GAZETECİ ÇİFT BAŞBAKAN'I DİNLEYECEK ÜÇ ÇOCUK YAPACAKLAR!
"Yeni Rasim ve Nagehan'lara hazır olun". Akşam ve Takvim yazarı olan gazeteci çiftten sürpriz açıklamalar!
"Aydın Doğan’ı ’yalı daire’lerinde ağırlamaları olay oldu. Sokaktaki insan için ne Kütahyalı çiftinin yalısının ne de Aydın Doğan’ın ziyaretinin bu denli ’haber’ olmadığı kesindi ama bu konuda kalem oynatmayan köşe yazarı da kalmadı neredeyse.
Hal böyle olunca yalıyı görmeye, her akşam bir ekranda yorumculuk yapmanın sırrını öğrenmeye, Rasim Ozan Kütahyalı ve Nagehan Alçı’nın evlerine gittim. Aynı çatı altında, iki ayrı röportaj yaptım.
ANA AKIM MEDYADAN UZAKLAŞTIRILMASI ADALETİN GEREĞİDİR
-Yüksek ses tonu ve agresyonun, izlenmek için bir yöntem olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Rasim Ozan Kütahyalı: Ben normal hayatta nasılsam, ekranda da öyleyim. Ama eğer bağrış çağrış çok izlenir deniyorsa, bir sürü böyle program bitti gitti. Millet, numaradan bağırmayı yemez ve mahkum eder. Toplumda karşılığı olan ve milyonlarca insanın yüreğini soğutacak laflar ediyorsan, zaten seni talep ediyorlar; iyi izleniyorsun. Televizyonun doğasına aykırı; mıy mıy mıy, sümsük gibi konuşmak. Böyle birinin televizyonda işi yok. Ama sesinin tonunu taktik için yükseltirsen, seyirci anlar.
ONLARA İNAT 3 ÇOCUK BİRDEN YAPACAĞIZ
Sizin için sosyal medyada gruplar kurulmuş, ’Rasim Ozan ve Nagehan çocuk yapmasın. Türkiye buna hazır değil,’ diye... Çocuk planınız var mı?
Çocuk istiyoruz evet...
Rasim Ozan Kütahyalı: O gruba inat üç çocuk yapacağız. Haberleri olsun; üç tane yeni Rasim Ozan ve Nagehan geliyor...
NEDİM VE AHMET’İN TUTUKLANMASI YANLIŞTI
Bu kadar tutuklu gazeteci var, başka gazeteciler kovuluyor deniyor, buna ne diyeceksiniz?
Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuklaması çok büyük bir yanlış. Yahu adamlar suyunun suyunun suyu. OdaTV’nin babaları dışarıda, bunlar içeride. Batı’da da algı bu iki tutuklama yüzünden değişti, yoksa diğerlerinin darbeciliği konusunda batılı insan hakları kurumları da hemfikir. Öbür konuya gelince, teknoloji marketlerinde walkman ve discman denilen aygıtlar yok, oysa kısa süre önce olurdu, çünkü işlevseldi. Şimdi iPod’lar çağında tedavülden kalktı, üretimleri durduruldu, toplumdan talep sıfıra indi. Walkman-discman ithalatçıları birliği ’Bizi zorla marketten attılar,’ diye yürüse güleriz, bazıları da tedavülden kalkmalarını böyle açıklarsa da gülünür. Kimi gazete ve gazeteciler de tedavülden kalkar, işlevleri kalmaz. Daha tedavülden kalkması gereken çok kişi var, senin gibi onlarca genç kadın, erkek sıra bekliyor. Toplumdaki karşılığı yüzde 1 bile olmayan kişiler medyada marjinal olabilirler, oysa bunlar tepe noktalardaydı, ana akım medyadaydı, bu anormaldi. Yüzde 1 oranında oy alamayan siyasi partinin hükümet olması gibiydi bunların iktidarı. Şimdi her şey normalleşiyor. Toplumsal temsil kabiliyeti, marjinal yazarların ana akım medyadan uzaklaştırılması adaletin gereğidir. ya da o gazeteler ana akım özelliğini yitirir, patronları batar. Bu arada hem Sözcü, Cumhuriyet gibi eski Türkiye’yi özleyen gazeteler hem daha marjinal gazeteler de yaşamalı. Yeni çıkan Yurt, Birgün vs. toplumsal temsil kabiliyeti çapında muhalif medya hep olmalı.
Sabah Gazetesi’nden Sonat Bahar, Kütahyalı ve Alçı ile evinde yaptığı röportajda geçen haftaya damgasını vuran konular tek tek aydınlatıldı. Gazeteci ve televizyon yorumcusu Nagehan Alçı ile eşi Rasim Ozan Kütahyalı, geçen hafta yalı daireleriyle gündeme oturdu. İkili ekrandaki üsluplarıyla da birçok kişinin tepkisini çekiyor. Biz de evlerine konuk olduk ve haklarında konuşulanları sorduk.
Son günlerin en medyatik medya mensubu çifti onlar. Rasim Ozan Kütahyalı ve Nagehan Alçı’dan söz ediyorum. Son olarak Aydın Doğan’ı ’yalı daire’lerinde ağırlamaları olay oldu. Sokaktaki insan için ne Kütahyalı çiftinin yalısının ne de Aydın Doğan’ın ziyaretinin bu denli ’haber’ olmadığı kesindi ama bu konuda kalem oynatmayan köşe yazarı da kalmadı neredeyse. Hal böyle olunca yalıyı görmeye, her akşam bir ekranda yorumculuk yapmanın sırrını öğrenmeye, Rasim Ozan Kütahyalı ve Nagehan Alçı’nın evlerine gittim. Aynı çatı altında, iki ayrı röportaj yaptım.
RASİM OZAN KÜTAHYALI: MARJİNAL YAZARLARIN ANA AKIM MEDYADAN UZAKLAŞTIRILMASI ADALETİN GEREĞİDİR
-Yüksek ses tonu ve agresyonun, izlenmek için bir yöntem olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Rasim Ozan Kütahyalı: Ben normal hayatta nasılsam, ekranda da öyleyim. Ama eğer bağrış çağrış çok izlenir deniyorsa, bir sürü böyle program bitti gitti. Millet, numaradan bağırmayı yemez ve mahkum eder. Toplumda karşılığı olan ve milyonlarca insanın yüreğini soğutacak laflar ediyorsan, zaten seni talep ediyorlar; iyi izleniyorsun. Televizyonun doğasına aykırı; mıy mıy mıy, sümsük gibi konuşmak. Böyle birinin televizyonda işi yok. Ama sesinin tonunu taktik için yükseltirsen, seyirci anlar.
