Efendim; "Kod Adı Kılıçbalığı" filmini izlediniz mi? İzlemedinizse muhakkak izleyin. Filmin bir sahnesindeki diyalog şöyledir: “Harry Houdini ismini hiç duydun mu? Ünlü bir sihirbazdı. O bir sanatçıydı. Fillerin yok oluşuna dair gösterilerle insanların ilgisini çekerdi. Sence bunu nasıl başarırdı? / İnsanları yanlış yönlendirerek! / Yanlış yönlendirme? Fakat benim yıllardır gördüğüm bir yığın insan halen onun yaptıklarına inanıyor...”
Filmin sonunda bir helikopter patlamasında ölmüş görünen kişi Monte Carlo’daki bir yatta sevgilisiyle, bankadan çekilmiş çantalar dolusu para ile görüntülenir…
Hayat Bazen Hokus Pokustur!..
Fakat bu bir film yazısı değil. Ancak bu diyalog hayatta bazen göz bağcılığın, illüzyon yaratmanın, zihinleri yanıltmanın, iyi planlanmış bir “Şov” un ne kadar önemli ve geçerli olduğunu anlatıyor bize. Gerçekten de kurgulanmış bir “Zihin karartma” operasyonu ile insanlara olayları bambaşka göstermeniz mümkündür. ( İnsanlar - sorgulayıcı zihne sahip küçük bir azınlık dışında- zaten ilk anda söylenenleri almaya meyyaldir.) Siyahı beyaz beyazı siyah. O kadar ki diriyi ölü bile…
Hani daha ziyade casusluk veya gerilim filmlerinde vardır. Bir mahkumu bir şey yapması karşılığında birileri hapishaneden çıkartırlar, ona yeni bir kimlik hatta yeni bir yüz verirler, artık yeni bir hayatı vardır, onun gibi. Diğer yandan normal hayatta da bazen eğer yeterince paranız veya devlet içinde bağlantılarınız varsa bu gibi şeyler yapabilirsiniz. Tuhaf ama “Olamaz” değil. Özellikle de toplumların ciddi birer “Etik kriz” yaşadıkları dönemlerde. Dolayısıyla insanlar yaşanan “Hokus Pokus” a kanabilirler veya kanmış görünebilirler!..
Toplumun da Sezileri vardır!..
Ancak bu her zaman tutmayabilir. Toplumunda sezileri, içgüdüsel diyebileceğimiz bir tür bilinci vardır. İlk başlarda anlatılan hikâyeye inanmış görünse de alttan alta vicdani bilinci ona “Yemezler” der. Giderek “Sorgulayıcı bilince” geçer. Olaydaki tuhaflıkları, çelişkileri, tutarsızlıkları hissetmeye başlar. Sonunda “Ret” gelir!..
İşte Cem Garipoğlu olayındaki mekanizma da aşağı yukarı böyle işledi sanırım. İlk başlarda getirilen izahı kabul etmiş gibi görünen toplum süreçte tam tersini düşünmeye başladı. Bunda Garipoğlu aile üyelerden bazılarının cinayetin işlendiği kanepede gülerek poz vermeleri, bir acayip sözüm ona “Sanat eser” ni paylaşmaları, maktul Münevver Karabulut’un babasının ısrarlı takibi, avukatını Rezan Epözdemir’in araştırmaları, medyanın sorgulayıcı tutumu, dünyanın muhtelif ülkelerinde göründüğüne dair iddialar, vb zamanla kanaatlerin tersine dönmesine yol açtı. Öyle ki, günümüz toplumu artık bir “Kanaatler savaşı” dır. Arada gerçek güme gider. Kim daha çok algı yaratıyorsa o geçerlidir. Zaten tüm saçmalık da burada!..
Bu sayede 15 yıl sonra mezarın açılması aşamasına varılabildi. Hele de mezarın açılışı sonrası bazı tuhaflıklar (Kefen olmaması, bir poşetin bulunması gibi) durumu daha da esrarengiz kıldı. Getirilmeye çalışılan izahlarda pek tatmin etmedi insanları anlaşılan…
Olay Hukuki Boyutu Çoktan Aştı!..
