazdığım bir dava ve o gün büyük ses getirmiş bir yazı bugün ne oldu? Zira bir bakıyorsunuz oradaki bir kaymakam, başka bir yere belediye başkanı olmuş veya milletvekili...
- Yani bir nevi fikri takipte bulundunuz?
Evet. 5-6 sene önceki olaylara yeniden baktığımda haber de buldum. Devam eden davalar gördüm, hikayeler. O yüzden bu kitap tamamen bir gazetecilik kitabı... Eski yazılardan yola çıkılarak 2012’den bakılınca ne olduğunu araştıran... Ama kitap sadece o dönemle hesaplaşmakla kalmıyor, kendimle de bir hesaplaşma.
- Bir özeleştiri kitabı, diyebilir miyiz?
Tam olarak değil, ama içinde özeleştiri de var doğal olarak. Yani 7 sene önce yazdığınız bir yazıya bakıp “yanılmışım” diyebilirsiniz. Bu çok doğal... Ben yanılmayı çok isterdim. Ne yazık ki bunun oranı yüksek değil.
“AKP’den kimseyle yüksek sesle tartışmadım, ama CHP ile çok tecrübem oldu”
İktidar partisinden hiç kimseyle yüksek sesle telefonlaştığımı bile hatırlamıyorum. Ama CHP’lilerle çok fena o tecrübeleri yaşadım. İktidar karşıtı olmak ille de CHP yandaşlığı yapmak değildir. Bugün CHP’yi de en sert şekilde eleştiren yazarlardanım. Hakkımda AKP kadar CHP de dava açmıştır. Örneğin AKP yeni kuruluyordu. Bir grup Yenilikçi kanat olarak ayrılmıştı. O sıralar televizyonda program yapıyordum. Ali Coşkun da konuğumdu. Dönemin iktidarını eleştiren yazılar yazıyordum ve yine muhalafetim. Ali Coşkun “Seninle gurur duyuyoruz. Hep böyle doğruları söylemeye devam et” demiş, ben de “Ali Bey görünen o ki, iki gün sonra iktidar olacaksınız. O zaman hatırlatırım size” demiştim. Gerçekten de beş ay sonra iktidar oldular ama o sözümü hatırlatma imkanım olmadı çünkü o günden sonra bir daha hiç konuşamadık.
“Geçmişiyle hesaplaşan birçok meslektaşım var”
- Türkiye’deki diğer köşe yazarı arkadaşlarınıza bu tür bir kitap hazırlamayı tavsiye eder misiniz? Malum Türkiye’de fikirler çok sık değişiyor. Mesela 27 Mayıs darbesini övmüş, 12 Eylül darbesi için gerekliydi demiş kişiler, bugün “darbe kötüdür” diyebiliyor. Bu değişimin ortaya çıkması için bu tür bir kitabı önerir misiniz?
Bu yazar olarak nerede durduğunuza bağlı. Güneş olmayı mı, ay olmayı mı, dünya olmayı mı seçiyorsunuz? Eğer aysanız dünyanın etrafında durmadan tur atarsınız. Pozisyonunuz sürekli dünyaya göre değişir. Ben elbette ki gelişime karşı değilim. Yani gelişimin getirdiği değişime... Ama düne kadar inandığım temel değerleri yok sayarak, sürekli çıkar ilişkileriyle hareket edemem. Burada çıkar ilişkisinden kastım sadece maddi çıkar değil, bu bir güler yüz görme arzusu bile olabilir. İktidardakilerle iyi geçinmek, “Aman başım belaya girmesin” demek de... Yani illa çıkar dediğimiz zaman parasal ya da mevkisel bir şey anlaşılmamalı. Kendini koruma arzusuyla “Başım belaya girmesin, bana uslu çocuk desinler” diye düşünmek de kârdır. Oysa gazetecinin uslu çocuk olmaya hakkı yoktur. Gazeteci her zaman yaramaz çocuktur, kurcalayıcıdır. Sorular sorar. Aziz Nesin’in meşhur öyküsündeki gibi “Muni muni” (Bu ne, bu ne?) demekten bezdirir. Ama “muni” demekten vazgeçtiği zaman da görevini yapamaz. O yüzden ben hep “muni” diyen gazetecilerden olmayı tercih ettim, ediyorum.
- Sizce Türkiye’de bu tür bir kitap yazabilecek çok gazeteci var mı?
Kendi geçmişiyle hesaplaşmak adına tabii ki var. Kitabıma sağ olsun sunum yazan çok önemli gazeteciler var. Onlar yıllardır meslek onurlarına sahip çıkanlar. Evet, kimisi bugün yazmıyor, belki yazamıyor. Ama hâlâ aralarında çok sıkı yazılar yazmaya devam edenler var. O yüzden mesleği toptan karalayabilecek durumda değiliz ama ne yazık ki bu değerleri, gazetecilik etiğini unutan çok fazla sayıda gazete yöneticisi ve yazar var.
