"EY TÜRK DALLAMASI! BİRİNCİ VAZİFEN..." BU HİTABE HANGİ GAZETECİLERE HANGİ YAZARDAN GELDİ?
Korkma! Kendini sayıca az zannetme! Sen çoksun.Sadece araziye uyanın fazla.
O gazetecilere hitabe: Ey Türk dallaması!
Darbelere davetiye çıkaran haberler elan üretmemeleri darbeden umut kesmelerindendir.
Yoksa karşı olmalarından değil.
Öyle olsaydı vesayet sisteminin sürgit devam etmesi için her fırsatı değerlendirmeye kalkışmazlardı.
Bugün dahi darbe olacağına dair en ufak ışık görsünler, anında başlarlar eski "şarkılarına."
Parti kapatmayı zorlaştıran maddenin düşmesi karşısında eteklerinin zil çalması bundandır.
Dün nasıl ki, "411 el kaosa kalktı" dediler; bugün AK Parti’nin içindeki "İrlandalıları" "Kaosa engel olan eller" şeklinde alkışlarlar, da, ortamı uygun bulmuyorlar.
Bu "darbe yandaşı" gazeteci arkadaşlar titreyip kendilerine gelsinler diye, naçizane bir "hitabe" kaleme aldım.
Aziz Nesin’in, CHP’nin asrısaadet dönemi tek parti rejiminde yazdığı "Ey Türk Faşisti!" yazısını mademki Sayın Başbakan okumuş...
"Ey Türk dallaması" adlı bu hitabemizi de Sayın Baykal, "Ergenekon avukatıyım" ses tonuyla okusun!
Şayet okumazsa, siz değerli okurlarımdan istirhamım; bu hitabeyi elinize geçirdiğiniz günden itibaren 7 gün içinde, 7 ulusalcıya okutmanızdır...
Ey Türk dallaması!
Birinci vazifen vesayet rejimini veyahut statükoyu ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek; bu uğurda psikolojik harbe yataklık ve kaynaklık etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur.
Bu temel senin varlık sebebin, karakterin ve en kıymetli hazinendir.
İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek harici ve dahili bedhahların (içerde "yandaş medya" mensupları, dışarıda Avrupa Birliği müktesebatını dayatanlar) olacaktır.
Bir gün vesayet rejimi tehlikeye düştüğünde, vazifeye atılmak için, içinde bulunduğun vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin!
Bu imkân ve şerâit çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir.
Medya tekelin kırılmış, süngün düşmüş, velhasıl, "Topyekûn savaş" manşetleri attığın günlerdeki azametini kaybetmiş olabilirsin.
Hasan Cemal’ini liberalizm, Ali Atıf Bir’ini Bugün gazetesi, Yiğit Bulut’unu "sağduyu" kapmış olabilir.
Oktay Ekşi’n Adnan Menderes’in akıbetini hatırlatmakta isteksiz, Emin Çölaşan’ın etkisiz, Bekir Coşkun’un demode, M. Yakup Yılmaz’ın yeteneksiz, Hıncal Uluç’un gamsız, Özdemir İnce’n şaşkın, Can Ataklı’n kontrolsüz, Mustafa Mutlu’n mutsuz, Ruhat Mengi’n gevşek, Nuray Mert’in çıldırmış, Ahmet Hakan’ın örselenmiş, Oray Eğin’in kaportacı çocuğu olduğu kesinleşmiş olabilir. (Sonuncusu yabancılaştırma efektiydi Şinasi.)
En mümtaz elamanlarından biri de "vay şerefsiz" manşetleri atamayacak kadar "gammazlanıp" nehir kenarına düşürülmüş olabilir.
İstikbaline kastedenler bütün dünyada muteber sayılan bir fikrin mümessili olabilirler.
Demokrasi aziz vatanın bütün kurumlarını zaptetmiş; hukukun üstünlüğü ordu sivil her alanı ahtapot gibi sarmış olabilir.
Memleketin her köşesi bilfiil demokrasinin işgali altına girmiş olmasından daha elîm ve daha vahim olmak üzere, halk plajlara hücum etmiş, vatandaş çaresiz kalmış; göbeğini kaşıyan bidon kafalılar iktidarı tayin edecek hale gelmiş olabilirler.
Ey vesayet istikbalinin evladı!
İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, vesayet rejimini kurtarmaktır. Korkma! Kendini sayıca az zannetme! Sen çoksun. Sadece araziye uyanın fazla.
