ESRA EROL, HAYAT DEVAM EDİYOR'U İZLERKEN NE HİSSETTİ?

Mahsun Kırmızıgül'ün yeni dizisinin ilk bölümü, Esra Erol'un küçük gelinlerle ilgili kitabı Kara Duvak ile aynı günlerde yayınlandı.. Ünlü sunucu bakın ne dedi?

Atv Yenibosna stüdyolarına randevumuzdan biraz erken gidiyoruz, Müge Anlı’nın programı bitmek üzere, birazdan Esra Erol’un burada olacağı haberi geliyor. Müthiş bir koşuşturma var, burası bir televizyon stüdyosundan çok bir hastane koridoru gibi... Herkesin bir derdi var ve bu dertlerine çare bulmak için buraya gelmişler... Biz de Esra Erol’un yeni kitabı ’Kara Duvak’ için buradayız. Esra Hanım kapının birkaç adım önünde görünüyor, yayından saatler önce stüdyoya gelmesiyle, iyi bir programcının birkaç adım önünde...

Erol, çocuk yaşta gelin olan kadınlar için ’gerçek’ bir kitap yazmış, buradaki hiçbir şey kurgu değil. Kimi kendine tecavüz eden adama gelin edilmiş, kimi aşkın heyacanına kapılıp çoçuk yaşta evliliğe ’evet’ demiş on beş kadın ve onların hikâyeleri... Erkeklerinin sevdikleri kadını imzadan sonra neden başka biri yapmaya çalıştıklarını, sadece ’aşk’ üzerine bina edilen evliliklerin ilk depremde nasıl yıkıldığını, kirişlerinden kolonlarından çalınmış evlilikleri konuştuk...’Çocuk gelinler’ sadece Güney Doğu’nun bir sorunu mu? ’Evlenenince düzelir’, ’Beyim, ne yapsa yeridir!’ klişelerine Esra Erol ne diyor? Genç kızlara tavsiye ne?

Gözü kör eden ’aşk’ın gözünü bir nebze olsun açmak için yazılmış bir kitap Kara Duvak, çocuk gelinler ablalarının, teyzelerinin hatalarını tekrarlamasın diye...

Esra Erol bugün Tüyap kitap fuarında 15:00-17:00 arasında okuyucuyla imzada buluşacağı kitabı ’Kara Duvak’ı sabah.com.tr okuyucuları için anlattı... ’Sahici’ bir kitabı, ’sahici’ bir kadınla konuşunca, röportajın sahici olması da bir mecburiyete dönüştü...

Kara Duvak’ta 15 kadın var, 4’ü isimsiz ve geri kalanlar da soyisimsiz. Bu kadınlara nasıl ulaştınız?

Bu kadınların hepsi programa evlenmek için gelen kadınlar. Onların hayat hikâyelerini, çocuk yaştaki gelinlerin hikâyesini insanlarla paylaşmak istedik. Yaptığımız röportajları, kitaba dönüştürelim ve biraz da insanların gözüne sokalım istedik aslında. Ben de hem bir kadın hem bir televizyoncu hem de ’çocuk gelinler’ konusunda hassas biri olarak, kadına her türlü şiddetin karşısında durmak istedim.

Kötü evliliklerin en büyük mazereti olarak ’aşk’ çıkıyor karşımıza. Kitapta görüyoruz ki kuvvetli bir aşk kuvvetli bir evliği getirmiyor...

Herkes âşık olduğunu sanıyor! Âşık olmak dünyanın en güzel şeyi. Hepimiz, bedenimizin yenilenmesi için, beynimizin yenilenmesi için, yeni bir enerjiye sahip olmak için âşık olmayı seçiyoruz. Evlilik monotonlaştığı zaman da bir kıyamet kopartıyoruz ve "Bu evlilik nereye gidiyor, biz birbirimizden uzaklaştık mı", diyoruz. O da aşkın bir belirtisi aslında, ama bu kitaptaki kadınların hayatlarında sadece aşkları var! Benim de bir aşkım var, ben de bir adamı seviyorum, ben o adama 22 yaşında âşık oldum ve o ilişkimi de aşkımı da sürdürdüm. Nihayetinde evlilikle sonuçlandırdım ve bir çocuk doğurdum, ama tüm bunlarla birlikte yürüyen bir de ’Esra’ var! Özgüvenimi doyurduğum, egomu doyurduğum, kendimi tatmin ettiğim, var olduğumu ispatladığım bir alanım var! Benim sadece 5 yıldır popüler bir kimliğim var, ama ondan önce de çalışma hayatı olan, gelecekle ilgili kendi adına fikir ve görüşleri olan biriydim! Ama elinizde sadece aşkınız varsa ve hayatınızı bir adama bağlıyorsanız, aslında yıkım orada başlıyor...