“Yazı yazmak için iyimserliğe daima ihtiyacım var”
- Bir yazarın fikri değişmişse, en azından yazılarında “dün böyle düşünüyordum ama şu yüzden” demesini beklemek çok mudur?
Az önce 12 Eylül’den, 27 Mayıs’tan örnek verdin. Ama bence o kadar geri gitmeye de gerek yok, isim vererek söyleyeyim, çünkü geçenlerde de yazdım, örneğin Hasan Cemal iktidara son 10 yıldır çok ciddi destek veren bir yazar. Şu an o da, birdenbire eleştiri yapmaya gerek duydu. Bu da bir konjonktür herhalde. Çünkü enteresan bir şekilde bunlar toplu bir şekilde hareket ediyor. Bunlar aydın insanlar. En azından öyle olduğunu düşünmek istiyorum. Ama cemaat ruhuyla hareket ediyorlar. Çok ilginç bir şey.
- Kimdir bu kişiler?
15-20 kişiler, bunların arasında sosyolog da var, ekonomist de, gazeteciler de. Biri bir şey yapınca o güne kadar savundukları temel değerleri bir anda inkar ediveriyorlar. Düne kadar hep bir ağızdan iktidarı savunuyorlardı, bugün hep bir ağızdan iktidarı eleştirmeye başladılar. Bunu da şöyle anlatıyorlar, “Biz değişmedik, iktidar değişti. İktidar başlangıçta demokrattı, o yüzden destek verdik. Ama şimdi iktidar demokrat olmaktan vazgeçtiği için biz de eleştiriyoruz.” Hayır, tam da karşı çıktığım nokta bu. Başbakan, İstanbul İl Başkanı olduğu günden beri hiç değişmedi, o gün ne söylüyorsa, bugün de onu söylüyor. Ama bu arkadaşlar o kadar kurnazlar ki, dönemsel dönmelerini bile sabit duran kesimlere yükleyebilecek kadar pervasızlar.
- Bir kesime göre iktidarın hiçbir iyi yönünü görmeyen birisiniz. Ama buna rağmen de tüm yazılarınızda bir iyimserlik var. Bu nasıl oluyor?
Yaşayabilmek, hayatta kalabilmek için buna ihtiyacım var. Aksi taktirde yazamam, üretemem. Bu tünelin ucunda görünen ışık gibi. Buna umut deniyor. O umudum kalmazsa, tıpkı karanlık tüneldeki biri gibi ilerleyemem. Bu iyimserlik ihtiyacım olan bir şey.
KİM NE DEDİ ?
Kitabın başında günümüzün ünlü kalemlerinin Mustafa Mutlu’nun kişiliği ve gazeteciliği üzerine yazıları yer alıyor. Bu yazılardan alıntı:
Mustafa Mutlu, kişiliğine ve gözlem yeteneğine güvendiğim bir dostumdur. İlkelerine bağlılıkta çelik gibi, duygusallığın yönettiği konularda ipek yumuşaklığındadır o. Mesleğinin olgunluğunu yaşıyor bugün. Etkileyici bir kendine güven fotoğrafı veriyor. Bu kitap, ancak ilkeli, namuslu ve cesur bir gazetecinin göze alabileceği zor bir sınavı belgeliyor.
Güngör MENGİ
Masamın üzerindeki kitaplardan birini karıştırıyordum. İçinden bir gazete kupürü çıktı. Baktım, Mustafa Mutlu’nun yazılarından biri.. Benim için gazetecilik başarı ölçüsü budur: Bir meslektaşımın yazdığı şeyi kesip saklamışsam, o meslektaşım önemlidir. Yazdığı her şeyi önemsiyorum. Bu kitap da dahil. Selahattin DUMAN
BUKET AŞÇI / VATAN
Bu kitabı, tam da bu yüzden önemsemek gerek. Murathan Mungan’ın dediği gibi “Bu ülkede her şey olabilirsiniz ama asla rezil olamazsınız.” Çünkü her şeyi, her an unutmaya meyilliyiz. Ama Mutlu’nun ortaya koyduğu bu yeni tür kitap anlayışı sistemi zorlayabilir. Artık bir gazeteci yazılarını kitaplaştırmak istediğinde, yayınevi “Mustafa Mutlu’nun yaptığı gibi yapsak” diyecektir. Yani bu kitap gazetecilerin kendisiyle yüzleşmesi için bir emsal.
