"GAZETECİLİK ALÇAK OLMAMA İŞİDİR"
Gazete Habertürk yazarı Umur Talu 'ajan gazeteci' tartışmalarını değerlendirdi!
Alçak olmama işidir bu
Bazen insan baş aşağı dolaştığını hissediyor.
İlk Marx'tan duymuştum. Tabii tek bana söylememişti.
Mealen diyordu ki, Hegel'e çakarak, "Baş aşağı diktiniz felsefeyi, düşünmeyi; müsaadenizle ayakları üstüne yerleştirelim."
Ben de böyle hissettim.
Gazetecilikte iyi gün, kötü gün; iyi veya aptal gazetecilik görüp bizzat da ettikten sonra, "Yahu bu iş baş aşağı" deyip "ayakları" anlamaya çalışmıştım.
"Ayaklar" yalnızca "5N 1K; haber tekniği; objektiflik" gibi taktik palavralar değil...
İnsanın kendini ifade, bağımsız düşünme; vicdan ile aklı birleştirme, hakiki haber alıp verme, güçlülerin örttüğü şalları kaldırma, sesi boğuk çıkanın sesini alma, sesleri boğanın sesine karşı durma, eleştiriyi bir insanlık mücadelesi görme, zincirleri kırma, otoriteleri sorgulama, otoriterliği parçalama, insanın zihnini köleleştirmeye ve körleştirmeye isyan hikayesiydi.
***
O günler, onca sansüre, oto sansüre, devlet yanı konuşmuşluğa ve kokuşmuşluğa rağmen yine de hep var olmuş "naifliğin" dahi çiğnenip tükendiği yıllardı.
Naifliği enayilik sayan parazit türü birden tüm hücrelere yapışmış..
Gazeteciliğin minicik yüreğini bile sökmekteydi.
"Etik"; felsefesiyle birlikte (bi daha) öğrenip ders vererek, "Hak ve Sorumluluk Bildirgesi" için tarihi, dünyadaki tüm "meslek ahlakı, etik, deontoloji" metinlerini madde madde tarayarak; "meslek örgütü" Cemiyet'te bir şeyler yaparak sarıldığım bir alan oldu o ara.
***
Fakat sonra bir gün herkes "etik" oldu!
Yapılan haberin "kibar" olması etik sayıldı.
Temizlik; gıcır araba, parlak sayfa, hoş kıyafet; "gusto" ayarında şıklık haline geldi.
Oysa haberleri yapılmayan dağ gibi bir dünya; "temiz" haberlerin kirli kaynakları gibi ciddi bir mesele vardı.
Kendimiz etik kendimiz bulduk, deyip "sarı pasif etik" ten tiksindim.
O günden beri ne etik dersi verir, ne de alırım. Böyle ödül veren çıksa bile, teşekkürler, almam!
çünkü lacili, cicili bicili ne haber yapıp ne manşet attığın ve ne yazdığından ziyade…
Elini çamura batırmaktan, parmağı kanatmaktan imtina edip; bundan da utanmadan neleri yapmadığın, yazmadığın daha önemlidir çoğu zaman!
Yahut yaptığını, yazdığını ve yapmadığın ile yazmadığını kimin belirlediği; kimin önünde boyun eğip, kalem bir yana, omurganı kırdığındır en mühimi!
Kime kendini bir karalama defteri olarak armağan ettiğin; kimin parmakları ucunda kalem efendisi kesildiğindir!
***
Şimdi "ajan" gazeteci tartışması var yine.
Kimi ona, kimi hedef gösterilmesine köpürdü.
Açık bir durum, açık bir haber veya açık hedef olduğu için!
Oysa öyle bir kişiyle sınırlı olsa keşke, utanılacak hal.
Birinin uzantısı, borazanı, dedektörü, kâtibi, ajandasının ajanı olma halleri böyle bir vakadan ibaret değil ki!
Kimi gazeteci; bilgi almak bir yana, bilgi vermek için yerli, yabancı kim bulursa koşuşturup durmuş bir de.
Kimine de "hem bilgi, hem silgi, hem delgi" mamul halde verilmiş.
Birtakım güçlerin eline tutuşturduğuyla; kimi odağın manipülasyonuyla; muktedirlere yanaşarak, yamanarak, itaat ve biatle, onların koyu gölgesinde, onların elinde avucunda gazetecilik oynayan herkes kirlidir!
Kirin kaynağı ister istihbarat, ister ordu, ister iktidar, ister sermaye, ister kimi örgüt, yerli ve yabancı başka odaklar, budaklar, dudaklar olsun!
***
Etik metik, buyursun, isteyenin olsun...
Gazetecilik alçak olmama işidir...
Fakat fazla yüksek olmama işidir hem de.
Bağımsız olabilme işidir.
Boyun eğmeme ve boyun eğdirmek isteyene nanik işidir.
Yüreğini, aklını, bilgini, becerini, emeğini, imkânını, vicdanını rehin vermeme; ruhunu rezil etmeme işidir!
Haber öncelikleri, yorumlar farklılaşabilir, tartışabilir, kapışabilir; ama adilik varsa, hep aynıdır...
Hep GOG'dur:
"Genetiğiyle Oynanmış Gazetecilik"tir!
Not: Bunların tartışılacağı, ayıplanacağı, belki dışlanacağı, mahkum edileceği yer; bunlara mahkum olunan gazetecilik alanıdır yine. çeteleşmeler, cemaatleşmeler, fecaatleşmeler marifetiyle linç meydanları ile mahkemeler ve mapushaneden ziyade!
Umur TALU / GAZETE HT