Burada zaten söylenegelen “Öyleydi, böyleydi” türünden ya da “Delil” kategorisindeki noktalara girmeyeceğim. Olayın bünyesindeki tuhaflık ve çelişkiler fazlasıyla vurgulandı. O yüzden olayın hukuki boyut ya da prosedürüne ilişkin ayrıntılara değinmeyeceğim. İş -aşmaması gerektiği halde- onu çoktan aştı. Artık duruşması toplum psikolojisi alanında cereyan ediyor. Lakin dikkatimi çeken nokta şu…
Bir süredir muhtelif siteler ya da sosyal medya ortamlarındaki yorumları yan gözle izlemeye ya da birebir insanlarla konuşmaya çalışıyorum. Hemen hepsindeki ortak kanaatlerden bazıları mealen şu: “Ne sonuç çıkarsa çıksın ben inanmayacağım” , “Önüme hangi rapor konursa konsun ben artık inanmam”, “Dün bunu ayarlayanlar gene ayarlarlar”, “Dün satın alanlar bugünde alabilir”, “Gene aynı yer karar vermeyecek mi?”, “O bir yerlerde yaşıyor olacak”, “Alınan kararlara ya da yapılan izahlara ne derece güvenebiliriz ki?”
“Güvensizlik Toplumu” na Doğru!..
Mevcut durumda artık Cem Garipoğlu olayını da aşan bir hal oluşmuşa benziyor. Sadece aynı olay özelinde değil, genelde benzer tarz hatta en basit vakalarda veya adli işleyiş, değerlendirme, infaz sistemine, vb ilişkin ciddi bir “Güven krizi” oluşmuş durumda. “Güvensizlik Toplumu” nda yaşıyoruz. Kurumlara, kavramlara, insanlara güven yerlerde sürünüyor. Kuşku dominant duygu oluyor!..
Hoşumuza gitsin ya da gitmesin bu bir realite. Artık insanlar “Paran varsa her şeyi yapabilirsin” , “Devlette bağlantıların varsa her şeyi ayarlayabilirsin”, “Güçlüye adalet var, güçsüze yok”, “Ancak kendi adaletini kendin sağlayabilirsin”, vb türünden yaklaşımlar ön plana çıkmaya başlıyor. Hatta tersine inananlara “Aptal”, “Biraz saf galiba” gözüyle bakılıyor. Toplumsal güven sıfırlanıyor!..
Tartışmalar Bitecek mi Sanıyor sunuz?..
Peki bu eğilim Cem Garipoğlu vakasına nasıl yansıyacak dersiniz? (Aslında yansıdı bile!) Elbette ki aynı şekilde. Diyelim ki sonuçta mezardaki ceset kalıntıları DNA ve diğer bulgular hakikaten Cem Garipoğlu’na ait çıktı. Bu durumda bile çoğu kişi açıkça veya içten içe tersine inanmaya devam edecektir. Çünkü güven krizi derinleşmiş ve kökleşmiş bir kanaat oluşmuş vaziyettedir. Sıkıntı buradadır. Kırılması kolay değil!..
Lakin en ortalığı karıştırıcı durum endişelerin haklı çıkması, cesedin Garipoğlu’na ait olmadığının kanıtlanması olabilir herhalde. Aslında “Gerçek ortaya çıktı, şüpheler ispatlandı” diye sevinilmesi gerekir. Böylesi bir durum toplumdaki “Güven krizi” ni somutlar. (O yüzden benim asıl endişem ise daha ziyade gene devletten birilerinin “Aman hatamız ortaya çıkmasın” , “Aman suçlu duruma düşmeyelim”, “Aman devletin imajına zarar gelmesin”, diye sonucu “Gönüllü örtbas” şeklinde etkilemeye kalkması ihtimalidir.) İşte asıl böylesi bir durumda yeni bir “Manevi kaos” a kapı aralanmış olacaktır. Diğer bütün hukuki sonuçları bir yana tabii ki!..
Bize Acı da Olsa Gerçek Lâzım!..
Bilemiyorum. Belki de bütün bu endişeler, şüpheler boşunadır. Cem Garipoğlu hakikaten o mezardadır. Ancak bizler gelinen noktada - sonucu her ne olursa olsun - gerçeği sadece çarpıtılmamış gerçeği öğrenmek istiyoruz. Buna her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Hatta mecburuz!..
O yüzden görevli kurum ve kişiler hiç değilse bu kez görevlerini doğru ve güven verici, tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde, eksiksiz ve ikna edici şekilde yapsalar iyi olur!..
07.10. 2024