EZEL'DEKİ KÜFÜRLER YÜZÜNDEN EBEVEYNLER SÜREKLİ DİYALOG YAZIYOR!..
Sabah televizyon yazarı Yüksel Aytuğ, bu hafta izleyenleri yine şaşırtan Ezel dizisinde küfürlere takıldı.
İntikam yemeği dil yakar kardeş!
Ezel yine muhteşemdi. Geçen bölümlerdeki öykü düğümlenmelerinden bir şey anlamayanlar, bu hafta hikayelerin kuyruklarının nasıl birbirine bağlandığını gördüler. "Ezel", bazılarının iddia ettiği gibi kan filan kaybetmiyor. Sadece bizler aceleciyiz. Hikayenin dallanıp, budaklanmasını bekleyecek sabrımız yok. Senaristler, birbiriyle alâkasız gibi görünen öyküleri önce yan yana diziyor, bir bölüm sonra da bu iplerden harika bir halı dokuyorlar, ilmek ilmek... Bazıları ise halıya değil, ipliklere bakıp "Bu dizi bitti" diye ahkâm kesmeye çalışıyor. Buyrun işte, "Ezel" bir kez daha hepimizi şaşırttı... Dizide eksik olan bir unsur da bu hafta tamamlandı. Kendi kendime sorup, duruyordum, "Bu Ömer bu kadar iyi bir insanken, nasıl oldu da intikam almak için bu kadar şeytani bir kimliğe büründü?" diye. Zira estetik operasyonlar ruha yapılamazdı. Ömer, bu kadar kötü bir insana dönüşemezdi. Nitekim, bu hafta Ezel çözüldü. Cezaevindeki ranza sahnesi müthişti. Cengiz, aşağıda hıçkırıklarla ağlarken, Ezel yukarıda sessiz gözyaşları döküyordu. Neden? Çünkü "intikam" soğuk yenen bir yemek olmasına rağmen her zaman lezzetli değildir. Ve çoğu zaman insanın boğazını yakar... Hele ki "iyi" bir insansanız... Öykünün bu "gerçekliği" yakalamasına sevindim. Farkında mısınız? "Ezel"de her hafta "başrol" değişiyor. Her bölüm, bir karakter üzerinde yoğunlaşılıyor. Bu haftanın şanslısı Cengiz’di. Ramiz Dayı ise nadasa bırakıldı. Karakterlerin "özlenmesine" sebep olan bu taktik, diziyi cazip kılan nedenlerden biri olmalı. Takıldığım nokta ise küfürler... Karakterler ağız dolusu küfür ediyor ama biz onları "bip" olarak duyuyoruz. İyi de cümlenin gelişinden, adamın ağız hareketlerinden ne söylediği anlaşılmıyor mu sanki? Allah evdeki anne babalara sabır versin. Zira eminim ekran başındaki çocuklar her seferinde "Ne dedi baba?" diye soruyordur. Ebeveynler de diyalog yazıp, duruyordur. Ezel’in romantik fantezisi de çok yaratıcıydı. Bahar’ı alıp, deniz kenarındaki bir dürümcüye götürdü. Taburenin üzerinde iki büklüm ekmek arası köfte kemirmek zorunda kalınca, kızcağızın yüzü düştü doğal olarak. Ama ellerinde enstrümanlarıyla Barok müzik yapan sanatçılar ortaya çıkınca, Bahar’ın yüzünde yeniden bahar dalları açıverdi. Bu Ezel, kadınların beklentilerini yükseltip, erkekleri zor durumda bırakıyor vallahi... Cinayet sanığı Cengiz’in, evinden alınıp, Balat’taki Deniz Limanı Şube Müdürlüğü Liman ve İskele Karakol Amirliği’ne götürülerek, burada sorguya çekilmesi ise bizim ekran hafiyesi Hakan Eracun’un dikkatinden kaçmamış. Hakan soruyor: "Cengiz, kendisine kurulan komplonun ardından ’sudan çıkmış balığa döndüğü’ için mi oraya götürüldü?" Hakikaten yahu. Tabelayı çekim için 3 dakikalığına değiştirmek bu kadar mı zordu?