Kimi yazarlar üslubunuzu minibüs muavinine benzetiyor...
Akıllarınca minibüs muavinliği yapan binlerce kardeşimi de aşağılıyorlar. Sınıfsal bir faşizm bu. Oysa ben, otobüs şoförü, minibüs muavini, brülör tamircisi, inşaat işçisi, berber çırağı, kapıcı çocuğu gibi ezilen, horlanan sınıflardan kardeşlerim gibi görülmeyi, algılanmayı gurur sayarım. Ben onların temsilcisi bir yazarım. Yeni Türkiye’yi o sosyal katmanlardan gelen, devşirilmeyen ve geldikleri yeri unutmayan ama özgürlükçüdemokrat değerlerle bütünleşmiş insanların yönetmesi, en temel hedefimdir. Zaten 2008’de medyaya girme kararı aldığımda temel amacım, ’küçük bir elit azınlığa ait’ denen ve marjinalize edilen liberal değerleri geniş kesimlere yaymaktı. Ancak bu toprakların kadim kültürüyle bütünleşmiş bir liberalizm siyasi alternatif olabilir, yoksa marjinal kalır. İşin komiği bu lafları edenler alt sınıflardan gelip, sonradan Ergenekon tarafından devşirilen ve illegal işlere sokulanlar genelde. Bir tanesi yurtdışında kaçak yaşıyor, diğerleri içinse yargı süreci bu yıl başlayacak herhalde...
Bir de o tartışma var, ’Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan tutuklanacak,’ diyorsunuz. İkisi de bunu yazdı. Özkök sizi yılın gazetecisi ilan etti ama gammaz, muhbir, alçak gibi sıfatlar ekleyerek...
Ben hiçbir yerde bu iki kafadarın tutuklanacağını yazmadım. Bu laf, temelsizce yayıldı. Tam aksine tutuksuz yargılanmaları gerektiğini defalarca söyledim. Aydın Doğan’la olan yemekte bu konu çok çok kısa geçti. Aydın Bey’e de söyledim. Habire tutuklanacaklarından bahsediyorlar, çünkü suçluluk psikolojisi içinde korkuyorlar. İkisi de neler yaptıklarını biliyor. 28 Şubat soruşturması geliyor, OdaTV soruşturmasının ikinci iddianamesi geliyor.
Medya kulislerinde, bu iki ismin Mayıs 2009’dan beri tüm telefon konuşmalarının kayıtlı halinin sizin elinizde olduğu konuşuluyor. Doğru mu bu?
Benim elimde illegal hiçbir şey olmaz, anlamam o işlerden. Legal belgeleri analiz ederim. Bazı şeyleri bilmek için gizli kaynağa gerek yok. Zeki olan, açık kaynaklardan da anlar. Ergenekon sanığı Yalçın Küçük’ü dinleyen ve fiziken takip eden mahkeme, sonra onunla hiyerarşik ve örgütsel ilişkide olan Soner Yalçın’ı dinlemeye alıyor. Özel donanımlı teknolojik bir araçla fiziki takip ve tarassut (gözetleme) altına alıyor. Yalçın’ın tüm legal dinlemeleri, fiziki takip ve tarassut kayıtları dosyada var. Yalçın’la örgütsel olarak kim ilişki içindeyse, onların da mahkeme kararıyla dinlemeye ve fiziki takipe alındığı malum. Bunların çok az kısmı, ek delil klasöründe var ama emniyet ve savcılık perspektifi çok net. Bunu anlamamak için kör olmak lazım...
’Ahmet Hakan da legal dinleme ve fiziki takip altına alındı,’ mı diyorsunuz yani?
Soner Yalçın’ın kankası, can yoldaşı değil miydi bu şahıs? Bunu medyada bilmeyen var mı? Bir çete olmaktan gurur duyuyorlardı. Baskı, şantaj, korkutma, yıldırma, dezenformasyon, kara propaganda gibi karanlık faaliyetleri hep birlikte yapıyorlardı. Savcılığın bunları tespit etmiş olması niye yadırganıyor? Tüm medya bunlardan korkuyordu. Şimdi enselenince ’Hiç ilgimiz yok,’ diye birbirilerini satıyorlar. Tapelerinde neler neler var... Neyse, işte o yüzden savcı Cihan Kansız’a saldırmaktan geri durmuyor şimdi bu tip. Bütün o belgeleri Kansız uydurmuş diye yazdı, hâlâ kara propagandaya devam ediyor.
Ertuğrul Özkök nereden çıktı?
Bakın şu an kavgada gibi görünen tüm istihbarat birimleri bilir ki, Özkök yukarıda söylediğin şahsın komutanıdır. Özkök emreder, o hizaya geçer, Özkök’ün yönlendirmesiyle hareket eder. Özkök’ün 2006-2011 dönemi için özel sürümüdür, bir itirafçı projedir. Şimdi o proje çöktü, yolun sonuna gelindi. Görünen köy kılavuz istemez. Fakat Özkök tedbirlidir, tecrübelidir, derin devletin içinden gelir; bunun gibi dinleme ve fiziki takip altında tüm karanlık bağlantılarını, kirli işlerini ortaya dökmez. Fakat Gölcük belgelerinden kaçış yok, 28 Şubat’taki bütün o kirli darbeciler-medya bağlantılarını açığa çıkaracak. Her şeyi belgeleyerek, yazılı talimatlarla yapmışlar, nasıl olsa bu suç değil diye. Neler neler var. Bence bu iki kafadar inkar etmesinler, dürüst olsunlar biz de ısrarla ’tutuksuz yargılanma’ seçeneğini savunalım...
Bu iki isim de, hasetten ve kıskançlıktan böyle yaptığınızı yazdılar.
Yahu insan akranlarını kıskanır, ben 30 yaşımdayım. Birisi babam, öbürü amcam yaşında iki insanı kıskanmak eşyanın tabiatına aykırı. Deli miyim ben? Biri 70’ine öbürü 50’sine merdiven dayamış iki tip. İkisinin de saçında, sakalında siyah kalmamış. İkisi de ilaçlarla zor ayakta kalıyor. Nasıl kıskanırım bunları? Bunları yazabilmeleri bile ruhsal ve zihinsel çöküşlerini gösteriyor.
NAGEHAN ALÇI: AYDIN BEY DAHA EVDEN ÇIKMADAN, GÖRÜŞME İNTERNETE DÜŞMÜŞTÜ
Aydın Doğan sizi niye ziyaret etti?
