FETÖ'de "özeller" ve darbe girişimine katılmayan askerler
- FETÖ'nün 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında Harp Akademileri Komutanlığındaki faaliyetlerle ilgili generallerin de aralarında bulunduğu 110'u tutuklu, 1'i firari 116 şüpheli hakkında hazırlanan iddianamede, örgütün "mahrem yerler yapılanması (özel illegal yapılanma)", TSK'ya yerleşme, darbe..
İSTANBUL (AA) - Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında Harp Akademileri Komutanlığındaki faaliyetlerle ilgili generallerin de aralarında bulunduğu 110'u tutuklu, 1'i firari 116 şüpheli hakkında hazırlanan iddianamede, örgütün "mahrem yerler yapılanması" (özel illegal yapılanma), TSK'ya yerleşme, darbe girişimine katılmayan askerlerin tespiti ve terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'e ait arşiv ile ilgili çarpıcı detaylara yer verildi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Can Tuncay tarafından hazırlanan 841 sayfalık iddianamede, "İllegal özel hizmet yapılanmaları ve özel olarak TSK'daki örgütlenme" ayrı bir başlık altında anlatıldı.
Bu bölümde, "Silahlı güçlere hakim olan iktidara da hakimdir." anlayışıyla hareket eden örgütün, "özel illegal yapılanma" kurduğu, emniyet, askeri teşkilat, istihbarat ve yargı içindeki örgüt üyelerinin özel illegal yapılanma olarak örgütlendiği aktarıldı. Her iki illegal yapılanma içerisinde özellerin diğerinden farkı, "başlarındaki sorumlu kişinin doğrudan ABD'deki Fetullah Gülen ve sekretaryası Cevdet Türkyolu'na bağlı olması, gizlilik kurallarına istihbaratçı mantığıyla kesin bir şekilde uymaları" şeklinde sıralandı.
"Örgüt için en önemli birim ve varlık nedeni mahrem yerler yapılanmasıdır. Özel hizmet biriminde yer alan kişiler öğrenci bile olsalar FETÖ abilerinden burs adı altında maaş almaktadır. Subay, astsubay, askeri öğrenciler örgütten oldukça yüksek bursla da örgüte bağlanmaktadır." ifadesi kullanılan iddianamede, özellerin devletin en hassas kurumlarında görev yapmaları nedeniyle devletin ilgili kurumlarının kendilerini takip etmeleri halinde hangi imkan ve kabiliyete sahip olduklarını bilmelerine göre hareket ettikleri ve teknolojinin irtibat-muhaberede sağladığı imkanlardan maksimum seviyede istifade ettikleri anlatıldı.
- "İtirafçı çözülmesinde deşifre olmama amaçlandı"
Mahrem yerler içinde Fetullah Gülen'in, hayati alan ve hayati hizmet olarak, özel yerlerdeki eğitimci kadrolarını gösterdiği ve eğitim verenlerin örgütten olmasının özellikle tercih edildiği kaydedilen iddianamede, "Özeller içerisindeki şahıslar, görev yaptıkları yerlerde kendilerini deşifre etmemek adına dünya görüşlerine tamamen zıt bir yaşam tarzı içerisine girmekte, lider Gülen'in tüm söylemlerinde İslam dinini esas aldığını belirtmesine rağmen, gerektiğinde İslam dininin haram kıldığı şeyleri yapmakta, FETÖ'nün legal kurum ve kuruluşlarıyla ya da buralarda çalışanlarla iletişime geçmekten kaçınmaktadırlar." denildi.
