Fethullah Gülen’in söyledikleri neden tatminkâr değil?

Vatan gazetesinden Ruşen Çakır, Fethullah Gülen'in geçtiğimiz hafta Zaman gazetesine verdiği röportajda söylediklerinin neden tatminkâr olmadığını yazdı.

.İşte Çakır'ın o analizi:

Fethullah Gülen, Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı’ya verdiği, geçen hafta 5 gün süreyle yayınlanan söyleşide, kendisi ve cemaatiyle ilgili hükümet tarafından gündeme getirilen iddiaların çoğuna cevap verdi. Dumanlı’nın da, gerek soruları soruş şekli, gerekse çok fazla üstüne gitmemesiyle Gülen’in kendisini savunmasına yardımcı olduğunu söyleyebiliriz. Gülen’in iddialara cevapları bağlamında şu noktaların altını çizmekte fayda var:

- Gülen son dönemdeki siyasi davalar üzerine konuşurken bunlarla doğrudan ilgisi olmadığını vurguluyor ama operasyonları ve operasyonları gerçekleştiren isimleri güçlü bir şekilde destekliyor. Bu bağlamda 20 Mart günü, Zaman Gazetesi’nin manşetinin bir tarafında Gülen söyleşisi, diğer tarafındaysa Bugün TV’ye konuşmuş olan polis şefi Ali Fuat Yılmazer ile ilgili haberin bulunması ilginç bir rastlantı.

- Gülen yasa dışı dinlemelere karşı net bir tavır alıyor. “Kim yaptıysa yargılansın” diyor. Ancak ne dinlemelerin içeriklerinin doğruluğunu sorguluyor ne de bunların geniş bir şekilde dolaşıma sokulmasına yönelik herhangi bir açık eleştiri getiriyor.

- Ses kayıtlarının kim/kimler tarafından, niçin yapıldığını, bunların arka arkaya yayınlanmasının ardındaki stratejik hesapları sorgulamıyor.

Eleştiri çok, özeleştiri yok

Gülen söyleşide hükümete ve Başbakan’a yönelik çok kapsamlı eleştiriler getiriyor ancak kendisinin ve cemaatinin yanlışları üzerine herhangi bir özeleştiri yaptığını görmüyoruz. AKP’nin çelişkilerine vurgu yapıyor ama kendi cemaatinin çelişkilerinden hiç bahsetmiyor. Örneğin AKP iktidarında yolsuzluk, rüşvet, usulsüzlük iddialarının son bir yıl için geçerli olmadığını, cemaatin Deniz Feneri soruşturması sürecinde sessiz kaldığını biliyoruz. Yine cemaatin geçmişte, bugün iyi ilişki geliştirilmek istenen muhalif partilere ve toplumsal kesimlere nasıl mesafe koymuş olduğu da herkesin malumu.

Bu listeyi uzatabiliriz, ancak şu da bir gerçek: Hükümet’in 17 Aralık süreciyle birlikte geliştirdiği, yargı ile emniyette görevden almalar, demokrasiyi kısıtlayıcı yasal değişiklikler ve son olarak Twitter’ı kapatmak gibi bir dizi hatanın toplamından ibaret olan stratejisi cemaatin ve Gülen’in elini çok kuvvetlendiriyor. Öyle ki cemaate yönelik her türlü eleştiri “şimdi sırası mı?” şeklinde tepkilere neden olabiliyor.

Olabilir. Hükümet’in, dolayısıyla Başbakan’ın yolsuzluk iddiaları konusunda kamuoyunu tatmin edici açıklamalar yapmak, bağımsız yargıyı devreye sokmak yerine sadece seçim sandığını işaret etmesi, baskıcı politikaların da yardımıyla sadece seçimi kazanmayı hedeflemesi, cemaatin ve Gülen’in her pozisyonunun doğru, her açıklamasının tatminkâr olduğu anlamına gelmiyor.

Hep siyasetle iç içe

Örneğin Gülen’in Dumanlı söyleşisinde kendisi hakkında çizmeye çalıştığı “siyasetüstü din âlimi” imajı hiç inandırıcı değil. Çünkü Gülen’in öteden beri siyasetle yakından ilgilendiğini, siyasetçilerle yakın ilişki kurmak istediğini ve kurduğunu biliyoruz. Aynı şekilde cemaatin Türkiye’nin son 12 yılına nerdeyse AKP kadar damgasını vurmuş olduğu da bir gerçek. Kaldı ki yakın bir zamana kadar AKP ile yoğun bir ittifak içindeydiler.

Lafı uzatmaya hiç gerek yok. MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın iki kez ABD’de de Gülen’i ziyaret ettiğini cemaatin sözcüleri şu günlerde ifşa ettiler. Tek başına bu görüşmeler bile cemaatin, kendisini toplumsal alanda hizmete adamış iktidar hesaplarıyla hiçbir ilgisi olmayan bir sivil toplum kuruluşu olmadığını gösteriyor.

Zaten tıpkı daha önceki söyleşilerinde olduğu gibi, Dumanlı söyleşisi de Fethullah Gülen’in dini konulara vâkıf olmasının yanı sıra siyasetle de çok ilgili ve bu konularda hayli bilgili bir kişi olduğunu açıkça gösteriyor.

Gülen’in yolsuzluk, istihbarat ve yargılamalarla ilgili söylediklerinden sonra cemaatin kendi hâlinde dini bir cemaatten öte bir yapılanma olduğu açıktır. Gülen ve cemaat sözcüleri bu realiteyi kabul etmedikleri müddetçe yapılacak tüm tartışmalar eksik ve anlamsız olacaktır.