Nagehan Alçı: Bu ziyaretin bu kadar köpürtülmesi ve üzerinden spekülasyon yapılması, hem de yalan yanlış şeyler yazılması çok ayıp. Bir de yalıda oturuyorlar filan dediler. Bunlar bana çok görgüsüzce geliyor. Cnn Türk’te program yapıyorum. Haliyle Aydın Bey benim patronum. Çalışanlarıyla da ilgili bir patron. Daha önce bir grup gazeteci Nişantaşı’nda bir araya gelmiştik. Daha sonra ise Rasim’le de tanışmak istedi Aydın Doğan ve ikimizi öğle yemeğine holdinge davet etti. Bu davete karşılık olarak ben kendisini iadeiziyaret amaçlı eve davet ettim. Olay budur. Ama o ziyaret daha Aydın Bey kapıdan çıkmadan internete düştü.
Bu nasıl olabilir?
Valla biz de çok şaşırdık. İstediğimiz bir şey değildi. Bizim bundan kazanacağımız bir şey yok, bilakis hedef olduk bazı çevrelerde. Belki birileri duydu, etraftan görenler oldu. Bilmiyorum. Bizimle aynı binada oturan, bir Fenerbahçe kongre üyesi haber verdi diye tahmin ediyorum, çünkü biz yemek yerken Aydın Bey’in korumasını aramış ve uzun uzun bilgi almış. Rasim’in koruması görmüş, konuşmayı duymuş.
Yemek kadar, yalıda oturduğunuz da konuşuldu. Burası bir yalı dairesi değil...
Evet, o da ayrı bir saçmalık. Hakikaten utandım yazılanları görünce. Sen de görüyorsun, öyle abartılacak bir durum yok. Evet, çok güzel manzaramız var ama yalı filan değil. Yol yalısı deniyor emlakçı tabiriyle. İkimiz de Boğaziçi’ne tutkunuz. O nedenle buraya taşındık. Gündüzleri genelde evdeyiz, okuyoruz ve yazıyoruz. Yayınlar için akşamları evden çıkıyoruz. Boğaz’ın güzelliğinden ilham alıp, kafamızı boşaltacak bir yer istediğimiz için burada oturuyoruz. Daha yeni taşındık, satın almadık, kiradayız. Daha önce rezidansta oturuyorduk, orada da kiradaydık. Şu anda o eve ödediğimizden daha az kira ödüyoruz. Bunları anlatmak da tuhaf geliyor bana bir yandan. Neyse... Bence bunları dile getirenler büyük bir aşağılık kompleksiyle yazıyor. Gazeteci çok iyi şartlarda da yaşayabilir. Bence yaşamalıdır da. Dolayısıyla iyi bir yerde oturmak da ayıp değil.
Aydın Doğan’ın sizin evinize gelmesi niye bu kadar yadırgandı?
Bunu yadırgayanlara sormak lazım. Yalnız şunu söyleyeyim: Aydın Doğan’la tanışmamız, karşılıklı yemek yememiz, Doğan medyada problemli bir çizgi görürsek eleştirmeyeceğimiz anlamına gelmez. Zaten Aydın Bey’in de asla böyle bir talebi olmadı. Mesela ben Cnn Türk’te program yapıyorum ama Hrant Dink, Ahmet Kaya ya da Ergenekon konuşulurken, Ertuğrul Özkök’ü, o dönemki Hürriyet’in çizgisini, Emin Çölaşan’ı olabilecek en sert biçimde eleştiriyorum. Aydın Bey’le hukukum başladıktan sonra da eleştirmeye devam ediyorum. Öte yandan Rasim’in, Oktay Ekşi ile girdiği kavga ekranların gelmiş geçmiş en sert kavgalarından biriydi. Rasim, Doğan Grubu yazarlarına çok ciddi eleştiriler yaptı, yapmaya da devam ediyor. İnsanlar hep yalakalık yapmaya, patronla tanışınca hemen inandığı şeylerin aksini söylemeye alışmış. Bu çok feci bir şey.
Cnn Türk’e geçişiniz nasıl gerçekleşti? Birileri aracı mı oldu?
Barış Tünay ve Nazlı Ilıcak. Cnn Türk’ün başında olan Barış Tünay’ı, Sky Türk’ten tanıyorum. Ben Sky’a birçok belgesel yaptım, programlar hazırladım. En son iki sene önce bir Avrupa Birliği projesi aldık, karavanla tüm Doğu Avrupa ülkelerini gezdik. Bunları hep Sky Türk’te yayınladım. Serdar Turgut’la da orada bir yıl program yaptım. Barış Tünay, Cnn Türk’e transfer olunca beni aradı. ’Bir tartışma programı düşünüyorum, senin de olmanı istiyorum,’ dedi. Aradan biraz zaman geçti, Nazlı Hanım’la bir davette karşılaştık. ’Seni Aydın Bey’le (Doğan) tanıştırmak istiyorum,’ deyip, Bodrum’a davet etti. Ağustos ayıydı.
Rasim Ozan var mıydı bu yemekte?
Programı olduğu için İstanbul’a döndü o, yoktu. O yemekten sonra Barış beni yeniden aradı. Sonrasında program için kadro oluşturuldu. Sonra da program başladı. Daha sonraki hukuku demin anlattım biraz. Nişantaşı’nda Aydın Bey’in olduğu bir akşam yemeği yedik. Aydın Bey, Nazlı Hanım, ben, Taha Akyol, Sedat Ergin, Enis Berberoğlu’nun olduğu bir ekipti.
Bu piyasada Rasim Ozan Kütahyalı’dan çok daha eskisiniz. Ama Rasim Ozan’ın eşi olarak anılmaktan kurtulamıyorsunuz. Neden?
11 yıldır işin içindeyim. Uzun süre muhabirlik yaptım, yurtdışı ağırlıklı çalıştım, yazı dizileri hazırladım, hatta bir ara savaş muhabirliği de yaptım. Bunlara paralel olarak televizyonculuk da yaptım. Ama maalesef kadınlar ’eş’ olarak algılanmaktan bir türlü kurtulamıyor. Rasim çok dominant ve dikkat çeken biri yaradılış itibariyle. Biraz onun da payı var herhalde. Ben bir şey yapıyorsam, Rasim’in yanında olduğum için, onun karısı olduğum için yapıyorumdur imajı oluşuyor otomatik olarak. Hele son dönemde yazılanlar çok terbiyesizce: ’Aydın Doğan, Rasim Ozan’ın evine geldi.’ Ben de burada yaşıyorum. Ama incinmiyorum. İnsan kendinden emin olursa, provokasyonlara gelmiyor çok şükür. Bize vurmak isteyenler, hep onun yanından çıktım muamelesi yapıyorlar. Daha acısı, bunu kasten ve dolaylı sinsi yollardan yapan kadın meslektaşlarım da var. Aramıza nifak sokmak istiyorlar. Boşuna uğraşıyorlar.
