GAZETECİ MEHMET GÜNDEM'İN KARDEŞİ YOĞUN BAKIMDA!..GÜNDEM OLAYI KÖŞESİNE NASIL TAŞIDI? İŞTE DUYGU VE İBRET DOLU SATIRLAR!..

Gazeteci - yazar Mehmet Gündem'in kardeşi Ali Gündem trafik kazası geçirdi.

Röportajlarıyla tanınan gazeteci-yazar Mehmet Gündem'in kardeşi Ali Gündem trafik kazası geçirdi. Ali Gündem, dört gündür Ankara Medicana Hastanesi'nde yoğun bakımda tutuluyor.

Çankırı Atkaracalar mevkiinde gerçekleşen kazanın oluş biçimi dehşet verici ve "böylesi Türkiye'de olur" dedirten cinsten.

Giyotin Gibi..


Ali Gündem'in kafa tasında göçme meydana gelmesine neden olan kaza şöyle gerçekleşti:

Arıza yapan bir kamyonu çekmek için başka bir kamyonla arasına çelik halat bağlandı. Yolun karşı tarafına geçmeye çalışan kamyonlardan ilki yolu geçti. Diğeri yolu 90 derece kesecek biçimdeydi. Yani yolun üzerinde çelik halat giyotin gibi geriliydi. Bu sırada Ali Gündem'in içinde bulunduğu araç normal seyrinde devam etmekteydi. Yola gerili vaziyette duran çelik halatı mesafe nedeniyle görmek mümkün olmadı ve araç hızla çelik halata çarptı. Giyotin gibi otomobilin önünü biçen çelik halat, çekilmekte olan kamyonun ön kısmını kopardı. Kopan kısım dönerek gelip Ali Gündem'in içinde bulunduğu araca çarptı ve Gündem'in kafa tası ağır hasar aldı.

Ambülans Helikopterle Ankara İnternational Medicana Hastanesi'ne kaldırılan Ali Gündem, 4 gündür yoğun bakımda. Gündem'in kendine gelmeye başladığı öğrenildi.

Olayı Yenişafak Gazetesi'nin Pazar Ekindeki köşesinde aktaran Mehmet Gündem'in satırları oldukça duygusal ve ibret vericiydi.


Gündem'in O Yazısı...


Yoğun bakımda üç gün�


Gazetede toplantıların birinde sormuştum arkadaşlar; Sizi üzen, sarsan acı bir haber aldığınızda ilk tepkiniz ne olur, dilinizde hangi cümle belirir?


Herkesin bir cevabı.


Mizacına uygun, hayat karşısındaki duruşuna, tutunma biçimine mutabık.


Aynı soru bana yöneldi ve bir cevap verdim�


O elbette kağıt üzerinde, kontrollü bir cevaptı.


Kaç kere yazdım, hayatın her anının imtihandan ibaret olduğuna inanırım.


O yoğun imtihan anlarından birisi ile karşılaşmamı anlatayım.


Yukarıdaki soruya en gerçekçi haliyle bana sorarak başladı�


Geçen Pazar günü saat 14'ü gösterirken telefonum çaldı, duyduğum tek cümle; �Ali trafik kazası geçirmiş�.


Ali benim küçük kardeşim.


O anda onlarca soru, nerede, nasıl olmuş, duruma nasıl�


Hiçbirinin cevabı yok�


Endişe çöküyor insanın omuzlarına�


Bilinmezlik aklın yükünü gittikçe ağırlaştırıyor.


Telefon yeniden çalıyor; Kaza 12'de Çankırı Atkaracalar mevkiinde olmuş. Ağır yaralıymış, helikopter ile Ankara'ya sevki yapılıyormuş�


Duygular sessiz, akıl senaryo yazmaya başlıyor�


�Allah'tan hayırlısı� dedim, kontrolü elden bırakmadım.


Eşim Mine hanım yoğun bir telefon trafiğine girdi, ambulans helikopterin Ankara'ya varmak üzere olduğunu, Ali'nin Medicana İnternatieonal'a götürüldüğünü öğrendi.


Aynı bilgiyi Sağlık Bakanı'nın danışmanı Osman Güzelgöz'de teyit etti.


Ali koma halinde ve ağır yaralı olarak hastane götürülürken biz de dilimizde dualarla Ankara yoluna düşmüştük�


İstanbul-Ankara arası hiç bu kadar uzun gelmemişti bana�


Yolda uzun süren sessizliği bazen telefonlar bazen de birbirimize teselli cümleleri bozuyordu.