Özeller dışındaki illegallerin "FETÖ'nün Türkiye mütevellisi" altında çalıştığı ve görev aldıkları yerlerdeki faaliyetlerinin diğer FETÖ mensuplarınca bilindiği belirtilen iddianamede, şunlar kaydedildi:
"Bu kişiler, operasyonel hat olarak tabir edilen başkaları adına ya da FETÖ kontrolündeki bir kurum ve kuruluş adına kayıtlı telefonlar kullanmakta, her bir hat için ayrı cihaz temin etmekte ve bunları belirli dönemlerde değiştirmektedirler. İl ve ilçe sorumluları ise kendi adları yanında kod isim de kullanabilmektedirler. Bir yerleşim yerindeki orta düzey bir FETÖ mensubunun o il ya da ilçeden sorumlu abiyi (imamı) bilme imkanı varken, orada görev yapan FETÖ mensubu bir TSK personelini bilme imkanları yoktur. Olası bir itirafçı çözülmesinde örgüt yapılanmasının deşifre oranının en az seviyede kalmasını sağlamak için örgüt bu şekilde bir yöntem benimsemiştir." değerlendirmesi yapıldı.
- "1971 yılından beri neredeyse yüzde 80"
İddianamede, soruşturmadaki arşiv kayıtlarına göre FETÖ'nün, tespit edilebildiği kadarıyla 1971'den itibaren TSK içerisinde örgütlenmeye çalıştığı, talebe imamları aracılığıyla örgüt evlerinde, okullarda, yurtlarda askeri lise ve harp okullarına öğrenci hazırlandığı vurgulanarak, "İlk zamanlarda az olan bu sayı yıllar geçtikçe artmış, 1984'ten sonra bu faaliyetler yoğunluk kazanmıştır. Söz konusu dönemlerde TSK içerisine yerleştirilen bu öğrencilerin birçoğunun şu anda albay ve üstü rütbesinde olduğu aşikardır. FETÖ için en güçlü silahlı unsur olması nedeniyle kadrolaşmada öncelikli ve en önemli yerin TSK olduğu, yıllardır süren kadrolaşmanın ordu disiplinini bozacak ve ülke savunmasında zafiyet oluşturacak bir yoğunluğa ulaştığı değerlendirilmiştir." ifadesi kullanıldı.
Genelkurmay Başkanlığınca, 1983-2014 arasında TSK ile ilişiği kesilen Gülen grubuyla bağlantılı personel sayısının analiz edildiği iddianamede, şu bilgilere yer verildi:
"1987'de 7 subay, 17 astsubay, 1988'de 7 astsubay, 1989'da 40 astsubay, 1990'da 2 subay, 43 astsubay, 1991'de 1 subay, 21 astsubay, 1992'de 2 astsubay, 1994'de 2 subay, 1995'de 2 subay, 1 astsubay, 1996'da 11 subay, 10 astsubay, 1997'de 59 subay, 73 astsubay, 1998'de 42 subay, 31 astsubay, 1999'da 7 subay, 8 astsubay, 2000'de 5 subay, 6 astsubay, 2001'de 1 subay ve 2003'de 2 astsubay olmak üzere toplam 400 TSK personelinin söz konusu yapıyla iltisaklı olmaları nedeniyle Yüksek Askeri Şura kararına binaen ihraç edildiği anlaşılmıştır.
Günümüzde TSK içindeki FETÖ yapılanması endişe verici boyutlara ulaşmıştır. Terör örgütü içerisinde bir dönem yönetici konumunda faaliyet gösteren Kemalettin Özdemir, darbe girişimi öncesinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan ifadesinde; TSK'nın içerisinde en az yüzde 60 ile yüzde 80 FETÖ mensubu olduğunu anlatmıştır."
- "Mahrem yerlerin en özeli TSK"
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma kapsamında terör örgütünün TSK içerisindeki kadrolaşması sürecinin maddesel olarak anlatıldığı bildirilen iddianamede, "Gülen ve örgütünün, kadrolaşmak için en fazla önem verdiği kurum, mahrem yerlerin birinci sırasındaki TSK'dır. Örgüt, TSK'ya üyelerini 1970'li yıllarda sokup örgütlenmiştir. TSK içinde astsubay, subay ve diğer personel olmak üzere her kademede kadrolaşmıştır." denildi.