’Rasim’in dişi versiyonu,’ diyorlar...
Hep aynı mantıktan çıkma taktikler... Sadece kadın-erkek meselesi de değil bu. Medyada düşündüklerini kararlı biçimde söyleyen iki insanız. Yeri geldiğinde son derece sert de olabiliyoruz. İki kişi olduğumuz için bir kişiden daha güçlüyüz. Beni yok saymak, bence bizi zayıflatmak için yaptıkları bir şey. Tüm bunları psikolojik harp taktiği olarak yaptıklarını düşünüyorum.
Televizyon programındaki partnerleriniz, sizden yaşça ve tecrübe olarak büyük insanlar. Lafı kaale alınmayan küçük kız muamelesi oluyor mu zaman zaman?
Evet, çünkü oradan vurmak kolay iş. Söylediklerimi beğenmeyince ’Senin yaşın kaç kızım, nereden bileceksin?’ diyorlar. Altan Öymen’e büyük saygım var, enerjisine de hayranım ama zaman zaman bu taktiğe başvuruyor maalesef. Bu kadar acayip bir şey olamaz. O zaman bizim kuşak, tarih üzerine hiç konuşmasın. Bizim gibi toplumlarda yaş hiyerarşisi çok önemli. O yüzden işim iki kere zor: Hem kadın olduğum, hem de yaşım belli bir kotayı aşmadığı için. Bir de sosyal medyayla ilgili çok tedirgin edici bir konu var: Özellikle Twitter üzerinde son derece organize ulusalcı çeteleşmeler mevcut. Bunlar bir ağızdan saldırıyorlar, genel algıyı yönlendirmeye çalışıyorlar.
Daha sakin ve etliye sütlüye karışmayan bir tarzınız vardı. Bu yolla çok da ses gelmediği açık. Zaman içinde konuşulmayı sağlamak için taktikler öğrendiğini kabul ediyor musunuz?
Etliye sütlüye hep karışırdım, liberal ve demokrat bir çizgim vardı en başından beri. Ama bunu çok steril, hijyenik hatta kasıntı bir dille yapardım. Burada özeleştiri yapmalıyım; topluma dokunmayan, etkisiz bir tarzdı bu. Rasim’den bir şeyler öğrendiğimi, bu açıdan kabul etmek zorundayım. Kasıntı olmadan, hiçbir kompleks duymadan, duygu ve heyecanları işime nasıl katacağımı öğrendim. O anlamda bana katkısı var Rasim’in.
Yazdığınız yazıdan rahatsız olanlar, Rasim Ozan’ı arıyormuş. Doğru mu bu?
Evet, oldu birkaç kez.
Hesap sormasını mı istiyorlar?
’Erkek muhatap alınır,’ diyorlar sanırım.
Sizin için sosyal medyada gruplar kurulmuş, ’Rasim Ozan ve Nagehan çocuk yapmasın. Türkiye buna hazır değil,’ diye... Çocuk planınız var mı?
Çocuk istiyoruz evet...
Rasim Ozan Kütahyalı: O gruba inat üç çocuk yapacağız. Haberleri olsun; üç tane yeni Rasim Ozan ve Nagehan geliyor...
KİMİ GAZETECİLER VE GAZETELER TEDAVÜLDEN KALKTI, İŞLEVİ KALMADI
Aileniz sol görüşlü Kemalist çizgideydi bildiğimi kadarıyla. Onlar ne diyor genel tavrınıza?
Aileme çok ciddi, ulusalcı bir mahalle baskısı yapıldı. Ellerinde büyüdüğüm yazlık komşularımız, hepsi emekli general, hakim, mühendis vs olan amcalar, teyzeler hepsi aileme yüz çevirdi. Benim yüzümden oldu bu. Bana yüz çevirsinler ama anneme babama yaptılar bunu. Benim ailem yıllardır yazlarını geçirdikleri yazlığı satmak zorunda kaldı, başka yere yerleştiler. Bu Türkiye gerçeği, mahalle baskısı esas budur. Ulusalcı kesim kafayı yedi. Annem babam, benim siyasi görüşümde değil ki, onlara nasıl yaparsın bunu? Babam bu süreçlerden geçince, ’Sen doğru şeyler söylüyormuşsun, sen sürekli bize, sosyolojik olarak bu kesim kafayı yiyor diyordun, biz de ’Hayır;’ diyorduk,’ dedi. Daha beter durumlar var orda. Orada bir emekli ağır ceza reisi var, insanları annebabama karşı örgütlemiş. Hiç unutmayacağım bunu. Rezillik bu. Onlar hâlâ Atatürkçü ama referandumda ’Evet,’ dediler. Çünkü öyle şeyler gördüler ki. Ulusalcılar da bundan kaybediyor.
Bu kadar tutuklu gazeteci var, başka gazeteciler kovuluyor deniyor, buna ne diyeceksiniz?
Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuklaması çok büyük bir yanlış. Yahu adamlar suyunun suyunun suyu. OdaTV’nin babaları dışarıda, bunlar içeride. Batı’da da algı bu iki tutuklama yüzünden değişti, yoksa diğerlerinin darbeciliği konusunda batılı insan hakları kurumları da hemfikir. Öbür konuya gelince, teknoloji marketlerinde walkman ve discman denilen aygıtlar yok, oysa kısa süre önce olurdu, çünkü işlevseldi. Şimdi iPod’lar çağında tedavülden kalktı, üretimleri durduruldu, toplumdan talep sıfıra indi. Walkman-discman ithalatçıları birliği ’Bizi zorla marketten attılar,’ diye yürüse güleriz, bazıları da tedavülden kalkmalarını böyle açıklarsa da gülünür. Kimi gazete ve gazeteciler de tedavülden kalkar, işlevleri kalmaz. Daha tedavülden kalkması gereken çok kişi var, senin gibi onlarca genç kadın, erkek sıra bekliyor. Toplumdaki karşılığı yüzde 1 bile olmayan kişiler medyada marjinal olabilirler, oysa bunlar tepe noktalardaydı, ana akım medyadaydı, bu anormaldi. Yüzde 1 oranında oy alamayan siyasi partinin hükümet olması gibiydi bunların iktidarı. Şimdi her şey normalleşiyor. Toplumsal temsil kabiliyeti, marjinal yazarların ana akım medyadan uzaklaştırılması adaletin gereğidir. ya da o gazeteler ana akım özelliğini yitirir, patronları batar. Bu arada hem Sözcü, Cumhuriyet gibi eski Türkiye’yi özleyen gazeteler hem daha marjinal gazeteler de yaşamalı. Yeni çıkan Yurt, Birgün vs. toplumsal temsil kabiliyeti çapında muhalif medya hep olmalı.
