Fethullah Gülen Yeni Şafak yazarına nasıl ders verdi?

Hilal Kaplan, devlet içindeki cemaatçi kadrolaşmanın ne denli tehlikeli olduğunu anlatan bir yazı kaleme aldı.

Yeni Şafak gazetesi yazarı Hilal Kaplan, bugünkü yazısında yakın arkadaşı ile akademik kadro için Gülen cemaatinden eleman arayan bir kişinin diyaloglarına yer verdi.

Gülenci olmayı evrensel kriterlerin önüne konulmasını eleştiren yazar, "Bu noktadan çıkarılması gereken dersler, alınması gereken ibretler olduğu da." diyor.

"Gülen'in bize öğrettiği ders" başlıklı yazısında Kaplan, çarpıcı diyalogları okurlarıyla böyle paylaşıyor:

ANLADIM DA BİZDEN Mİ?

"Yakın bir arkadaşımdan dinledim. İki yıl önce, akademik bir kadro için eleman arayan Gülenci bir dostu kendisini arar. 'Falancayı tanıyormuşsun, nasıl birisidir?' diye fikrini sorar. Arkadaşım da bildiği kadarıyla dürüst, çalışkan ve beyefendi birisi olduğunu söyler.

Bu sefer Gülenci 'Tamam ama bizden mi?' diye sorar. Arkadaşım 'Herhalde dindar biri mi diye soruyor' diye düşünerek, 'Evet' der; 'Namazında niyazında bir çocuktur'.

Gülenci ısrar eder: 'Anladım da bizden mi?' Arkadaşım esas sorunun 'Gülencilerden mi, değil mi?' olduğunu anlayınca, kendisini de cemaatten sanan kişiyi kibarca tersler ve telefonu kapatır.

Tahmin ediyorum ki bu örnek, geçtiğimiz seneler içinde belki binlerce benzer şekilde tezahür etmiş ve her seferinde 'sû-i misâl, emsâl olmaz' denilerek geçiştirilmiştir. Geçiştire geçiştire geldiğimiz nokta ortada. Bu noktadan çıkarılması gereken dersler, alınması gereken ibretler olduğu da.

Farklı cemaatlerden oluşan (laikler, dindarlar, Aleviler, Kürtler, vb.) bir topluluk olduğumuz ama toplum olamadığımız tezi bir tarafıyla doğru. Ancak diğer yanıyla, 'cemaat aidiyetinin belirleyici olmadığı bir 'toplum' gerçekten var mı?' sorusu da üzerinde düşünmeye değer. Bence esas sorunu cemaatler içinden birbirimize bakmamızdan çok, birbirimize nasıl baktığımız oluşturuyor.

Yeri gelmişken belirteyim, toplumun geçtiğimiz yıllara nisbetle daha fazla kutuplaştığı argümanına katılmıyorum. Zira geçtiğimiz yüzyıl boyunca konuşulmayan, üstü örtülen, yok sayılan farklılıklar son 20 yılda artan bir biçimde kamusal alanda görünür hale geliyor. Bastırılmış olan geri dönüyor ve bu alanda bir tür 'söyleme kışkırtma' yaşanıyor. Ki suyun mecrasında akmasını sağlayacak olan da sağlıklı olan da böylesi."

GÜLENCİLERİN YARGIDAKİ TAHAKKÜMÜ


Yazar, daha sonra sözü yakın zamanda yapılaak olan HSYK seçimlerine getirdi. Yargıda Birlik Platformu'nu tanıtan yazar, bu yapıyı ve yargıda olduğunu iddia ettiği Gülen tahakkümünü böyle anlatarak yazısını tamamlıyor:

"Bu platform, yargıda Gülencilerin kurduğu tekele karşı farklı kesimlerden (sosyal demokrat, Alevi, Sünni, milliyetçi, dindar, vb.) hukukçuların biraraya gelmesiyle oluştu.

Kuruluş bildirgeleri şöyle açılıyor: 'Türkiye'de yargı, son 150 yıldır ADALETİN MERCİİ değil, DEVLET İÇİNDEKİ etkin güçlerin itişme zemini olmuştur. Tabiri caizse; yargı üzerinden güç gösterisi ve bilek güreşi yapılmıştır. Bu kısır döngüyü bozmanın zamanı gelmiştir.'

İsim vermeden de Gülencilerin yargıdaki tahakkümünün feci sonuçlarından bahsedilen bildirgede platformun çıkış noktası da Mevlana'nın zulüm tanımı çerçevesinde 'Hak etmeyenlerin, hak etmedikleri yerde oturmaları'na karşı çıkmak olarak özetlenmiş.

Yargıda Birlik Platformu, 'yeni Türkiye'yi nasıl inşa edeceğimize ilişkin bize esaslı bir çağrı yapıyor. Hâkim ve savcılarımız kadar, bizlerin de kulak vereceğini umuyorum."