Fincancı’dan 'sahte rapor’ iddialarına yeni cevap: ‘Abdullah Çatlı işkence…’

Şebnem Korur Fincancı, Adnan Oktar örgütüne “sahte rapor” hazırladığı iddialarının ardından yeni bir açıklama daha yaptı.

140journos'un Adnan Oktar örgütüyle ilgili yaptığı “Adnan” belgeselinde, örgüte 1999'da yapılan operasyonun ardından bazı sanıklara 2006’da Türk Tabipler Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı tarafından sahte işkence raporları verilerek davanın düşürülmesine sebep olunduğu iddialarına yer verildi.

İddialarla ilgili yanıt veren Şebnem Korur Fincancı, "Bu belgeselin benle ilgili bölümünü izlediğimde Türkiye adına kaygılandım, kurumların zarar görmesi konusunda kaygılandım. İşkence gören görenler adına kaygılandım çünkü işkenceyi meşrulaştıran söylemle hazırlanmış" ifadelerini kullandı.

99'daki operasyonda yakalanan Halil Hilmi Müftüoğlu ile ilgili rapora açıklık getiren Fincancı Soru/Cevap'ta Candan Yıldız'ın sorularına şöyle yanıt verdi:

"Olgular iyi hatırlarım. Eğitim amaçlı kullanılması için İşkence Atlası'nda da bu vakaya yer vermiştim çünkü çok sık rastlanan bir durum değildi. Sahte rapor iddiaları hep olur zaten. Zaten sahte rapor iddiasını deneyimine, bilgi birikimine bakmadan ciddiye almak çok tehlikeli.

17 yıl boyunca kimse sahte vurgusu yapmadı. Adli tıp uzmanı olmayan birinin 'sahte rapor' diyen birinin sözleri dikkate alındı. Yalanlar ortaya saçıldı.

Göz kapağı düşüklüğü vardı o kişinin. Yapısal bir göz kapağı düşüklüğü var zaten o kişinin. Olaydan sonraki fotoğraflara baktığınızda bir göz kapağı daha düşük. Göz kapağını tutan bağ yapıştığı kemikten ayrılmış, bu travmaya bağlı bir durum. Göz yaşı bezi göz yaşı kanalına düşmüş travma sonucu. Bunlar görüntüleme yapan hekim yapan saptanmış bir durum. Bir ekip çalışması yürütülür bu durumlarda.

İşkence vakaları 20-30 yıl sonrada açığa çıkarılabilir. Yıllara bağlı değildir, yıllar sonra da işkence belgelenebilir.

Yargı keşke işkence raporlarını dikkate alsa... Bu söz konusu dosyanın kapanması açısından değil ciddiye alınsa usulüne uygun deliller toplansa, işkence ile delil toplamak yerine. Şikayetçilerin şikayetleri doğrultusunda da deliller toplanmış yayınlardan anladığımız kadarıyla. İşkence görmüş kişilerle ilgili belgeler bazen dosyaya hiç alınmıyor, alınsa bile bir sonraki mahkemeye şeklinde gidiyor. Yargıya bir etkisi yok işkence raporlarının. Davayı düşürmez.

Damadımın ablasının bu örgütle ilişkisi var. Ama Kızım 2016 yılında evlendi. Rapor 2006 yılında. Ben müneccim değilim ki kızımın evleneceği adamı bileyim, ablasını tanıyayım 10 yıl önce ve onun tarafında bir rapor düzenleyeyim. Bu mümkün değil, gülünebilir böyle iddialara. Kaldı ki ben en yakın arkadaşıyla ilgili 'hastasına cinsel tacizden' rapor düzenlemiş biriyim. Bu benim arkadaşım demedim. Bizim tarafsız, yansız olmamız gerekir. Hiçbir ayrım yapmamız gerekir.

Belgeselde Fatih Altaylı'nın sözlerine şaşırdığımız söyleyebilirim. İnsan hakları mücadelesi yürütenlerle ilişkisi malum. Şöyle bir bilgi eksikliği var, hem liberal hem solcu olmak mümkün değil malum. Ben kamucuyum ve kalbim solda atan biriyim, o cevahir de hiç kararmadı. İşkence gördüğünü iddia eden kim olursa olsun saptadıklarımı rapor halinde sunmak zorunda olan biriyim.

140journos benim uzun zamandır çok düzenli olarak kullanmadığım Yahoo ve 2018'de ayrıldığım üniversite adresim göndermiş maili... Bana ulaşmak zor değil. TTB üzerinden de ulaşabilirlerdi. Hukuki haklarımı kullanacağım.

Çatlı işkence görse onun hakkında da rapor hazırlardım. Saldırı korkutmak ve sindirmek için. Meslektaşlarım zaten kaygı duyuyorlar. Verilen bir raporun karalanması bana da yaparlar çamur atarlar izi kalırlar duygusu yaratır. Her fani bir gün Şebnem Korur Fincancı'ya ihtiyaç duyacaktır. Çünkü benim gibi işkenceyi belgelemekten kaçınmayanlara ihtiyaç duyacaklar. Haziran'da TTB seçimleri var. Bu belgesel bu seçimlere darbe niteliğinde olabilir aklımızda bulunduralım lütfen.