FEHMİ KORU HÜRRİYET GAZETESİ'NE GENEL YAYIN YÖNETMENİ OLABİLİR Mİ?.. İŞTE ERTUĞRUL ÖZKÖK'ÜN CEVABI!..

Ayşenur Arslan, canlı yayında bu soruyu Ertuğrul Özkök'e sordu

Ayşenur Arslan'ın hazırlayıp sunduğu "Medya Mahallesi"ne bugün Hürriyet Gazetesi'nin yazı işleri konuk oldu.


Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, Yayın Koordinatörü Fikret Ercan, Yazı İşleri müdürü Tufan Türenç ve yazı işlerinin diğer kahramanları ile medyadaki son gelişmelerin ve bu gelişmelere Hürriyet Gazetesi'nin verdiği reflekslerin konuşulduğu programda Ertuğrul Özkök "basın özgürlüğü" konusunda çok önemli açıklamalar yaptı.


İşte Ayşenur Arslan'ın da katılımı ile Hürriyet'in yazı işleri toplantısında konuşulanlar...


Ertuğrul Özkök: Bu gazete bir anlamda Türk demokrasisi ve Türk siyasetinin pusulası oluyor. Ve bu gazete, yapılan gazete olmaktan çıkıp bir şeylerin atfedildiği gazete oluyor. Yani Hürriyet'te çalışmak öyle sanıldığı kadar kolay değil.


İkincisi biraz önce "gizli" dedin burada konuşulanlarla ilgili. Aslında Hürriyet Türk basının en şeffaf gazetesi çünkü biz biraz gevezeyiz. Ya ben yazıyorum ya bir başka arkadaş yazıyor ya da medya sitelerinde yalan yanlış yazılıyor. Yalan yanlış yazılmasın diye biz kendimiz yazıyoruz genellikle.


Bu gazeteyi yapan insanlar bu masanın etrafındaki insanlar... Bir kere bu insanların sanıldığı gibi ortak bir dünya görüşü yok. Bir kere coğrafi olarak geldiği yerlere bakarsanız... Türkiye'nin her yerinden insan var.. Bu gezetede sanıldığının aksine marjinal uçları bir yana bırakırsanız hepsi burada var.


Kediseverleri çok olan, köpekseverleri çok olan. Köpeklerle yatan yazarları çok olan. Aynı zamanda Erdoğan'ın yaptığı iyi şeylere "İyi yaptı" demnekten hiç gocunmayan..


ÖZKÖK: HILLARY CLINTON'UN TARZINI ÇOK BEĞENDİM


Hillary Clinton'un yaptığı konuşmayı çok dikkatle izledim. Mehmet Ali Birand'la yaptığı röportajı... Çok hoşuma gitti benim. Bir kez tarzı hoşuma gitti. Hoşgörülü tarzı, en kritik soruyu bile, bağırmadan, çağırmadan parmağını o Türklere özgü şekilde sallamadan konuştu. Ne dedi? "Valla gazetecilerin yazdıkları bazen benim de hoşuma gitmiyor" dedi. Neler yazdılar! Kocasının özel hayatını yazdılar...


Fikret Ercan: "Karga gibi gülüyor" dediler. Fiziki özelliklerini bile yazdılar...


Ertuğrul Özkök: Şimdi ailesi için yazılanlar, burada Başbakan'ın ailesi için yazılanlardan yüz katı fazla. Özel yaşamına bile girdiler ailesinin. "Siyasetçiler hoşlanmaz gazetecilerden" diyor. "Bir tansiyon bir gerginlik vardır" dedi gazeteciler ve siyasetçiler arasında. "Ama bu gerginlik normaldir doğaldır ve aynı zamanda gereklidir" dedi.


Ayşenur Arslan: "Ve biz bununla yaşamalıyız" dedi.


Fikret Ercan: "Tahammül etmeliyiz" dedi.