Umut cümleleri hepimize iyi geliyordu.


Arayanlara da ikram etmeye çalışıyorduk içimizde büyüttüğümüz umuttan�


Üç saat sonra hastaneye ulaştığımızda Ali ameliyattan çıkmış, yoğun bakım ünitesine alınmıştı�


Bu arada kazayla ilgili bilgiler de netleşti.


İki amele, arıza yapan kamyonu başka bir kamyonla çekmeye karar vermişler. Yol şehirlerarası çift yönle açık bir yol. Tali yoldan çıkan kamyon karşı şeride geçip sola dönüyor, arızalı kamyon yola dikey duruyor. Arada çelik halat gerili� Her iki yönde de alınmış hiç bir önlem yok. Ali ile birlikte üç kişinin içinde bulunduğu araç çelik halatı görmüyor ve çarpıyor. Arızalı kamyonun ön kısmı koparak Ali'nin bulunduğu kısma çarpıyor ve araç 43 metre sürükleniyor�


Türkiye'ye özgü bir kaza�


İstesen bu kadar mükemmelini planlayamazsın�


Ali kafasını arkasından darbe alınca içe göçme oluyor. Diğer iki yolcuda çizik bile yok�


Yorumlar, öfkeler, kızgınlıklar�


Hiçbirinin hiçbir anlamı yok.


Olanı geri getirmiyor. Nasıl olmuşsa olmuş, Ali yoğun bakımda yatıyor�


Yoğun bakım ünitesinin önü başka bir dünya.


Onlarca �kaderdaş� insan içeriden gelecek iyi bir söz bekliyorlar.


Her hastanın anlatılacak ayrı bir hikayesi var.


Kimi sizi şükre sevk ediyor, kimi de üzüntüye gark ediyor�


O kapının önünde, yoğun bakım nöbetinde insana ne oluyorsa oluyor, hem kendi hastasının durumunu merak ediyor hem de başka hastalara ilgi duyup üzülüyor, iyi haberlerine seviniyor.


Acemilik hali çabuk geçiyor.


İlk geldiğinde insan kendisini bir şey sanıyor, etkin, yetkin, kudretle, varlıklı�


Fakat gerçeği hızla öğreniyor ve hastasını bekleyen ötekilerle eşitleniyor.


Kimse geldiği gibi kalmıyor, değişiyor, olgunlaşıyor, sabrı da talim ediyor.


Uhrevileşiyor biraz da.


Merhamet duygusu çepeçevre kaplıyor.


Orada kendi başına kalmak yok. Birinin sevinci ötekiler için de umut kıvılcımı oluyor.


Doktorlar adeta aileden biri, olup biteni hissederek anlatıp paylaşıyorlar.


O anda duyduğum en güzel kelimelerden birisidir; �geçmiş olsun. Devamı; Allah şifa versin


Samimiyetle, duya duya sözlendiğinde öylesine tesir ediyor ki


İnsan ne kadar içten söylüyorsa, duyanda da o oranda tesir bırakıyor


Ne güzel bir dua


O kadar çok duyduk ki


Yoğun bakım nöbetindeki insanlar umut arıyorlar, azıcık bir umut için çok şeylerini vermeye hazırlar


İçeride sizden biri var, aranızda sadece bir kapı


Kapı açıldığında bütün gözler içeriye yöneliyor. Her çıkana heyecanla �bizim hastamız nasıl� sorusu yöneltiliyor.


Yoğun bakım


İçeridekiler ve dışarıdakiler


İçeride bir mücadele yaşanırken, dışarıda da bir muhasebe ve yeniden inşa süreci başlıyor.


İnsan aklını, fikrini, duygularını hasılı bütün hayatını kritik ederek bakımdan geçiriyor, hem de yoğun bakımdan�


Tam üç gün nöbet tuttuğumuz o kapıda insan çaresizliği, değil acizlik içinde gelen tek çareyi öğreniyor.


Dua, dua, dua


Hayatın bir sahibi var.


Veren de o alanda o.


Ve nasipten ötesi yok insan için


Fakat adabınca istemek düşüyor insana.


Sebeplere riayet, gerisi sabır ve tevekkülle dua


En uzun üç gün


Gün geçmek bilmiyor, geceler öylesine uzun ki�


Şairin dediği gibi; gam ve üzüntü çekenlerin gecesi uzun olurmuş.


Günde iki sefer sırayla izin veriyorlar ziyarete


Herkes hastasını görmek için o vakitleri kolluyor...


