GAZETECİ HABER YAZARKEN AĞLAR MI? DENKTAŞ İÇİN AĞLAR!

Milliyet'in Kıbrıs Temsilcisi Sefa Karahasan, Kıbrıs'ın efsanevi lideri Rauf Denktaş'ın ardından "gözyaşları" içinde neler yazdı?

Kıbrıs’a gitme kararı verdiğimde ‘Kıbrıs eşittir Denktaş’ı öğrendim. Milliyet’in Temsilciliği’ne başladıktan sonra Denktaş’ı tüm yanlarıyla tanıma fırsatım oldu Türk dünyası önemli bir lideri kaybetmenin acısını yıllarca hissedecek. Gazeteci haber yazarken ağlar mı? Denktaş için ağlar... Ben bu satırları gözyaşları arasında yazıyorum...

SEFA KARAHASAN/Milliyet

Kıbrıs davasına ömrünü adayan Raif Rauf Denktaş’ın adını ilk 1999 yılında “yakından” duyma fırsatım oldu. ÖSS’yi kazanarak Kıbrıs’a gitmeye karar verdiğim zaman, “Kıbrıs eşittir Denktaş”ı öğrendim. Ada’ya ayak bastığımda, bunun ağırlığını hissediyordum. Lefke Avrupa Üniversitesi’nden görevli kişi bizi Ercan Havaalanı’ndan alınca, araçta Denktaş’ı sormuştum. “Denktaş’ı görebilir miydim?” Karşımdaki ses, “O halk adamıdır. Sevmeyeni olsa bile sokakta Denktaş’ı görmen mümkün” cevabını vermişti. Öyle de oldu!
Milliyet’in Lefkoşa Temsilciliği’ne başladıktan sonra Denktaş’ı tüm yanlarıyla tanıma fırsatım oldu. Kıbrıs sorunuyla ilgili okuduğumuz kitaplar yazdığımız haberler “Denktaş dedi ki” ile başlıyordu.

‘Getirin bana bir fotoğraf’ dedi
Kıbrıs’ta 2002 yılından sonra başlayan Annan Planı fırtınası, Denktaş’a yönelik ciddi eleştirilerin getirildiği dönemdi. AK Parti hükümetinin Türkiye’de seçimlerde zaferle çıkması ve Sayın Erdoğan’ın, “Çözümsüzlük çözüm değildir” sözü Denktaş’ı sarsıyordu.
O dönemde kendisinden imzalı bir fotoğraf almak istemiştim. Bir kabulden sonra yaklaşıp “Sayın Cumhurbaşkanım, bir imzalı fotoğrafınızı alabilir miyim?” dediğimde korumaların tepkisini çekmiştim.
Basın dışarı çıkmış, korumalar bana sert sert bakıyor. Denktaş Bey, korumalara dönerek “getirin bana bir fotoğraf” demişti. Sonra fotoğrafı, “Sayın Sefa Karahasan’a sevgilerimle” diye imzalamıştı.
Denktaş’a KKTC medyasından da “muhalif” davrananlar vardı. Onlar dışarıda görür diye fotoğrafı gömleğimin içine saklamıştım. Denktaş çok sevecen kalplidir. Kimseyi kırmaz, üzmez. Ancak “hışmına” da uğramamak gerekirdi. Bu korkuyu gazeteci olarak çok yakından hissettim. Yıl 2004. Kıbrıs’ta referandum konuşuluyordu.

Uykusuz bir gece ve büyük korku!
AK Parti, dünya kamuoyu güçlü bir destekle Annan Planı’nı destekliyordu. O dönemde, Rum tarafından “Kıbrıs Cumhuriyeti” yani Rum pasaportu alanlar artıyordu. Denktaş, Rum pasaportu alanları “vatan hainliği” ile suçlayan açıklamalar yapıyordu.
Hatta KKTC Meclisi’nde pasaport almaları engellemek için yasa bile çıkarılması düşünülmüştü. O dönem bir haber aldım.
“Denktaş’ın torunu da Rum pasaportu aldı...” Çok önemliydi. Haberi hazırladıktan sonra içimde “Denktaş buna çok kızacak” tedirginliği oldu. Dış Haberler Servisi’nden “Haber manşet oldu”yu öğrenince daha endişelenmiştim. Çünkü Denktaş çok güçlüydü ve burası arkadaşlarımın dediği gibi “Kıbrıs’tı...” Sabaha kadar uyumadım. Sabah 9 gibi Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdiresi arayarak, “Sefa Bey 10’da Sayın Cumhurbaşkanı’nın basın toplantısı var” sözünü hatırlıyorum.