Yeni kitabınızın adı; “Maratonda Sona Doğru!” adını taşıyor ve sizin Vatan Gazetesi’ndeki köşe yazılarınızdan oluşuyor. Gazetecilerin sık sık bu ve benzeri kitaplar yayımladığını görürüz. Ancak siz bunu bir adım öteye götürerek, bir zamanlar yazmış olduğunuz yazıyı bugün tekrar ele almışsınız. Böylece hem kendinizle, hem ülkeyle, hem de yazıyla hesaplaşmışsınız. Neden böyle bir hesaplaşmaya giriştiniz?
Günlük köşe yazılarının ömrü çok kısa, 24 saat... Fakat olaylar 24 saatte bitmiyor. Evet, biz bazı olayları birkaç gün üst üste yazarak takip ediyoruz.
Ama gündem Türkiye gibi bir ülkede o kadar hızlı değişiyor ki yeni gelen öne çıkıyor doğal olarak. Bu yüzden bir sürü şey doğru düzgün tartışılamadan unutulup gidiyor. O yüzden Vatan Gazetesi’nde yazdığım yazılardan gündemi, zamanına damga vuranları seçerek, onların bugünkü durumunu sorguladım.
Örneğin 2005’te yazdığım bir dava ve o gün büyük ses getirmiş bir yazı bugün ne oldu? Zira bir bakıyorsunuz oradaki bir kaymakam, başka bir yere belediye başkanı olmuş veya milletvekili...
- Yani bir nevi fikri takipte bulundunuz?
Evet. 5-6 sene önceki olaylara yeniden baktığımda haber de buldum. Devam eden davalar gördüm, hikayeler. O yüzden bu kitap tamamen bir gazetecilik kitabı... Eski yazılardan yola çıkılarak 2012’den bakılınca ne olduğunu araştıran... Ama kitap sadece o dönemle hesaplaşmakla kalmıyor, kendimle de bir hesaplaşma.
- Bir özeleştiri kitabı, diyebilir miyiz?
Tam olarak değil, ama içinde özeleştiri de var doğal olarak. Yani 7 sene önce yazdığınız bir yazıya bakıp “yanılmışım” diyebilirsiniz. Bu çok doğal... Ben yanılmayı çok isterdim. Ne yazık ki bunun oranı yüksek değil.
“AKP’den kimseyle yüksek sesle tartışmadım, ama CHP ile çok tecrübem oldu”
İktidar partisinden hiç kimseyle yüksek sesle telefonlaştığımı bile hatırlamıyorum. Ama CHP’lilerle çok fena o tecrübeleri yaşadım. İktidar karşıtı olmak ille de CHP yandaşlığı yapmak değildir. Bugün CHP’yi de en sert şekilde eleştiren yazarlardanım. Hakkımda AKP kadar CHP de dava açmıştır. Örneğin AKP yeni kuruluyordu. Bir grup Yenilikçi kanat olarak ayrılmıştı. O sıralar televizyonda program yapıyordum. Ali Coşkun da konuğumdu. Dönemin iktidarını eleştiren yazılar yazıyordum ve yine muhalafetim. Ali Coşkun “Seninle gurur duyuyoruz. Hep böyle doğruları söylemeye devam et” demiş, ben de “Ali Bey görünen o ki, iki gün sonra iktidar olacaksınız. O zaman hatırlatırım size” demiştim. Gerçekten de beş ay sonra iktidar oldular ama o sözümü hatırlatma imkanım olmadı çünkü o günden sonra bir daha hiç konuşamadık.
“Geçmişiyle hesaplaşan birçok meslektaşım var”
- Türkiye’deki diğer köşe yazarı arkadaşlarınıza bu tür bir kitap hazırlamayı tavsiye eder misiniz? Malum Türkiye’de fikirler çok sık değişiyor. Mesela 27 Mayıs darbesini övmüş, 12 Eylül darbesi için gerekliydi demiş kişiler, bugün “darbe kötüdür” diyebiliyor. Bu değişimin ortaya çıkması için bu tür bir kitabı önerir misiniz?
Bu yazar olarak nerede durduğunuza bağlı. Güneş olmayı mı, ay olmayı mı, dünya olmayı mı seçiyorsunuz? Eğer aysanız dünyanın etrafında durmadan tur atarsınız. Pozisyonunuz sürekli dünyaya göre değişir. Ben elbette ki gelişime karşı değilim. Yani gelişimin getirdiği değişime... Ama düne kadar inandığım temel değerleri yok sayarak, sürekli çıkar ilişkileriyle hareket edemem. Burada çıkar ilişkisinden kastım sadece maddi çıkar değil, bu bir güler yüz görme arzusu bile olabilir. İktidardakilerle iyi geçinmek, “Aman başım belaya girmesin” demek de... Yani illa çıkar dediğimiz zaman parasal ya da mevkisel bir şey anlaşılmamalı. Kendini koruma arzusuyla “Başım belaya girmesin, bana uslu çocuk desinler” diye düşünmek de kârdır. Oysa gazetecinin uslu çocuk olmaya hakkı yoktur. Gazeteci her zaman yaramaz çocuktur, kurcalayıcıdır. Sorular sorar. Aziz Nesin’in meşhur öyküsündeki gibi “Muni muni” (Bu ne, bu ne?) demekten bezdirir. Ama “muni” demekten vazgeçtiği zaman da görevini yapamaz. O yüzden ben hep “muni” diyen gazetecilerden olmayı tercih ettim, ediyorum.