Sonat BAHAR / SABAH
Hal böyle olunca yalıyı görmeye, her akşam bir ekranda yorumculuk yapmanın sırrını öğrenmeye, Rasim Ozan Kütahyalı ve Nagehan Alçı’nın evlerine gittim. Aynı çatı altında, iki ayrı röportaj yaptım.
ANA AKIM MEDYADAN UZAKLAŞTIRILMASI ADALETİN GEREĞİDİR
-Yüksek ses tonu ve agresyonun, izlenmek için bir yöntem olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Rasim Ozan Kütahyalı: Ben normal hayatta nasılsam, ekranda da öyleyim. Ama eğer bağrış çağrış çok izlenir deniyorsa, bir sürü böyle program bitti gitti. Millet, numaradan bağırmayı yemez ve mahkum eder. Toplumda karşılığı olan ve milyonlarca insanın yüreğini soğutacak laflar ediyorsan, zaten seni talep ediyorlar; iyi izleniyorsun. Televizyonun doğasına aykırı; mıy mıy mıy, sümsük gibi konuşmak. Böyle birinin televizyonda işi yok. Ama sesinin tonunu taktik için yükseltirsen, seyirci anlar.
ONLARA İNAT 3 ÇOCUK BİRDEN YAPACAĞIZ
Sizin için sosyal medyada gruplar kurulmuş, ’Rasim Ozan ve Nagehan çocuk yapmasın. Türkiye buna hazır değil,’ diye... Çocuk planınız var mı?
Çocuk istiyoruz evet...
Rasim Ozan Kütahyalı: O gruba inat üç çocuk yapacağız. Haberleri olsun; üç tane yeni Rasim Ozan ve Nagehan geliyor...
NEDİM VE AHMET’İN TUTUKLANMASI YANLIŞTI
Bu kadar tutuklu gazeteci var, başka gazeteciler kovuluyor deniyor, buna ne diyeceksiniz?
Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuklaması çok büyük bir yanlış. Yahu adamlar suyunun suyunun suyu. OdaTV’nin babaları dışarıda, bunlar içeride. Batı’da da algı bu iki tutuklama yüzünden değişti, yoksa diğerlerinin darbeciliği konusunda batılı insan hakları kurumları da hemfikir. Öbür konuya gelince, teknoloji marketlerinde walkman ve discman denilen aygıtlar yok, oysa kısa süre önce olurdu, çünkü işlevseldi. Şimdi iPod’lar çağında tedavülden kalktı, üretimleri durduruldu, toplumdan talep sıfıra indi. Walkman-discman ithalatçıları birliği ’Bizi zorla marketten attılar,’ diye yürüse güleriz, bazıları da tedavülden kalkmalarını böyle açıklarsa da gülünür. Kimi gazete ve gazeteciler de tedavülden kalkar, işlevleri kalmaz. Daha tedavülden kalkması gereken çok kişi var, senin gibi onlarca genç kadın, erkek sıra bekliyor. Toplumdaki karşılığı yüzde 1 bile olmayan kişiler medyada marjinal olabilirler, oysa bunlar tepe noktalardaydı, ana akım medyadaydı, bu anormaldi. Yüzde 1 oranında oy alamayan siyasi partinin hükümet olması gibiydi bunların iktidarı. Şimdi her şey normalleşiyor. Toplumsal temsil kabiliyeti, marjinal yazarların ana akım medyadan uzaklaştırılması adaletin gereğidir. ya da o gazeteler ana akım özelliğini yitirir, patronları batar. Bu arada hem Sözcü, Cumhuriyet gibi eski Türkiye’yi özleyen gazeteler hem daha marjinal gazeteler de yaşamalı. Yeni çıkan Yurt, Birgün vs. toplumsal temsil kabiliyeti çapında muhalif medya hep olmalı.
Sabah Gazetesi’nden Sonat Bahar, Kütahyalı ve Alçı ile evinde yaptığı röportajda geçen haftaya damgasını vuran konular tek tek aydınlatıldı. Gazeteci ve televizyon yorumcusu Nagehan Alçı ile eşi Rasim Ozan Kütahyalı, geçen hafta yalı daireleriyle gündeme oturdu. İkili ekrandaki üsluplarıyla da birçok kişinin tepkisini çekiyor. Biz de evlerine konuk olduk ve haklarında konuşulanları sorduk.
Son günlerin en medyatik medya mensubu çifti onlar. Rasim Ozan Kütahyalı ve Nagehan Alçı’dan söz ediyorum. Son olarak Aydın Doğan’ı ’yalı daire’lerinde ağırlamaları olay oldu. Sokaktaki insan için ne Kütahyalı çiftinin yalısının ne de Aydın Doğan’ın ziyaretinin bu denli ’haber’ olmadığı kesindi ama bu konuda kalem oynatmayan köşe yazarı da kalmadı neredeyse. Hal böyle olunca yalıyı görmeye, her akşam bir ekranda yorumculuk yapmanın sırrını öğrenmeye, Rasim Ozan Kütahyalı ve Nagehan Alçı’nın evlerine gittim. Aynı çatı altında, iki ayrı röportaj yaptım.
RASİM OZAN KÜTAHYALI: MARJİNAL YAZARLARIN ANA AKIM MEDYADAN UZAKLAŞTIRILMASI ADALETİN GEREĞİDİR
-Yüksek ses tonu ve agresyonun, izlenmek için bir yöntem olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Rasim Ozan Kütahyalı: Ben normal hayatta nasılsam, ekranda da öyleyim. Ama eğer bağrış çağrış çok izlenir deniyorsa, bir sürü böyle program bitti gitti. Millet, numaradan bağırmayı yemez ve mahkum eder. Toplumda karşılığı olan ve milyonlarca insanın yüreğini soğutacak laflar ediyorsan, zaten seni talep ediyorlar; iyi izleniyorsun. Televizyonun doğasına aykırı; mıy mıy mıy, sümsük gibi konuşmak. Böyle birinin televizyonda işi yok. Ama sesinin tonunu taktik için yükseltirsen, seyirci anlar.
Kimi yazarlar üslubunuzu minibüs muavinine benzetiyor...
