Faruk Bildirici'den gazetecilik tepkisi: Haber yürütmeyi, yazı çalmayı, gazetecilik olarak görmemeli!
Faruk Bildirici, Hürriyet'ten Deniz Zeyrek'e kitap hakkında açıklamalarda bulundu
Hürriyet Okur Temsilcisi Faruk Bildirici, sekiz yıl boyunca ele aldığı gazetecilik etiğiyle ilgili konuları, ‘Günahlarımızda Yıkandık’ isimli kitapta topladı. Bu konuda kimi zaman okuyucudan gelen şikâyet ve uyarılarla, kimi zaman doğrudan harekete geçerek yazdığı 500’e yakın yazının çok geniş özeti niteliğindeki kitap, hem gazetecilik öğrencileri hem aktif gazeteciler için ders niteliğinde.
Bildirici, Hürriyet'ten Deniz Zeyrek'e kitap hakkında açıklamalarda bulundu. Haber siteleri hakkında da konuşan Bildirici, "Türkiye’de dijital mecrada, anlık haberden fazla tıklanma kaygısı her şeyin önüne geçiyor. Fakat ciddi bir eksikleri var; içerik üretmiyorlar. İçerik üretmek yerine yaymayı gazetecilik faaliyeti olarak sürdürüyorlar" dedi.
Zeyrek'in sorularına Bildirici'nin verdiği yanıtlar şöyle:
* Kendini tam olarak nereye konumlandırıyorsun? Okurların Hürriyet’teki temsilcisi misin? Meslektaşlarını okurlara karşı savunuyor musun? Hangi tarafa daha yakınsın?
- Tam arada bir yerde olduğumu düşünüyorum. Yani okurlardan bir şey geldiğinde okurlara karşı yazıişlerini, yazıişlerine karşı okurları temsil ediyorum diye düşünüyorum. Yani tam arada köprü görevi görüyorum. Her iki tarafı da dinleyip ondan sonra kenara çekilip bütün verileri değerlendirdikten, bütün verileri inceledikten sonra adil bir sonuca varmaya çalışıyorum. İki tarafı da dinleme yöntemi ve gazete yönetiminden bağımsız çalışmam, önüme gelen sorunlara daha objektif bakabilmemi sağlıyor. Adil olmaya, kimseyi kırıp dökmemeye çalışıyorum. Hangi tarafı haklı bulursam bulayım, öbür tarafın da gerekçelerimi anlamasını önemsiyorum.
* Gelen uyarılara ve şikâyetlere bakarak, okurların bir kısmında ‘okur affetmez’ dedirtecek bir medya okuryazarlığı olduğunu düşünüyor musun?
- Kesinlikle, okur affetmiyor. Bize okulda şunu öğretmişlerdi: Haberleri öyle yazacaksınız ki, o işin uzmanı olan profesör dudak bükmeyecek ama sokaktaki en az eğitimli insan da rahatlıkla anlayabilecek. Yani ‘toplumdaki her kesime hitap edeceksiniz’ dediler. Dijital çağda biz bilgiye ne kadar kolay ulaşabiliyorsak onlar da öyle kolay ulaşabiliyorlar. Yaptığımız bir yanlışı onlar da anında kontrol edebiliyor. Öyle okurlar var ki satır satır okuyor. O okurlar içerisinde bizim yazdığımız haberin ilgilisi, uzmanı, profesörü de var. Öyle şeyler gördüm ki, bizim gazeteci olarak asla fark edemeyeceğimiz hataları fark eden okurlar var. Şunu da eklemek lazım: Hürriyet, okurlarının aidiyet duygusu yüksek gazetelerden birisi. Dolayısıyla bir hata olduğunda asla affetmek istemiyorlar ve hemen söylüyorlar. Öyle sadece imla hataları değil, içerikle ilgili çok ciddi eleştiriler de geliyor.