Alkol ve kıskançlık evlilikleri uçuruma sürükleyen en büyük etken olarak karşımıza çıkıyor...

Hemen herkes sosyal içici, alkol almak, kafayı dağıtmak, alkolün verdiği rahatlıkla eğlenmek çok keyifli olabilir, ama buradaki alkol erkeğin bastırılmış duygularını ön plana çıkartan bir alkol, adam içerken, "Biraz kafamı dağıtayım, rahatlayayım, sabah güzel uyanayım demiyor!" O alkol alırken, evdeki ekonomik sorunları, karısıyla problemlerini, annesinin onu ’dır dır’ yemesini, özgüven eksikliğini, hepsini bir heybeye koyarak içiyor ve bunun kadına dönüşü ’şiddet’ oluyor.

Ailelerin payı nedir, genç kızlar, küçük gelinler meselesinde. Tecavüz sonrası namuslarını temizlemek için, kendilerine tecavüz eden adamlarla evlendirilen kadınlar da var kitapta...

Asla bir genelleme yapmak istemem, ama "Kız büyüdü, evlensin de sofradan bir ekmek eksik olsun", gözüyle de bakılıyor biraz! Bunu asla genellemiyorum, ama benim gözlemim bu yönde! "Aman evlensin de sorumluluğu başka birinin üzerine yıkılsın!" Evlendikten sonra da "Aman sakın ayrılıp gelmesin, bir de yanında çocuğu var, biz zaten üç boğaza zor bakıyoruz, sofraya iki boğaz daha eklenmesin", gibi düşünceler var! Tüm bunların sonucunda ailelerde "Evliliğini sürdür, evliliğini kurtar", feryadı oluşuyor! O sahipsizlik erkeği güçlendiriyor aslında. "Sana sahip çıkan benim, ben ne yaparsam o", durumuna getiriyor! O yüzden kadının bir gelecek ve kariyer planı olmalı. Kariyer planı derken herkes üst düzey yönetici olsun, gazeteci televizyoncu olsun demiyorum, herkesin yatkınlığı, ilgisi ne ise, tekstil mi, yemek mi, temizlik mi, sekreterlik mi, artık ne ise, o yolda yüreyeceği bir alan seçmeli kendine ve o yoldan gitmeli...

Kitapta başarı hikayeleri de var aslında; darbe yiyen, yıkılan, ama yeniden ayağa kalkan kadınlar!

Ayla, Dilara Teyze, yaşadıkları sıkıntıları unutup yollarına ve hayatlarına devam edebilen, o mücadeleyi içlerinde barındırabilmiş, yaşatabilmiş kadınlar...

Erkeklerin evlendirdikleri kişiyi değiştirmeye yönelik bir eğilimleri oluyor! Kılık kıyafet, hâl hareket! Sevdikleri kadını başka biri yapmaya çalışıyorlar...

Bu sadece eğitimsiz kesimde değil, eğitimli kesimde de böyle aslında. Bizim camiada mesela, kadını sahnede görüyor, sahnede âşık oluyor. Herkesin ona hayran olmasına hayran oluyor ve o kadınla evleniyor! İlk cümlesi de "Artık sahneye çıkmayacaksın" oluyor... Kadın kendini yuvasına, ailesine, çocuklarına veriyor, bu sefer de, "Aa, bu evdeki kadın pespaye, sahnedeki kadın ışıl ışıldı, rengarenkti, cilveliydi, daha özgüvenliydi", diyor! Onu ezmeye başlıyor... Sen, aslında senin onu sevmene sebep olan özelliklerden vazgeçirmeye çalışıyorsun o kadını. Buradaki sebepler, biraz kıskançlık, biraz özgüven eksikliği ve biraz da erkek egemenliği devreye giriyor. Tabi burada kadınlarda da hata var! Hemen bir erkeğin boyunduruğu altına girme, o ne derse kabul etme, yeni gelin moduna girip "Erkeğim ne derse o olur" tavrının da etkisi var. Senin kimliğin nerede, kişilin nerede, karakterin nerede?

Bu ’çocuk yaşta gelinlik’in algıda Doğu’nun bir sorunu gibi gözükse de kitapta anlıyoruz ki, bu coğrafyalardan bağımsız bir sorun aslında!