Akıllarınca minibüs muavinliği yapan binlerce kardeşimi de aşağılıyorlar. Sınıfsal bir faşizm bu. Oysa ben, otobüs şoförü, minibüs muavini, brülör tamircisi, inşaat işçisi, berber çırağı, kapıcı çocuğu gibi ezilen, horlanan sınıflardan kardeşlerim gibi görülmeyi, algılanmayı gurur sayarım. Ben onların temsilcisi bir yazarım. Yeni Türkiye’yi o sosyal katmanlardan gelen, devşirilmeyen ve geldikleri yeri unutmayan ama özgürlükçüdemokrat değerlerle bütünleşmiş insanların yönetmesi, en temel hedefimdir. Zaten 2008’de medyaya girme kararı aldığımda temel amacım, ’küçük bir elit azınlığa ait’ denen ve marjinalize edilen liberal değerleri geniş kesimlere yaymaktı. Ancak bu toprakların kadim kültürüyle bütünleşmiş bir liberalizm siyasi alternatif olabilir, yoksa marjinal kalır. İşin komiği bu lafları edenler alt sınıflardan gelip, sonradan Ergenekon tarafından devşirilen ve illegal işlere sokulanlar genelde. Bir tanesi yurtdışında kaçak yaşıyor, diğerleri içinse yargı süreci bu yıl başlayacak herhalde...
Bir de o tartışma var, ’Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan tutuklanacak,’ diyorsunuz. İkisi de bunu yazdı. Özkök sizi yılın gazetecisi ilan etti ama gammaz, muhbir, alçak gibi sıfatlar ekleyerek...
Ben hiçbir yerde bu iki kafadarın tutuklanacağını yazmadım. Bu laf, temelsizce yayıldı. Tam aksine tutuksuz yargılanmaları gerektiğini defalarca söyledim. Aydın Doğan’la olan yemekte bu konu çok çok kısa geçti. Aydın Bey’e de söyledim. Habire tutuklanacaklarından bahsediyorlar, çünkü suçluluk psikolojisi içinde korkuyorlar. İkisi de neler yaptıklarını biliyor. 28 Şubat soruşturması geliyor, OdaTV soruşturmasının ikinci iddianamesi geliyor.
Medya kulislerinde, bu iki ismin Mayıs 2009’dan beri tüm telefon konuşmalarının kayıtlı halinin sizin elinizde olduğu konuşuluyor. Doğru mu bu?
Benim elimde illegal hiçbir şey olmaz, anlamam o işlerden. Legal belgeleri analiz ederim. Bazı şeyleri bilmek için gizli kaynağa gerek yok. Zeki olan, açık kaynaklardan da anlar. Ergenekon sanığı Yalçın Küçük’ü dinleyen ve fiziken takip eden mahkeme, sonra onunla hiyerarşik ve örgütsel ilişkide olan Soner Yalçın’ı dinlemeye alıyor. Özel donanımlı teknolojik bir araçla fiziki takip ve tarassut (gözetleme) altına alıyor. Yalçın’ın tüm legal dinlemeleri, fiziki takip ve tarassut kayıtları dosyada var. Yalçın’la örgütsel olarak kim ilişki içindeyse, onların da mahkeme kararıyla dinlemeye ve fiziki takipe alındığı malum. Bunların çok az kısmı, ek delil klasöründe var ama emniyet ve savcılık perspektifi çok net. Bunu anlamamak için kör olmak lazım...
’Ahmet Hakan da legal dinleme ve fiziki takip altına alındı,’ mı diyorsunuz yani?
Soner Yalçın’ın kankası, can yoldaşı değil miydi bu şahıs? Bunu medyada bilmeyen var mı? Bir çete olmaktan gurur duyuyorlardı. Baskı, şantaj, korkutma, yıldırma, dezenformasyon, kara propaganda gibi karanlık faaliyetleri hep birlikte yapıyorlardı. Savcılığın bunları tespit etmiş olması niye yadırganıyor? Tüm medya bunlardan korkuyordu. Şimdi enselenince ’Hiç ilgimiz yok,’ diye birbirilerini satıyorlar. Tapelerinde neler neler var... Neyse, işte o yüzden savcı Cihan Kansız’a saldırmaktan geri durmuyor şimdi bu tip. Bütün o belgeleri Kansız uydurmuş diye yazdı, hâlâ kara propagandaya devam ediyor.
Ertuğrul Özkök nereden çıktı?
Bakın şu an kavgada gibi görünen tüm istihbarat birimleri bilir ki, Özkök yukarıda söylediğin şahsın komutanıdır. Özkök emreder, o hizaya geçer, Özkök’ün yönlendirmesiyle hareket eder. Özkök’ün 2006-2011 dönemi için özel sürümüdür, bir itirafçı projedir. Şimdi o proje çöktü, yolun sonuna gelindi. Görünen köy kılavuz istemez. Fakat Özkök tedbirlidir, tecrübelidir, derin devletin içinden gelir; bunun gibi dinleme ve fiziki takip altında tüm karanlık bağlantılarını, kirli işlerini ortaya dökmez. Fakat Gölcük belgelerinden kaçış yok, 28 Şubat’taki bütün o kirli darbeciler-medya bağlantılarını açığa çıkaracak. Her şeyi belgeleyerek, yazılı talimatlarla yapmışlar, nasıl olsa bu suç değil diye. Neler neler var. Bence bu iki kafadar inkar etmesinler, dürüst olsunlar biz de ısrarla ’tutuksuz yargılanma’ seçeneğini savunalım...
Bu iki isim de, hasetten ve kıskançlıktan böyle yaptığınızı yazdılar.
Yahu insan akranlarını kıskanır, ben 30 yaşımdayım. Birisi babam, öbürü amcam yaşında iki insanı kıskanmak eşyanın tabiatına aykırı. Deli miyim ben? Biri 70’ine öbürü 50’sine merdiven dayamış iki tip. İkisinin de saçında, sakalında siyah kalmamış. İkisi de ilaçlarla zor ayakta kalıyor. Nasıl kıskanırım bunları? Bunları yazabilmeleri bile ruhsal ve zihinsel çöküşlerini gösteriyor.
NAGEHAN ALÇI: AYDIN BEY DAHA EVDEN ÇIKMADAN, GÖRÜŞME İNTERNETE DÜŞMÜŞTÜ
Aydın Doğan sizi niye ziyaret etti?
Nagehan Alçı: Bu ziyaretin bu kadar köpürtülmesi ve üzerinden spekülasyon yapılması, hem de yalan yanlış şeyler yazılması çok ayıp. Bir de yalıda oturuyorlar filan dediler. Bunlar bana çok görgüsüzce geliyor. Cnn Türk’te program yapıyorum. Haliyle Aydın Bey benim patronum. Çalışanlarıyla da ilgili bir patron. Daha önce bir grup gazeteci Nişantaşı’nda bir araya gelmiştik. Daha sonra ise Rasim’le de tanışmak istedi Aydın Doğan ve ikimizi öğle yemeğine holdinge davet etti. Bu davete karşılık olarak ben kendisini iadeiziyaret amaçlı eve davet ettim. Olay budur. Ama o ziyaret daha Aydın Bey kapıdan çıkmadan internete düştü.