Askeri lise ve harp okullarında, 2000 yılından itibaren başka gruptan girenlerin çeşitli nedenlerle tasfiye edilip ilerde tamamen bu yapının kontrolünde bir TSK oluşturulmaya çalışıldığı ve askeri harp okullarında üçüncü sınıftan itibaren genellikle öğrenci atılması olmadığı halde paralel yapıdan olmayanların, üçüncü, hatta dördüncü sınıfta harp okullarında tasfiyeye uğrayıp ayrımcılığa maruz kaldığı bilgisi verilen iddianamede, askeri liseler, harp okulları ve harp akademilerinde paralel olmayanların tasfiye edilmesiyle ilgili yoğun şikayetler geldiği ifade edildi.
- "Faaliyetleri devlet kademelerinde pek ciddiye alınmadığından..."
Şikayetlerle ilgili Meclis Dilekçe Komisyonu'nda yapılan araştırma sonucunda rapor hazırlandığı hatırlatılan iddianamede, "Ancak paralel yapının o tarihlerdeki faaliyetleri devlet kademelerinde pek dikkate alınmadığından, ciddiye alınmayan bu şikayetler gereği gibi araştırılmamıştır. Askeri okullar ve harp okulları, paralel yapıdan olmayanların atıldığı, bu yapıya boyun eğmeyenleri küçük hareketlerinin abartılıp disiplin soruşturmaları yapıldığı ve ilişiklerinin kesildiği, paralel yapı dışında askeri okullar ve harbiyede başka görüşe mensup mümkün olduğunca kimsenin bırakılmadığı bir dönem yaşanmıştır." sözleri dikkati çekti.
Harp okulu öncesi askeri lise ve sivil okullardan gelen öğrencilerin intibak eğitiminin İzmir Urla'daki Menteş Askeri Kampı'nda yapıldığı, örgüt mensubu askeri okullardaki rütbeli personelin, "şok mangası" adıyla anılan bir grup kurduğu ve bu mangaya kendilerinden olmayan, tehdit unsuru gördükleri öğrencileri topladıkları kaydedilen iddianamede, bu kampa katılan öğrenci ve ailelerinin "şok mangası" ile ilgili ayrıntılı ifade verdikleri hatırlatıldı.
- Örgütün TSK'daki "şok mangası"
Askeri liselerden kampa katılan harp okulu adaylarına sistemli bir şekilde baskı uygulandığı ve bu baskıyla okuldan ayrılmalarının amaçlandığı belirtilen iddianamede, "Harp okulundan ayrılan bu öğrencilerin yerine sistematik bir şekilde örgüte katılan öğrenciler yerleştirilmiştir. Artan baskılar öğrenciler üzerinde olumsuz bir etki yaratmış, psikolojik olarak etkilenmişlerdir. Bazı öğrenciler intihar etmiş, bir kısmı sakat kalmış, bir kısmı ise ailelerini yaşadıklarına inandıramadıklarından aileleri ile bağlarını koparmışlardır. Bu olayları örgüt, aileler ile görüşerek ve müdahale ederek kapatmaya çalışmaktadır." ifadesi yer buldu.
Harp okullarında, askeri liseden gelenlerin baskı uygulanıp atılmaya zorlandıkları, sivil liseden gelenlerin korunduğu anlatılan iddianamede, harp okullarında askeri liselerin ağırlığının bilinçli azaltıldığı ve cemaatin kadrolaşabilmesi için bu liselerden gelenlere sistematik işkence uygulandığı aktarıldı.
