GAZETECİLERİ İŞİNDEN ETMEYE ÇALIŞANLAR VAR! DERYA SAZAK'TAN CAN DÜNDAR MESAJI MI?

Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak, geçtiğimiz haftayı değerlendirdiği yazısında dikkat çekici mesajlar verdi.

Geçtiğimiz haftaya Milliyet Gazetesi köşe yazarı Can Dündar’ın zorunlu izne çıkartıldığı iddiası damgasını vurdu. Son dönem hükümete eleştirel çizgisiyle dikkat çeken, son olarak Gezi olaylarınde direnişten yana tavır alan Dündar, 10 Temmuz’dan bu yana yazmıyor.

Dündar son olarak "Erdoğan’ın Mısır’a ziyareti sırasında yaptığı tavsiye hâlâ geçerli: En iyisi laiklik" başlıklı yazısıyla Mısır’a dair izlenimlerini yazmış ve yazısına düştüğü notta "İzninizle yarım kalan tatilime devam edeceğim. Dönüşte devam etmek ümidiyle... " ifadelerini kullanmıştı.
Ancak bu "tatil"in tıpkı Nuray Mert örneğinde olduğu gibi daha sonra "süresiz"e dönüşeceği ve Dündar ile Milliyet’in ilişkisinin kesileceği medya kulislerinde konuşulmaya başlanmıştı.

Ve dün Ayşenur Arslan bomba bir iddiayı ortaya attı. Yurt yazarı Ayşenur Arslan, Başbakan’ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın bizzat konuyu gündemine aldığı ve Milliyet’in sahibi olan Demirören Grubu’nu "Can Dündar’dan başlayarak hepsi gidecek" şeklinde tehdit ettiğini iddia etti.

Ayşenur Arslan Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak’ın Can Dündar’ı korumak için çaba harcadığını "kulis" yazısında dile getirdi.

İşte tüm bunlar yaşanırken Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak bugün "Milliyet’ten" başlıklı köşede kaleme aldığı yazıda dikkat çekici mesajlar verdi. Sazak, Mısır’da yaşananlar ile Gezi’de yaşananları karşılaştırdığı yazısında "açık rejim, şeffaf toplum, özgür medya" çağrısı yaptı.

İşte o yazıdan bir bölüm...

AÇIK REJİM, ÖZGÜR MEDYA

Bugün Mısır’da yaşananları dehşet ve acıyla izliyoruz.
Kapalı ve karanlık rejimler işte böyledir.
Aklı ve vicdanı olan herkes,’cuma’ protestolarında olacaklardan kaygı duyuyordu.
Darbeciler, ‘Adeviye Meydanı’na çıkmayın’, çağrısı yapıyorlardı.
Bunun anlamı, topluma korku salmak, ‘olacaklardan biz sorumlu değiliz’ mesajı vermekti.
Nitekim ‘korkulan oldu’, miting dağılırken,kara giysili polislerle birlikte paramiliter güçler de ateşe başladı. Muhtemeldir, çatılardaki ‘sniper’lar da işbaşındaydı.
Biz bu filmi 1 Mayıs 1977’de Taksim Meydanı’nda görmüştük.
Havanın kararmaya başladığı ve artık mitingin dağılmaya başladığı saatlerde kalabalığa açılan ateş sonucu 30’dan fazla insan hayatını kaybetti. Yüzlerce kişi yaralandı.
Az daha Gezi’de de aynı şey yaşanabilirdi.
Polisin Taksim’i trafiğe açıp, Gezi Parkı’na girme hazırlığı yaptığı gece, gaz fişekleri altında İçişleri Bakanı Muammer Güler’e telefonda Harbiye ile Divan Oteli arasına sıkışan insanların ezilebileceği, parktaki çadırların tutuşması halinde oradaki gençlerin topluca ölebileceğinden söz ederken, ‘1 Mayıs katliamı’nı örnek göstermiştim. Kitlesel eylemlere ne pahasına olursa olsun, orayı dağıtma, zaptetme duygusuyla müdahale edilirse kimsenin hesap etmediği bir kıyım atmosferine girmenin en fazla birkaç dakika alabileceğini söylemiştim.
Madimak’ta ateşe verilen otelde 37 aydın katledilmedi mi?
Allahtan, o gece sağduyu hakim oldu.
Polis, Gezi’ye girmekten vazgeçti.
CNN International’in Taksim’den ‘canlı yayın’a geçtiği gece Milliyet muhabirleri ve yazarlarıyla Gezi’deydik. Hem insani hem de mesleki görevimizi tam olarak yaptığımızı Mısır’da olanlardan sonra daha iyi anlıyoruz.
Ne yazık ki, Gezi’deki olayları bastırma adına sergilenen orantısız güç de beş gencimizin hayatını aldı.
Türkiye’de siyasetin tüm tarafları, partilerden, sivil topluma, gencinden yaşlısına ‘demokrasi’nin değerini bilmeli.
Taksim’den, Tahrir’e, Adeviye’ye yaşananları tekrar tekrar anlamalı, sorgulamalıyız.
Ne komplo, ne ordu?!
Tek yol demokrasi.
Açık rejim, şeffaf toplum.
Özgür medya!
Türkiye’de son aylarda yine ‘bulanık suda’ avlanmak isteyenler, ‘durumdan vazife çıkarmaya’ çalışanlar var: Bunların bir kısmı ‘Eylül’de bir şeyler olacak’ fısıltısını yayarken, bir kısmı da medyayı susturmaya, gazetecileri işinden gücünden etmeye çalışıyor.
‘Eylül sendromu’nu peşinen reddediyoruz.
Milliyet olarak, gazeteciliğin daima sivil, demokrat, hak, hukuk, adalet kavramlarına bağlı, özgürlükçü bir ortamda yapılacağına inanıyoruz. Kürt sorununun da aynı anlayışla çözüleceğine inancımız tamdır.
Türkiye, Suriye sınırındaki tuzaklardan kendisini koruyacak siyasi birikime sahiptir.
İyi haftalar, saygılar.

DERYA SAZAK’IN YAZISININ TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