"GAZETECİ MİLLETİ NEDEN BİR TUHAF OLUR BÖYLE?...." HAKKI DEVRİM HANGİ GAZETECİLERİ TUHAF BULDU?.... İŞTE TUHAF OLAN 3 GAZETECİ!....

Gazeteci milleti neden bir tuhaf olur böyle? Kusur meslekte mi, yoksa meslektaşlarda mı?

Gazeteci tuhaflığıdır bu!

Gazeteler çok farklı tarzda insanların bir arada çalıştığı işyerleridir. Devlet memurları, şirketler mensupları, siyasetçiler, mühendisler, hekimler, avukatlar, öğretmenler, müzisyenler, oyuncular... ve diğerleri de aynı bir işyerinde çalışırlar elbette. Ama bu mesleklerin mensupları, çalışma hayatı dışında da, birbirine benzer insanlarmış gibi gelir bana.
Yanlış bir izlenim herhalde. İçinizde mutlaka «Bunu da nereden çıkardın şimdi?» diye soranlar olmuştur.
Bütün mesleklerde her çeşitten insan çalışır, derseniz, pek itiraz eden olmaz elbette. Hele bizimki gibi, meslek seçimi ile tombala torbasından numaralı fiş çekimi arasında fark olmayan toplumlarda, birbirine benzer insanların aynı mesleklerde buluşması büsbütün rastlantıya kalmış bir hal olsa gerektir.
Kâzım Üzen adlı rahmetli arkadaşımı düşünürüm, bu bahse ne zaman girsem. Arnavutköy ilkokulundan, Kabataş Lisesi'nden arkadaşımdı. En kısa tarifiyle doğuştan beyefendi, çok güzel huylu, mahzun denecek kadar ciddî ve değişmez güleryüzlü bir eski dostumdu. Yeni Sabah gazetesinde tekrar buluştuk. Yetişemeyeceğim bir işi emanet etmek, bir yardım istemek ihtiyacım olduğunda hiç tereddüt etmeden ona giderdim. Çok sağlıklı değildi, erken yaşta aramızdan ayrıldı.
- Kâzım, derdim ona; benim gözümde sen cennetlik adamsın. Meslek diye gazeteciliği seçmiş olmana akıl erdiremiyorum vesselam!
- Mutlaka senin gibi melun olmak mı lazım, derdi. Gülerdik.
İlk dediğim hiç de yanlış değil galiba. Gittikçe gazeteci çeşidi daha bir bereketleniyor da diyebiliriz hatta...
Bu konuya dönmeme üç yazı sebep oldu. İlki bir mülakattı; Sabah gazetesi için, tekrar orada çalışmaya başlayacak olan Engin Ardıç'la yapılmış. Diğeri, Engin Ardıç'ın ayrıldığı gazetenin Genel Yayın Yönetmeni ve yazarı Serdar Turgut'un kaleminden çıkmış (Bağışlasınlar adlarıyla çağıracağım), Engin'in mülakattaki sözlerine Serdar, bir cevap vermek vacip oldu, diyor. Çünkü Engin o mülakatta, «Akşam ulusalcı gazete havasına girdi» demiş özetle. Serdar, bana çok iyi bir teklif aldığı haberini verince, mutlu olduğumu söylemiştim ona, diyor. Gene de biraz tartışmışlar bu konuda. Yani Serdar, Engin'in mutat bir gazeteden diğerine geçiş efsanelerinden birinin kahramanı olmaya niyetlendiğini ima ediyor.
Ertesi gün Engin, «Akşam'dan ayrılmama hayır kılıf aramıyorum. Sizden daha çok maaş veriyorlar. Sonra Sabah her bakımdan sizin iki misliniz» diye başlayan bir cevap verdi Serdar'a. Onu, centilmen bulmadığını belirterek biraz ayıpladı.
Okurları, bu yazıları merakla, zevk alarak, yeni bir şeyler öğrenerek mi okumuşlardır, diye merak ederim doğrusu.
Benim zihnimde şekillenen nihayet: «Gazeteci milleti neden bir tuhaf olur böyle? Kusur meslekte mi, yoksa meslektaşlarda mı?» gibi sualler.


Hakkı Devrim, Radikal

">