Ertuğrul Özkök: Yani ben de Başbakan'ın Tayyip Erdoğan'ın çıkıp orada böyle hançeresini... Böyle bağıra bağıra konuşmasından fevkalade rahatsızım ama ne yapayım Başbakanım, halkın seçtiği bir Başbakan, ülkenin Başbakanı. Onun tarzı o, belki de siyasetçi olarak hoşuna gidiyor. Ama biz birbirimizi sevmek zorundan da değiliz yapmamız gereken bir şey var: Sadece birbirimize katlanmak zorundayız.


Şu var, yanlış bir şey yapıldığı zaman siyasilerin elbette bizi en insafsız şekilde eleştirebilme hakları da var. Ama yanlışı düzeltmenin yolu yine özgür basındır.


Sonra Türkiye'de yeni bir moda başladı şimdi. Efendim değişim varmış bazı gazeteler bu değişime direniyorlarmış. Değişimi kendileri tayin ediyorlar. Değişmin ne olduğunu...


Değişim iyi tarafa da olabilir kötü tarafa da olabilir. İtalya ve Almanya'da değişim oldu 1940'lı yıllarda faşizme doğru gittiler, o da değişimdi. Demokratik bir ülkede değişimi tarif etme tekeli kimsede değildir.


Şimdi diyelim ki iyi tarafa doğru bir değişim var. Ama burası özgür bir ülkeyse o değişimi beğenmeyen insanlar da olabilir. Bu başlığı biz attık "Erdoğan Başbakan", ben 2002 seçimi öncesi gittim, AKP genel merkezini gezdim ve "Burada modern bir yapılanma var, burada enteresan şeyler oluyor" diye yazdım.


Beni İstanbul burjuvası eleştirdi o zaman. Cumhuriyet Mitingleri'nde Hürriyet Gazetesi'ni salladılar. Bu size karşı 2 milyon kişi yürüyor diye. Ama bu böyle, böyle olacak işte, bütün bu "melanet" dediğiniz şeyi yapan insanlar burada". Bu insanların hiçbirisinin kafasında öyle şeytanlarınki gibi boynuzlar yok. Bu insanlar Türk halkının her tarafından gelme insanlar. Gelir düzeyi olarak bir tane babası milyoner olan babası saraydan gelmiş insan yok bu insanların içerisinde. Ben İzmir'in kahramanlar varoşundan geldim.


Ayşenur Arslan: Bu masada bu arkadaşların söz hakkı ne kadardır? Yani demokrasi ne kadar işliyor?


Ertuğrul Özkök: Haftanın yedi günü atılan manşetlerin en az 3-4 tenesi benim istediğim manşet olmuyor.


Fikret Ercan: Evet, kesinlikle. Ertuğrul Bey çok ısrar eder "Şunu yapalım, şu manşet olsun" diye. Herkes karşı çıkar ve ikna ederiz. İkna edince, "Tamam çaresiz kaldım siz haklısınız, onu yapmayalım" der. Herkesin bir oyu vardır.

"ORTAK PAYDA VİCDAN"


Ertuğrul Özkök: İki, üç insandan fazla kişi itiraz ediyorsa bir manşete, mutlaka onun üzerinde çok düşünmek lazım. Ama bazı günler var riski alırsınız. Size şuınu söyleyeyim, gazeteler giderek içlerinden gelen manşeti atmakta zorlanır hale geldiler. Çünkü öyle bir siyasi baskı, idari baskı oluşturulmaya başlandı ki, bu bir gerçek, bunu da itiraf etmekten çekinmiyorum. Her istediğimiz manşeti eskisi kadar kolaylıkla atamıyoruz. Bu Türk demokrasisi açısından iyi bir şey midir? Kötü bir şey midir?


Ama size söyleyeceğim şu; Hürriyet Gazetesi hükümetin yakınında duran, değişimi temsil ettiğini iddia eden o gazetelerin çoğundan çok daha demokrat bir şekilde yönetilmektedir ve çok daha demokrat bir biçimde kararlarını almaktadır.


