GAZETECİLER TELEKULAKTAN İÇERDE, GECENİN SPONSORU İSE İNGİLİZ TELEFON ŞİRKETİ!
Hürriyet yazarı Yılmaz Özdil, önceki gün gerçekleşen 'Basın Özgürlüğü Ödülleri'ni kaleme aldı ve cezaevindeki gazetecilerle ilgili önemli bir konuya parmak bastı.
İşte Hürriyet yazarı Yılmaz Özdil’in bugünkü köşe yazısı...
Limon sosunda hıyar
“Basın” ödülleri dağıtıldı.
“Basın Özgürlüğü” ödülleri.
*
Nerde?
Mütevazı bi yerde.
*
Dolmabahçe Sarayı’nda.
Boğaz’a sıfır.
Hasbahçe’de.
*
1.500 gazteci katıldı.
Fonda ince müzik.
Kokteylle başladı.
Önce biraz fındık, fıstık, badem, kuruyemiş atıştırıldı, sonra kiraz, muz, karpuz, kavundan oluşan meyve barın başına doluşuldu, rakı-viski tokuşturuldu, limon sosunda hıyar servis edildi. Ki, hıyarsız olmazdı, bu manzaraya hıyar yakışırdı... Ardından, yemeğe geçildi. Döner, tavuk, beğendi, hangisini beğenirsen gari... Yanında, şakşuka, zeytinyağlı dolma, yoğurtlu semizotu, haydari filan, 12 çeşit. Bilahare, tatlı tabii, profiterol, baklava, tulumba, kazandibi, bi ara ödüller verildi. Üstüne kahve-soda, Allah içinize sindirsin, güzel bi geceydi.
*
Değerli arkadaşım Nedim de
almıştı bu özgürlük ödülünden...
Merak ettim, acaba o ne yedi?
*
Patlıcan çıkmış.
Yanında bulgur.
*
Bulgur idare eder de, patlıcandan nefret eder. Ağzına sürmemiş. Konserve pilakiyi bidonda süzmüş, taneleri ayıklayıp, soğan doğramış, piyaz türevi bi şey icat etmiş.
Ekmek, üstüne su.
*
Diyeceksiniz ki, bidonda süzmüş ne demek? O da Nedim’in icadı... Süzgeç yasak. Plastik bidonda beş litrelik su
alıyor, bitince, atmıyor, çatalla dibini deliyor, süzgeç haline getiriyor.
*
Her öğün başka yemek çıkıyor
aslında, devlet yeterli bütçeyi ayırıyor
ama, Dolmabahçe Sarayı değil neticede, kışla karavanası gibi, ister kabak, ister ıspanak, hepsinin tadı aynı... İki gün yiyince, gına geliyor. İnsanın canı “evindeki” yemekleri arıyor. Mecburen konserveye sarılıyor. Haftada bir gün talep kâğıdı dolduruyor, kantine veriyor. Dana carpaccio, tatlı ekşi soslu ördek isteyecek hali yok... Hepi topu pilaki var. Bazen
ton balığı. Yumurta yasak mesela... Tutkal yapılıyormuş yumurtadan, zamanında nasıl becerdilerse firar için kullanılmış galiba, tehlikeli madde, yasaklanmış. Metal
çatal-bıçak da yasak. Plastik kullanıyorlar.
*
Kaşarlı tosta bayılır Nedim.
Adeta aşeriyor.
O da yasak.
*
O yüzden duruşma günlerini iple çekiyor. Tahliye umuduyla değil... Tost yiyebilme umuduyla... Eşi, arkadaşları getiriyor, elden verilmesi yasak ama, nezaret eden askerler de insan evladı, çaktırmadan göz yumuluyor, mahkemeye girip çıkarken kaşla göz arasında iki lokma ısırıyor Nedim... Son duruşma ziyafetti,
tek dilim baklava sokuşturdular ağzına.
*
Kola da getirmişlerdi.
Ona vakit yetmedi.
*
Neyse, konuyu dağıtmayalım.
Biri, değerli arkadaşım Nedim...
Onlarca yurtsever gazeteci içerde.