- Mesafe aldığımız yerler, konular oldu ama anlaşamadığımız konular da oldu. Ombudsman olarak zaten köşe yazılarına düşünce özgürlüğü ve ifade özgürlüğü kapsamında baktığım için içerikle ilgili şeylere asla karışmıyorum. Maddi hata olduğunda ya da şiddet övgüsü, ayrımcılık ya da temel gazetecilik ilkeleriyle ilgili problem olduğunda müdahale ediyorum. Ancak mesela hanut gazeteciliği, şirket davetleri, onların yazım biçimi konusunda şunu kabul edelim: Gazeteciler egoları yüksek insanlar. Ben, sen, o, hepimiz böyleyiz. Birileri bizi eleştirdiğinde ‘Bir dakika ya, bu haklı mı’ sorusunu her zaman sormayabiliyoruz. Zaman içerisinde bir şekilde değerlendirdiklerini de görüyorum. Örneğin Instagram’da ürün yerleştirmeler konusunda yazdım ve ondan sonra bir tartışma çıktı, bir farkındalık oluştu. Dikkat ediyorum, birçok arkadaş buna daha fazla özen gösteriyor. Biz burada devrim yapmıyoruz. Sonuçta yani bir yanlışı tartışıyoruz. Bu tür yanlışlar ya da etik sorunlar bir anda düzelmez, mümkün değil.
Kitapta dikkat çektiğin 5N1K (bir haberde cevabı verilmesi gereken ne, nerede, nasıl, ne zaman, neden ve kim sorularını temsil eden gazetecilik terimi) gibi detayların şu anda gazetecilerin pek kaygılanmadığı meseleler olduğu görülüyor. Yeni nesil, gazeteciliği bu kuralları umursamadan biraz farklı öğreniyor. Kimseyi rahatsız etmeden gazetecilik yapma çabası içinde. Bu, mesleğimiz açısından tehlike değil mi?
- Maalesef genel olarak bakıldığında o kuralların çoğu işlemiyor. Bugün beş temel gazeteyi alsak, baştan sona birinci sayfa haberlerini incelesek 5N1K açısından birçoğunda verilerin eksik olduğunu görürüz. Gazetecilik yapma biçimimizde, güç odaklarıyla ilişkilerimizle ilgili bir problemimiz var. İrdelemek, soruşturmak ve varsa perde arkasında sorun, ortaya çıkarmak değil de güç odaklarını mutlu etmek üzerine kurulu bir habercilik anlayışı dönüyor. Bundan kurtulmak gerekiyor tabii... Yolu da herhalde bir yerde biz deneyimli gazetecilerin yeni kuşaklara deneyimi aktarması.
- ‘Haber değeri’ dediğimiz şey temelde kamu yararı. Böyle baktığında da biz gazetecilerin her zaman çoğunluğun, sessizlerin, ezilenlerin ve mağdurların sesi olmamız gerekiyor. Bu ne anlama gelir? Her zaman skandalları ortaya çıkarmak, olayın perde arkasını araştırıp görmek, kitlelerin sorunlarını dile getirmek anlamına gelir. Gazetecilik nerden bakarsan bak bir insan mesleği. Yapmamız gereken temel şey de her zaman insanı ölçü almak, insanın yararını düşünmek. Bu kaygıyı duyduğumuz zaman zaten bir- çok sorunu aşarız.
* Başlıkta “Yıkandık” demişsin. Peki arındık mı?