İddianamede, şu değerlendirmelere yer verildi:
"Şok mangasına ayrılanlara işkence yapıldığı, fiziki ve psikolojik her türlü eziyete başvurulduğu anlaşılmaktadır. Azarlama, ağır eğitim yaptırma, yemek vermeme, foseptikte yatıp kalkma, uykusuz bırakma, yorma, havasız mekanda tutma, diğer öğrencilerden ayrı tutup ayrımcılık yapma, hafta sonu veya sıla iznine göndermeme, dikenler içinde yatıp süründürme, kirli su içirme, bölükteki diğer kişilerin bu mangadakilerle konuşmasını yasaklama, her türlü hareketleri hakkında bilgi toplayıp diğer öğrencilerden ispiyonlamasını isteme şeklinde gerçekleşen her biri kötü muamele, işkence sayılan uygulamalar yapılmıştır.
Bu uygulamalara dayanamayan öğrenciler harp okuluyla ilişiklerini kesmek zorunda kalmışlardır. Bazı öğrencilerse 'haksız yere haklarında disiplin işlemleri yapıldığını, puan silme ve düşük not verme ile başarısız gösterildiklerini ve Harbiye ile ilişiklerini kesmeye zorlandıklarını' anlatmışlardır. Harp okulu ile ilişiği kesilenlerden ayrıca tazminat alınmaktadır. Büyük çoğunluğu ülkenin kır ve varoş bölgelerinin zeki çocuklarından askeri liseye alınan bu öğrencilerin ailelerinin bir de tazminat ödeyecek mali güçleri yoktur. Harp okullarıyla ilişiği kesilen gençler, hem yüksek öğretim hayatları geciktirilerek hem de mağdur edilerek FETÖ'nün TSK içindeki kadrolarınca tüketilmektedir."
- "Askeri liselerden gelenlerin kurmay olmalarını önlemek için"
İddianamede, harp okullarında örgütten olmayan öğrencilerin puanını silme, düşük not verme ve cemaatten olanların notlarını yüksek tutma şeklinde kadrolaşma hareketinin devam ettirildiği vurgulanarak, "Sivil liselerden gelen cemaat mensuplarına el altından sınavdan önce sorular verilirken, bu cemaate mensup kişilerin cevap kağıtlarında düzeltmeler yapılarak yüksek not almaları da sağlanmaktadır. Askeri liseden gelenlere ayrımcılık yapılıp harbiye ile ilişiklerini kesilmeye veya başarısızlığa zorlamanın sebebi ileride kurmay subay olmalarını önlemektir." ifadesine yer verildi.
Disiplin cezalarıyla kişileri yıldırma, sindirme, sicillerini bozma ve kurmaylığını engellemenin, örgütün TSK içinde olağan bir uygulaması olduğu belirtilen iddianamede, FETÖ'nün TSK içindeki mensuplarının, kampları bir şekilde bitiren, istenmeyen öğrencilerin gerçeğe aykırı raporlarla TSK ile ilişkilerini kestiği anlatıldı. İddianamede, şunlar kaydedildi:
"GATA ve askeri sağlık kurullarındaki FETÖ yapılanması birçok kişiyi, 'sağlık yönünden askerliğe veya yapılacak işe uygun değildir.' diyerek çürüğe sevk etmektedir. Halbuki askeri liseye giren bu kişiler sağlık bakımından çok sağlamdır. Çürüğe sevk edildiği halde başka yerden sağlam raporu alarak geri dönenler olmuştur. Fakat bir kısmı ise FETÖ ile mücadele edemeyeceğini görerek dönmemiştir.
Balıkesir Astsubay Meslek Yüksek Okulu muayeneleri sırasında 2013 yılı Nisan-Mayıs aylarında yaklaşık 65-70 civarında astsubay adayına, GATA'da görevli ve FETÖ üyesi olduğu iddia edilen Kardiyoloji Uzmanı Doktor Albay Murat Ünlü tarafından kalp kapakçıklarında sorun olduğu gerekçesiyle 'askerliğe elverişsizdir' raporu verilmiştir. Elenen bu adayların açtıkları dava ve itiraz sonucu, GATA Profesörler Kurulu yaptığı muayene neticesinde, yaklaşık 60 aday öğrencinin sağlam olduklarını tespit etmiş ve astsubay okullarına tekrar giriş hakkını kazanmışlardır."
