EZEL'İ İZLEMEDEN TRANSFER ETTİ!.. SABAH YAZARLARI İÇİN NELER DÜŞÜNÜYOR?
Turkuvaz Medya Grubu yönetim kurulu Başkanvekili Serhat Albayrak, Sabah ve ATV hakkında çok özel açıklamalar yaptı. Ezel'i izlemeden nasıl transfer etti?
Medyada SABAH’taki kadar çok seslilik yok
Turkuvaz Medya Grubu yönetim kurulu Başkanvekili Serhat Albayrak, "köşe yazarlarımızdan her gün bir şey öğreniyorum" diyor. Albayrak SABAH’ın 25.yılında, ilk kez kendini ve basının geleceği için çizdiği projeleri anlattı.
Türkiye’nin en genç medya grup başkanı. 37 yaşında, SABAH, atv ve Turkuvaz Dergi Grubu’nun yöneticiliğini üstlendi. O koltuğa, çocukluğunun geçtiği Fatih, gençliğinin şekillendiği Boğaziçi Üniversitesi, kariyerinin başladığı New York Wall Street deneyimleriyle hazırlandı. Medya dünyasına ikinci kuşak olarak geldi. Şimdi SABAH’ı basında bir numara yapmaya çalışıyor. Albayrak gazeteciliğin dışından biri değil.Yazar, gazeteci Sadık Albayrak’ın oğlu. Babası hapise girdiğinde dokuz yaşındaymış. 12 Eylül’ün hafızasında ayrı bir yeri var. "Kimse yazdıklarından dolayı hapis yatmamalı," derken, medyada çoksesliliğin gerekliliğine kalpten inanıyor: "Herkes sürprizlere hazır olsun. Bu markayı daha iyi bir yere getirmek için görev yapıyoruz. Statükoya esir edip, belli bir yerde kalsın diye değil," diyor. Sürprizlere hazırlanan Serhat Albayrak’tan öğrendim ki, temmuz ayında ikinci kez baba oluyor.
*Göreve gelir gelmez ilk yapmak istediğiniz neydi? Ne kadar başarılı oldunuz?
*SABAH’ı aldığımız zaman insanlarda ciddi bir travma vardı. İlk bunu kaldırmak istedik. Birkaç kez el değiştirmiş, TMSF el koymuş, sürekli gelip giden insanlar var, SABAH’la ilgili kötü bir algı vardı. İnsanların psikolojisini düzeltmek gerekiyordu. Kalıcı olduğumuzu, uzun vadeli olduğumuzu anlattık. Rakiplerimiz de çok bel altı, etik olmayan şeyler yaptı. Zannediyorum şimdi kendileri de pişmandır. Bu işe nasıl katma değer katarız diye düşüneceğimize, birbirimizle uğraşıyoruz. Bundan 20 yıl önce SABAH ve Hürriyet 800 bin civarında satıyordu. Bugün 400 bin civarında satıyoruz. Nüfus arttı, satın alma gücü arttı, eğitim yükseldi ama tirajlar düştü. Gazetecilik, birilerinin menfaati, çıkarı için kullanıldığı zaman, halkın gözünden hiçbir şey kaçmıyor. Oturup bu meseleyi çözmemiz lazım. Gazeteciliğin düzelmesi
gerek.
*Elinizde sihirli bir değnek olsa neyi değiştirmek isterdiniz?
Medyada gerçekten çoksesliliğin olması lazım. Bunun da belli gerekleri var. Serbest piyasa, rekabet olacak, bir grubun piyasanın yüzde 70’ine hâkim olması diye bir şey olmayacak. Bu kabul edilebilir değil. O zaman çokseslilik olmaz. Şu anda Türkiye’de hukuk üstün değil, yasalar üstün, kişiler üstün. Medyada üç-beş bin insan var. Kendi içindeki gündemi, Türkiye’nin gündemi zannediyorlar. Gündemle, haberle uğraşacağına, her grup birbiriyle uğraştı. Biz gelir gelmez inanılmaz iftiralar yapıldı, bunların çoğuna cevap bile vermedik. Biz medyada kavgayı seven bir grup değiliz, ama gerektiği zaman da o kavgadan korkmadığımızı gösteriyoruz. Bireysel hayatımda da öyle bir şey var. Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmam!