Böyle bir algı var ama, kesinlikle öyle değil! Karakterlerden biri Amerika’da yaşıyor! Birinin ailesi eski İstanbullu. Batı’da da bu olaylar yaşanıyor, bunu gazelerden, televizyonlardan görüyoruz maalesef. İstanbul’un göbeğindeki kıskançlık cinayetleri yakın zamanda, yanıbaşımızda yaşanan olaylar...

Evlenmeyi düşünen bütün genç kızlar, çocuk gelin adayları, sizin programa katılanlar, bu kitabı okumalı, çünkü yapılan hatalar, yanlışlar hep aynı aslında...

Hepimiz evlenmek istiyoruz, hepimiz bir ilişkimiz olsun istiyoruz, aile kurmak, çocuk doğurmak sitiyoruz. Kurduğumuz hayalin mutlu sonla bitmesini temenni ediyoruz, ama bu mutlu son için karşılıklı fedakârlık gerekir, mücadele gerekir. O huzuru ve mutluluğu herkes için temenni ederken, bir yandan da şunu söylemek lazım. Sizin ilişkinizin gidişatı, evliliğiniz için çok büyük bir gösterge. İlişkide kıskanç birine "Ah bana bayılıyor, beni çok kıskanıyor, bana âşık" deyip, sözlü, fiili şiddetini sineye çekerseniz, şüpheniz olmasın ki, bu kişi bu haraketlerine evlilikte de misliyle devam edecektir. Biz o farkı göremiyoruz! Kimse kendini gizlemez. "Evlenmeden önce böyle değildi", ben ona inamıyorum. Aşkın gözü kördür maalesef. Öyleydi ama sen görmüyordun, görmek istemiyordun! Biz bu kitabı biraz da ’aşkın gözünü açabilmek’ için hazırladık aslında.

"Eskiden sorulan sorular, evin var mı, araban var mı, sigortan var mı, şeklindeydi! Şimdi ise..." Programdan bahsetmişken, ufak bir gözlemimi de paylaşmak istiyorum. Herkesi evi, parayı, güzelliği arıyor ama burada Bayram Otel örneği karşımıza çıkıyor! Dış cephesi çok güzel bir otel ama, kolonlara kirişlere aynı özen gösterilmemiş...

Evlilik için de biraz böyle değil mi, elbette tüm bunlara sahip biri aynı zamanda iyi bir karakter de olabilir, ama biraz yanlış yolla aranmıyor mu mutlu evlilikler?

Çok güzel bir soru sordun aslında, fakat programın giderek profili değişmeye başladı. İlk yaptığım yıllarda, iş, sigorta, ev gibi temel şeyler aranıyordu adaylarda. Şimdi gelen grubun yaş ortalaması düşük olduğu ve hayatla ilgili beklentileri değişik olduğu için sorular da değişti. Ben bu adamla/kadınla anlaşabilir miyim, ailelerimiz uyar mı, hayat görüşlerimiz ortak mı? Eskiden sorulan sorular, evin var mı, araban var mı, sigortan var mı, şeklindeydi! Şimdi artık kadınlar "Sinemaya gidiyor musun, hayatla ilgili beklentilerin nedir, kaç flört yaşadın, bunlardan niye ayrıldın", gibi sorular soruyorlar...

Gün sonunu nasıl geldiğinizi merak etim açıkçası, ben burada yarım saat geçirdim ve gerçekten şaşırdım. Acayip hummalı bir çalışma ve sonsuz bir koşuşturma var. Hastane koridoru gibi, herkesin bir derdi var ve sizler bu dertlerle bire bir muhatap oluyorsunuz? Her gün bunu yapmak nasıl bir şey!

Müthiş bir şey! Burada yarım saat vakit geçirdin, onlarca yüzlerce insan geliyor, dertleriyle birlikte... Bunları çözmeye çalışıyoruz sonra da aralarından eleme yapıp programa çıkartıyoruz! Sonra üç saat boyunca onların derdini bizzat ben dinliyorum. Hadi program bitti, bu insanlar evlerine, otellerine kendi dünyalarına gidiyor... Gerçekten büyük organizasyon. Burada disiplin çok önemli, yaptığımız iş bıçak sırtı bir iş! Kadın ve erkek ilişkileri bayağılaşabilir, kontolü sağladığınızda çok tatlı bir hâl de alabilir. Ben işimi doğru yaptığıma, sistemi doğru kurduğuma inanıyorum. O insanlarla iletişime geçen arkadaşlarımın sabrı, ikili ilişkilerdeki tavırları benim için çok önemli. Burada çalışan arkadaşlarımın hepsi iyi aileleri olan, sabırlı ve mutlu çocuklar ve hayata bakışlarımız da bir! O yüzden konukları dinlerken programa evlenmeye gelen biri değil de bir arkadaşımız bir ablamız gibi dinliyoruz. Bu ilişkiler de zamanla gerçekten bu şekliyle kuruluyor!

