Gazeteci Latif Erdoğan'ın acı kaybı! "Ciğerim hâlâ yanıyor"

Yeni Akit yazarı Latif Erdoğan, oğlu Metin Erdoğan'ı kaybetmenin acısıyla sarsıldı. Erdoğan vefat eden oğlu hakkında bir köşe yazısı kaleme aldı.

Yeni Akit yazarı Latif Erdoğan oğlunu kaybetti. Erdoğan konuyu köşesine taşıdı.

Latif Erdoğan'ın oğlunu kaybetmesinin ardından kaleme aldığı yazı şöyle:

"Geçen hafta yazamadım. Yüreğim, ciğerim hâlâ yanıyor. Oğlum, Metin’im vefat etti. Onu ebediyete uğurladık.

Doğduğu günden vefat edeceği güne, saate, dakikaya kadar ömrü hep çileli geçti. Otuz altı senelik hayatında hasta olmadığı, ıstırap duymadığı günü olmadı. Ama o, halinden bir an bile şikâyette bulunmadı. Hep şükür, hep sabır ile yaşadı.

Son üç senesini bir hastane odasında eşimle beraber birlikte yaşadık. Yanımızdan ayrılışı sadece yoğun bakıma kaldırıldığı günlerde oldu. Orada da yalnız bırakmadık, sık sık ziyaret ile yalnızlığını paylaşmaya çalıştık.

Ondan fazla ağır ameliyat geçirdi. Her seferinde onu, bir daha görememe endişesiyle uğurladık. Fakat her defasında doktorlarını da hayrette bırakan bir mucizeyle hayata dönüşünün bayramını yaşadık.

Ne ki, son uğurlayışımız öyle olmadı, olamadı. Böbrek yetmezliği sebebiyle diyaliz alıyordu. Bir an evvel diyalizden kurtulmasını istiyorduk. O da çok istiyordu. Fakat özellikle solunum yollarındaki rahatsızlıkları sebebiyle böbrek nakli gibi ağır bir operasyonu kaldıramaz diye nakil işlemi geciktiriliyordu.

Sonunda o da halloldu. Nefes borusu robotik bir cerrahi işlem ile sağlamlaştırıldı. Bu başarılı müdahale böbrek nakli yapılabilmesinin önünü de açtı.

Böbrek vermeye önce ben taliptim. Fakat şeker hastası olduğumu gerekçe göstererek doktorlar talebimi geri çevirdiler. Eşim, uygun görüldü. Yapılan bütün tahliller uyumluluk işareti verdiğinden adeta hepimiz cennetle müjdelenmiş gibi sevinç içindeydik. Nakil yapılacak günü özlemle bekler olduk.

Nakili gerçekleştirecek doktorlar gün ve tarih verince sevinçten uçtuk. Artık oğlumuz normal yaşantısına dönebilecek, diyalizin ağır şartlarından kurtulacaktı.

Oğlumu ve eşimi nakil işlemi için ameliyathaneye uğurlarken, buruktum, hüzünlüydüm ama mutluydum. O anda üç-beş gün sonrasının rengarenk hayalleriyle müteselliydim.

Eşim verici olduğundan onun ameliyatı nispeten daha kolaydı. Oğlumun ameliyatının daha zor olacağını biliyorduk; fakat o ne zorları aştı, şimdi de aşar duygu ve düşüncesi hem bizde hem doktorlarda hem de bütün sevenlerinde hakimdi.

Önce eşimi odasına getirdiler. Biraz sonra ameliyatı yapan doktor odamıza geldi, ameliyatın çok zor ama başarılı geçtiğini, Metin’imizin tedbir amaçlı yoğun bakıma kaldırıldığını, endişe edilecek bir durum olmadığını söyledi.

Ümitle, duayla ertesi günü bekledik. Sabah, servis odasına çıkarılacağı haberini alınca bütün acılarımızı unuttuk. Nihayet servis odasına çıkarıldı. Annesi, ameliyat kaynaklı bütün riskleri hiçe sayarak iki büklüm odasına geldi. Birbirlerine acılarını hissettirmemek için gösterdikleri gayretler, söyledikleri sözler havsala cidarlarını zorlayacak cinstendi. Anne-oğul bunun son görüşme olduğundan habersiz, birbiriyle sarmaş dolaş oldular, birbirlerini öptüler ve eşim tekrar kendi odasına döndü.

Bir-iki saat kadar geçmişti ki oğlum, baba nefesim daralıyor, dedi. Hemen doktoruna haber verildi. Doktoru diyaliz önerdi. Alelacele diyaliz ünitesine götürdük. Fakat bir türlü kateterini çalıştırıp diyalize başlanılamadı. Nefeste ciddi zorlanma olunca tekrar yoğun bakıma kaldırılmasına karar verildi ve götürüldü.

Üzgündük, ama yine umutluyduk. 16 Nisan Pazar günü saat on sıralarında yoğun bakımdan bir telefon aldık. Hıçkırıklarını tutamayan bir hemşire Metin’in kalbinin durduğunu söylüyordu.

Ölen o muydu, biz miydik? Hala, annesi, babası ve kardeşleri olarak ailesi ve çok geniş bir sevenler çevresi ölü gibiyiz… O, down sendromlu bir melekti. Melekler ülkesinden geldi, kısa bir süre bizleri şereflendirdi ve ülkesine geri döndü. Acımız çok büyük…

Cenaze namazına ve defnine iştirak eden, uzaktan yakından arayarak acımıza ortak olan bütün akraba, komşu ve dostlarımıza; son üç senesinde doktorluğun çok ötesinde bir sevgi ve ilgiyle ıstırabımızı paylaşan Prof. Dr. Aydın Ünal, Doç. Dr. Kadir İdin beyefendilere ve diğer emeği geçen bütün doktor ve hemşirelere bu vesile ile sonsuz teşekkür ediyorum."