Çoktandır bu yönümü unutmuştum ya da gündelik siyasetin hırgürüne fazla dalmamdan dolayı hasıraltı etmiştim. Fakat anlaşılan eski “komplocu” (!) huyum birdenbire gene depreşti. Elimde yazmaya niyetlendiğim iki konu olmasına rağmen vazgeçip bu konuya yöneldim. Nasıl yönelmeyeyim ki? Alt alta topladığımızda en azından “dikkat çekici” veya “şüpheli” bir durum olduğunu getiriyor insanın aklına. İster istemez “Ne oluyor?” diye sormadan edemiyorsunuz…
Aklıma Üşüşen Sorular!..
Peki ben neden söz ediyorum şimdi? Son dönemde yoğunlaşan orman, fabrika, buğday tarlası yangınları ile silo patlaması olaylarından elbette. Tabii “havalar zaten sıcak, şudur, budur..” denilebilir veya başka izahlarda öne sürülebilir. (Kaza, ihmal, teknik problem, insan hatası, vb) Doğru da olabilir yanlış da. Lakin gene de en azından “tuhaf” bir durum bence. Tabii en doğrusunu devlet ve ilgili organları bilir. Ben sadece aklıma üşüşen sorulara cevap arıyorum. Kesin bir iddiada bulunamam. Benim kuruntularım da olabilir. O açıdan paniğe mahal yok yani!..
Nitekim en son Derince Limanı’nda bulunan Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO)’ne ait silolarda bir “patlama” olmuş ve bazı vatandaşlarımız yaralanmıştır. (Vali Seddar Yavuz, patlamayı “Buğday tozu sıkışması kaynaklı patlama” olarak tarif edecekti) Ondan evvel gene Kocaeli - Kartepe’de bir geri dönüşüm fabrikasında yangın çıkıyor. Evvelinde Bursa-İnegöl’de orman ürünleri fabrikasında başlayan yangın 9 fabrikaya daha sirayet ediyor. Daha yakında Tekirdağ - Çerkezköy’de bir kimya fabrikası alevler içinde kalıyor. Gene Tekirdağ’da bir karton fabrikası yanıyor. Yakın süreçte Antalya - Kepez’de bir tarım ürünleri fabrikasında yangın çıkıyor. Geriye doğru gittiğimizde Esenyurt, Gaziantep, Adana, Kahramanmaraş, vb çeşitli il ve bölgelerde yangınlar gerçekleşiyor.
Buğday Tarlaları Hedefte!..
Daha da ilginç ve asıl soru işaretlerini doğuran durumlar var. Bu kez buğday tarlaları yanıyor. Gene geçtiğimiz ay içinde Tekirdağ - Malkara’da 100 dönümlük tarla yanıyor. Sadece Marmara bölgesinde 1 ayda Edirne, Kırklareli, Tekirdağ’da toplam 1000 dönüm tarla yanıyor. Karabük’te yanan tarla var. (Haziran’da ise Gaziantep’te 15 bin dönüm buğday arazisi yandı) Diğer bölgelerde neler oldu bilmiyorum. Bunlar basına yansıyanlar, yansımayanlarda olabilir. Bütün bunlara artık bir “klasik” hale gelen “orman yangınları” nı da eklediğimizde (En son Bodrum, Çanakkale, Kastamonu, İzmir, Balıkesir, Eskişehir, Muğla’da) şüphe çekici tablo daha bir netleşiyor.
Nitekim CHP Kocaeli Milletvekili Mühip Kanko’da benzer soru ve şüphelere dikkat çekmiş bulunuyor. Kanko, yaptığı açıklamada “Son dönemlerde ülkemizde meydana gelen orman yangınları, fabrika yangınları, buğday tarlalarının yanması, siloların patlaması gibi gıda krizini tetikleyecek olaylar ülke kamuoyunda birçok soru işaretlerini gündeme getirmektedir. Bunların kasıtlı ve organize yapıldığı ile ilgili şüphelerin ve soruların yetkilerce cevaplanması gerek.” demekteydi.
“Gıda krizi” ile mi Terbiye Ediliyoruz?
Şimdi dikkatinizi çekerim, fabrikalar, tarlalar, ormanlar, silolar bir ülkenin ekonomik kaleleridir. Onların başına bir şeyler gelirse ülke zora girer. Onun için küresel çapta savaş yürüten ülkelerin istihbarat servisleri, bunların uykuya yatmış casus ağı ya da onların taşeronu konumundaki terör örgütleri sipariş üzere buralara saldırırlar. Konjonktüre, verilmek istenen mesaja, alınmak istenen sonuca göre bu tarz eylemler gerçekleştirirler. Sabotajlar sıklıkla kullanılan bir “derin savaş” yöntemidir!