- Ben arınabileceğimize inanıyorum. Yeter ki samimi olalım, arınma çabası içerisinde olalım. Ama şunun da farkındayım; mükemmel bir dünyada yaşamıyoruz. Türkiye’de medyanın günahlarından arınması sadece medyaya bağlı değil. Yani Türkiye’nin demokrasi, düşünce ve ifade özgürlüğü sorunlarından kurtulması, siyasi iktidarın medyayı belirleme kaygılarından uzak durması, bizim örgütlenme sorunlarımızı aşmamız ve gazeteciler olarak da etik ilkeleri hakikaten mesele haline getirmemiz gerekiyor. O zaman arınabiliriz. Elbette arınacağız. Bugün olmazsa yarın olacak, ben inanıyorum. Çünkü insanların haber alma ihtiyacı hiçbir zaman bitmeyecek. Haber alma ihtiyacı bitmediği zaman da gazetecilik bitmeyecek. Belki bu arınmış gazeteciliği, daha iyi gazeteciliği biz yapamayabiliriz. Ama eninde sonunda yapılacak. Yani dünyanın başka yerlerinde yapılıyorsa, bizde niye yapılmasın? Ama dediğim gibi bu temel sorunları aşmadan, kendi kendimize “Ben çok iyi gazetecilik yapacağım, yaparım, bataklıkta gül yetiştiririm” diyerek olmaz. Bataklıkta gül yetişmez.
* Kitapta dikkat çekilen, kontrolsüzlük, kuralsızlık sorunlarının yeni mecrası olarak internet gazeteciliği...
- Türkiye’de dijital mecrada, anlık haberden fazla tıklanma kaygısı her şeyin önüne geçiyor. Fakat ciddi bir eksikleri var; içerik üretmiyorlar. İçerik üretmek yerine yaymayı gazetecilik faaliyeti olarak sürdürüyorlar. Bundan vazgeçmeleri gerekecek, çünkü yeni medya dijital alanda temsil ediliyor. O zaman da konvansiyonel medyanın değerlerini kabul etmek zorunda kalacaklar. İçerik üretmeyi temel işlerinden biri olarak görmeye başlayacaklar. Oradan buradan haber yürütmeyi, yazı çalmayı, gazetecilik olarak görmemeleri gerek. Gerçekten içerik üretmeye başladıkları zaman, 5N1K onlar için de kural haline gelecek. Şu anda mesela “Biz koyarız, hata olursa düzeltiriz” diye bakıyorlar. Bir haber beş dakika yayında kalıyor, sonra düzeltiliyor ama o beş dakika öyle bir hasar veriyor ki...
* Masumiyet ilkesi ya da özel yaşamın ihlali meselesinde unutulma hakkının yeterince kullanılabildiğini söyleyebilir miyiz?
- Türkiye’de yeni yeni konuşuluyor unutulma hakkı. Fakat bu sefer de itiraz eden herkese dair içeriği silmeye başladılar. Yani Rıza Zarrab’ın şirketi Royal Denizcilik’in yedi milyon dolar zarar etmesiyle ilgili haber, unutulma hakkı kapsamına girip silinebiliyor. Oysa o haberde kamu yararı var. Maddi bir hata varsa bunları zaten bizim düzeltmemiz gerek. Haberimizle mağduriyet yaratmışsak yine mahkeme kararına gerek olmadan düzeltmeliyiz. Ya da gerçekten haber değeri kalmamışsa, o haberin orada bulunmasında hiçbir kamu yararı yoksa kaldırmamız gerekir. Ama maalesef çoğu zaman böyle olmuyor. Galiba yakında unutulma hakkı ile ilgili özel masalar, birimler kurmamız gerekecek. Çok istek geliyor çünkü.
Dünyanın başka yerlerinde iyi gazetecilik yapılıyorsa, bizde niye yapılmasın? Ama temel sorunları aşmadan, olmaz. Bataklıkta
gül yetişmez.
- Gazeteci arkadaşların birçoğunun bu tür konuları önemsemediğini ya da hayata böyle bakmadığını düşünüyorum. Ne kadar ilkeleri benimsesek, ne kadar kurallar ortaya koysak bile bir bakıyorsun bir haberden fışkırıyor kafa yapıları.
İkincisi de yakın zamana kadar medyada çalışan kadınların çoğu birçok meseleye yine kadın değil erkek bakış açısıyla baktılar. O düşüncenin egemenliği altına girdiler. Yani kendi kimliklerini, kadınsı bakış açısını ortaya koyamadılar. Yakın zamanda başladı bu eğilim ve o nedenle değişiyor. Bu konuda bayağı bir mesafe alındı. Kadın bakış açısı baskın çıktıkça değişir diye düşünüyorum.