Yüksel Aytuğ/Sabah
Ezel yine muhteşemdi. Geçen bölümlerdeki öykü düğümlenmelerinden bir şey anlamayanlar, bu hafta hikayelerin kuyruklarının nasıl birbirine bağlandığını gördüler. "Ezel", bazılarının iddia ettiği gibi kan filan kaybetmiyor. Sadece bizler aceleciyiz. Hikayenin dallanıp, budaklanmasını bekleyecek sabrımız yok. Senaristler, birbiriyle alâkasız gibi görünen öyküleri önce yan yana diziyor, bir bölüm sonra da bu iplerden harika bir halı dokuyorlar, ilmek ilmek... Bazıları ise halıya değil, ipliklere bakıp "Bu dizi bitti" diye ahkâm kesmeye çalışıyor. Buyrun işte, "Ezel" bir kez daha hepimizi şaşırttı... Dizide eksik olan bir unsur da bu hafta tamamlandı. Kendi kendime sorup, duruyordum, "Bu Ömer bu kadar iyi bir insanken, nasıl oldu da intikam almak için bu kadar şeytani bir kimliğe büründü?" diye. Zira estetik operasyonlar ruha yapılamazdı. Ömer, bu kadar kötü bir insana dönüşemezdi. Nitekim, bu hafta Ezel çözüldü. Cezaevindeki ranza sahnesi müthişti. Cengiz, aşağıda hıçkırıklarla ağlarken, Ezel yukarıda sessiz gözyaşları döküyordu. Neden? Çünkü "intikam" soğuk yenen bir yemek olmasına rağmen her zaman lezzetli değildir. Ve çoğu zaman insanın boğazını yakar... Hele ki "iyi" bir insansanız... Öykünün bu "gerçekliği" yakalamasına sevindim. Farkında mısınız? "Ezel"de her hafta "başrol" değişiyor. Her bölüm, bir karakter üzerinde yoğunlaşılıyor. Bu haftanın şanslısı Cengiz’di. Ramiz Dayı ise nadasa bırakıldı. Karakterlerin "özlenmesine" sebep olan bu taktik, diziyi cazip kılan nedenlerden biri olmalı. Takıldığım nokta ise küfürler... Karakterler ağız dolusu küfür ediyor ama biz onları "bip" olarak duyuyoruz. İyi de cümlenin gelişinden, adamın ağız hareketlerinden ne söylediği anlaşılmıyor mu sanki? Allah evdeki anne babalara sabır versin. Zira eminim ekran başındaki çocuklar her seferinde "Ne dedi baba?" diye soruyordur. Ebeveynler de diyalog yazıp, duruyordur. Ezel’in romantik fantezisi de çok yaratıcıydı. Bahar’ı alıp, deniz kenarındaki bir dürümcüye götürdü. Taburenin üzerinde iki büklüm ekmek arası köfte kemirmek zorunda kalınca, kızcağızın yüzü düştü doğal olarak. Ama ellerinde enstrümanlarıyla Barok müzik yapan sanatçılar ortaya çıkınca, Bahar’ın yüzünde yeniden bahar dalları açıverdi. Bu Ezel, kadınların beklentilerini yükseltip, erkekleri zor durumda bırakıyor vallahi... Cinayet sanığı Cengiz’in, evinden alınıp, Balat’taki Deniz Limanı Şube Müdürlüğü Liman ve İskele Karakol Amirliği’ne götürülerek, burada sorguya çekilmesi ise bizim ekran hafiyesi Hakan Eracun’un dikkatinden kaçmamış. Hakan soruyor: "Cengiz, kendisine kurulan komplonun ardından ’sudan çıkmış balığa döndüğü’ için mi oraya götürüldü?" Hakikaten yahu. Tabelayı çekim için 3 dakikalığına değiştirmek bu kadar mı zordu?
Yüksel Aytuğ/Sabah