*Neyi başarabildiniz?
* atv, sıralamada dördüncü kanala düşmüştü. İçi boşaltılmıştı. Bugün baktığımızda, 2005’ten beri en yüksek reytinglere ulaştı. İzlenme oranı yüzde 60 arttı. Markalarımız aldığımız güne oranla hem daha iyi durumda hem de kârlılıkları var.
*Tahammül edemediğiniz ne var?
* Hayatta her şeye tahammül etmeyi öğreniyorsunuz.İnsanların çalıştığı kurumlara, hayatlarını oradan devam ettirdikleri için vefa göstermeleri gerek. Etik kaygıların olması lazım.Hele bizim meslekte. Ama kurumuna karşı bir ihanetin içerisinde olmayı, doğru bulmam. Kurumuna karşı başka kurumlarla birlikte hareket etmek, etik değil gibi geliyor bana. SABAH’ı aldığımızdan beri Türkiye’de çok büyük ekonomik kriz yaşanıyor. Medyada herkes insan çıkarttı. Kimseyi işten çıkarmadık, zam yaptık, prim verdik, insanların psikolojisi düzelsin, kuruma aidiyet hissetsinler diye.
*Gazetecileri yakından tanımak sizi zenginleştirdi mi?
* Bu grupta çok iyi yazarlar var, her gün bireysel anlamda çok şey öğreniyorum onlardan. Hıncal Bey, Mehmet Bey, Erdal Bey, Engin Ardıç, Yavuz Donat, Haşmet Babaoğlu, Emre Aköz, Hasan Bülent Kahraman, bizim grubumuzdaki yazarların hepsi çok değerli. Türkiye’deki hiçbir medya grubunda SABAH’taki kadar çok seslilik yok.
*Dizileri ne kadar takip ediyorsunuz?
* İşimden dolayı dizileri değil, reytinglerini takip ediyorum Arkadaşlar alınmasın ama buradan geç saatlerde çıkıyorum. DVD’lerini sonradan izliyorum.
*Ezel’i izlemeden mi transfer ettiniz?
Ezel’i fazla izlemiyordum ama herkes söyledi. Kafama koyduktan sonra seyrettim ve transfer ettim.
* Eşiniz dizi izliyor mu?
* Eşim benden daha entelektüel. Kitap okumayı daha çok seviyor. Beni en ağır eleştiren insandır. Ona evlendiğim zaman söylediğim bir şeydi. Zaten eleştirilerden çok daraldığım zaman bu sözü hatırlatıyor. ’Hayatta herkes bana harika yapıyorsun dediği zaman, eğer yanlış yapıyorsam bana yanlış yaptığımı söyle, herkes de çok kötü yapıyorsun dediği zaman, eğer doğru yapıyorsam o zaman da bana de ki, hayır doğru yapıyorsun.’ Medyadaki en büyük tehlike bu. O gücün, egonuz için size verildiği hissine kapılırsanız, sonun başlangıcı olur. Biz kamu hizmeti yapmak için bu işi yapıyoruz. Medyanın büyüsüne kapılmamak lazım.
*Sizi ne üzer?
* Geçen sene kızımı 10 gün göremedim. Geç gidiyorum, uyumuş oluyor. Bir gün geldim eve, kapıyı açtım, ’Anne bu kim?’ dedi. Benim yıkıldığım andır. Onun bedeli yok yani hayatta. Şimdi son zamanlarda hafta sonları onunla birlikte olmaya çalışıyorum.
*SABAH’ı bir insan olarak tarif etmeniz, nasıl biri?