- Darbe girişimine iştirak etmeyen FETÖ mensupları
Silahlı kuvvetler açısından örgüte mensup bazı askerlerin darbe girişimine iştirak etmediği belirtilen iddianamede, örgütte bir dönem "ev imamlığı" yapan şüphelilerden Hasan Polat'a ifadesi sırasında, "imamlık yaptığı dönemde harp okullarına giriş yapan ve 1993-1994'te ilgili okullardan mezun olan askeri personel ile lise son, üniversiteye hazırlık dönemlerinde 'abi' olarak yakından ilgilendiği kişileri mezuniyet albümlerinden teşhis edebileceğini" beyan etmesi üzerine, Deniz, Hava ve Kara harp okullarına mezuniyet albümlerindeki fotoğraflar gösterilerek, teşhis yoluna gidildiği dile getirildi.
Çeşitli sınıflara mensup 47 askeri personeli teşhis eden Polat'ın ifadesinde, "teşhis ettiği şahısların tamamıyla öğrencilikleri döneminde sürekli görüşmelerinin olduğu, pek çok defa ışık evlerinde sohbetler yapıldığı, şahısların tamamının birbirlerini tanıdığı, mezuniyet sonrası bu şahısların tamamıyla kod ismi 'Asım' olan şahısla irtibatlarının devam ettiği" yönünde beyan ettiği anlatıldı.
- "Abi'lerin ilgilendiği dönemin askeri öğrencileri şimdi kurmay albay"
Hasan Polat'ın teşhis ettiği askeri öğrencilerin tamamının bugün albay rütbesinde olduğu ve çoğunluğunun "kurmay" tabir edilen generallik rütbesine yükselebilecek konumda bulunduğuna vurgu yapılan iddianamede, "Bir kısmının terör örgütü mensuplarınca münhasıran kullanılan ByLock kriptografik haberleşme programını kullandığı, yine teşhis edilenlerden iki kişi hariç diğerlerinin (ByLock kullananlar da dahil) darbe girişimine iştirak ettiklerine dair herhangi bir tespit bulunmadığı, ayrıca kurmay albay seviyesinde olanların dahi darbeci askeri kanat tarafından hazırlanan sözde atama listesinde isimlerinin geçmediği tespit edilmiştir." ifadesine yer verildi.
Genelkurmay Başkanlığınca gönderilen ve ByLock kullandığı tespit edilen 800'e yakın askeri personelden, darbe girişimi eylemleri veya silahlı terör örgütü üyeliği suçlarından önceden adli işlem yapılmayan 500'ü aşkın askeri personel hakkında soruşturmaya girişildiği belirtilen iddianamede, 17 Aralık 2016'da yakalama talimatı verildiği ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının yanı sıra diğer yer adli birimlerce de ByLock kullanan askeri personele yönelik soruşturmalar yürütüldüğünün bilinen bir gerçek olduğu dile getirildi.
- "ByLock kullanan askerlerin üçte ikisi kadarı darbe girişimine katılmadı"
İddianamede, "Darbe girişiminden sonra yapılan bu tür soruşturmalarda dikkati çeken husus, münhasıran terör örgütü mensuplarınca kullanıldığı anlatılan ByLock ve diğer kriptografik haberleşme programlarını kullanan ve terör örgütüyle organik bağı bu şekilde açığa çıkan askeri personelin çoğunluğunun (somut olayda üçte ikisi kadar) darbe girişimine iştirak etmediğidir." denildi.
