"Fıtık ağrıları kişiyi depresyona sürükleyebiliyor"

- Medicana International İstanbul Hastanesi Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Uzmanı Psikiyatrist Yrd. Doç. Dr. Gürbüz:- "Fıtık ağrıları yaşanılan şiddetli sorunlar sebebiyle kişiyi depresyona sürükleyebiliyor"- "Kronik ağrıya yol açan bel fıtığı problemi olan hastaların psikiyatrik olarak da...

İSTANBUL (AA) - Medicana International İstanbul Hastanesi Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Uzmanı Psikiyatrist Yrd. Doç. Dr. Murat Başar Gürbüz, fıtık ağrılarının yaşanılan şiddetli sorunlar sebebiyle kişiyi depresyona sürükleyebildiğini bildirdi.

Gürbüz, bel fıtığına bağlı yaşanan ruhsal sıkıntılara ilişkin yaptığı açıklamada, bel fıtığının toplumda oldukça sık rastlanan, başlangıç aşamasında çoğu zaman herhangi bir belirti olmadan seyreden zorlayıcı bir hastalık olduğunu vurguladı.

Söz konusu rahatsızlığın, ağrılar ve uyuşmalar başladığında yaşam kalitesini belirgin derecede azalttığını ve ağrı kesiciler, kas gevşeticiler, çeşitli fizik tedavi egzersizlerinin uygulanması, diyet ve yaşam şeklinin değiştirilmesi gibi çok kapsamlı bir tedavi sürecini gerektirdiğini ifade eden Gürbüz, şunları kaydetti:

"Bu kapsamda fıtık ağrıları yaşanılan şiddetli sorunlar sebebiyle kişiyi depresyona sürükleyebiliyor. Bel fıtığına bağlı şikayetlerin ve sorunların tedavisi, hastalarda uzun süreli ve özenli bir takip gerektirir. Hastaların en belirgin yakınması bel fıtığına bağlı ağrılar ile ilgili olmaktadır. Fizyolojik olarak ağrı oluşumunu; vücudumuzda yaygın olarak bulunan ve ağrı duyusunu beyne iletmekte görevli nöronların (sinir hücrelerinin) omurilikten geçerek ilk olarak beyin sapına, oradan da beynin dış tabakasına taşıması sonucu kişinin ağrı duyumunu hissetmesi şeklinde ifade edebiliriz."


- "Stresin ve ağrının kaynağı araştırılmalı"


Murat Başar Gürbüz, ağrının kişiye özgü bir duyum olduğunu ve ağrı hissinin her bireyde farklılıklar gösterdiğini, ölçülemediğini ancak kişinin kendi deneyimlerine göre ağrının şiddetinin derecelendirilebileceğini belirtti.

Her türlü ağrının kişinin biyolojik, psikolojik ve sosyal dengesini bozduğuna işaret eden Gürbüz, şu ifadeleri kullandı:

"Bel ağrısının tahmini yıllık görülme sıklığı ABD'de yüzde 5-20, Avrupa'da ise yüzde 25-45 olarak bildirilmektedir. Ağrı, kişinin fiziksel ve psikolojik durumunu etkileyerek günlük aktivitelerinin ve işlevseliğinin kısıtlanmasına yol açabilir. Sürekli bel ağrısı ile yaşamı sürdürmek herkes için oldukça zor ve kısıtlayıcıdır. 3 aydan uzun süren ağrılar kronik bel ağrısı olarak nitelenmektedir. Kronik bel ağrısı olan hastaların büyük çoğunluğuna psikiyatrik bozukluklar ya da yakınmalar eşlik etmektedir. Bu birlikteliği her iki yönüyle de açıklamak mümkündür. Çeşitli psikolojik etmenler, özellikle stres, ağrıya yol açabileceği gibi kronik bel ağrıları da psikolojik sorunlara yol açabilir.

Kronik bel ağrısı; sinirlilik, tahammülsüzlük, gerginlik, uyku bozuklukları, iştah değişiklikleri, mutsuzluk ve tükenmişlik hisleri, kişinin dikkatinin bedenine ve hastalıklara yöneltmesi ve bu konudaki endişelerinin oldukça artması, cinsel isteksizlik, hareketlerde yavaşlama, isteksizlik, sosyal olarak içe kapanma gibi belirtilere yol açar. Bu kişiler yetersizlik ve güvensiz hissedebilirler ve kronik ağrı davranışı sergilerler. Jestlerle, mimiklerle ve inlemelerle ağrıyı bedenen ifade edebilir, sorumluluklarını yerine getirmekte zorlanabilir, sık sık doktora başvurma ihtiyacı hissedebilirler. Ağrı adeta yaşamlarının bir parçası haline gelebilir."


- "Kronik ağrılar depresyona, depresyon da ağrı duyumunun artmasına yol açar"


Medicana International İstanbul Hastanesi Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Uzmanı Psikiyatrist Yrd. Doç. Dr. Gürbüz, ağrı ve depresyon arasında oldukça güçlü bir ilişki olduğunu vurguladı. Kronik ağrının depresyona yol açma riski olduğu gibi depresyonun da ağrı duyumunu ortaya çıkarma veya artırma yönünde bir etkisi olduğuna işaret eden Gürbüz, kronik ağrının kişinin yaşam kalitesini belirgin olarak düşürdüğünü kaydetti.

Sürekli ağrı hisseden bireyin işini, evliliğini, sorumluluklarını yürütmekte güçlük çekebileceğini aktaran Gürbüz, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Sosyal ilişkilere, hayata, mutluluk verici aktivitelere yönelmek konusunda isteksizlik yaşayabilir, tahammülsüzleşebilir ve tüm bunlarla ilişkili olarak iş, eş, arkadaşlık ilişkileri bozulabilir. Tüm bu kayıplar kişinin içinde bulunduğu kısır döngü ile ilgili olarak giderek daha da umutsuzluğa kapılmasına, çevresi tarafından anlaşılmadığı düşünceleri ile bozulmuş kişiler arası ilişkileri düzeltememeye ve sonuçta depresyona yol açabilmektedir.

Stres ile ilişkili durumlarda hipotalamus denilen beyin bölgesinden salgılanan kortikotropin salındırıcı hormon ve arjinin-vasopressin, bir dizi reaksiyon ile böbrek üstü bezlerinden kortizol (glukokortikoid) salınımına yol açar. Bu devreye hipotalamo-ptiüter aks (HPA) denir. Kortizol akut dönemde kişinin strese karşı çeşitli fizyolojik ve davranışsal reaksiyonlar ortaya koymasını sağlar. Kronik stres durumunda ise (örneğin kronik ağrı) HPA sistemi bozulur ve kanda kortizol ve benzeri bazı hormonlar yükselir. HPA'daki bozulmanın kronik ağrı durumlarında ortaya çıkan depresyonla ilgili olduğu düşünülmektedir.

Depresyon yaşayan hastaların ağrıyı daha şiddetli olarak algıladıkları da düşünülecek olursa depresyonun tedavisi ile birincil hastalığa bağlı ağrı yakınmalarının da azalacağı öngörülmektedir. Tüm bunlar değerlendirildiğinde kronik ağrıya yol açan bel fıtığı problemi olan hastaların psikiyatrik olarak da değerlendirilerek olası ruhsal sorunlarının tedavi edilmesi önerilmektedir."