*Her yıl araştırma yaptırıyoruz. Burada yine markayı kuranlara da teşekkür etmek lazım. Çok güzel bir konumlandırma yapılmış. SABAH, insan olarak tarif ettiğimizde; genç, modern, İstanbullu, biraz daha kadın, özgürlükçü, liberal, demokrat, AB yanlısı, farklılıklara hoşgörüyle bakan, farklılıkları Türkiye’nin zenginliği olarak gören bir insan olarak çıkıyor. Onun için SABAH’ın önü çok açık. Bazı gazeteler, yaşlı mesela. Bazı gazeteler, Ankara’nın sesidir. Bürokratik oligarşinin sesidir. SABAH, daha halkın, daha özgürlüklerin, yeniliğin sesi...
*SABAH markasına ne eklemeyi düşünüyorsunuz?
*Türkiye’nin en iyi, en büyük gazetesi olmaya çalışıyoruz. Çok mesafe kat ettik. İlk ikideyiz, ama her alanda birinci olmamız lazım. New York Times konusunda yatırım yaptık. Dünyanın en iyi gazetesini her pazar, Sabah’la birlikte dağıtıyoruz. Hakkâri’de New York Times okutmayı başardık. Amerika’da New York Times okurdum. 12 sene sonra, yönetici olduğum gazeteyle beraber dağıtıyorum. Prestijden, tirajdan daha çok, Türk kamuoyuna yapacağımız katkı olarak bakıyorum buna.
*Yakında yeni bir kanal daha geliyor değil mi?
* Üç-dört kanal daha kuracağız. Uluslararası bir medya danışmanlık şirketi bizimle üç ay çalışma yaptı. Onun üzerinden belli alanlarımızı güçlendireceğiz. Yeni sürprizler olacak, herkes hazır olsun. Biz bu markaları daha iyi bir yere getirmek için görev yapıyoruz, statükoya esir edip belli bir yerde kalsın diye değil.
YAZDIKLARINDAN DOLAYI KİMSE HAPİS YATMAMALI
* Fatih- Boğaziçi- Wall Street üçgeni kişiliğinize nasıl yansıdı?
* Doğduğumdan itibaren, son iki yıla kadar Fatih’teydik. Babam iyi bir yazardı. Fikir özgürlüğüne inanmamda 12 Eylül’ün bilinçaltıma etkisi olmuştur. Yazdıklarından dolayı hiç kimse hapis yatmamalı. Babam hapse girdiğinde dokuz yaşındaydım. İlkokula giden bir çocuğun psikolojisiyle anlayamıyorsunuz. Sert, nemrut bir adam olsa, insanın bilinçaltına işler ama güler yüzlü bir adam. Annem üzüntüden tüberküloz oldu. Babam hapisteyken annem de Süreyya Paşa’da sanatoryumda yatıyordu. Kişiliğimin gelişmesinde 12 Eylül’ün bana, pozitif bir etkisi olduğunu şimdi görüyorum.
* Ahmet Çalık’la çalışmaya başladıktan sonra niye Amerika’ya gittiniz?
Bir iş görüşmesiyle tanıştık. O kısa sürede, çok iyi işler yaptık. Zaten Ahmet Bey’le görüştüğümde ’Amerika’ya gitme durumum var,’ demiştim. Türkiye’deki ortam çok kötüydü, ruhum sıkılıyordu. 28 Şubat’ın en kötü dönemiydi. İş görüşmesinde eğitiminiz, yeteneğinizle ilgili değil, hayat tarzınızla ilgili sorular soruyorlardı. Amerika’ya gittim. Orada dininiz, ırkınız, cinsel tercihiniz, hayat algılayışınızla ilgili hiçbir soru sorulamaz. Böyle bir Türkiye’den öyle bir Amerika’ya gidince, biraz da zor döndüm açıkçası, babamın ısrarıyla: ’Burası bizim ülkemiz, insanlara kızabiliriz ama ülkemize kızma hakkımız yok. Geleceksin, ülkene yetişmiş bir insan olarak hizmet edeceksin. Kişilere şahıslara, kurumlara kızarak vatanımıza küsemeyiz,’ dedi. Topladık bavulumuzu geldik. Bugün bakınca doğru bir şey yapmışız.
