Fehmi Koru'nun 'Sözcü' pişmanlığı: Yazımın davada 'kanıt' olmasından rahatsızım
Fehmi Koru, Sözcü gazetesiyle ilgili yazdığı bir yazının Sözcü davasında kanıt olarak kullanılmasından rahatsız olduğunu ifade etti.
FETÖ’nün medya yapılanması hakkındaki soruşturmada Sözcü gazetesi de var. Sözcü gazetesi sahibi Burak Akbay “silahlı terör örgütü yönetme” ve “örgüt propagandası” yapmakla suçlanıyor ve hakkında 30 yıl hapis cezası isteniyor.
Burak Akbay'ı FETÖ ile ilişkilendiren en önemli kanıt ise gazeteci Fehmi Koru'nun 2010 yılında yayınladığı yazısı gösteriliyor.
Koru, Burak Akbay'ın 'FETÖ evlerinde yetiştiği' iddiasıyla ilgili yazısında 1990'lı yıllarda Burak Akbay'ın babası Ertuğrul Akbay'ın, oğlu hakkında kendisine söyledikleri yer alıyor.
Sözcü gazetesine yönelik ilk duruşma öncesi Fehmi Koru, kişisel internet bloğunda ‘kanıt’ olarak kendisine ait bir yazının da yer aldığını hatırlatarak bundan rahatsızlık duyduğunu açıkladı:
"İHBAR ETMEDİM, İKİ-ÜÇ CÜMLELİK BİR DEĞİNİYDİ"
"İsmimin konuya sanki ‘ihbarcı’ imişim gibi karıştırılmasından rahatsızım; ben kimseyi hiçbir yere ihbar –hatta itham bile– etmedim.
Benim konuya ilişkin müstakil bir yazım yok; yaptığım, basınla ilgili bir yazıda Sözcü’ye yönelik iki-üç cümlelik bir değiniydi.
"BU YAPILANMA O YILLARDA TAKDİR EDİLİYORDU"
Ertuğrul Akbay’ın bana yurtdışında öğrenci olan oğluyla ilgili vaktiyle sarf ettiği bir cümleden hareketle…
Alıntı yapılan yazım 2010 yılına, aktardığım konuşma ise 1993 yılı öncesine ait.
O yıllarda 17-25 Aralık (2013) ve 15 Temmuz (2016) darbe girişimi ufukta görünmediği gibi, ‘Cemaat’ ve ‘hizmet hareketi’ olarak anılan yapılanma takdir de ediliyordu.
"YILLAR SONRA KANIT OLARAK KULLANILMASINDAN RAHATSIZIM"
Yazımın, yıllar sonra, bambaşka bir havanın hakim olduğu ‘darbe girişimi’ sonrası dönemde, gazete ile ilgili bir davada ‘kanıtlar’ arasına alınmasından rahatsızım.
Savcılık niçin olduğu bilgisini görüşene kadar vermeden geçen yılın (2016) Ağustos ayında beni tanıklığa çağırdı. Ben orada yazımda aktardığım görüşmeden öte bir ifadede bulunmadım.
Basının kendi içindeki tartışmalar doğaldır; içeriğinden, hatta kastından öteye bunların taşınmasını doğru bulmam.
Tek bir gazetecinin kılına dokunulmasını arzu etmediğim gibi gazetelere devletin müdahale etmesini de istemem. Sözcü sayfalarında yer alan bana dönük saldırılara cevap vermeyişimin bir sebebi de budur."
Burak Akbay'ı FETÖ ile ilişkilendiren en önemli kanıt ise gazeteci Fehmi Koru'nun 2010 yılında yayınladığı yazısı gösteriliyor.
Koru, Burak Akbay'ın 'FETÖ evlerinde yetiştiği' iddiasıyla ilgili yazısında 1990'lı yıllarda Burak Akbay'ın babası Ertuğrul Akbay'ın, oğlu hakkında kendisine söyledikleri yer alıyor.
Sözcü gazetesine yönelik ilk duruşma öncesi Fehmi Koru, kişisel internet bloğunda ‘kanıt’ olarak kendisine ait bir yazının da yer aldığını hatırlatarak bundan rahatsızlık duyduğunu açıkladı:
"İHBAR ETMEDİM, İKİ-ÜÇ CÜMLELİK BİR DEĞİNİYDİ"
"İsmimin konuya sanki ‘ihbarcı’ imişim gibi karıştırılmasından rahatsızım; ben kimseyi hiçbir yere ihbar –hatta itham bile– etmedim.
Benim konuya ilişkin müstakil bir yazım yok; yaptığım, basınla ilgili bir yazıda Sözcü’ye yönelik iki-üç cümlelik bir değiniydi.
"BU YAPILANMA O YILLARDA TAKDİR EDİLİYORDU"
Ertuğrul Akbay’ın bana yurtdışında öğrenci olan oğluyla ilgili vaktiyle sarf ettiği bir cümleden hareketle…
Alıntı yapılan yazım 2010 yılına, aktardığım konuşma ise 1993 yılı öncesine ait.
O yıllarda 17-25 Aralık (2013) ve 15 Temmuz (2016) darbe girişimi ufukta görünmediği gibi, ‘Cemaat’ ve ‘hizmet hareketi’ olarak anılan yapılanma takdir de ediliyordu.
"YILLAR SONRA KANIT OLARAK KULLANILMASINDAN RAHATSIZIM"
Yazımın, yıllar sonra, bambaşka bir havanın hakim olduğu ‘darbe girişimi’ sonrası dönemde, gazete ile ilgili bir davada ‘kanıtlar’ arasına alınmasından rahatsızım.
Savcılık niçin olduğu bilgisini görüşene kadar vermeden geçen yılın (2016) Ağustos ayında beni tanıklığa çağırdı. Ben orada yazımda aktardığım görüşmeden öte bir ifadede bulunmadım.
Basının kendi içindeki tartışmalar doğaldır; içeriğinden, hatta kastından öteye bunların taşınmasını doğru bulmam.
Tek bir gazetecinin kılına dokunulmasını arzu etmediğim gibi gazetelere devletin müdahale etmesini de istemem. Sözcü sayfalarında yer alan bana dönük saldırılara cevap vermeyişimin bir sebebi de budur."