GAZETECİ GAZETECİNİN KURDUDUR...KURTLARIN CİDDİ KISMI ESASTA KUZUDUR!..
Umur Talu,Sabah'tan istifa eden başyazar Mehmet Barlas'ın ardından kaleme aldığı yazısında "devlet emrinde gazeteciliğin bir felaket ve bir rezalet olduğunu belirterek,"İnadına vicdani bağımsızlık" çağrısında bulundu.
Gitmeyen... giden... gelen
Mehmet Barlas haklı; "devlet emrinde" gazetecilik bir felaket, bir rezalettir.
Mehmet Barlas sadece devleti anmakta haksız; "emirle" gazetecilik, nerede olursa olsun ve kime boyun eğerse eğsin, bir felaket, bir rezalettir.
Giden herkes için evvela tüm kalbimle üzülmeyi çocukken öğrendim.
Çok emek verdiğimiz bir yerlerden giderken, kalanların ıslık çalması, yeni gelecek olanların ise sotada boşalacak köşe beklemesi o yüzden çok yaralamıştı.
6-18 yaş arası yatılı okul dayanışma kültüründen, sonrasında ise tüm gençlik boyunca omuz omzalık kültüründen geliyoruz.
Hakikatliysek, oralardan hakikaten bir şey öğrenmişizdir.
O yüzden, ne sebeple olursa olsun, her eksilen içten üzer.
O yüzden, bu gazetede epey aykırı fikirlere de sahip olduğum bir yazarın yazısı konmadığında ciddi protesto edilmesi gerektiğine ilk inananlardandım. Ama o ayrı hikaye!
O yüzden, iradesi ezilen herkes benim için önce mağdurdur. Şuymuş, buymuş, filanca hesap, falanca oyun varmış; sonra gelir.
O yüzden, iradeyi ezenin eli, ister devletinki olsun, ister patronunki, isten müdürünki, canımı sıkar. Dişlerimi de.
Çünkü, "dayanışma kültürü" nün temelini "bağımsızlık kültürü" diye anlamışızdır.
Boyun eğdirmek isteyen kim olursa olsun, ister iktidarıyla, ister silahıyla, ister parasıyla; boyun eğmemeyi insanlığın ve mesleğin özü saymışızdır.
O yüzden, "devlet müdahalesi" nin bu mesleğe uymadığını haykırarak veda ederken, içten güle güle dediğim Barlas (ve Fatih Altaylı) hem haklı, ama meselenin özünün, kimsenin emriyle, korkusuyla, gücüyle, parasıyla yamulmamak olduğunu yazısında ihmal etmesi yanlış.
Bir ıska da şu:
Nokta' nın yönetimi mesela, "kamu" ya mı geçti de, mütevazı ama onurlu gazetecilik yapmaya çalışan bir dergi ile oradaki gazeteciler, bilgisayarlar ve bilgisayar hafızaları esir alındı.
Esirken niye bir daha vuruldu? Sahibi niye pes etti?
Ya da, rakibi, yani burası mesela, sille yiyip dururken göbek atan, göbek ne kelime, boğulsun diye de uğraşan büyük medya grubunu, önceki iktidarın, sonra sık sık bugünkünün rehinesi haline düşüren, resmen devlet müdahalesi miydi?
Neden oluyor bunlar?
Çünkü her iktidar; siyasiler de, askerler de, işadamları da, bürokrasi de hep tahakküm peşinde. Çünkü gazetecilerin nasıl zayıfladığını, büyüyen sermayelerin aslında mesleği nasıl küçülttüğünü, kabaran iştahların nasıl bir arsızlık, arsızlığın da nasıl bir çürümüşlük ve çürüklük yarattığını hepsi biliyor.
Gazeteci gazetecinin kurdudur, biliyorlar.
Kurtların ciddi kısmı esasta kuzudur, biliyorlar. Bizans'ı fethedenler aslında Bizans'ın entrikacı ruhu tarafından da fethedilmiştir. Zaten aynada da görüyorlar.
Ve hemen hepsi, hakiki demokrasi kültüründen uzaklar; bağımsız gazeteciliğin toplum için ekmek, su kadar hayati olduğunu umursamıyorlar.
Daha doğrusu, "bağımsız karakter" den hoşlanmıyor, öyle bir hayatiyetten nefret ediyorlar.
O hayatiyeti kendi zafiyetleri sayıyorlar.
Erdoğan da, Büyükanıt da, diğerleri de.
Cumhurbaşkanı'nın bir zamanlar öyle olmadığını yakından biliyordum ama sonra neler oldu, gerçekten bilmiyorum!
İşte böyle. Tabii daha neler neler.