Tuluhan Tekelioğlu/SABAH
Turkuvaz Medya Grubu yönetim kurulu Başkanvekili Serhat Albayrak, "köşe yazarlarımızdan her gün bir şey öğreniyorum" diyor. Albayrak SABAH’ın 25.yılında, ilk kez kendini ve basının geleceği için çizdiği projeleri anlattı.
Türkiye’nin en genç medya grup başkanı. 37 yaşında, SABAH, atv ve Turkuvaz Dergi Grubu’nun yöneticiliğini üstlendi. O koltuğa, çocukluğunun geçtiği Fatih, gençliğinin şekillendiği Boğaziçi Üniversitesi, kariyerinin başladığı New York Wall Street deneyimleriyle hazırlandı. Medya dünyasına ikinci kuşak olarak geldi. Şimdi SABAH’ı basında bir numara yapmaya çalışıyor. Albayrak gazeteciliğin dışından biri değil.Yazar, gazeteci Sadık Albayrak’ın oğlu. Babası hapise girdiğinde dokuz yaşındaymış. 12 Eylül’ün hafızasında ayrı bir yeri var. "Kimse yazdıklarından dolayı hapis yatmamalı," derken, medyada çoksesliliğin gerekliliğine kalpten inanıyor: "Herkes sürprizlere hazır olsun. Bu markayı daha iyi bir yere getirmek için görev yapıyoruz. Statükoya esir edip, belli bir yerde kalsın diye değil," diyor. Sürprizlere hazırlanan Serhat Albayrak’tan öğrendim ki, temmuz ayında ikinci kez baba oluyor.
*Göreve gelir gelmez ilk yapmak istediğiniz neydi? Ne kadar başarılı oldunuz?
*SABAH’ı aldığımız zaman insanlarda ciddi bir travma vardı. İlk bunu kaldırmak istedik. Birkaç kez el değiştirmiş, TMSF el koymuş, sürekli gelip giden insanlar var, SABAH’la ilgili kötü bir algı vardı. İnsanların psikolojisini düzeltmek gerekiyordu. Kalıcı olduğumuzu, uzun vadeli olduğumuzu anlattık. Rakiplerimiz de çok bel altı, etik olmayan şeyler yaptı. Zannediyorum şimdi kendileri de pişmandır. Bu işe nasıl katma değer katarız diye düşüneceğimize, birbirimizle uğraşıyoruz. Bundan 20 yıl önce SABAH ve Hürriyet 800 bin civarında satıyordu. Bugün 400 bin civarında satıyoruz. Nüfus arttı, satın alma gücü arttı, eğitim yükseldi ama tirajlar düştü. Gazetecilik, birilerinin menfaati, çıkarı için kullanıldığı zaman, halkın gözünden hiçbir şey kaçmıyor. Oturup bu meseleyi çözmemiz lazım. Gazeteciliğin düzelmesi
gerek.
*Elinizde sihirli bir değnek olsa neyi değiştirmek isterdiniz?
Medyada gerçekten çoksesliliğin olması lazım. Bunun da belli gerekleri var. Serbest piyasa, rekabet olacak, bir grubun piyasanın yüzde 70’ine hâkim olması diye bir şey olmayacak. Bu kabul edilebilir değil. O zaman çokseslilik olmaz. Şu anda Türkiye’de hukuk üstün değil, yasalar üstün, kişiler üstün. Medyada üç-beş bin insan var. Kendi içindeki gündemi, Türkiye’nin gündemi zannediyorlar. Gündemle, haberle uğraşacağına, her grup birbiriyle uğraştı. Biz gelir gelmez inanılmaz iftiralar yapıldı, bunların çoğuna cevap bile vermedik. Biz medyada kavgayı seven bir grup değiliz, ama gerektiği zaman da o kavgadan korkmadığımızı gösteriyoruz. Bireysel hayatımda da öyle bir şey var. Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmam!