İsim isim çağırıyorlar


Konuşmasa da, seni duymasa da onu görmek, dokunmak, ben buradayım demek ne büyük mutluluk


Şuuru kapalıydı. Üstelik kafatası içeriye çökme yaptığından ağır bir ameliyat geçirmiş ve sürekli uyutuluyordu


O anda kim bilir neler yaşadı, neler geçti fikrinden, vicdanından?


Ne acılar çekti?


Hiçbirini bilmiyoruz.


Orada sessizce yatıyor, ne zaman uyanacak, uyandığında ne tepki verecek, konuşabilecek mi, yürüyebilecek mi bilmiyoruz�


Nihayet üç gün sonra yoğun bakımdan çıktı Ali. Yedinci kattaki odasına alındı.


Yine uyuyor ama artık görmek için günde iki vakte mahkum olmak yok.


Odasındaki ilk günün akşamına doğru uyanma sinyalleri verdi.


Bizi duyuyor ama kendini duyuramıyordu.


Konuşmaya çalıştığı halde konuşamıyordu


Sabır ve dua ile bekliyoruz


Ertesi gün dudakları oynamaya başladı, ses çıkartabiliyordu. Gözlerini kısa süreliğine de olsa açabilecek seviyeye geldi.


Gayret


Odadaki ikinci günde, kazayı duyar duymaz İstanbul'dan yola çıkan ve günlerdir Ankara'da hastanede bekleyen saçı sakalı bembeyaz babasını görünce gözyaşları aktı, �ne diye babamı buralara kadar sürüklediniz, ona eziyet ettiniz� dedi.


Ali her gün bir önceki günden daha iyi.


Allah şifasını veriyor.


Biz şükrederek hayata yeniden tutunan bir başlangıca tanık oluyoruz.


Elbette ki B3'tekileri, yoğun bakımın içindekileri ve dışarıda nöbet bekleyenleri unutmadan


Böyle zamanlarda tanıdık bir ses, geçmiş olsun, Allah şifa versin sözü o kadar değerli ki


Aranıyor


Allah kimseyi iyi sözden, hayır duadan, iyilik dileyen dostlardan, vefalı arkadaşlardan mahrum bırakmasın


Ben şimdi İstanbul'dayım. Yarın Ali'yi almaya gideceğim.


Dilerim yürüyerek çıkar hastaneden


Kaza yerinde ilk müdahaleyi yapan ve Sağlık Bakanlığı'nın Ambulans helikopterinin gelmesini akıl eden doktor Firuze hanıma, sevgili dostum Osman Güzelgöz'e Medicana İnternatieonal'ın başhekim yardımcısı Gökhan Osmanoğlu'na, beyin cerrahlarına ve tüm ekibe teşekkürler.


Ali'yi bir an olsun yalnız bırakmayan kazadan yara almadan kurtulan arkadaşları Ali ve Ömer'e de teşekkürler


Elbette Metin Özkök'ü ve Metin Gündem'i unutmuyorum.


Ne diyeyim; Allah, biz kullarını uyandırmayı dilemiş ki, alıp verdi


Sevdiklerimize sağlıkları yerindeyken yoğun bakmak gerek.


Yoğun bakımın kapısına gelmeden bakmasını, görmesini, düşünmesini, şükretmesini bilmek gerek


Biz yaşamıyoruz, yaşatılıyoruz.


Hayatın sahibi an gelir emanetini alır, hayat biter


Hayat gibi, hayatın içindekiler de emanet bize


Ali'de emanet bize


İnsan unutuyor, çabucak gaflete dalıyor


Aslında unutmamak için ne kadar da çok tecrübemiz var.


Tedbir; yoğun yaşamaktan geçiyor


Hayatın her anının hesabını verme idrakini iliklerine kadar duyarak, umut-korku dengesini tutunarak yaşamak.


Hayata çelik halatla tutunmak mümkün değil. Kamyonu çekemeyen halatlar hayatın yükünü nasıl çeker ki Dışarıdan güçlü gözüken şeyler gerçekte çok zayıflar.


Bir kapıda bütün dikkatini vererek üç gün beklemek insana çok şey öğretiyor.


Yazının başındaki soruyu tekrarlıyorum;


Sizi üzen, sarsan acı bir haber aldığınızda ilk tepkiniz ne olur, dilinizde hangi cümle belirir?


İnanın, cevabı sonraki süreçleri de etkiliyor.


Unutmayın hepimizi bilen, duyan, içimize-dışımıza bakan, her şeye muktedir bir Kudret var; İsteyin vereyim diyor