Ertuğrul Özkök: Bu gazete yapılırken emin olun çok fazla ve bazen gereğinden fazla vicdan masaya yatırılıyor. Vicdan.. Vicdanlarımız...


Ayşenur Arslan: "Ortak payda bu" diyorsunuz..


Ertuğrul Özkök: Evet, hepimizin bir vicdanı var. Ya duralım, vicdanlı davranalım duygusu var. Geçenlerde hatta bakın belki de en radikali benim, arkadaşlara bir şaka yaptım burada, o kadar itiraz ettiler ki söylediğim şeye, "Ya" dedim, "Gideceğim küçük bir gazeteye yayın yönetmeni olacağım. İstediğimi daha rahat yapacağım" dedim.

FEHMİ KORU HÜRRİYET'E GENEL YAYIN YÖNETMENİ OLURSA...


Ayşenur Arslan: Medya mahallesine duyurulur efendim. Peki yerinize Fehmi Koru gelebilir mi? Öyle bir durum var mı?


Ertuğrul Özkök: Onu tabii bana sormayacaksınız, Aydın Bey'e soracaksınız.. Ben muhatabı değilim o sorunun. Niye gelmesin gelir elbette. Eğer kendi mahallesindeki o dar bakış açısını bırakıbilecek bir duygu şeyi varsa...


Fehmi sonunda zeki bir gazetecidir. Komplo teorileri biraz fazla gelişmiş bir arkadaşımızdır ama.. Gelebilir... Zaten keşke öyle bir noktaya gitsek, Fehmi Koru Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olsa, ben de gidip Zaman'ın ya da Yeni Şafak'ın Genel Yayın Yönetmeni olabilsem. Bu noktaya gelebilsek zaten birçok konuyu halletmiş oluruz.

Ayşenur Arslan: Arkadaşlarınız gülüyorlar... Bu fantazi düzeyinde..


Ertuğrul Özkök: Fantazi değil, çok gerçek konuşuyorum ben, "keşke olsa" diyorum... Böyle bir medya anlayışına gelsek.


Ayşenur Arslan: Başbakan'ın "Şu gazeteciyi, şu yazarı istemem" gibi bir tavrının yaşanmış bir örneği var mı?


Ertuğrul Özkök: Rahmi Turan bir zamanlar uzaklaştırıldı Günaydın'ın başından benim hatırladığım kadarıyla.


Ayşenur Arslan: Hürriyet'ten bahsediyorum, son dönemden bahsediyorum.


Ertuğrul Özkök: Hürriyet Gazetesi'nde böyle bir şey olmaz. Ben Aydın Bey'i tanıyorum. Hürriyet Gazetesi'nde değişim doğal yollarla olur, patron istediği zaman olur. Güçlü bir patronu vardır ve bu patron benim gözümün önünde hem 28 Şubat'ta askerlere direndi. Aynı günlerde Tansu Çiller'e karşı direndi.


Benim gözümün önünde gazetenin sahibine, "Uğur Dündar ve Emin Çölaşan'ı işten atarsanız", hatta atın demedi, "Onları durdurun" dediler. Ayağa kalktı (Aydın Doğan); "Bu konuşma aramızda geçmiş olmasın" dedi. O zaman onu bize getiren kişiye.


Aynı patron 28 Şubat'ta hükümetin devrildiği sabah bana telefon etti. Yavuz Gökmen de gidecek diye bakıyordu herkes. "Senden dedi yayın yönetmeni olarak bir şey istiyorum. Yavuz Gökmen'in sakın başına bir şey gelmesine izin vermeyeceksin. Bir de o çocuğa az para veriyorsun maaşını artıracaksın" dedi.


Aydın Bey bu.. Başka gazetelerde gazetecilerin nasıl bir günde atıldığını biliyorum. Sadece merkez medyada değil diğerlerinde de..