*Neyi başarabildiniz?
* atv, sıralamada dördüncü kanala düşmüştü. İçi boşaltılmıştı. Bugün baktığımızda, 2005’ten beri en yüksek reytinglere ulaştı. İzlenme oranı yüzde 60 arttı. Markalarımız aldığımız güne oranla hem daha iyi durumda hem de kârlılıkları var.
*Tahammül edemediğiniz ne var?
* Hayatta her şeye tahammül etmeyi öğreniyorsunuz.İnsanların çalıştığı kurumlara, hayatlarını oradan devam ettirdikleri için vefa göstermeleri gerek. Etik kaygıların olması lazım.Hele bizim meslekte. Ama kurumuna karşı bir ihanetin içerisinde olmayı, doğru bulmam. Kurumuna karşı başka kurumlarla birlikte hareket etmek, etik değil gibi geliyor bana. SABAH’ı aldığımızdan beri Türkiye’de çok büyük ekonomik kriz yaşanıyor. Medyada herkes insan çıkarttı. Kimseyi işten çıkarmadık, zam yaptık, prim verdik, insanların psikolojisi düzelsin, kuruma aidiyet hissetsinler diye.
*Gazetecileri yakından tanımak sizi zenginleştirdi mi?
* Bu grupta çok iyi yazarlar var, her gün bireysel anlamda çok şey öğreniyorum onlardan. Hıncal Bey, Mehmet Bey, Erdal Bey, Engin Ardıç, Yavuz Donat, Haşmet Babaoğlu, Emre Aköz, Hasan Bülent Kahraman, bizim grubumuzdaki yazarların hepsi çok değerli. Türkiye’deki hiçbir medya grubunda SABAH’taki kadar çok seslilik yok.
*Dizileri ne kadar takip ediyorsunuz?
* İşimden dolayı dizileri değil, reytinglerini takip ediyorum Arkadaşlar alınmasın ama buradan geç saatlerde çıkıyorum. DVD’lerini sonradan izliyorum.
*Ezel’i izlemeden mi transfer ettiniz?
Ezel’i fazla izlemiyordum ama herkes söyledi. Kafama koyduktan sonra seyrettim ve transfer ettim.
* Eşiniz dizi izliyor mu?
* Eşim benden daha entelektüel. Kitap okumayı daha çok seviyor. Beni en ağır eleştiren insandır. Ona evlendiğim zaman söylediğim bir şeydi. Zaten eleştirilerden çok daraldığım zaman bu sözü hatırlatıyor. ’Hayatta herkes bana harika yapıyorsun dediği zaman, eğer yanlış yapıyorsam bana yanlış yaptığımı söyle, herkes de çok kötü yapıyorsun dediği zaman, eğer doğru yapıyorsam o zaman da bana de ki, hayır doğru yapıyorsun.’ Medyadaki en büyük tehlike bu. O gücün, egonuz için size verildiği hissine kapılırsanız, sonun başlangıcı olur. Biz kamu hizmeti yapmak için bu işi yapıyoruz. Medyanın büyüsüne kapılmamak lazım.
*Sizi ne üzer?
* Geçen sene kızımı 10 gün göremedim. Geç gidiyorum, uyumuş oluyor. Bir gün geldim eve, kapıyı açtım, ’Anne bu kim?’ dedi. Benim yıkıldığım andır. Onun bedeli yok yani hayatta. Şimdi son zamanlarda hafta sonları onunla birlikte olmaya çalışıyorum.
*SABAH’ı bir insan olarak tarif etmeniz, nasıl biri?
