GAZETECİ VAR OLDUKÇA, GAZETECİLİK BATMAZ! HASAN CEMAL DİYARBAKIR YOLLARINDA!

Gazeteci yazar Hasan Cemal, Milliyet'teki yazılarına son verilmesinin ardından bir internet sitesinde yazmaya tekrar başladı.

Hasan Cemal yazılarına son verilmesinin ardından ilk kez okuyucuları ile buluştu. Cemal, T24'te bakın neler yazdı..

Perulu romancı Vargas Llosa’nın sözü aklımda: “Yazarın içinde bulunduğu durum her zaman başkaldırıdır, şeytanın avukatı rolüdür.” Ben de yazıyorum, gazeteciyim, çok uzun yıllardır yaptığım bu işi seviyorum. Ve ‘gazeteci milleti’ var oldukça, gazeteciliğin batmayacağını da adım gibi biliyorum.
Madrid’de Plaza de Mayo.

Meydana bakan küçük bir kahvede Cimbom’un Real Madrid’le maçını bekliyorum.

Sabahtan beri içimde kıpırdanan bir burukluk var. Galiba akşamki maçı yazamayacağım için kıpırdanıyor bu burukluk...

Köşem yok!

Bir şeyi yazmak isteyip de yazamamak çok uzun yıllardır ilk defa başıma geliyor.

Tuhaf bir his.

Bir süredir gitgide büyüyen bir boşluk içine çekiyor beni, hüzünlü bir yalnızlık duygusuyla birlikte... Ama bu arada insanın ruhunu acıtan böyle bir duyguyla baş başa kalmasının öğretici, olgunlaştırıcı bir yanı da yok değil.

Her gün kalkınca yazı düşünen, neredeyse her Allah’ın gününü kafasının arkasında durmadan dönen bir teyple geçirmeye alışmış bir gazetecinin içine düştüğü boşluğun derinliğini uzun yıllardır ilk kez hissediyorum.

Yazısız geçen her gün biraz daha şiddetlendi bu duygu. Sanki yazımı yazmayınca görünmez adam olacaktım, kaybolacaktım. Belki de dışlanmışlık duygusuydu uç veren.

Olabilir.

Her gün iyi kötü bir yazı yazmaya ne kadar alışmış olduğumu ilk kez fark ediyorum. Ahmet Altan’ın yeni çıkan Son Oyun isimli romanından bir cümle:

“Yazı yazamayan her yazar ölüdür zaten...”

Hayal kırıklıkları hayat boyu devam mı edecek?

Belki de...

Bu yakın dönemde yaşadığım hayal kırıklıkları ve karşılaştığım bazı insan halleri içimi acıtmıyor değil.

Ama aynı zamanda bir gazeteci ve bir insan olarak son haftalarda şahit olduğum destek, dayanışma ve ilgi halesi gerçekten içimi ısıttı, geleceğe daha bir umutla bakmamı sağladı.

Başkaldırı ve şeytanın avukatlığı
En sevdiğim romancılardan birinin, Peru’lu Mario Vargas Llosa’nın şu sözü aklımda:

“Yazarın içinde bulunduğu durum her zaman başkaldırıdır, şeytanın avukatı rolüdür.”

Devam ediyor:

“ ... toplumda, dün ve bugün olduğu gibi hayır diyerek, başkaldırarak, farklı düşünme hakkımızın tanınmasını talep ederek...

... dogmanın, sansürün ve keyfiliğin, ilerleme ve insan onurunun ölümcül düşmanları olduklarını göstererek...

... hayatın ne basit bir şey olduğunu, ne de şemalara oturtulabileceğini, gerçeğe giden yolun her zaman dümdüz ve doğru olmadığını, sıklıkla dolambaçlı ve engebeli olduğunu söyleyerek...

... dünyanın temel karmaşıklığını ve çeşitliliğini ve insani olguların çelişkin biçimde her yöne çekilebilirliğini kitaplarımızla bıkıp usanmadan ortaya koyarak yürümeye devam etmek zorundayız.

Dün ve bugün olduğu gibi, eğer yaptığımız işi seversek, Albay Aureliano Buendia’nın otuz iki savaşını vermeyi sürdürmemiz gerekecek, bunların hepsinde, tıpkı onun gibi bozguna uğrasak da...” (Gabo ve Mario, Doğan Kitap, sayfa 66)

Gazeteci milleti var oldukça gazetecilik batmaz!
Ben de yaptığım işi seviyorum.

Gazeteciyim ben...

Ve gazeteci milleti var oldukça, gazeteciliğin hiç batmayacağını da adım gibi biliyorum.

Bunun için de, T24’e teşekkür ederken yine yollara düşüyorum, Türkiye’nin barışını aradığı şu kritik dönemde. Diyarbakır’dan ilk yazım aşağıda yer alıyor.

Gazeteci böyledir,
bir koşturmaca halinde geçer hayat onun için. Güncel gerçeğin peşinde koştururken de, hep bir yerlerden bir şeyler toplayıp derli toplu aktarmayı sever.

Almanya'daki 2006 Dünya Kupası’nda bir ay meşin top peşinde dolaşmıştım. O günü hatırlıyorum. Trenle Köln'den Berlin'e gidiyordum bir maç için. İngiliz Daily Telegraph gazetesini karıştırırken, mesleğinde 75. yılını doldurmuş bir gazeteciyle yapılmış bir röportaj okumuştum.

Yazının içine siyah beyaz fotoğrafı da oturtulmuştu, trende pencere kenarına oturmuş yazısını yazarken. Kutlama yemeğinde sormuşlar:

“93 yaşına geldin, hâlâ ne diye her gün bilgisayarının karşısına oturuyorsun?”

O da bu soruyu, çok sevdiği bir şiirle yanıtlamış:

“Uyan evlat!
Yolculuk bitince

uyumak için 
fazlasıyla

vaktin olacak.”

Hasan Cemal / T24