Muhtaç olduğun kudret, damarlarında dolaşan tezviratta mevcuttur.
Salih Tuna/Yeni Şafak
Darbelere davetiye çıkaran haberler elan üretmemeleri darbeden umut kesmelerindendir.
Yoksa karşı olmalarından değil.
Öyle olsaydı vesayet sisteminin sürgit devam etmesi için her fırsatı değerlendirmeye kalkışmazlardı.
Bugün dahi darbe olacağına dair en ufak ışık görsünler, anında başlarlar eski "şarkılarına."
Parti kapatmayı zorlaştıran maddenin düşmesi karşısında eteklerinin zil çalması bundandır.
Dün nasıl ki, "411 el kaosa kalktı" dediler; bugün AK Parti’nin içindeki "İrlandalıları" "Kaosa engel olan eller" şeklinde alkışlarlar, da, ortamı uygun bulmuyorlar.
Bu "darbe yandaşı" gazeteci arkadaşlar titreyip kendilerine gelsinler diye, naçizane bir "hitabe" kaleme aldım.
Aziz Nesin’in, CHP’nin asrısaadet dönemi tek parti rejiminde yazdığı "Ey Türk Faşisti!" yazısını mademki Sayın Başbakan okumuş...
"Ey Türk dallaması" adlı bu hitabemizi de Sayın Baykal, "Ergenekon avukatıyım" ses tonuyla okusun!
Şayet okumazsa, siz değerli okurlarımdan istirhamım; bu hitabeyi elinize geçirdiğiniz günden itibaren 7 gün içinde, 7 ulusalcıya okutmanızdır...
Ey Türk dallaması!
Birinci vazifen vesayet rejimini veyahut statükoyu ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek; bu uğurda psikolojik harbe yataklık ve kaynaklık etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur.
Bu temel senin varlık sebebin, karakterin ve en kıymetli hazinendir.
İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek harici ve dahili bedhahların (içerde "yandaş medya" mensupları, dışarıda Avrupa Birliği müktesebatını dayatanlar) olacaktır.
Bir gün vesayet rejimi tehlikeye düştüğünde, vazifeye atılmak için, içinde bulunduğun vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin!
Bu imkân ve şerâit çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir.
Medya tekelin kırılmış, süngün düşmüş, velhasıl, "Topyekûn savaş" manşetleri attığın günlerdeki azametini kaybetmiş olabilirsin.
Hasan Cemal’ini liberalizm, Ali Atıf Bir’ini Bugün gazetesi, Yiğit Bulut’unu "sağduyu" kapmış olabilir.
Oktay Ekşi’n Adnan Menderes’in akıbetini hatırlatmakta isteksiz, Emin Çölaşan’ın etkisiz, Bekir Coşkun’un demode, M. Yakup Yılmaz’ın yeteneksiz, Hıncal Uluç’un gamsız, Özdemir İnce’n şaşkın, Can Ataklı’n kontrolsüz, Mustafa Mutlu’n mutsuz, Ruhat Mengi’n gevşek, Nuray Mert’in çıldırmış, Ahmet Hakan’ın örselenmiş, Oray Eğin’in kaportacı çocuğu olduğu kesinleşmiş olabilir. (Sonuncusu yabancılaştırma efektiydi Şinasi.)
En mümtaz elamanlarından biri de "vay şerefsiz" manşetleri atamayacak kadar "gammazlanıp" nehir kenarına düşürülmüş olabilir.
İstikbaline kastedenler bütün dünyada muteber sayılan bir fikrin mümessili olabilirler.
Demokrasi aziz vatanın bütün kurumlarını zaptetmiş; hukukun üstünlüğü ordu sivil her alanı ahtapot gibi sarmış olabilir.
Memleketin her köşesi bilfiil demokrasinin işgali altına girmiş olmasından daha elîm ve daha vahim olmak üzere, halk plajlara hücum etmiş, vatandaş çaresiz kalmış; göbeğini kaşıyan bidon kafalılar iktidarı tayin edecek hale gelmiş olabilirler.
Ey vesayet istikbalinin evladı!
İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, vesayet rejimini kurtarmaktır. Korkma! Kendini sayıca az zannetme! Sen çoksun. Sadece araziye uyanın fazla.
Muhtaç olduğun kudret, damarlarında dolaşan tezviratta mevcuttur.
Salih Tuna/Yeni Şafak