*Her yıl araştırma yaptırıyoruz. Burada yine markayı kuranlara da teşekkür etmek lazım. Çok güzel bir konumlandırma yapılmış. SABAH, insan olarak tarif ettiğimizde; genç, modern, İstanbullu, biraz daha kadın, özgürlükçü, liberal, demokrat, AB yanlısı, farklılıklara hoşgörüyle bakan, farklılıkları Türkiye’nin zenginliği olarak gören bir insan olarak çıkıyor. Onun için SABAH’ın önü çok açık. Bazı gazeteler, yaşlı mesela. Bazı gazeteler, Ankara’nın sesidir. Bürokratik oligarşinin sesidir. SABAH, daha halkın, daha özgürlüklerin, yeniliğin sesi...
*SABAH markasına ne eklemeyi düşünüyorsunuz?
*Türkiye’nin en iyi, en büyük gazetesi olmaya çalışıyoruz. Çok mesafe kat ettik. İlk ikideyiz, ama her alanda birinci olmamız lazım. New York Times konusunda yatırım yaptık. Dünyanın en iyi gazetesini her pazar, Sabah’la birlikte dağıtıyoruz. Hakkâri’de New York Times okutmayı başardık. Amerika’da New York Times okurdum. 12 sene sonra, yönetici olduğum gazeteyle beraber dağıtıyorum. Prestijden, tirajdan daha çok, Türk kamuoyuna yapacağımız katkı olarak bakıyorum buna.
*Yakında yeni bir kanal daha geliyor değil mi?
* Üç-dört kanal daha kuracağız. Uluslararası bir medya danışmanlık şirketi bizimle üç ay çalışma yaptı. Onun üzerinden belli alanlarımızı güçlendireceğiz. Yeni sürprizler olacak, herkes hazır olsun. Biz bu markaları daha iyi bir yere getirmek için görev yapıyoruz, statükoya esir edip belli bir yerde kalsın diye değil.
YAZDIKLARINDAN DOLAYI KİMSE HAPİS YATMAMALI
* Fatih- Boğaziçi- Wall Street üçgeni kişiliğinize nasıl yansıdı?
* Doğduğumdan itibaren, son iki yıla kadar Fatih’teydik. Babam iyi bir yazardı. Fikir özgürlüğüne inanmamda 12 Eylül’ün bilinçaltıma etkisi olmuştur. Yazdıklarından dolayı hiç kimse hapis yatmamalı. Babam hapse girdiğinde dokuz yaşındaydım. İlkokula giden bir çocuğun psikolojisiyle anlayamıyorsunuz. Sert, nemrut bir adam olsa, insanın bilinçaltına işler ama güler yüzlü bir adam. Annem üzüntüden tüberküloz oldu. Babam hapisteyken annem de Süreyya Paşa’da sanatoryumda yatıyordu. Kişiliğimin gelişmesinde 12 Eylül’ün bana, pozitif bir etkisi olduğunu şimdi görüyorum.
* Ahmet Çalık’la çalışmaya başladıktan sonra niye Amerika’ya gittiniz?
Bir iş görüşmesiyle tanıştık. O kısa sürede, çok iyi işler yaptık. Zaten Ahmet Bey’le görüştüğümde ’Amerika’ya gitme durumum var,’ demiştim. Türkiye’deki ortam çok kötüydü, ruhum sıkılıyordu. 28 Şubat’ın en kötü dönemiydi. İş görüşmesinde eğitiminiz, yeteneğinizle ilgili değil, hayat tarzınızla ilgili sorular soruyorlardı. Amerika’ya gittim. Orada dininiz, ırkınız, cinsel tercihiniz, hayat algılayışınızla ilgili hiçbir soru sorulamaz. Böyle bir Türkiye’den öyle bir Amerika’ya gidince, biraz da zor döndüm açıkçası, babamın ısrarıyla: ’Burası bizim ülkemiz, insanlara kızabiliriz ama ülkemize kızma hakkımız yok. Geleceksin, ülkene yetişmiş bir insan olarak hizmet edeceksin. Kişilere şahıslara, kurumlara kızarak vatanımıza küsemeyiz,’ dedi. Topladık bavulumuzu geldik. Bugün bakınca doğru bir şey yapmışız.
Tuluhan Tekelioğlu/SABAH