FEHMİ KORU'NUN EVİNDE MEDYA ZİRVESİ! KİMLER KATILDI, NELER KONUŞULDU?

Yeni Şafak gazeteyi genel yayın danışmanı ve köşe yazarı Fehmi Koru'nun Beykoz'daki evinde davet vardı.

Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Danışmanı Fehmi Koru'nun Beykoz'daki evinde verdiği davette anakonu, Fethullah Gülen'in Mavi Marmara gemisi için İsrail'den izin alınmasının daha doğru olacağı yolundaki açıklaması oldu.

Taraf gazetesi yazarı Rasim Ozan Kütahyalı "AK Parti ve Fethullah Gülen meselesi" başlığıyla yayımlanan yazısında Koru'nun evindeki davette konuşulanları aktardı. Kütahyalı'nın yazısı şöyle:

AK Parti-Fethullah Gülen meselesi

Pazar gecesi Fehmi-Nebahat Koru çiftinin Beykoz’daki evinde bir davet vardı... İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve yakın ekibi, Sabah Gazetesi Başyazarı Mehmet Barlas ve eşi yazar Canan Barlas, Çalık Medya Grup CEO’su Serhat Albayrak ve yardımcısı Haluk Çimen, Star ve Yeni Şafak’ın Genel Yayın Yönetmenleri Mustafa Karaalioğlu ve Yusuf Ziya Cömert, yazarlar Ahmet Kekeç, Hasan Bülent Kahraman, Salih Tuna, Fuat Keyman, Derya Sazak, Elif Çakır, Mehmet Şeker, Mehmet Kamış, televizyoncular Gürkan Zengin, Erhan Çelik ve birçok seçkin davetli de ordaydı...

Haliyle o gün en çok konuşulan konu Fethullah Gülen’in açıklamalarıydı... Hem İçişleri Bakanı hem de medya dünyasında önemli pozisyonlarda olan isimlerle bu meseleyi konuştum, kimi zaman özel olarak teke tek konuştuk, kimi zaman da genel ve herkesin duyacağı şekilde yorumlar yapıldı...

Öncelikle kendi adıma şunu söylemeliyim... Wall Street Journal haberi birebir okunduğunda orada Fethullah Gülen tarafından yapılmış olarak takdim edilen açıklamaları doğru kabul edeceksek, o açıklamalar yanlıştır. Fethullah Gülen yanlış konuşmuştur, ılımlılık ve sağduyu mesajı böyle verilmez. Ben WSJ haberinde ifade edilen cümleleri isabetli bulmuyorum, üstelik İHH İsrail’den izin almak, İsrail’le uzlaşarak Gazze’ye ulaşmak için sonuna kadar başvurmuş bir kurum. Bütün yollar tükendikten sonra İHH bu yolculuğa çıkmıştır. Orada İsrail’in egemenliğine bir meydan okuma, bir meşru otoriteye başkaldırma da yoktur. Uluslararası karasuları İsrail’in otoritesi altında değil. Esas meşru otoriteye, uluslararası hukuka başkaldıran İsrail’dir. Fakat elbette İHH İsrail hukuksuzluğuna başkaldırmıştır ve iyi ki de öyle yapmıştır. Vicdan, adalet ve hakkaniyet adına çok doğru bir iş yapmıştır. Bana göre Fethullah Gülen’in de bu girişimi ve hareketi desteklemesi gerekiyor...

Fakat öte yandan Gülen’e yakın isimler WSJ’nin haberi çarpıtarak verdiğini söylüyorlar, 25 soruluk bir röportajın provokatif amaçla cımbızlandığını belirtiyorlar. Gülen’in yaklaşımının sunulduğu gibi olmadığını söyleyerek, WSJ’de yazanları tevil yoluna gidiyorlar. WSJ dış politikada külliyen İsrail yandaşı bir gazete. Bu konuda her türlü küstahlığı, çarpıtmayı ve kışkırtmayı yapabilecek tıynete sahip bir gazete. Belki bu konuda Fethullah Gülen daha net dille başka bir yayın organına yazılı açıklama yapabilir...

Gülen’in ve hareketinin yayın organlarının bu kanlı baskın sonrası diplomatik ilişkileri bitirmeden, savaş tamtamları çalmadan ama İsrail devlet terörüne de net tavır konarak akıllı ve ılımlı bir yolda gidilmesi yönündeki kanaati isabetlidir bence de. Zaten AK Parti hükümetinin tavrı da bu yöndedir. Gülen hareketinin sivil alanda, AK Parti’nin siyasi alanda “Dünya sisteminden kopmadan kendi idealleri doğrultusunda davranmak” tavrı birebir örtüşüyor. Bence de hem Türkiye’deki dindarlar açısından, hem İslam dünyasındaki sivil ve siyasi hareketler açısından da doğru tavır budur. Fethullah Gülen ve Tayyip Erdoğan İslam dünyasının geleceği, huzuru, özgürlüğü ve refahı açısından da en doğru rol-model olan iki insandır... Ülkemiz de kritik bir süreçten geçiyor, kimileri bu süreçte Gülen hareketi ve AK Parti arasında bir nifak oluşturabilmeyi dört gözle bekliyor. İsrail derin yapılanması da, Ergenekon yapılanması da bunu istiyor... Türkiye’deki vicdan ittifakı cephesinin bu oyunlara gelmemesi gerekiyor...

Fehmi Koru’nun evindeki hava da bu yöndeydi... Bir yandan yazılmamak kaydıyla olan özel konuşmalarda birçok isim Gülen’e karşı burukluğunu belirtiyordu, bir kısmı şaşırmıştı. Burukluğunu ve sitemlerini anlatanların bir kısmı Gülen’den çok içten biçimde “Hocaefendi” diye bahsetmeye devam ediyordu, çünkü Gülen’le manevi gönül bağları vardı. Öte yandan kimi isimler Gülen’i eleştirmeye çekindiklerini de ifade ettiler... “Eskiden böyle değildi, Gülen’e dair daha rahat yazılıyordu, şimdi herkes söyleyeceğini yutuyor” dedi bir davetli, “Gülen’in geçmişte de buna benzer çıkışları oldu” diyerek birkaç örnek verdi... Buradaki “çekinti” Türkiye’nin çıkarını düşünerek olan bir çekinti de değil, bildiğiniz korkuya benzer “Acaba başıma bir şey gelir mi?” duygusuyla karışık bir çekintiydi bu... İslami kesim içinde bile Fethullah Gülen ve hareketine dair bu hisler yükselmeye başladıysa durum iyi değil demektir. Gülen’e dair ulusalcılar tarafından uydurulmuş şehir efsanelerinden İslami kesimde de kimilerinin fazla etkilendiğini düşünüyorum. Bu hisler bana göre paranoyakça... Bu hissiyattan ne Fethullah Gülen ne de gönüllüler hareketi memnun olur, olabilir. Buna eminim... Sevgi ve hoşgörü merkezli bir hareket, kendine çok yakın ideallere sahip kimi insanlar tarafından bile çekinti ve korkuyla anılıyorsa, burada durup düşünmek gerekir... Bugün bir yandan Ergenekon’un tezgâhlarına karşı vicdan ittifakı olarak hareket edilmeye devam edilmeli ama bir yandan da bu vicdan ittifakı ilkesi gözetilerek dileyen dilediği eleştirel manşeti atabilmeli, yazıyı yazabilmeli... Öbür türlü karnından konuşmalar, içinden geçeni saklamalar artıyor, bu gelecek için de olumlu bir şey değil...