Fatih Altaylı Ahmet Hakan'ı yerden yere vurdu: Dur demek az gelir, ancak "çüşşş" denir!
Habertürk yazarı Fatih Altaylı, Ahmet Hakan'ın Abdülmecid Efendi Köşkü’ndeki tartışmalı sergi için yorumlarına sert çıktı.
Abdülmecid Efendi Köşkü’ndeki heykel sergisi tartışma yaratmış Ahmet Hakan da konuyla ilgili "“Sevimsiz, irite edici, rahatsız edici, kusturucu, anlamsız, bağlamsız, amaçsız”, “Bir gazete köşesinde yayınlanmayacak kadar berbat” demişti.
Bugün Ahmet Hakan'ın o yorumlarına Fatih Altaylı'dan cevap geldi. Altaylı Ahmet Hakan'ı " Nişantaşı’na taşınınca “rafine”, üç beş aydınla tanışınca “entel”,patronla tavla oynayınca “zengin” olduğunu zanneden biri" sözleriyle topa tuttu.
İŞTE FATİH ALTAYLI'NIN O YAZISI
BUNDAN 5 yıl kadar önce Habertürk Gazetesi’nde “Ron Mueck” başlıklı bir yazım yayınlandı.
“Habertürk’ün Taksim’deki merkez binasını inşa ederken, bir yandan da bu güzel binaya yakışır bir sanat eserini binanın önüne veya girişine koymak üzere arayış içindeydik. Benim ilk aklıma gelen Ron Mueck olmuştu.
Tanır mısınız bilmem ama bizim hiperrealist ressamımız Taner Ceylan ne ise Ron Mueck de onun heykeldeki karşılığıdır. İnanılmaz derecede realist ama boyut olarak sürreal heykelleri vardır. Ve bu heykeller beni her zaman çok etkilemiştir.
Aslına bakarsanız Ron Mueck bir heykeltıraş falan da değil. Adam bizim meslektaş. Yani yarı meslektaş. Asıl işi televizyonculuk. Avustralyalı sanatçının hayattaki ilk işi televizyonda sanat yönetmenliği ve bir çocuk programında yer alan kuklaları yapmak. Ancak bu arada ‘amatör’ olarak, bir yandan da farklı materyalleri kullanarak heykel yapmaya başlıyor ve heykelleriyle devrim yaratıyor. Yeteneğini fark edince ilk işi Londra’ya taşınmak oluyor ve ardından yıldızı parlıyor.
Pek çok kişisel sergi, dünyanın en önemli özel koleksiyonlarında yer alan eserler ve müzelere giren heykellerle bugün en aranan ve kolay kolay ulaşılamayan heykeltıraşlardan biri haline geliyor.”
Bu eski yazımı niye koydum biliyor musunuz?
Çünkü, bir grup hastalıklı ruhun saldırısına uğrayan Abdülmecid Efendi Köşkü’nde sergilenen eserler arasında, Ron Mueck’in de bir heykeli vardı.
Ömer Koç koleksiyonunda gıpta ettiğim eserlerden biri olan bu heykel de saldırıya uğrayan eserler arasında.
Ve Nişantaşı’na taşınınca “rafine”, üç beş aydınla tanışınca “entel”, patronla tavla oynayınca “zengin” olduğunu zanneden biri, Abdülmecid Köşkü’nde sergilenen eserler için “Üryanlığın yalın ve müstekreh vurgusu”, “Sevimsiz, irite edici, rahatsız edici, kusturucu, anlamsız, bağlamsız, amaçsız”, “Bir gazete köşesinde yayınlanmayacak kadar berbat” diye yazma “HADSİZLİĞİNİ” gösterdi.
Bu kafanın, “Tükürürüm böyle sanatın” içine diyen kafadan hiçbir farkı yoktur.
Cehaletin, sonradan bile görememişliğin, ezikliğin ve hadsiz ukalalığın “köşe kapmış” halidir.
Bilmediğin, anlamadığın konuda ahkâm kesmenin dayanılmaz zavallılığıdır.
