"GAZETECİLERİ ALKOL DEĞİL,EGOLARI ÖLDÜRÜR"!..FEHMİ KORU'NUN "KOVULACAK" DEDİĞİ BAŞYAZAR KONUŞTU!..
Fehmi Koru geçen hafta Hürriyet'ten kovulacağını iddia ettiği isimleri yazmıştı. Bu isimler arasında Hürriyet Gazetesi başyazarı Oktay Ekşi de bulunuyordu. Ekşi Ayşe Arman'a tam sayfa röportaj verdi.
Aysel seni bu kadar seviyorum
45 yıl aynı kadınla yaşamak, bir hayat kurmak ve birlikte yaşlanmak, hayatın sevinçlerini ve acılarını paylaşmak, 52 yıl aynı işi aynı titizlikle her gün yapmak. Takdir edersiniz ki her baba yiğidin harcı değil. Sabır gerektirir, istikrar gerektirir, azim gerektirir, bilgi gerektirir, birikim gerektirir, zeka gerektirir, cesaret gerektirir. Hani derler ya, orada kalmak oraya gelmekten daha zordur diye. Düşünün ki "orada" yıllarca kalmış biri. Ve onunla konuşmak bir zevk. Benim için öyle. Başkalarını bilmemem. Samimi, içten ve kasmadan anlatıyor. Ama nedense öyle tanınmıyor. Fazla ciddi ve resmi biriymiş gibi algılanıyor. Çizdiği imajdan farklı bir adam. Tatlı tatlı anlatınca siz de "Ne güzel anlatıyor!" diye seviniyorsunuz. Ama bu defa benim gözlerim doldu, acı acı anlattı...
Senelerce önce evinize geldiğimde çalışma masanızdan çok etkilenmiştim. Genellikle karşılıklı mı çalışırsınız eşinizle?
- Evet. Bizim büyük bir masamız var. Masanın bir tarafında Aysel´in, diğer tarafında benim labtop´um var. Biz karşılıklı çalışırız. Yıllardır böyle. Klasik müzik eşliğinde. Hem iki kişiyiz o mekanda, hem yalnız gibiyiz. Ben arada kalkar CD değiştiririm. Gazetede yazı yazarken fevkalade huzursuzum, odama birisi girerse rahatsız olurum ama evde Aysel´le birbirimizin farkına bile varmayız. Sadece arada bir, ikimizden birinin aklına bir şey gelir çocuklarla ilgili, araya sıkıştırır, çalışmaya devam ederiz...
Böyle bir uyuma nasıl ulaşılıyor?
- Epey zaman gerekiyor. 45 yıldır birlikteyiz.
Nasıl tanışmıştınız?
- Londra´da Victoria Garı´nda... Ben bir ara gazeteciliği bıraktım, bu işi yaparken okulu hayatta bitiremeyeceğim diye. Londra´da iş buldum, başkonsoloslukta mahalli katiplik, aynı anda da üniversiteye devam edeceğim. 7 yıl orada kalmam gerektiğini öğrenince vazgeçtim. Fakat hazır işi de bulmuşken biraz İngiltere´de yaşamaya karar verdim. Bir taraftan Ankara Hukuk´a devam ediyorum, diğer taraftan Cumhuriyet´e "Londra Mektupları" yazıyorum. İşte günlerden bir gün arkadaşım Rüçhan´la Victoria Garı´na gittik, orada kardeşini yolcu eden Aysel´e rastladık.
İlk intiba?
- "Amma da ters bir hanım!" diye geçirdim içimden. Pek hazzetmedim. Onun da ettiğini sanmıyorum. Doktormuş, Londra´nın kuzeyinde bir yerlerde çalışıyormuş, acelesi varmış, British Museum´a gidecekmiş...
Halbuki o sırada, hayatının erkeği ile tanışıyor, farkında değil!
- Evet. Onun derdi müze! Yanımızdan ayrıldıktan sonra Rüçhan´a "Amma arkadaşın varmış!" dedim.
Güzel miydi?
- Valla, gördüğüm anda çarpıldım hali değildi. Ama zaten buna izin verecek bir tip değil Aysel. Sonra pasaport- masaport işlemleriyle ilgili olarak beni konsolosluktan bir iki kere aradı...
İşi düştü yani!
- Evet, bence aramazdı yoksa. Derken Rüçhan´ların evinde davet- mavet gibi bir şey oldu. Gittim. Aa bizim aksi kız da orada! İşte o gün, farklı bir şeyler hissettim. Baktım acayip aklı başında bir kadın, aydın, kafalı ve ufku açık...
Kaç yaşındasınız bu arada?
- Ben 31´im, o da 29. Mücadeleci bir tip. Mütevazı bir ailenin kızı, Tıp Fakültesi´ni bitirmiş, "Ben ihtisasımı dışarıda yapacağım" demiş, bir başına İngiltere´lere gelmiş. O yıllarda Anadolu kültürü taşıyan