Efendim; tarihte bazı isimler haklarında açılan davalar sayesinde parlamışlar, o davalarda yaptıkları savunmalarıyla dikkat çekmişlerdir. Bu savunmalar tarihe kaydolarak bugünlere kadar kendilerini taşımışlardır. Bazı liderler zaten ünlü olsalar da bazıları ise o savunmaları sayesinde ünlerine ün katmışlardır. Bilhassa bazı siyasi savunmalar hukuk derslerinde öğrencilere örnek gösterilmiş ve hafızalara kazınmıştır.
Tarihsel Hafızaya Kazınan Savunmalar!..
Bu çerçevede misal Antik Yunan’da tanrıları tanımamak ve gençleri kötü etkilemekle suçlanan ama agora mahkemesinde “suçlayanları suçlayan” filozof Sokrat baldıran zehri içmek suretiyle ölüme mahkum edilmiştir. Aynı şekilde 16. Yüzyılda engizisyon yargıçları karşısında “Evrende dünyadan başka gezegenlerde de yaşam olduğunu” savunduğu için yüzüne demir maske geçirilmek suretiyle yakılarak öldürülen Giordano Bruno örneği mevcuttur. (Ki, o Brono yargıçlara "Ölümümü bildirirken benden daha çok korkuyorsunuz" diye haykırmıştır.) Romancı Emil Zola’ya “İtham Ediyorum” diye mektup yazdıracak kadar meşhur “Yüzbaşı Dreyfus” davası, Moncado Kışlası baskını sonrası yargılandığı mahkemede “Tarih beni beraat ettirecektir” diyen ve sonradan Küba’nın lideri olacak Fidel Kastro halen hafızalardadır..
Türkiye’de ise Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, Sabahattin Ali, Aziz Nesin, vb gibi isimler mahkeme savunmalarıyla dikkat çekmişlerdir. Tabii tarihte kötü sınav vermiş, dik duruş gösterememiş, yalpalamış isimlerde vardır. Ancak burada zikredecek değilim…
Kılıçdaroğlu Kendine “Tarihsel Misyon” mu Biçti?
Bunların hemen hepsinin ortak noktaları mahkemelerdeki tavırlarıyla suçlayanları veya temsil ettikleri rejimi suçlamalarıdır. Diğer bir deyişle mahkemelerde onlar savcı diğerleri ise sanık olmuşlardır. Ayrıca hitabet sanatı olarak da ilginç örneklerdir. Yargılananlar mahkemelerdeki tavırlarıyla adeta kendilerini yargılatanları sanık sandalyesine oturtmuşlardır.
Bu isimleri Kılıçdaroğlu ile kıyaslamak ya da eşitlemek doğru mu olur bilmem ama bir şekilde esinleme var gibi sanki. İşte Kılıçdaroğlu mahkemedeki son tavrıyla, savunmasının içeriği ve üslubuyla aynı geleneği kendisine model almışa benzemektedir. Savunmasını siyasi savunmaya çevirerek ve “Tek adam rejimi” dediği Erdoğan yönetimini hedefine alarak böylesi bir role özenmiş görünmektedir. Savunmasını -sert ifadelerle tekrarlanan- içerik ve biçim olarak analiz ettiğimizde bu özellik göze çarpmaktadır. Hesap sorulacak iken “Hesap soran” pozisyonuna geçmiştir. Bunu bilinçli yaptığı aşikârdır.
Kılıçdaroğlu Özdeşleşme Çabası İçinde mi?..
Kılıçdaroğlu söylediklerinde haklı mıdır haksız mıdır ayrı bir tartışma konusu. Ancak tutum alışı bu yöndedir. Daha da ötesi Kılıçdaroğlu (Şayet kendini bir megalomaniye kaptırmamışsa!) kendini bütün bu tarihsel şahsiyetlerle özdeşleştirerek kendisine yeni ve apayrı bir “Tarihsel misyon” çizmişe benzemektedir. Bu anlamda –şayet abartmıyorsak- bir benzetme olarak “Gandi Kemal,” den “Sokrat Kemal” e bir evrim geçirmiş denebilir!..
Hiç şüphesiz ki Kılıçdaroğlu gerçekte ne Sokrates ne Bruno ne Dreyfus ne de Fidel Kastro’dur. Onların çektiği acıların hiçbirini çekmemiş ve bedel ödememiştir. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nu onlarla kıyaslamak hayli “Abartılı” olacaktır. Lakin onlardan esinlenmiş bir “Savunma stratejisi” ni kendine çizmişe benzemektedir. Kendisine öylesi bir imajı daha uygun buldu herhalde. Ne derece geçerli o başka!