*
Telekulaktan hepsi.
*
“Özgürlük” ödülleri dağıtılan, Dolmabahçe Sarayı Hasbahçe’deki gazteciler gecesinin sponsoru kimdi?
*
İngiliz telefon şirketi!
Limon sosunda hıyar
“Basın” ödülleri dağıtıldı.
“Basın Özgürlüğü” ödülleri.
*
Nerde?
Mütevazı bi yerde.
*
Dolmabahçe Sarayı’nda.
Boğaz’a sıfır.
Hasbahçe’de.
*
1.500 gazteci katıldı.
Fonda ince müzik.
Kokteylle başladı.
Önce biraz fındık, fıstık, badem, kuruyemiş atıştırıldı, sonra kiraz, muz, karpuz, kavundan oluşan meyve barın başına doluşuldu, rakı-viski tokuşturuldu, limon sosunda hıyar servis edildi. Ki, hıyarsız olmazdı, bu manzaraya hıyar yakışırdı... Ardından, yemeğe geçildi. Döner, tavuk, beğendi, hangisini beğenirsen gari... Yanında, şakşuka, zeytinyağlı dolma, yoğurtlu semizotu, haydari filan, 12 çeşit. Bilahare, tatlı tabii, profiterol, baklava, tulumba, kazandibi, bi ara ödüller verildi. Üstüne kahve-soda, Allah içinize sindirsin, güzel bi geceydi.
*
Değerli arkadaşım Nedim de
almıştı bu özgürlük ödülünden...
Merak ettim, acaba o ne yedi?
*
Patlıcan çıkmış.
Yanında bulgur.
*
Bulgur idare eder de, patlıcandan nefret eder. Ağzına sürmemiş. Konserve pilakiyi bidonda süzmüş, taneleri ayıklayıp, soğan doğramış, piyaz türevi bi şey icat etmiş.
Ekmek, üstüne su.
*
Diyeceksiniz ki, bidonda süzmüş ne demek? O da Nedim’in icadı... Süzgeç yasak. Plastik bidonda beş litrelik su
alıyor, bitince, atmıyor, çatalla dibini deliyor, süzgeç haline getiriyor.
*
Her öğün başka yemek çıkıyor
aslında, devlet yeterli bütçeyi ayırıyor
ama, Dolmabahçe Sarayı değil neticede, kışla karavanası gibi, ister kabak, ister ıspanak, hepsinin tadı aynı... İki gün yiyince, gına geliyor. İnsanın canı “evindeki” yemekleri arıyor. Mecburen konserveye sarılıyor. Haftada bir gün talep kâğıdı dolduruyor, kantine veriyor. Dana carpaccio, tatlı ekşi soslu ördek isteyecek hali yok... Hepi topu pilaki var. Bazen
ton balığı. Yumurta yasak mesela... Tutkal yapılıyormuş yumurtadan, zamanında nasıl becerdilerse firar için kullanılmış galiba, tehlikeli madde, yasaklanmış. Metal
çatal-bıçak da yasak. Plastik kullanıyorlar.
*
Kaşarlı tosta bayılır Nedim.
Adeta aşeriyor.
O da yasak.
*
O yüzden duruşma günlerini iple çekiyor. Tahliye umuduyla değil... Tost yiyebilme umuduyla... Eşi, arkadaşları getiriyor, elden verilmesi yasak ama, nezaret eden askerler de insan evladı, çaktırmadan göz yumuluyor, mahkemeye girip çıkarken kaşla göz arasında iki lokma ısırıyor Nedim... Son duruşma ziyafetti,
tek dilim baklava sokuşturdular ağzına.
*
Kola da getirmişlerdi.
Ona vakit yetmedi.
*
Neyse, konuyu dağıtmayalım.
Biri, değerli arkadaşım Nedim...
Onlarca yurtsever gazeteci içerde.
*
Telekulaktan hepsi.
*
“Özgürlük” ödülleri dağıtılan, Dolmabahçe Sarayı Hasbahçe’deki gazteciler gecesinin sponsoru kimdi?
*
İngiliz telefon şirketi!