- Sizce Türkiye’de bu tür bir kitap yazabilecek çok gazeteci var mı?
Kendi geçmişiyle hesaplaşmak adına tabii ki var. Kitabıma sağ olsun sunum yazan çok önemli gazeteciler var. Onlar yıllardır meslek onurlarına sahip çıkanlar. Evet, kimisi bugün yazmıyor, belki yazamıyor. Ama hâlâ aralarında çok sıkı yazılar yazmaya devam edenler var. O yüzden mesleği toptan karalayabilecek durumda değiliz ama ne yazık ki bu değerleri, gazetecilik etiğini unutan çok fazla sayıda gazete yöneticisi ve yazar var.
“Yazı yazmak için iyimserliğe daima ihtiyacım var”
- Bir yazarın fikri değişmişse, en azından yazılarında “dün böyle düşünüyordum ama şu yüzden” demesini beklemek çok mudur?
Az önce 12 Eylül’den, 27 Mayıs’tan örnek verdin. Ama bence o kadar geri gitmeye de gerek yok, isim vererek söyleyeyim, çünkü geçenlerde de yazdım, örneğin Hasan Cemal iktidara son 10 yıldır çok ciddi destek veren bir yazar. Şu an o da, birdenbire eleştiri yapmaya gerek duydu. Bu da bir konjonktür herhalde. Çünkü enteresan bir şekilde bunlar toplu bir şekilde hareket ediyor. Bunlar aydın insanlar. En azından öyle olduğunu düşünmek istiyorum. Ama cemaat ruhuyla hareket ediyorlar. Çok ilginç bir şey.
- Kimdir bu kişiler?
15-20 kişiler, bunların arasında sosyolog da var, ekonomist de, gazeteciler de. Biri bir şey yapınca o güne kadar savundukları temel değerleri bir anda inkar ediveriyorlar. Düne kadar hep bir ağızdan iktidarı savunuyorlardı, bugün hep bir ağızdan iktidarı eleştirmeye başladılar. Bunu da şöyle anlatıyorlar, “Biz değişmedik, iktidar değişti. İktidar başlangıçta demokrattı, o yüzden destek verdik. Ama şimdi iktidar demokrat olmaktan vazgeçtiği için biz de eleştiriyoruz.” Hayır, tam da karşı çıktığım nokta bu. Başbakan, İstanbul İl Başkanı olduğu günden beri hiç değişmedi, o gün ne söylüyorsa, bugün de onu söylüyor. Ama bu arkadaşlar o kadar kurnazlar ki, dönemsel dönmelerini bile sabit duran kesimlere yükleyebilecek kadar pervasızlar.
- Bir kesime göre iktidarın hiçbir iyi yönünü görmeyen birisiniz. Ama buna rağmen de tüm yazılarınızda bir iyimserlik var. Bu nasıl oluyor?
Yaşayabilmek, hayatta kalabilmek için buna ihtiyacım var. Aksi taktirde yazamam, üretemem. Bu tünelin ucunda görünen ışık gibi. Buna umut deniyor. O umudum kalmazsa, tıpkı karanlık tüneldeki biri gibi ilerleyemem. Bu iyimserlik ihtiyacım olan bir şey.
KİM NE DEDİ ?
Kitabın başında günümüzün ünlü kalemlerinin Mustafa Mutlu’nun kişiliği ve gazeteciliği üzerine yazıları yer alıyor. Bu yazılardan alıntı:
Mustafa Mutlu, kişiliğine ve gözlem yeteneğine güvendiğim bir dostumdur. İlkelerine bağlılıkta çelik gibi, duygusallığın yönettiği konularda ipek yumuşaklığındadır o. Mesleğinin olgunluğunu yaşıyor bugün. Etkileyici bir kendine güven fotoğrafı veriyor. Bu kitap, ancak ilkeli, namuslu ve cesur bir gazetecinin göze alabileceği zor bir sınavı belgeliyor.
Güngör MENGİ
Masamın üzerindeki kitaplardan birini karıştırıyordum. İçinden bir gazete kupürü çıktı. Baktım, Mustafa Mutlu’nun yazılarından biri.. Benim için gazetecilik başarı ölçüsü budur: Bir meslektaşımın yazdığı şeyi kesip saklamışsam, o meslektaşım önemlidir. Yazdığı her şeyi önemsiyorum. Bu kitap da dahil. Selahattin DUMAN
BUKET AŞÇI / VATAN