‘Evladım sen gazetecisin, bu olay haberdi’
Cumhurbaşkanlığı Saray’ına gittiğimde ortalık toz dumandı. Onlarca gazeteci kapıdaydı. Bana, “Yaktın bizi, haberi atladık” diyenler de vardı. “Sen Denktaş Bey’le ilgili böyle haber nasıl yaparsın?” çıkışı yapanlar da. Hatta “Denktaş Bey haberi yalanlayacak, seni de basın toplantısında rezil edecek” diye konuşmalar yapılıyordu.
İçeri çağrıldık. Ben en son köşeye oturdum. Cumhurbaşkanı’nın beni görmemesi için. Denktaş içeri bir hışımla girdi. Sonra basın açıklaması yaptı. Torunun pasaport aldığını, ancak kimseyi vatan haini yapmadığını anlattı. Herkes bana bir şey diyecek diye bekliyordu. Ben ise Cumhurbaşkanı’nın yüzüne bile bakamamıştım. Basın toplantısı bitince, “Oh be dünya varmış” dedim. Hem haberim yalanlanmamış hem de Denktaş beni “azarlamamıştı...” Sonra, kendisinden aynen şu sözleri duydum: “Evladım sen gazetecisin bu olayda haberdi, sen onu yaptın...”

Son röportajını Milliyet’e vermişti
2005’te nisan yaklaşırken de Cumhurbaşkanlığı’ndaki son röportajını Milliyet’e vermişti Denktaş. Dönemin Dış Haberler Müdürümüz Kadri Bey’e, “Denktaş’la röportaj yapacağım” dediğimde, “Farklı şeyler çıkarırsan iyi olur” demişti. O dönem AK Parti ile sürekli atışıyordu. Denktaş’ın bir huyu vardı. Önce hoşlanacağı soruları soracaksınız.
Sona doğru keyfi yerine geldiğinde istediğiniz soruları yönlendireceksiniz. O zaman sizi kırmaz, istediğiniz cevapları alırdınız. Ben de önce milli davadan başladım. Sonrasında AK Parti ile ilgili sorular yönelttim. Sinirlendiği anlar oldu, ancak açık açık cevapladı. “AK Parti yüzünden bırakıyorum” demişti.
İyi bir fotoğraf gerekiyordu. Efendim farklı karelerde fotoğraf çekebilir miyim dediğimde, “gel bakalım” demişti. Boncuk adındaki köpeğini eline almış seviyordu. Sonra çok güzel kareler çıktı ortaya. Haber manşet olmuştu. Bu kez korku yoktu. Çünkü Denktaş Bey’i ve Ada’dakileri çok yakından biliyordum.
Tepkilerin geliş adreslerine göre yönlendirmeler yapabiliyordum.

Kohen’le ziyaret ve bana hayat dersi
Denktaş’ı en son Sami Kohen’le Girne’deki evinde ziyaret ettik. Eve girdiğimizde Denktaş Bey, bir çekyatta uzanıyordu. Doğruldu kalktı, “gelin bakalım” dedi. Sonra Sami Bey’le eski günleri konuştular. Bir ara Denktaş, “Kohen ülkeye gelip bana gelmeseydin kırılırdım sana” dedi. Sonra eksi günleri yad ettiler. Ben de önemli noktalarla ilgili notlar almıştım. Denktaş Bey bizi kapıya kadar uğurlamıştı. “Bir daha gelin...” dedi. Bu söz önemliydi. Cumhurbaşkanlığı’ndan sonra yalnızlaşmıştı Denktaş. Basın fazla yer vermiyordu kendisine. Sesini “basın aracılığıyla” halka Türkiye halkına duyurmakta sıkıntı çekiyordu. İşte bu nedenle “Bir daha gelin” demişti.
Denktaş bana çok önemli bir hayat dersi de verdi: Hayatta hiçbir zaman yalpalamayacaksın. Düşüncelerinde bir ileri bir geri adımlar atmayacaksın. Her dönemin adamı değil, her dönem adam olacaksın. Denktaş bunu; Kıbrıs’ta devam eden sorunla ilgili olarak “görüşlerine” katılmasanız bile asla “kendisinden taviz vermeyerek” yaptı. Aldığı sert eleştiriler “Mr. No” yakıştırmaları karşısında geri adım atmadı. Düşüncesini sonuna kadar savundu. Son nefesine kadar, “Rumlar anlaşma istemez, isterse Ada’nın tamamını ister” düşüncesini dillendirdi. Hatta en son kızı Ender Denktaş’a, “Hristofyas’a söyle burada bir Cumhuriyet var” sözleri de onun “bağımsızlık“ tutkusunun bir göstergesiydi. Denktaş, savunduğu düşüncelerle doğru mu yaptı yanlış mı yaptı? Bunu tarih yazacak! Ancak Türk dünyası çok önemli bir lideri kaybetmenin acısını yıllarca hissedecek. Bu son cümleyi de “gözyaşları” arasında yazıyorum. Gazeteci haber yazarken ağlar mı? Denktaş için ağlar...