Fox’ta Selçuk Tepeli’nin tepesi neden attı?

KESKİN KALEM keskinkalem@medyaradar.com

Fox’ta Selçuk Tepeli’nin tepesi neden attı?

Hani şom ağızlı insanlar vardır ya…
Bir şeye ‘aa ne güzel’ derler, dağlar yıkılır.
Evler yanar, ocaklar söner.

Ya da birine maşallah derler, bir gün yaşamaz.
Yahu meğer ben de onlardanmışım!

Sevgili yoldaşlarım, geçtiğimiz günlerde Fox ana haber ekranlarında yaşanan gerilim,
bana resmen bilmediğim bir özelliğimi keşfettirdi…
Şom ağızlılığımı…

Tepeli işi çok iyi götürüyor dedim, sessiz sakin işini yapıyor, gayet başarılı dedim…
Demez olaydım…

Belki geçen hafta görmüş, okumuşsunuzdur…

Tepeli, görevden alınan Eski Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan hakkında bir haberi sunarken bir anda sinirleniverdi…

Tepesi atan Tepeli, bir anda rejiye döndü…

"Arkadaşlar şunu bitirebilir miyim lütfen" dedi…

Sonra da hiçbir şey olmamış gibi haberi sunmaya devam etti.

Televizyonculuk bilmeyenler için anlatalım, o spikerlerin kulağında küçük bir kulaklık var ya, reji ekibi oradan sürekli bir şeyler söyler.

Yok sonraki habere geç, yok kısa kes…

Belli ki Tepeli’nin kulağına da kısa kes denilmiş ki, o da bu kadar sinirlenmiş…

Şimdi size ekrana yansıyacak kadar büyüyen bu gerilimin perdesini aralasın Keskin Kalem’iniz.

Keskin radarlarıma gelen bilgilere göre, yayın yönetmeni Doğan Şentürk ve Tepeli’nin arası,
Tepeli Portakal’ın koltuğuna oturduğundan beri gerginmiş!

Zaman zaman artan zaman zaman azalan gerilim, her daim belli bir yoğunlukta devam ediyormuş.

Fox Haber’in dümenindeki Şentürk, reyting başarısının sadece spikerlere mal edilmemesi gerektiği görüşündeymiş…
Yani Portakal gider, Tepeli gelir…
Tepeli gider, başkası gelir…
Aslolan ekiptir diyormuş.

Neyse uzatmayayım anladınız siz…
Bir süredir de Tepeli’nin ekranda bitmek bilmeyen monologlarına karşı savaş açmış Şentürk.

O gece de Şentürk’ün talimatıyla Tepeli’nin kulağına ‘kısa kes’ talimatı fısıldanmış…
Tepeli de patlayıvermiş…

Bu kadar üst düzey bir gerilimin ekrana yansımasının profesyonellikle açıklanacak bir tarafı yok.
Fox markasına da yakışmıyor.

Rejinin karanlık odasındaki gerilimin dozu düşmezse,
Fox Haber’de yeni değişimler kapıda olabilir.
Keskin Kalem’inizin keskin kehaneti de bu olsun…
Üç vakte kadar çıkmazsa,
mail kutum açık!

Altaylı gerçekten neden yazmadı?

Medya dünyamız 1 haftadır yastaydı.
Fatih Altaylı yazmıyordu.
En başta yas tutanlardan, karalar bağlayanlardan biri de bendim.

Diyeceksiniz ki, bre Keskin, korona karantinası yüzünden iyiden iyiye kafayı yedin,
sen değil misin sürekli Altaylı’ya giydiren?

Vallahi de, billahi de yemedim kafayı.
Sadece hazzetmediğim insanlara karşı da adalet duygusunu yitirmeyen bir karaktere sahibim.

Sevilay Yılman’ın hala yazı yazdığı bir yerde,
Altaylı’nın yazmaması kanıma dokundu! :)
Düşünün ortam böyle bir halde.

Neyse uzatmayayım.
Altaylı bir haftalık köşe orucunu bugün bozdu.
Hem de zehir zemberek bir köşeyle, belli ki birilerine çok kızmış:

‘Kendi kendime yazmadım. Daha doğrusu kendime ceza verdim. Bir açıklama da yapmadım çünkü kendime ne kadar ceza verdiğimi bilmiyordum. Aslına bakarsanız hiç ama hiç dönme niyetim yoktu. Ortam o kadar kirli ve kötü niyetli ki, yakınında bulunmak bile insanın içini acıtıyor. Muhatap alınacak insan sayısı o kadar az ki, insan kendini yıldızlar arası boşlukta gibi hissediyor. Yıllardır tanıdığını zannettiğin insanlar öylesine ucuzlatmış ki kendini, insan kendini geçmişte kazıklanmış gibi görüyor.’

Düşünün öyle bir ortam ki, Altaylı için bile kirli!