Bildirici, Hürriyet'ten Deniz Zeyrek'e kitap hakkında açıklamalarda bulundu. Haber siteleri hakkında da konuşan Bildirici, "Türkiye’de dijital mecrada, anlık haberden fazla tıklanma kaygısı her şeyin önüne geçiyor. Fakat ciddi bir eksikleri var; içerik üretmiyorlar. İçerik üretmek yerine yaymayı gazetecilik faaliyeti olarak sürdürüyorlar" dedi.
Zeyrek'in sorularına Bildirici'nin verdiği yanıtlar şöyle:
* Kendini tam olarak nereye konumlandırıyorsun? Okurların Hürriyet’teki temsilcisi misin? Meslektaşlarını okurlara karşı savunuyor musun? Hangi tarafa daha yakınsın?
- Tam arada bir yerde olduğumu düşünüyorum. Yani okurlardan bir şey geldiğinde okurlara karşı yazıişlerini, yazıişlerine karşı okurları temsil ediyorum diye düşünüyorum. Yani tam arada köprü görevi görüyorum. Her iki tarafı da dinleyip ondan sonra kenara çekilip bütün verileri değerlendirdikten, bütün verileri inceledikten sonra adil bir sonuca varmaya çalışıyorum. İki tarafı da dinleme yöntemi ve gazete yönetiminden bağımsız çalışmam, önüme gelen sorunlara daha objektif bakabilmemi sağlıyor. Adil olmaya, kimseyi kırıp dökmemeye çalışıyorum. Hangi tarafı haklı bulursam bulayım, öbür tarafın da gerekçelerimi anlamasını önemsiyorum.
* Gelen uyarılara ve şikâyetlere bakarak, okurların bir kısmında ‘okur affetmez’ dedirtecek bir medya okuryazarlığı olduğunu düşünüyor musun?
- Kesinlikle, okur affetmiyor. Bize okulda şunu öğretmişlerdi: Haberleri öyle yazacaksınız ki, o işin uzmanı olan profesör dudak bükmeyecek ama sokaktaki en az eğitimli insan da rahatlıkla anlayabilecek. Yani ‘toplumdaki her kesime hitap edeceksiniz’ dediler. Dijital çağda biz bilgiye ne kadar kolay ulaşabiliyorsak onlar da öyle kolay ulaşabiliyorlar. Yaptığımız bir yanlışı onlar da anında kontrol edebiliyor. Öyle okurlar var ki satır satır okuyor. O okurlar içerisinde bizim yazdığımız haberin ilgilisi, uzmanı, profesörü de var. Öyle şeyler gördüm ki, bizim gazeteci olarak asla fark edemeyeceğimiz hataları fark eden okurlar var. Şunu da eklemek lazım: Hürriyet, okurlarının aidiyet duygusu yüksek gazetelerden birisi. Dolayısıyla bir hata olduğunda asla affetmek istemiyorlar ve hemen söylüyorlar. Öyle sadece imla hataları değil, içerikle ilgili çok ciddi eleştiriler de geliyor.
Gazetecilerin egosu yüksek
* Yazdıkların yüzünden Hürriyet’teki meslektaşlarınla sık sık karşı karşıya geldin. Bir sonuç alabildin mi?- Mesafe aldığımız yerler, konular oldu ama anlaşamadığımız konular da oldu. Ombudsman olarak zaten köşe yazılarına düşünce özgürlüğü ve ifade özgürlüğü kapsamında baktığım için içerikle ilgili şeylere asla karışmıyorum. Maddi hata olduğunda ya da şiddet övgüsü, ayrımcılık ya da temel gazetecilik ilkeleriyle ilgili problem olduğunda müdahale ediyorum. Ancak mesela hanut gazeteciliği, şirket davetleri, onların yazım biçimi konusunda şunu kabul edelim: Gazeteciler egoları yüksek insanlar. Ben, sen, o, hepimiz böyleyiz. Birileri bizi eleştirdiğinde ‘Bir dakika ya, bu haklı mı’ sorusunu her zaman sormayabiliyoruz. Zaman içerisinde bir şekilde değerlendirdiklerini de görüyorum. Örneğin Instagram’da ürün yerleştirmeler konusunda yazdım ve ondan sonra bir tartışma çıktı, bir farkındalık oluştu. Dikkat ediyorum, birçok arkadaş buna daha fazla özen gösteriyor. Biz burada devrim yapmıyoruz. Sonuçta yani bir yanlışı tartışıyoruz. Bu tür yanlışlar ya da etik sorunlar bir anda düzelmez, mümkün değil.