Bu gazetenin de, her türlü iktidara ve güce, medya arsızlıklarına inat, çok yaşamasını, farklı sesler vermesini istiyorum.
O Nokta' nınkini de mesela, çok istiyorum.
Ötekilerin de.
O yüzden;
Mehmet Barlas haklı; "devlet emrinde" gazetecilik bir felaket, bir rezalettir.
Mehmet Barlas sadece devleti anmakta haksız; "emirle" gazetecilik, nerede olursa olsun ve kime boyun eğerse eğsin, bir felaket, bir rezalettir.
Giden herkes için evvela tüm kalbimle üzülmeyi çocukken öğrendim.
Çok emek verdiğimiz bir yerlerden giderken, kalanların ıslık çalması, yeni gelecek olanların ise sotada boşalacak köşe beklemesi o yüzden çok yaralamıştı.
6-18 yaş arası yatılı okul dayanışma kültüründen, sonrasında ise tüm gençlik boyunca omuz omzalık kültüründen geliyoruz.
Hakikatliysek, oralardan hakikaten bir şey öğrenmişizdir.
O yüzden, ne sebeple olursa olsun, her eksilen içten üzer.
O yüzden, bu gazetede epey aykırı fikirlere de sahip olduğum bir yazarın yazısı konmadığında ciddi protesto edilmesi gerektiğine ilk inananlardandım. Ama o ayrı hikaye!
O yüzden, iradesi ezilen herkes benim için önce mağdurdur. Şuymuş, buymuş, filanca hesap, falanca oyun varmış; sonra gelir.
O yüzden, iradeyi ezenin eli, ister devletinki olsun, ister patronunki, isten müdürünki, canımı sıkar. Dişlerimi de.
Çünkü, "dayanışma kültürü" nün temelini "bağımsızlık kültürü" diye anlamışızdır.
Boyun eğdirmek isteyen kim olursa olsun, ister iktidarıyla, ister silahıyla, ister parasıyla; boyun eğmemeyi insanlığın ve mesleğin özü saymışızdır.
O yüzden, "devlet müdahalesi" nin bu mesleğe uymadığını haykırarak veda ederken, içten güle güle dediğim Barlas (ve Fatih Altaylı) hem haklı, ama meselenin özünün, kimsenin emriyle, korkusuyla, gücüyle, parasıyla yamulmamak olduğunu yazısında ihmal etmesi yanlış.
Bir ıska da şu:
Nokta' nın yönetimi mesela, "kamu" ya mı geçti de, mütevazı ama onurlu gazetecilik yapmaya çalışan bir dergi ile oradaki gazeteciler, bilgisayarlar ve bilgisayar hafızaları esir alındı.
Esirken niye bir daha vuruldu? Sahibi niye pes etti?
Ya da, rakibi, yani burası mesela, sille yiyip dururken göbek atan, göbek ne kelime, boğulsun diye de uğraşan büyük medya grubunu, önceki iktidarın, sonra sık sık bugünkünün rehinesi haline düşüren, resmen devlet müdahalesi miydi?
Neden oluyor bunlar?
Çünkü her iktidar; siyasiler de, askerler de, işadamları da, bürokrasi de hep tahakküm peşinde. Çünkü gazetecilerin nasıl zayıfladığını, büyüyen sermayelerin aslında mesleği nasıl küçülttüğünü, kabaran iştahların nasıl bir arsızlık, arsızlığın da nasıl bir çürümüşlük ve çürüklük yarattığını hepsi biliyor.
Gazeteci gazetecinin kurdudur, biliyorlar.
Kurtların ciddi kısmı esasta kuzudur, biliyorlar. Bizans'ı fethedenler aslında Bizans'ın entrikacı ruhu tarafından da fethedilmiştir. Zaten aynada da görüyorlar.
Ve hemen hepsi, hakiki demokrasi kültüründen uzaklar; bağımsız gazeteciliğin toplum için ekmek, su kadar hayati olduğunu umursamıyorlar.
Daha doğrusu, "bağımsız karakter" den hoşlanmıyor, öyle bir hayatiyetten nefret ediyorlar.
O hayatiyeti kendi zafiyetleri sayıyorlar.
Erdoğan da, Büyükanıt da, diğerleri de.
Cumhurbaşkanı'nın bir zamanlar öyle olmadığını yakından biliyordum ama sonra neler oldu, gerçekten bilmiyorum!
İşte böyle. Tabii daha neler neler.
Bu gazetenin de, her türlü iktidara ve güce, medya arsızlıklarına inat, çok yaşamasını, farklı sesler vermesini istiyorum.
O Nokta' nınkini de mesela, çok istiyorum.
Ötekilerin de.
O yüzden;