Bu nasıl olabilir?
Valla biz de çok şaşırdık. İstediğimiz bir şey değildi. Bizim bundan kazanacağımız bir şey yok, bilakis hedef olduk bazı çevrelerde. Belki birileri duydu, etraftan görenler oldu. Bilmiyorum. Bizimle aynı binada oturan, bir Fenerbahçe kongre üyesi haber verdi diye tahmin ediyorum, çünkü biz yemek yerken Aydın Bey’in korumasını aramış ve uzun uzun bilgi almış. Rasim’in koruması görmüş, konuşmayı duymuş.
Yemek kadar, yalıda oturduğunuz da konuşuldu. Burası bir yalı dairesi değil...
Evet, o da ayrı bir saçmalık. Hakikaten utandım yazılanları görünce. Sen de görüyorsun, öyle abartılacak bir durum yok. Evet, çok güzel manzaramız var ama yalı filan değil. Yol yalısı deniyor emlakçı tabiriyle. İkimiz de Boğaziçi’ne tutkunuz. O nedenle buraya taşındık. Gündüzleri genelde evdeyiz, okuyoruz ve yazıyoruz. Yayınlar için akşamları evden çıkıyoruz. Boğaz’ın güzelliğinden ilham alıp, kafamızı boşaltacak bir yer istediğimiz için burada oturuyoruz. Daha yeni taşındık, satın almadık, kiradayız. Daha önce rezidansta oturuyorduk, orada da kiradaydık. Şu anda o eve ödediğimizden daha az kira ödüyoruz. Bunları anlatmak da tuhaf geliyor bana bir yandan. Neyse... Bence bunları dile getirenler büyük bir aşağılık kompleksiyle yazıyor. Gazeteci çok iyi şartlarda da yaşayabilir. Bence yaşamalıdır da. Dolayısıyla iyi bir yerde oturmak da ayıp değil.
Aydın Doğan’ın sizin evinize gelmesi niye bu kadar yadırgandı?
Bunu yadırgayanlara sormak lazım. Yalnız şunu söyleyeyim: Aydın Doğan’la tanışmamız, karşılıklı yemek yememiz, Doğan medyada problemli bir çizgi görürsek eleştirmeyeceğimiz anlamına gelmez. Zaten Aydın Bey’in de asla böyle bir talebi olmadı. Mesela ben Cnn Türk’te program yapıyorum ama Hrant Dink, Ahmet Kaya ya da Ergenekon konuşulurken, Ertuğrul Özkök’ü, o dönemki Hürriyet’in çizgisini, Emin Çölaşan’ı olabilecek en sert biçimde eleştiriyorum. Aydın Bey’le hukukum başladıktan sonra da eleştirmeye devam ediyorum. Öte yandan Rasim’in, Oktay Ekşi ile girdiği kavga ekranların gelmiş geçmiş en sert kavgalarından biriydi. Rasim, Doğan Grubu yazarlarına çok ciddi eleştiriler yaptı, yapmaya da devam ediyor. İnsanlar hep yalakalık yapmaya, patronla tanışınca hemen inandığı şeylerin aksini söylemeye alışmış. Bu çok feci bir şey.
Cnn Türk’e geçişiniz nasıl gerçekleşti? Birileri aracı mı oldu?
Barış Tünay ve Nazlı Ilıcak. Cnn Türk’ün başında olan Barış Tünay’ı, Sky Türk’ten tanıyorum. Ben Sky’a birçok belgesel yaptım, programlar hazırladım. En son iki sene önce bir Avrupa Birliği projesi aldık, karavanla tüm Doğu Avrupa ülkelerini gezdik. Bunları hep Sky Türk’te yayınladım. Serdar Turgut’la da orada bir yıl program yaptım. Barış Tünay, Cnn Türk’e transfer olunca beni aradı. ’Bir tartışma programı düşünüyorum, senin de olmanı istiyorum,’ dedi. Aradan biraz zaman geçti, Nazlı Hanım’la bir davette karşılaştık. ’Seni Aydın Bey’le (Doğan) tanıştırmak istiyorum,’ deyip, Bodrum’a davet etti. Ağustos ayıydı.
Rasim Ozan var mıydı bu yemekte?
Programı olduğu için İstanbul’a döndü o, yoktu. O yemekten sonra Barış beni yeniden aradı. Sonrasında program için kadro oluşturuldu. Sonra da program başladı. Daha sonraki hukuku demin anlattım biraz. Nişantaşı’nda Aydın Bey’in olduğu bir akşam yemeği yedik. Aydın Bey, Nazlı Hanım, ben, Taha Akyol, Sedat Ergin, Enis Berberoğlu’nun olduğu bir ekipti.
Bu piyasada Rasim Ozan Kütahyalı’dan çok daha eskisiniz. Ama Rasim Ozan’ın eşi olarak anılmaktan kurtulamıyorsunuz. Neden?
11 yıldır işin içindeyim. Uzun süre muhabirlik yaptım, yurtdışı ağırlıklı çalıştım, yazı dizileri hazırladım, hatta bir ara savaş muhabirliği de yaptım. Bunlara paralel olarak televizyonculuk da yaptım. Ama maalesef kadınlar ’eş’ olarak algılanmaktan bir türlü kurtulamıyor. Rasim çok dominant ve dikkat çeken biri yaradılış itibariyle. Biraz onun da payı var herhalde. Ben bir şey yapıyorsam, Rasim’in yanında olduğum için, onun karısı olduğum için yapıyorumdur imajı oluşuyor otomatik olarak. Hele son dönemde yazılanlar çok terbiyesizce: ’Aydın Doğan, Rasim Ozan’ın evine geldi.’ Ben de burada yaşıyorum. Ama incinmiyorum. İnsan kendinden emin olursa, provokasyonlara gelmiyor çok şükür. Bize vurmak isteyenler, hep onun yanından çıktım muamelesi yapıyorlar. Daha acısı, bunu kasten ve dolaylı sinsi yollardan yapan kadın meslektaşlarım da var. Aramıza nifak sokmak istiyorlar. Boşuna uğraşıyorlar.
’Rasim’in dişi versiyonu,’ diyorlar...