Geçen sene şöyle bir espri vardı, dizilerde, evlilik progrmalarından daha çok evleniliyor diye. Durum bu sezon nasıl?

Dizilerle yarışıyoruz. Başarılı evliliklerin dönüşleri oluyor bize! Bunları duyduğumuzda çok da mutlu oluyoruz. Ben biraz az ve net evlilik yapma taraftarıyım, çünkü çok evlilik yaptırıp takip edemediğiniz zaman ve o evlilikler hüsranla sonuçlandığında fatura, "Onlar anlaşamadı", diye çıkmayacak. ’Esra Erol’da evlendiler diye çıkacak!

Sizi etkileyen en çok hangi hikaye oldu kitapta!

Semra, İpek, Dilara, aslında hepsi ama çoğunluk İpek üzerinde duruyor, Semra da aynı şekilde..

Semra Tecavüze uğruyor ve o kişiye evleniyor sonradan öğreniyoruz ki eşi daha önce 10 yaşındakı bir erkek çocuğuna da tecavüz etmiş!

Evet Semra’nın hikâyesi de kitaptaki en etkili hikâyelerden biri. Beni de çok etkiledi... Bana geliyorlar ve kitabı soruyorlar, ben de ne varsa anlatıyorum, yayıncım dedi ki "Ne yapıyorsun Esra Hanım?" "Ne yapıyorum, kitabı anlatıyorum" dedim. Sen kitabın tamamını anlatıyorsun insanların okumasını engelliyorsun" dedi. Bizim işimizde televizyonda yaptığımız işi detaylı olarak anlatmamız gerekiyor! Ben de oradan kalma bir alışkanlık her şeyi detaylı anlatırım... Dedi ki, "Anlatma, birkaç kelimeyle özetle", o zamandan beri öyle yapıyorum!"

Atv’de ’Hayat Devam Ediyor’ başladı, paralel bir hikaye, ne düşünüyorsunuz?

’Hayat Devam Ediyor’dan çok umutluyum, sadece ben değil, hem izleyici hem kanal çok büyük bir beklenti içinde, inşallah bu beklentiler karşılığını bulacak! İnsanlar da önemli bir algı oluşturacağını düşünüyorum!’Fatmagül’ün Suçu Ne?’ de bu hafta muazzamdı, gözyaşları içinde izledim, tüylerim diken diken oldu! Hayat, Fatmagül ve onun gibi daha nice kadınlar, aynı dramı yaşıyorlar, onların susmaması lazım! Çünkü onlar sustukça bu sapkınlar devam edecek. Bu bir ’namus davası’ değil, başlarına gelen olayları o kadınlar seçmedi, onlar yaşamadı. Bu yaşamlar onlara dayatıldı, hep susturuldular! Lüften susmasınlar, o çirkin davranışlarda bulunan insancıklar hak ettikleri muamaleyi görsünler, adalet onlara cezasını versin!

Kadınların kendine sorması gereken soru ne onlar neleri yapmasınlar?

Biri hakkımızda bir dedikodu iftira çıkardığı zaman, başımıza bir şey geldiği zaman hemen pusuyoruz. Asla pusmasınlar, "Herkes beni yanlış mı, anlar?", "Hayır kardeşim anlamaz!", ailene anlat,ailen dinlemiyorsa, ailede en sözü geçen birine anlat, o da dinlemiyorsa git polise anlat . Biz rezil olmaktan korktuğumuz için daha rezil olacak hale geliyoruz. "Elalem ne der?" Kim ne derse desin! Kitapta şöyle bir cümle var; "Aile baskısını, toplumun baskısını, mahale baskısını bir yana bırakarak, kendin için doğru kararlar verme zamanı! Çünkü yarın, bu acıları yaşadığında yanında kimse olmayacak!" Sen parasız kaldığında, pulsuz kaldğında, tecavüze uğradığında, küçük yaşta zorla evlendirildiğinde, mutsuz olduğunda hiç kimse olmayacak! Sen kaderinle baş başa kalacaksın! İşte ben bu kadınların kaderleriyle baş başa kalmasını istemiyorum. Evlilik kararını vermeden önce çok iyi düşünsünler, nokta!

Ümit Buget/Sabah