FRANSA'DA VOLTAIRE ANLATIP BURADA GAZETECİ TUTUKLAMAK!

Aslı Aydıntaşbaş, son günlerde yaşanan gazeteci tuttuklamalarıyla ilgili olarak demokrasi ve ifade özgürlüğü konusundaki endişelerini yazdı.

Milliyet yazarı Aslı Aydıntaşbaş, "Artık her gün görüyoruz ki bu ülkede ifade özgürlüğünün sınırları var. Ve bu sınır Batılı liberal demokrasilerle aynı yerde değil. Örneğin DİHA gibi ‘PKK çizgisine yakın’ bir haber ajansında çalışıyorsanız, sadece fotoğraf çekip haber yapmak bile ‘terörizm’ ya da ‘terör örgütüne yardım’ kategorisine girebilir." dedi.

Türkiye'nin hem verdiği demokrasi sınavı hem de her geçen gün sınırları daraltılan ifade özgürlüğü ile ilgili olarakta, 'Fransa’da Voltaire anlatıp burda gazeteci tutuklamak' diyen Aydıntaşbaş endişelerini bakın nasıl dile getirdi.

Fransa’da Voltaire anlatıp burda gazeteci tutuklamak

Paris’te Ermeni soykırım tasarısına karşı lobi yapan TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Fransızlara ünlü düşünür Voltaire’in “Düşüncelerinize karşıyım ancak onları savunma hakkınızı korumak için ölmeye hazırım” lafını hatırlatmış.
Fransızlar küstahtır. Umarım TOBB ve TÜSİAD heyetine “Siz bize ifade özgürlüğü dersi verecek en son ülkesiniz” yanıtını vermemişlerdir.

Zira Türk iş lobisinin Fransa çıkarmasından bir gün sonra başlayan KCK gözaltı tufanıyla, hapisteki gazeteci sayısı 60’lardan 3 haneli rakamlara doğru tırmanıyor.
Hisarcıklıoğlu, Voltaire’in aynı sözünü iki gün önce KCK davasından gözaltına alına DİHA, BirGün, Vatan ve AFP muhabirleri için de kullanacak mı, bilemiyorum. Ama ben çekinmeden söylüyorum: Yarım demokrasi olmaz; bu ülkede ifade özgür değilse, hiçbirimiz özgür değiliz.

Burada tabii esas konu ‘terörle mücadelenin’ sınırları. Savcılar, polisler ve mevcut hükümet, bu insanların ‘PKK çizgisinde’ yayın yaptığını, haliyle onları susturmanın terörle mücadelenin kritik bir ayağı olduğunu söylüyor. Dün ‘devletin en tepesindeki’ isimlerden biri, Vatan gazetesinde Bilal Çetin’e bu sertlik politikasının mantığını “Terör örgütü de ona destek olmaya çalışanlar da gerektiğinde devletin elinin ne kadar ağır olabileceğini yaşayarak anlayacaklar. Örgütün en azından yurtiçindeki eylem kapasitesi çökertilecek. Silah bırakmaya mecbur edilecek...” diye anlatmış. Peki sonra? “PKK için artık yolun sonu çok yakın. Göreceksiniz Türkiye bu belanın üstesinden gelecek. Bölücü örgüt silah bırakacak, bırakmaya mecbur kalacak. Ondan sonra da Kürt sorununun çözümünün önü açılacak...”

Daha önce de yazdım; bu sertlik, bu celallenme, daha önce hiç denenmemiş, orijinal bir fikir değil. Üstelik avukatların, muhabirlerin, seçilmiş belediye başkanlarının tutuklanması, ‘örnek demokrasiye’ yakışan bir tablo da yaratmıyor.

Dönelim gazetecilik meselesine. Artık her gün görüyoruz ki bu ülkede ifade özgürlüğünün sınırları var. Ve bu sınır Batılı liberal demokrasilerle aynı yerde değil. Örneğin DİHA gibi ‘PKK çizgisine yakın’ bir haber ajansında çalışıyorsanız, sadece fotoğraf çekip haber yapmak bile ‘terörizm’ ya da ‘terör örgütüne yardım’ kategorisine girebilir.

Peki, şunu merak ediyorum: Genelde insan hakları haberleri ya da BDP’lilerin faaliyetlerini haberleştiren bu muhabir çocuklar suçluysa, BDP’nin liderleri ya da Meclis’teki vekilleri neden dışarıda? Elinizi kim tutuyor? Neden Selahattin Demirtaş’ı, Sırrı Sakık’ı ya da Gültan Kışanak’ı içeri almıyorsunuz da, onların sağındaki, solundakileri ya da demeçlerini haberleştirenleri topluyorsunuz?

Tabii gözaltına alınan genç muhabirlerin hepsine kefil olmak mümkün değil. İçlerinde tek tanıdığım, yıllardır çeşitli haberlerde rastladığım AFP’nin güler yüzlü foto muhabiri Mustafa Özel.

BirGün muhabiri Zeynep Kuray’ın ise sadece haberlerini okumuşluğum var. Dün gazetenin Genel Yayın Koordinatörü İbrahim Aydın’ı arayıp Zeynep’in nasıl biri olduğunu, neyle suçlandığını öğrenmek istedim. “Zeynep çalışkan, inanılmaz enerjik bir arkadaş. Bizde insan hakları haberleri yapardı. Gecesi gündüzü yoktur. Hiperaktiftir. Haber nerdeyse oradadır” diye söze girdi ve ekledi, “Gerçekten gazeteciydi. Gazetecilik dışında başka bir şey yaptığını da düşünmüyorum.”

Sarp Kuray’ın kızı Zeynep, gazetesinin bilgisi dahilinde bazı haberlerini ANF haber ajansına da veriyormuş. Acaba o yüzden mi gözaltında? Peki ya Özgür Gündem’dekiler ya da DİHA çalışanları? Bu muhabirler gece eve dönünce Molotof kokteyli hazırlayıp hücre evlerinde KCK mahkemelerini mi yönetiyor, yoksa düşünce olarak PKK’ya sempati duydukları veya PKK’ya sempati duyan yerlerde çalıştıkları için mi gözaltındalar?
Arada dağlar kadar fark olduğunu söylememe gerek yok sanırım.

Ama biliyor musunuz, en temel fark aslında şu: Biz ifade özgürlüğünün olduğu gerçek bir demokrasi mi inşa ediyoruz yoksa muhaliflerin gözaltına alındığı bir cins Müslüman Rusya modeline mi gidiyoruz? Gerisi fasa fiso...