Hep aynı mantıktan çıkma taktikler... Sadece kadın-erkek meselesi de değil bu. Medyada düşündüklerini kararlı biçimde söyleyen iki insanız. Yeri geldiğinde son derece sert de olabiliyoruz. İki kişi olduğumuz için bir kişiden daha güçlüyüz. Beni yok saymak, bence bizi zayıflatmak için yaptıkları bir şey. Tüm bunları psikolojik harp taktiği olarak yaptıklarını düşünüyorum.
Televizyon programındaki partnerleriniz, sizden yaşça ve tecrübe olarak büyük insanlar. Lafı kaale alınmayan küçük kız muamelesi oluyor mu zaman zaman?
Evet, çünkü oradan vurmak kolay iş. Söylediklerimi beğenmeyince ’Senin yaşın kaç kızım, nereden bileceksin?’ diyorlar. Altan Öymen’e büyük saygım var, enerjisine de hayranım ama zaman zaman bu taktiğe başvuruyor maalesef. Bu kadar acayip bir şey olamaz. O zaman bizim kuşak, tarih üzerine hiç konuşmasın. Bizim gibi toplumlarda yaş hiyerarşisi çok önemli. O yüzden işim iki kere zor: Hem kadın olduğum, hem de yaşım belli bir kotayı aşmadığı için. Bir de sosyal medyayla ilgili çok tedirgin edici bir konu var: Özellikle Twitter üzerinde son derece organize ulusalcı çeteleşmeler mevcut. Bunlar bir ağızdan saldırıyorlar, genel algıyı yönlendirmeye çalışıyorlar.
Daha sakin ve etliye sütlüye karışmayan bir tarzınız vardı. Bu yolla çok da ses gelmediği açık. Zaman içinde konuşulmayı sağlamak için taktikler öğrendiğini kabul ediyor musunuz?
Etliye sütlüye hep karışırdım, liberal ve demokrat bir çizgim vardı en başından beri. Ama bunu çok steril, hijyenik hatta kasıntı bir dille yapardım. Burada özeleştiri yapmalıyım; topluma dokunmayan, etkisiz bir tarzdı bu. Rasim’den bir şeyler öğrendiğimi, bu açıdan kabul etmek zorundayım. Kasıntı olmadan, hiçbir kompleks duymadan, duygu ve heyecanları işime nasıl katacağımı öğrendim. O anlamda bana katkısı var Rasim’in.
Yazdığınız yazıdan rahatsız olanlar, Rasim Ozan’ı arıyormuş. Doğru mu bu?
Evet, oldu birkaç kez.
Hesap sormasını mı istiyorlar?
’Erkek muhatap alınır,’ diyorlar sanırım.
Sizin için sosyal medyada gruplar kurulmuş, ’Rasim Ozan ve Nagehan çocuk yapmasın. Türkiye buna hazır değil,’ diye... Çocuk planınız var mı?
Çocuk istiyoruz evet...
Rasim Ozan Kütahyalı: O gruba inat üç çocuk yapacağız. Haberleri olsun; üç tane yeni Rasim Ozan ve Nagehan geliyor...
KİMİ GAZETECİLER VE GAZETELER TEDAVÜLDEN KALKTI, İŞLEVİ KALMADI
Aileniz sol görüşlü Kemalist çizgideydi bildiğimi kadarıyla. Onlar ne diyor genel tavrınıza?
Aileme çok ciddi, ulusalcı bir mahalle baskısı yapıldı. Ellerinde büyüdüğüm yazlık komşularımız, hepsi emekli general, hakim, mühendis vs olan amcalar, teyzeler hepsi aileme yüz çevirdi. Benim yüzümden oldu bu. Bana yüz çevirsinler ama anneme babama yaptılar bunu. Benim ailem yıllardır yazlarını geçirdikleri yazlığı satmak zorunda kaldı, başka yere yerleştiler. Bu Türkiye gerçeği, mahalle baskısı esas budur. Ulusalcı kesim kafayı yedi. Annem babam, benim siyasi görüşümde değil ki, onlara nasıl yaparsın bunu? Babam bu süreçlerden geçince, ’Sen doğru şeyler söylüyormuşsun, sen sürekli bize, sosyolojik olarak bu kesim kafayı yiyor diyordun, biz de ’Hayır;’ diyorduk,’ dedi. Daha beter durumlar var orda. Orada bir emekli ağır ceza reisi var, insanları annebabama karşı örgütlemiş. Hiç unutmayacağım bunu. Rezillik bu. Onlar hâlâ Atatürkçü ama referandumda ’Evet,’ dediler. Çünkü öyle şeyler gördüler ki. Ulusalcılar da bundan kaybediyor.
Bu kadar tutuklu gazeteci var, başka gazeteciler kovuluyor deniyor, buna ne diyeceksiniz?
Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuklaması çok büyük bir yanlış. Yahu adamlar suyunun suyunun suyu. OdaTV’nin babaları dışarıda, bunlar içeride. Batı’da da algı bu iki tutuklama yüzünden değişti, yoksa diğerlerinin darbeciliği konusunda batılı insan hakları kurumları da hemfikir. Öbür konuya gelince, teknoloji marketlerinde walkman ve discman denilen aygıtlar yok, oysa kısa süre önce olurdu, çünkü işlevseldi. Şimdi iPod’lar çağında tedavülden kalktı, üretimleri durduruldu, toplumdan talep sıfıra indi. Walkman-discman ithalatçıları birliği ’Bizi zorla marketten attılar,’ diye yürüse güleriz, bazıları da tedavülden kalkmalarını böyle açıklarsa da gülünür. Kimi gazete ve gazeteciler de tedavülden kalkar, işlevleri kalmaz. Daha tedavülden kalkması gereken çok kişi var, senin gibi onlarca genç kadın, erkek sıra bekliyor. Toplumdaki karşılığı yüzde 1 bile olmayan kişiler medyada marjinal olabilirler, oysa bunlar tepe noktalardaydı, ana akım medyadaydı, bu anormaldi. Yüzde 1 oranında oy alamayan siyasi partinin hükümet olması gibiydi bunların iktidarı. Şimdi her şey normalleşiyor. Toplumsal temsil kabiliyeti, marjinal yazarların ana akım medyadan uzaklaştırılması adaletin gereğidir. ya da o gazeteler ana akım özelliğini yitirir, patronları batar. Bu arada hem Sözcü, Cumhuriyet gibi eski Türkiye’yi özleyen gazeteler hem daha marjinal gazeteler de yaşamalı. Yeni çıkan Yurt, Birgün vs. toplumsal temsil kabiliyeti çapında muhalif medya hep olmalı.
Sonat BAHAR / SABAH