Kılıçdaroğlu Yakın geleceğe Yatırım mı Yapıyor?
Malum Kılıçdaroğlu’nun yakın gelecekte CHP’deki iktidar kapışmaları ve Cumhurbaşkanlığı savaşları üzerine ağırlığını iyice koyacağı anlaşılmaktadır. İlaveten son zamanlardaki sert çıkışları düşünüldüğünde bu konuda kendisine özel bir misyon çizdiği anlaşılmaktadır. Böylelikle ilaveten bir “imaj restorasyonu” yaşamıştır.
Tam bu noktada Kılıçdaroğlu savunma çıkışıyla “CHP’de asıl lider benim”, “bana rağmen lider belirlenemez” diyerek perde arkası liderliğini pekiştirmiştir. Mahkemede yılmayan, korkmayan, Erdoğan’ın ithamlarına cevap veren Kılıçdaroğlu olarak ayrıca prim yapmıştır. Artık tüm taraflar “Kılıçdaroğlu faktörü” nü iyice dikkate almak durumunda kalacaklardır. Muhtemel CHP’deki adaylar bundan sonra ondan “Vize” almak zorunda kalabilirler sanırım…
O kadar ki düne kadar Kılıçdaroğlu’ndan hoşlanmayanlar, ona tepkililer, seçimleri kaybetmekten dolayı onu sorumlu tutan kişi ve kesimler bile daha dikkatli ve saygılı konuşur olmuşlardır. Kılıçdaroğlu bu tavrıyla çoğu solcu ve muhalifin gözünde prestij kazanmıştır. “Bakın muhalefet böyle yapılır” demek istemiştir. “Kılıçdaroğlu’na haksızlık etmişiz” diyenler bile çıkacaktır. Kılıçdaroğlu “Nabza göre şerbet” mi verdi yahut öfkesini mi boşalttı bilinmez. Ama CHP ve muhalefetteki Erdoğan nefreti ile beslenen “Anti – Erdoğancı” geniş bir kitlenin hoşuna gittiği kesindir.
Meral Akşener Ne Alâka?..
Katılırsınız katılmazsınız, kendisini seversiniz sevmezsiniz savunmasının kendi içinde bir “ajitasyon gücü” var görünüyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ona hakaret davası açmış o da buna dozu hayli yüksek bir şekilde cevap vermişti. Lakin bu noktada Meral Akşener’e yönelik ““Milliyetçi ve vatansever diye bildiklerimiz işbirlikçi çıktı” suçlamasının ne işi vardı? Sonuçta dava Meral Akşener ile aralarında bir dava değildi ki?..
Bu noktada belki birçok yorum yapılabilir. Kılıçdaroğlu, Akşener’in 6’lı masayı terk edip gitmesine o kadar kızmıştır ki kaybedişini buna bağlamaktadır. O travmayı halen atlatamamıştır. İkincisi, bunu savunmasına kadar taşıyarak bir tür resmi zapta geçirmiştir. Üçüncüsü İYİP’e yönelik bir “mesaj” olarak vermiştir. “Lideriniz bunu yapmasaydı burada ben değil başkaları yargılanırdı” demek istemiştir.
Nitekim İYİP cephesi ve bilhassa Müsavat Dervişoğlu bu olayın domino etkisinin farkında olduğundan o da karşı saldırıya geçme gereği hissetti. Dervişoğlu "Erdoğan'ın seçim kazanmasına vesile olan Kılıçdaroğlu'nun bizzat kendisidir" diyerek o da Kılıçdaroğlu’nu suçlayacaktı. Zaten aralarının soğuk olduğu eski liderini savunma ihtiyacından çok bu kaygı daha baskındı.
Kılıçdaroğlu “Kahraman” mı Oldu?..
Öyle veya böyle, Kılıçdaroğlu mahkemedeki savunma hamlesi ile aleyhine olan imaj ve suçlamaları adeta tersine çevirmiştir. “Küllerinden yeniden doğdu” , “Kahraman oldu” diyemesek bile hayli etkili bir zemin yakaladı denebilir. Bunu yakın vade manevralarında avantaja ve fırsata çevirecektir. Kılıçdaroğlu davadan kârlı çıkmasını bilmiştir. Erdoğan cephesi ise belki de dava açtıklarına pişman olmuş olabilirler.
Öyle ki, Kılıçdaroğlu “Gandi Kemal” olarak başladığı siyasi macerasını “Sokrat Kemal” e çevirmiş görünmektedir. Sonrasında neye dönüşür şimdilik meçhul!..
25. 11. 2024