Kitapta dikkat çektiğin 5N1K (bir haberde cevabı verilmesi gereken ne, nerede, nasıl, ne zaman, neden ve kim sorularını temsil eden gazetecilik terimi) gibi detayların şu anda gazetecilerin pek kaygılanmadığı meseleler olduğu görülüyor. Yeni nesil, gazeteciliği bu kuralları umursamadan biraz farklı öğreniyor. Kimseyi rahatsız etmeden gazetecilik yapma çabası içinde. Bu, mesleğimiz açısından tehlike değil mi?
- Maalesef genel olarak bakıldığında o kuralların çoğu işlemiyor. Bugün beş temel gazeteyi alsak, baştan sona birinci sayfa haberlerini incelesek 5N1K açısından birçoğunda verilerin eksik olduğunu görürüz. Gazetecilik yapma biçimimizde, güç odaklarıyla ilişkilerimizle ilgili bir problemimiz var. İrdelemek, soruşturmak ve varsa perde arkasında sorun, ortaya çıkarmak değil de güç odaklarını mutlu etmek üzerine kurulu bir habercilik anlayışı dönüyor. Bundan kurtulmak gerekiyor tabii... Yolu da herhalde bir yerde biz deneyimli gazetecilerin yeni kuşaklara deneyimi aktarması.
Bataklıkta gül yetişmez
* Halkın haber alma hakkı ve kamu yararı penceresinden bakıldığında durum nedir?- ‘Haber değeri’ dediğimiz şey temelde kamu yararı. Böyle baktığında da biz gazetecilerin her zaman çoğunluğun, sessizlerin, ezilenlerin ve mağdurların sesi olmamız gerekiyor. Bu ne anlama gelir? Her zaman skandalları ortaya çıkarmak, olayın perde arkasını araştırıp görmek, kitlelerin sorunlarını dile getirmek anlamına gelir. Gazetecilik nerden bakarsan bak bir insan mesleği. Yapmamız gereken temel şey de her zaman insanı ölçü almak, insanın yararını düşünmek. Bu kaygıyı duyduğumuz zaman zaten bir- çok sorunu aşarız.
* Başlıkta “Yıkandık” demişsin. Peki arındık mı?
- Ben arınabileceğimize inanıyorum. Yeter ki samimi olalım, arınma çabası içerisinde olalım. Ama şunun da farkındayım; mükemmel bir dünyada yaşamıyoruz. Türkiye’de medyanın günahlarından arınması sadece medyaya bağlı değil. Yani Türkiye’nin demokrasi, düşünce ve ifade özgürlüğü sorunlarından kurtulması, siyasi iktidarın medyayı belirleme kaygılarından uzak durması, bizim örgütlenme sorunlarımızı aşmamız ve gazeteciler olarak da etik ilkeleri hakikaten mesele haline getirmemiz gerekiyor. O zaman arınabiliriz. Elbette arınacağız. Bugün olmazsa yarın olacak, ben inanıyorum. Çünkü insanların haber alma ihtiyacı hiçbir zaman bitmeyecek. Haber alma ihtiyacı bitmediği zaman da gazetecilik bitmeyecek. Belki bu arınmış gazeteciliği, daha iyi gazeteciliği biz yapamayabiliriz. Ama eninde sonunda yapılacak. Yani dünyanın başka yerlerinde yapılıyorsa, bizde niye yapılmasın? Ama dediğim gibi bu temel sorunları aşmadan, kendi kendimize “Ben çok iyi gazetecilik yapacağım, yaparım, bataklıkta gül yetiştiririm” diyerek olmaz. Bataklıkta gül yetişmez.
