EYÜP CAN'IN KAFASI GALİBA BİRAZ KARIŞIK, AHKAM KESİYOR!
"Köşe yazarı öldü, yaşasın sokak yazarı" diyen Radikal'in yeni genel yayın yönetmeni Eyüp Can'a gazeteden kovduğu Haluk Şahin,Bersay İletişim Enstitüsü (BİE)'nin blogunda yanıt verdi.
Köşe Yazarı Öldü Mü?
Hürriyet köşe yazarı Eyüp Can’ın 9 Ekim 2010 günü Hürriyet’te yayınlanan köşe yazısına seçtiği başlık çok provokatif:
“Köşe yazarı öldü, yaşasın sokak yazarı”.
Can, bir ay kadar önce, Radikal’de köşe yazılarıma niçin son verdiğini de böyle açıklamıştı:
“Geleneksel köşe yazarlığına inanmıyorum. Artık köşe yazarları haberin içine girecek, oradan yazacak. Siz, fikir açıklayan köşe yazarlarındansınız. (O yüzden sizi istemiyorum.) ”
Tam 40 yıldır bu konular üzerine akıl yoran bir akademisyen ve meslek mensubu olarak Can’ın söyledikleri üzerinde düşününce şu sonuca vardım: Galiba Eyüp Can’ın kafası biraz karışık, elinde yeterli bilgi yok ama, büyük şeyler söylüyor.
Buna “ahkam kesmek” derler.
Eyüp Can bu ahkamı nereden kesiyor? “Masa başından ahkam kesmeye karşı çıkan” köşe yazısında kesiyor. Buradaki tutarsızlığı bile göremiyor.
İnsan biraz bekler, yeni Radikal’de yazmaya başlayınca, sahaya çıkıp yurttaşlarla ve yazarlarla uzun uzun konuştuktan sonra sokaktan yazar değil mi!
Hala “konvansiyonel” köşe yazısından medet ummak ne oluyor!
Gelelim işin özüne: Hayır, köşe yazarı ölmedi; iyi köşe yazarına, yani dürüst, bilgili, kalemi işlek, duyarlı yorumcuya ihtiyaç her zamankinden daha fazla. Dünyada da öyle, Türkiye’de de öyle. Son bir ay içinde mesleğin içinden ve dışından aldığım yüzlerce mesaj bu görüşümü destekliyor.
Bu türden yorum ve analiz yazılarının (haber değil!) bir kısmı bloglara ve sosyal medyalara hicret ediyor olabilir, ama ihtiyaç her zamankinden daha büyük. Üretim de öyle olacak.
Farklı yataklardan da olsa aynı su akacak.
İşin özü şu: Günün 24 saatinde ağır bir enformasyon bombardımanı altında yaşıyoruz. Enformasyon kıtlığından enformasyon tufanı dönemine geçtik. (Meraklılarına “İletişimde Karavanadan Kafeterya” kitabımı tavsiye ederim) Gözlerimizi açmamıza izin vermeyen bir enformasyon tipisi altında yürümeye çalışıyoruz. Haber parçacıkları, uçuşan kar taneleri gibi, ağzımıza burnumuza doluyor. Artık haberi iletmek sorun değil, almak da sorun değil. Ama anlamak, anlamlandırmak her zamankinden daha büyük bir sorun.
İşte böyle bir dönemde yurttaşlar kendilerine yardımcı olacak güvenilir yorumculara her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyorlar.
Kriz zamanlarında onlara başvuranlar adeta kuyruğa giriyor. “Acaba bu konuda şu güvendiğim kişi ne demiş?” diye farklı mecralara koşanların sayısı artıyor.
Bence iletişim dünyasında ne olup bittiği konusuna sistematik ve ciddi olarak eğilenler, gazetenin işlevinin nasıl değiştiğini anlayabilirler. Bundan 20-25 yıl önceye kadar “Dün ne oldu?” sorusuna yanıt aramak için alınan gazetenin bugün, dün ne olduğunu zaten bilenler tarafından “Ne oluyor?” sorusuna yanıt aramak için okunduğunu görebilirler.
Yakın basın tarihimize dikkatle bakacak olanlar, “haber içeren köşe yazısı” modasının bundan çeyrek yüzyıl önce yaşandığını, hatta yıldızlarını yarattığını, ama zamanla “muhabir”lerle “muharrir”ler arasında haksız rekabete yol açtığını bilir, artık demode sayıldığını farkederler.
Daha da fazlası: Yeni iletişim teknolojileri sayesinde hemen herkesin sokak gazetecisi haline geldiğini, “yurttaş haberciliği” diye bir olgu olduğunu, yeryüzünün günde 24 saat kameralarla gözlendiğini, bu yüzden asıl sorunun sokakta değil, masada, daha doğrusu masada yazan insanda olduğunu anlarlar.
Sorun yorumda değil, yorumcudadır. Kimdir o yorumcu?