Bugünkü konjonktür de özellikle Ukrayna – Rusya savaşından bu yana adeta bir “Tahıl krizi”ne dönüşmüş, Türkiye’nin de rol oynadığı “Tahıl Koridoru” insani nedenlerle açılmış, ancak geçen sürede tek yanlı uygulamadan Rusya pek memnun kalmamış, anlaşmadan vazgeçilmiş, tahıl fiyatları artmış, yeni bir “gıda krizi”nin sinyalleri ortaya çıkmıştı. Bu anlamda tahıl adeta “stratejik madde” (Yulaf, çavdar, arpa ve buğday) muamelesi görmeye başlamıştı. Tahılı olan, tahıl üreten, tahıl depolayan her ülke avantajlıydı. Kalanlar sıkıntıdaydı!..
Ben her zaman bu gibi olaylarda yerel basına daha çok güvenirim ve dikkate alırım. Nitekim Kocaeli Gazetesi internet sitesinde “Patlamada Tahıl Koridoru Şüphesi” başlıklı bir haber dikkatimi çekti. Haberde şunlar belirtiliyordu: “Patlamaya sebep buğdayların, tahıl koridoru kapsamında Ukrayna'dan gelen bir geminin daha önce amonyum nitrat taşıyan bir gemiden indirildiği iddia edildi. Geminin amonyum nitrat taşıdıktan sonra yeterince temizlenmediği, bu sebepten buğdayların içinde patlayıcı bu maddeyi taşıdığı düşünülüyor.”
Kim, neden rahatsız olmuş olabilir?..
Tabii bu durumda benim “Paranoyak zihnim”e (!) ister istemez (Elbet bunlar doğru ise) hemen şu soru akın ediyor: Acaba özellikle böyle bir gemi gönderilmiş ya da amonyum nitrat yani gübre bilerek temizlenmemiş olabilir mi? Yahut zaman ayarlı bir patlayıcı konmuş olabilir mi? Öyle ise bunun Türk limanına indirilmesine ve silosuna depolanmasından kim, neden rahatsız olmuş olabilir? Bu hangi adresin işi veya mesajıdır? Acep bu sefer kimin ayağına bastık? Burada ne kadar tahılın zarar gördüğü bir yerden sonra önemli değildir. Önemli olan “mesaj”ın kendisidir!..
Bu şartlar altında birileri bize hem “Yanlış adımlar atıyorsun”, “Yanlış kişilerle muhatap oluyorsun” mesajı vermek istemiş hem de ülkemizde “gıda krizini tetikleyecek olaylar” yaratmak suretiyle bir tahıl yokluğu yaratmak istemiş olabilirler mi? Tabii başka yanlar yahut hesap edemediğimiz amaçlarda olabilir. “Tesadüf” le açıklanamaz. Öyle veya böyle bunlar “anlamlı rastlantılar” kategorisindedir!
Putin’in Gelişiyle mi İlgili?
Ancak burada hepsinden önemlisi ve daha dikkate değer durumlar var. Mesela Türkiye’nin “Tahıl Koridoru” konusundaki rolünden rahatsız olan “birileri” olabilir. Rus lider Vladimir Putin’le Erdoğan’ın bir telefon görüşmesi yaptığı, akabinde Putin’in muhtemelen Ağustos ayı içinde Türkiye’ye geleceğinin söylenmesi oldukça manidardır. Üstelik bu görüşmenin ana maddesinin tahıl meselesi olacağı söyleniyor. İşte tam bu aşamada siloda bir patlama meydana geliyor. Oldukça “manidar” değil mi? Sanki birine “gelme”, diğerine “misafir etme” deniliyor. Bilmem anlatabiliyor muyum?..
Neyse, ben “komplo teorilerinden hoşlanmam ama…” diye söze başlayıp sonra ne kadar komplo teorisi varsa saydıran, kendini çok “zeki” (!) zanneden kaypaklardan değilim. Tersine çok hoşlanırım. Abartılmadığı ve kahvehane geyiğine çevrilmediği sürece de “Şüphe duyma”nın gayet sağlıklı bir şey olduğuna inanırım. Zaten böylesi durumlarda duymayacağım da ne zaman duyacağım?..
Bir de böyle düşünün isterseniz!..
08. 08. 2023
atilla.akar@medyaradar.com