FLAŞ...FLAŞ...FLAŞ...EMİN ÇÖLAŞAN GAZETEYLE YOLLARINI AYIRIYOR MU?..HÜRRİYET HÜKÜMETE DİYETİNİ EMİN ÇÖLAŞAN İLE Mİ ÖDEYECEK?..

Hürriyet yazarı Emin Çölaşan'a yönetimden üç ihtimalli bir öneri geldi.Buna göre Çölaşan'a hükümete yönelik ağır yazılarına son vermesi, izne ayrılması ya da istifa etmesi yönünde üç ihtimal sunuldu.Çölaşan karar arifesinde!..Ya gidecek,ya kalacak!..

Gazetecilikte 30 yıl


Sevgili okuyucularım, bugün benim için manevi açıdan çok önemli bir gün. Bunu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Gazeteciliğe 7 Şubat 1977 günü Milliyet´te başlamıştım. Bugün 7 Şubat 2007 ve bu meslekte tam 30 yılım doldu. Şimdi 30 yılımın kısacık özetini bir yazıya sığdırmaya çalışacağım. Lütfen her sözcüğünü "dikkatle" okuyun.

Mesleğe Milliyet´te ekonomi muhabiri olarak en alttan başladım. Hiçbir yere paraşütle indirilmedim, torpille gelmedim. Tırnaklarımla kaza kaza, gece gündüz çalışarak, emeğim, alın terim, göz nurum, beynimle geldim. Bir gün olsun kaytarmadım. Hiç kimsenin, belli ekiplerin adamı olmadım.

İlk gazetemdeki güzellikler yanında, beni boğmak ve ezmek için çok çaba harcadılar, başaramadılar. Milliyet serüvenimi Önce İnsanım Sonra Gazeteci isimli kitabımda anlatmıştım. Milliyet´te ekonomi muhabirliği yaparken, bir süre sonra pazar günleri uzun söyleşiler yapmaya başladım. Yaptığım her iş ilgi gördü ve ismim giderek tanındı.

1985 yılında Erol Simavi´nin transfer teklifiyle Hürriyet´e geçtim. 1989´da köşe yazısı yazmaya başladım. Köşe yazarlığında 17, Hürriyet´te 22 yılım doldu. Burası benim 30 yılda ikinci gazetem ve Hürriyet´te olmaktan hep onur duydum. Nice çok yüksek transfer tekliflerini reddettim. Taş yerinde ağırdır.

Üç patronla çalıştım: Milliyet´te kısa süre Ercüment Karacan, Milliyet´te Aydın Doğan, Hürriyet´te Erol Simavi ve yeniden Aydın Doğan.

* * *

Mesleğimde hiç kimseye hava atmadım, gösteriş yapmadım, şımarmadım, hiç kimseyi sömürmedim. Sadece iyi bir ürün sergileyen meslekdaşlarımı kıskandım. Kim olursa olsun ezene ve haksıza karşı çıktım, ezilenin ve haklının yanında yer aldım. Hep egemenler, güçlüler, para babaları ve iktidarlarla boğuştum. Garibanın üzerine asla gitmedim. Ülkemin ve milletimin çıkarları ve onuru doğrultusunda, Atatürk´ün aydın izinde, kelle koltukta, asla korkmadan yazdım.

Hırsızların, yolsuzluk yapanların, üçkağıtçı siyasetçilerin, milleti soyanların, din tüccarlarının, bölücülerin üzerine gittim. Hakkımda nice davalar açıldı.

Lüks yaşamım asla olmadı. Davetlerde, resepsiyonlarda, gece hayatında hemen hiç bulunmadım! Egemenlerin sofrasında yer almadım. Hiç kimseyle yüz göz olmadım, övgüler düzmedim, yalakalık yapmadım.

Meslek büyüklerime ve küçüklerime saygısızlık yapmadım, kıskanmadım, kulislerde entrika çevirmedim, kimsenin altını sinsice oymaya kalkışmadım. Hata ve eksiklerimden ders almayı bildim.

Kursağıma bir kuruş haram, yasa dışı, ahlak dışı, kural dışı para girmedi. Yurtdışında malım, param hiç olmadı. Her iktidar döneminde çok açığımı aradılar, bulamadılar. Bu dönemde ise banka hesaplarıma bile girip didik didik ettiler.

16 kitabım bugüne kadar bir milyona yakın sattı. Muhteşem bir rakamdır. Ömrüm boyunca kitaplarım, gazeteden yapılan maaş, ikramiye ve öteki ödemeler, iki kira geliri, kazandığım tazminatlar, televizyonlardan aldığım para dışında başka bir yerden gelirim olmadı. Bir kuruş olsaydı yanmıştım!..(Ve hepsinin her kuruş vergisi ödenmiştir.) Bazen iftira atmaya yeltendiler, geri tepti!

Gücümü hem siz sevgili okuyucularımdan, hem de kendimden aldım. Kendimden aldım çünkü her şeyimle temizdim. Geçmişimde, yaşantımda, ailemde en ufak bir açık-leke bulsalardı beni mahvederlerdi. Çok aradılar ama ne yazık ki bulamadılar! Bizim meslekte bir kural vardır. Açığı olan köşe yazarı korkar, hiç