Böyle bir sergi, anlamasanız bile susmanızı, biraz anlıyorsanız “Bu ülkede bunlar da var” diye teşekkür etmenizi gerektirir.
Ötesini yapanın bir eşini bulup çifte koşmak gerekir.
Bu denli “kendini bilmezliğe” “Dur” demek az gelir.
Ancak “Çüşşş” denebilir.
Bugün Ahmet Hakan'ın o yorumlarına Fatih Altaylı'dan cevap geldi. Altaylı Ahmet Hakan'ı " Nişantaşı’na taşınınca “rafine”, üç beş aydınla tanışınca “entel”,patronla tavla oynayınca “zengin” olduğunu zanneden biri" sözleriyle topa tuttu.
İŞTE FATİH ALTAYLI'NIN O YAZISI
BUNDAN 5 yıl kadar önce Habertürk Gazetesi’nde “Ron Mueck” başlıklı bir yazım yayınlandı.
“Habertürk’ün Taksim’deki merkez binasını inşa ederken, bir yandan da bu güzel binaya yakışır bir sanat eserini binanın önüne veya girişine koymak üzere arayış içindeydik. Benim ilk aklıma gelen Ron Mueck olmuştu.
Tanır mısınız bilmem ama bizim hiperrealist ressamımız Taner Ceylan ne ise Ron Mueck de onun heykeldeki karşılığıdır. İnanılmaz derecede realist ama boyut olarak sürreal heykelleri vardır. Ve bu heykeller beni her zaman çok etkilemiştir.
Aslına bakarsanız Ron Mueck bir heykeltıraş falan da değil. Adam bizim meslektaş. Yani yarı meslektaş. Asıl işi televizyonculuk. Avustralyalı sanatçının hayattaki ilk işi televizyonda sanat yönetmenliği ve bir çocuk programında yer alan kuklaları yapmak. Ancak bu arada ‘amatör’ olarak, bir yandan da farklı materyalleri kullanarak heykel yapmaya başlıyor ve heykelleriyle devrim yaratıyor. Yeteneğini fark edince ilk işi Londra’ya taşınmak oluyor ve ardından yıldızı parlıyor.
Pek çok kişisel sergi, dünyanın en önemli özel koleksiyonlarında yer alan eserler ve müzelere giren heykellerle bugün en aranan ve kolay kolay ulaşılamayan heykeltıraşlardan biri haline geliyor.”
Bu eski yazımı niye koydum biliyor musunuz?
Çünkü, bir grup hastalıklı ruhun saldırısına uğrayan Abdülmecid Efendi Köşkü’nde sergilenen eserler arasında, Ron Mueck’in de bir heykeli vardı.
Ömer Koç koleksiyonunda gıpta ettiğim eserlerden biri olan bu heykel de saldırıya uğrayan eserler arasında.
Ve Nişantaşı’na taşınınca “rafine”, üç beş aydınla tanışınca “entel”, patronla tavla oynayınca “zengin” olduğunu zanneden biri, Abdülmecid Köşkü’nde sergilenen eserler için “Üryanlığın yalın ve müstekreh vurgusu”, “Sevimsiz, irite edici, rahatsız edici, kusturucu, anlamsız, bağlamsız, amaçsız”, “Bir gazete köşesinde yayınlanmayacak kadar berbat” diye yazma “HADSİZLİĞİNİ” gösterdi.
Bu kafanın, “Tükürürüm böyle sanatın” içine diyen kafadan hiçbir farkı yoktur.
Cehaletin, sonradan bile görememişliğin, ezikliğin ve hadsiz ukalalığın “köşe kapmış” halidir.
Bilmediğin, anlamadığın konuda ahkâm kesmenin dayanılmaz zavallılığıdır.
Böyle bir sergi, anlamasanız bile susmanızı, biraz anlıyorsanız “Bu ülkede bunlar da var” diye teşekkür etmenizi gerektirir.
Ötesini yapanın bir eşini bulup çifte koşmak gerekir.
Bu denli “kendini bilmezliğe” “Dur” demek az gelir.
Ancak “Çüşşş” denebilir.