Peki ne oldu da, bu kadar kızdı?
Öfkesini köşesine yansıtacak kadar gözü döndü?

Altaylı’nın çok yakın çevresinden aldığım bilgileri sizinle paylaşayım:

Altaylı Habertürk yönetiminden birilerine çok kızmış. Arkasından bazı işler çevrildiğini, ayağının kaydırılmaya çalışıldığını fark etmiş.
Yıllardır didiştiği çok üst düzey bir isim asıl öfkelendiği kişi ama çok da açıktan söylemiyormuş.

Sadece yakın çevresine ‘ben çıkarsam bu bina ayakta duramaz, altını dinamitler öyle giderim’ diyormuş.

Yakın çevresinden bazı isimler de, Altaylı’nın geleceğini pek parlak görmemiş olacak ki, yeni patronlara yelken açmışlar.
Kral ölüyor, hanimiş bizim yeni kral diyorlarmış yani.

Acı, üzücü ama Altaylı’ya uzak şeyler değil…
Etme bulma dünyası sonuçta…

Demirören’e neden bravo dedim?

Yok tüpçü aşağı, yok tüpçü yukarı…
Demirören ailesi, Doğan medyayı devraldığından beri, başka laf yok.

Ben de pek çok icraatlarını eleştiriyorum.
Ama lafı uzatmadan, müsaadenizle bu kez bravo diyeceğim.

Haftalarca yazdım, evden çalışmaya geçen Demirören emekçisi yemek desteği, fatura desteği istiyor.
Yıllık zammını bekliyor dedim.

Son durum şu:

İnternet faturaları ödeniyor.
Yemek kartı desteği verilmeye başlandı- istenilen seviyede değil ama…
Ve en sonunda beklenen yıllık zam da yapıldı.

Yani Demirören medya verdiği sözleri tuttu!
Bu ekonomik kriz ortamında, işten çıkarmaya gitmeden hem de.

Emekçinin sesi olduğum için bunu yazmak da boynumun borcu.
Ha keşke Doğan eskisi ballı maaşlıları da bir kovsalar.
Robin Hood misali onların maaşlarını da emekçiye dağıtsalar.

Ben buradan yazayım, belki olur ha?
Ne dersiniz?

Bir okurumun sisteme sitem mektubu…

Ballı maaşlı, kaymakçı tayfa demişken…
Medyamızda yarattıkları tahribatı, kararttıkları umutları, yedikleri hakları anlamanız için,
bir okurumdan gelen mektuba burada yer ayırmak istiyorum.

Medya emekçisinin sırtından geçinerek tatlı hayat süren bu medya eskilerinin sonu yaklaşıyor biliyorum.
Medya patronları inşallah bu mektubu okur da,
yaratılan adaletsiz düzenin emekçinin çalışma hevesini nasıl kursağında bıraktığını görür:

‘Merhaba, 15 yılı aşkın şekilde medyanın içindeyim. Gazetecilik mezunuyum. Stajlarımı 'naylon' diye tabir edilen şekilde degil, sağlam yerlerde yaptım ve aktif olarak hala bir medya grubunda çalışıyorum. Aldığım maaş 3 bin lira. Gülben Ergen'in belki ayakkabı parası falandır. Ama çok şükür işsiz değilim, vaktinde maaşımı alıyorum.

Bu kadar süre medyada çalışmış, okullu olmama rağmen aldığım maaşın komikliği bir yana sarı basın kartı almama hak bile tanınmıyor haliyle. Çünkü internet medyasındayım. 212 dediğiniz o sigorta maalesef bizde işlemiyor ve kimsenin sesi çıkmıyor. Bir ara düzenleme için 'Meclis'te' diye haberler yapıldı, fos çıktı kaldı.

Basında çalışmam bazı yönden avantaj sağlasa da kanunen sarı basın kartlı olanlara nazaran hiçbir hakkım yok. İlginç ki benimle aynı bölümde çalışan arkadaşlarımızdan bazıları da bir şekilde sarı basın kartlı. Anlam veremiyorum. Ve çoğunun çalıştığı yıl benden çok az.

Yani bu kadar oku oku, çalış çalış, bazıları bir şekilde o kartı alıyor. Ve bu sistemde dev bir haksızlık var. Berna Laçinmiş, oymuş buymuş, kimler kimler var. Hak yerini bulmuyor. Bir şekilde sistemin kaymağını yiyorlar.

Medyada bu kadar çok deneyim kazanmış, okulunu okumuş, sabah akşam afedersiniz köpek gibi çalışan, gerçekten emek veren onlarca insan maaş azlığı sıkıntısı, basın kartı haksızlığı çekerken; bu kaymakçılara hakkımı helal etmiyorum.'

Kolaylıklar…

KESKİN KALEM

keskinkalem@medyaradar.com

Tüm yazılarını göster