Terör örgütünce gerçekleştirildiği bariz olan bir darbe girişimine, bazı örgüt mensuplarının iştirak etmemesinin yıllardır TSK içerisinde yuvalanan ve sıkı tedbir kuralları nedeniyle hücre tipi yapılanmasının boyutları bilinmeyen örgütün bir yöntemi olduğuna dikkati çekilen iddianamede, şunlar kaydedildi:
"Yıllardan beri gelen kadrolaşma süreci nazara alındığında, örgüt mensuplarının nispeten daha az bir kısmının darbe girişimine iştirak ettikleri görülmüştür. Bunun, örgütün darbe girişiminin başarısız olması halinde çoğunluk örgüt mensuplarının silahlı kuvvetler içerisinde kalmasını sağlamak için yapıldığı anlaşılmıştır. Terör örgütünün stratejisinin; ikinci bir darbe girişimi veya başka bir eyleminde bu askerleri kullanmak olduğu değerlendirilmiştir. ByLock kullanmayan örgüt mensuplarının varlığı da nazara alındığında, ahtapot kolları gibi kurumları saran terör örgütünün, devletimiz ve cumhuriyetimiz için en büyük tehlike olduğunun hiç bir dönem unutulmaması ve rehavete kapılmadan devamlı mücadele edilmesi gerektiği açıkça anlaşılmış ve değerlendirilmiştir."
İddianamede, FETÖ'nün TSK içerisinde örgütlenmesinde önemli bir dönüm noktasının da 28 Şubat süreci olduğu belirtilerek, söz konusu süreçte "irticayla mücadele" adı altında kendi inançlarına göre dininin gereklerini yerine getirmeye çalışan başta askerler olmak üzere kamu görevlilerinin hayat ve inanç tarzlarına müdahale edilerek tasfiye edildiği, bu süreçte örgütsel gizlilik kuralları gereği "tedbir" adı altında kendilerinin ve ailesinin hayat tarzını değiştiren, bir anlamda takıyye yapan örgüt mensuplarının önünün açıldığı ve yaşanan sürecin örgütün silahlı kuvvetler içerisindeki kadrolaşmasında önemli bir dönüm noktası olduğunun anlaşıldığı vurgulandı.
- FETÖ'nün ilk kez deşifre edilen alt yapılanması: Sözde jandarma teşkilatı
İstanbul'da darbe girişimine iştirak eden Jandarma Komutanlığı personeli eylemlerini konu alan soruşturma evrakı kapsamında yakalanıp gözaltına alınan astsubay personellerden Mustafa Özyurt ve Muhammed Aliko'nun, "terör örgütünün sözde jandarma teşkilatı yapılanmasında örgütsel isimlendirmeyle 'öğrenci' tabir edilen şekilde, en alt seviyede faaliyet gösterdikleri" beyanında bulundukları hatırlatılan iddianamede, "öğretmen" diye tabir edilen "Asım" kod adlı Evren Pehlivan ve "Baki" kod adlı Reşat Şahin'in itiraf beyanlarından bir üstü konumundaki "müdür yardımcısı" tabir edilen Ö.B'ye ulaşıldığı ifade edildi.
Gözaltına alınan Ö.B'nin etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanarak örgütün bu alandaki yapılanmasını deşifre eden nitelikte açıklamalarda bulunduğu belirtilen iddianamede, aynı konumda yakalanan M.B. ile kendiliğinden emniyet birimine teslim olan H.G'nin de örgütün bu yapılanmasını deşifre eden ifadeler verdiği anlatıldı.
İddianamede, "Terör örgütünün sözde jandarma teşkilatı yapılanmasının temel olarak yapısı irdelendiğinde, en alt kademesinde 'öğrenci' tabir edilen askerlerin, bir üstünde ise hiyerarşik silsile yoluyla 'öğretmen' sivillerin yer aldığı, her öğrenciden bir öğretmenin sorumlu olduğu, öğretmenlerin bir üstünde 'müdür yardımcı'larının bulunduğu, her iki öğretmenin bir müdür yardımcısına bağlı olduğu, müdür yardımcılarının örgütün hücre tipi teşkilatlanması nedeniyle sayısının itirafçı tarafından da bilinmediği anlaşılmıştır." değerlendirmesi yapıldı.