* Kitapta dikkat çekilen, kontrolsüzlük, kuralsızlık sorunlarının yeni mecrası olarak internet gazeteciliği...
- Türkiye’de dijital mecrada, anlık haberden fazla tıklanma kaygısı her şeyin önüne geçiyor. Fakat ciddi bir eksikleri var; içerik üretmiyorlar. İçerik üretmek yerine yaymayı gazetecilik faaliyeti olarak sürdürüyorlar. Bundan vazgeçmeleri gerekecek, çünkü yeni medya dijital alanda temsil ediliyor. O zaman da konvansiyonel medyanın değerlerini kabul etmek zorunda kalacaklar. İçerik üretmeyi temel işlerinden biri olarak görmeye başlayacaklar. Oradan buradan haber yürütmeyi, yazı çalmayı, gazetecilik olarak görmemeleri gerek. Gerçekten içerik üretmeye başladıkları zaman, 5N1K onlar için de kural haline gelecek. Şu anda mesela “Biz koyarız, hata olursa düzeltiriz” diye bakıyorlar. Bir haber beş dakika yayında kalıyor, sonra düzeltiliyor ama o beş dakika öyle bir hasar veriyor ki...
* Masumiyet ilkesi ya da özel yaşamın ihlali meselesinde unutulma hakkının yeterince kullanılabildiğini söyleyebilir miyiz?
- Türkiye’de yeni yeni konuşuluyor unutulma hakkı. Fakat bu sefer de itiraz eden herkese dair içeriği silmeye başladılar. Yani Rıza Zarrab’ın şirketi Royal Denizcilik’in yedi milyon dolar zarar etmesiyle ilgili haber, unutulma hakkı kapsamına girip silinebiliyor. Oysa o haberde kamu yararı var. Maddi bir hata varsa bunları zaten bizim düzeltmemiz gerek. Haberimizle mağduriyet yaratmışsak yine mahkeme kararına gerek olmadan düzeltmeliyiz. Ya da gerçekten haber değeri kalmamışsa, o haberin orada bulunmasında hiçbir kamu yararı yoksa kaldırmamız gerekir. Ama maalesef çoğu zaman böyle olmuyor. Galiba yakında unutulma hakkı ile ilgili özel masalar, birimler kurmamız gerekecek. Çok istek geliyor çünkü.
Dünyanın başka yerlerinde iyi gazetecilik yapılıyorsa, bizde niye yapılmasın? Ama temel sorunları aşmadan, olmaz. Bataklıkta
gül yetişmez.
Kadın bakış açısı haber dilini değiştirecek
Yazıişlerinde kadın çalışan sayısının artmasına karşın hâlâ kadın haberlerinde bile erkek dili hâkim. Bu sorunun kaynağı nedir?- Gazeteci arkadaşların birçoğunun bu tür konuları önemsemediğini ya da hayata böyle bakmadığını düşünüyorum. Ne kadar ilkeleri benimsesek, ne kadar kurallar ortaya koysak bile bir bakıyorsun bir haberden fışkırıyor kafa yapıları.
İkincisi de yakın zamana kadar medyada çalışan kadınların çoğu birçok meseleye yine kadın değil erkek bakış açısıyla baktılar. O düşüncenin egemenliği altına girdiler. Yani kendi kimliklerini, kadınsı bakış açısını ortaya koyamadılar. Yakın zamanda başladı bu eğilim ve o nedenle değişiyor. Bu konuda bayağı bir mesafe alındı. Kadın bakış açısı baskın çıktıkça değişir diye düşünüyorum.