Bugün yurttaş, en çok, namuslu, bilgili, cesur, iyi yazan yorumculara ihtiyaç duyuyor.
“Köşe yazarı” ölmedi, “sokak yazarı” ona malzeme topluyor!
Haluk Şahin/Bielog
Hürriyet köşe yazarı Eyüp Can’ın 9 Ekim 2010 günü Hürriyet’te yayınlanan köşe yazısına seçtiği başlık çok provokatif:
“Köşe yazarı öldü, yaşasın sokak yazarı”.
Can, bir ay kadar önce, Radikal’de köşe yazılarıma niçin son verdiğini de böyle açıklamıştı:
“Geleneksel köşe yazarlığına inanmıyorum. Artık köşe yazarları haberin içine girecek, oradan yazacak. Siz, fikir açıklayan köşe yazarlarındansınız. (O yüzden sizi istemiyorum.) ”
Tam 40 yıldır bu konular üzerine akıl yoran bir akademisyen ve meslek mensubu olarak Can’ın söyledikleri üzerinde düşününce şu sonuca vardım: Galiba Eyüp Can’ın kafası biraz karışık, elinde yeterli bilgi yok ama, büyük şeyler söylüyor.
Buna “ahkam kesmek” derler.
Eyüp Can bu ahkamı nereden kesiyor? “Masa başından ahkam kesmeye karşı çıkan” köşe yazısında kesiyor. Buradaki tutarsızlığı bile göremiyor.
İnsan biraz bekler, yeni Radikal’de yazmaya başlayınca, sahaya çıkıp yurttaşlarla ve yazarlarla uzun uzun konuştuktan sonra sokaktan yazar değil mi!
Hala “konvansiyonel” köşe yazısından medet ummak ne oluyor!
Gelelim işin özüne: Hayır, köşe yazarı ölmedi; iyi köşe yazarına, yani dürüst, bilgili, kalemi işlek, duyarlı yorumcuya ihtiyaç her zamankinden daha fazla. Dünyada da öyle, Türkiye’de de öyle. Son bir ay içinde mesleğin içinden ve dışından aldığım yüzlerce mesaj bu görüşümü destekliyor.
Bu türden yorum ve analiz yazılarının (haber değil!) bir kısmı bloglara ve sosyal medyalara hicret ediyor olabilir, ama ihtiyaç her zamankinden daha büyük. Üretim de öyle olacak.
Farklı yataklardan da olsa aynı su akacak.
İşin özü şu: Günün 24 saatinde ağır bir enformasyon bombardımanı altında yaşıyoruz. Enformasyon kıtlığından enformasyon tufanı dönemine geçtik. (Meraklılarına “İletişimde Karavanadan Kafeterya” kitabımı tavsiye ederim) Gözlerimizi açmamıza izin vermeyen bir enformasyon tipisi altında yürümeye çalışıyoruz. Haber parçacıkları, uçuşan kar taneleri gibi, ağzımıza burnumuza doluyor. Artık haberi iletmek sorun değil, almak da sorun değil. Ama anlamak, anlamlandırmak her zamankinden daha büyük bir sorun.
İşte böyle bir dönemde yurttaşlar kendilerine yardımcı olacak güvenilir yorumculara her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyorlar.
Kriz zamanlarında onlara başvuranlar adeta kuyruğa giriyor. “Acaba bu konuda şu güvendiğim kişi ne demiş?” diye farklı mecralara koşanların sayısı artıyor.
Bence iletişim dünyasında ne olup bittiği konusuna sistematik ve ciddi olarak eğilenler, gazetenin işlevinin nasıl değiştiğini anlayabilirler. Bundan 20-25 yıl önceye kadar “Dün ne oldu?” sorusuna yanıt aramak için alınan gazetenin bugün, dün ne olduğunu zaten bilenler tarafından “Ne oluyor?” sorusuna yanıt aramak için okunduğunu görebilirler.
Yakın basın tarihimize dikkatle bakacak olanlar, “haber içeren köşe yazısı” modasının bundan çeyrek yüzyıl önce yaşandığını, hatta yıldızlarını yarattığını, ama zamanla “muhabir”lerle “muharrir”ler arasında haksız rekabete yol açtığını bilir, artık demode sayıldığını farkederler.
Daha da fazlası: Yeni iletişim teknolojileri sayesinde hemen herkesin sokak gazetecisi haline geldiğini, “yurttaş haberciliği” diye bir olgu olduğunu, yeryüzünün günde 24 saat kameralarla gözlendiğini, bu yüzden asıl sorunun sokakta değil, masada, daha doğrusu masada yazan insanda olduğunu anlarlar.
Sorun yorumda değil, yorumcudadır. Kimdir o yorumcu?
Bugün yurttaş, en çok, namuslu, bilgili, cesur, iyi yazan yorumculara ihtiyaç duyuyor.
“Köşe yazarı” ölmedi, “sokak yazarı” ona malzeme topluyor!
Haluk Şahin/Bielog