- Fetullah Gülen'in arşivi
"Terör örgütünün devlet yapılanması içerisinde en güçlü olduğu alanların başında, güçlü bir istihbarat ağına sahip olması gelmektedir. Öyle ki, kamu kurumlarında çalışan örgüt mensupları elde ettikleri bilgileri örgüte aktarmakta ve toplanan bütün bilgiler yukarıda birleştirilerek, büyük bir havuz oluşturulmaktadır." ifadesi yer bulan iddianamede, örgütün hedeflerine ulaşmak için bu havuzdaki bilgi ve belgeleri amaca uygun hale getirerek hasım cephedeki kişi ve kurumlar aleyhinde kullandığı, sürecin önce olayın kendilerine yakın medyaya sızdırılması ve kamuoyu oluşturulması ile başladığı dile getirildi.
FETÖ/PDY'nin, mülkiye, MİT, TSK ve Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde örgütlenerek, "güvenlik bürokrasisi" ve "istihbarat" alanında bir ağ oluşturma yoluna gittiği, bu kurumların yanı sıra, istihbarat ağına katmaya çalıştığı kurumlardan birisinin de TÜBİTAK olduğu anlatılan iddianamede, şu tespit yapıldı:
"TÜBİTAK'ın özellikle en gizli birimlerinden olan 'Bilişim ve Bilgi Güvenliği İleri Teknolojiler Araştırma Merkezi'ndeki (BİLGEM) kadrolar sayesinde, devletin üst düzey siyasi ve bürokratlarınca kullanılan kriptolu telefonların dinlenildiği ortaya çıkmıştır. Hizmet ve eğitim hareketi olarak görünmesine rağmen, FETÖ/PDY'nin paralel kadrolaşma hedefinin, askeri ve stratejik birimlere yöneldiği; gücün, stratejik bilginin ve paranın olduğu her yerde örgütlendiği görülmektedir. Bu hedeflerden birisinin de askeri ve stratejik projelerin, kriptolu telefonların üretildiği, bilirkişi raporlarının verildiği TÜBİTAK birimlerinin olduğu anlaşılmıştır.
Örgütün 'istihbarat ağı ya da gücü' konusunda bahsedilmesi gereken bir husus da Gülen'in sahip olduğu ileri sürülen arşivdir. Bu yasa dışı arşivde, örgütün yasa dışı adli ve önleme dinlemeleri, kendine ait gelişmiş cihazlarla yaptığı teknik takip, telefon ve ortam dinleme kayıtları, kamu personeline yönelik fişlemeler ile örgütle teması olan öğrencilerin ve ailelerinin bilgileri bulunmaktadır."
- "Kendi mensuplarının bilgileri de arşivlendi"
Kamu kurumlarında çalışan örgüt mensuplarının bilgilerinin de örgüt tarafından güncel olarak arşivlendiği,
"abilik" ve "ablalık" müessesi sayesinde temas kurulan öğrencilerin aileleri hakkında da bilgi toplanarak ailelerin dini, siyasi, ekonomik, etnik köken gibi durumlarının kayıt altına alındığı kaydedilen iddianamede, "Bu kapsamda ışık evlerinden, mahalle, ilçe, il, bölge ve Türkiye geneline, yurt dışında ise yine örgütün faaliyet gösterdiği her bir yerleşim yerine ve alanına kadar, örgütün hafızası niteliğinde arşivleri ile her bir sorumlunun, sorumluluğu altındaki birime ya da alana dair tuttuğu ve bir üstüne gönderdiği kayıtları/arşivi bulunmaktadır." denildi.
Örgüt mensuplarının haberleşmede kullandığı yöntemlerin de sıralandığı iddianamede, FETÖ'ye karşı açılan eski dava ve soruşturmaların özeti, örgütün idaresi, bir arada tutulması teknikleri, mali yapısı, darbe girişimine iştirak eden medya unsurları ve eylemlerle ilgili hukuki tasniflerden de bahsedildi.