Efendim; bugün canım hiç siyaset yazmak istemiyor. Hırgürden bıktım. Birkaç seçeneğim vardı. “Ne yazayım?” diye düşünürken birden bir habere gözüm takıldı. Başlıkta “Erkekleri Koruma Derneği, erkek hakları için eylem yaptı” diye yazıyordu. (Amblemleri de horozmuş) Zınk diye durdum tabii ki. Olay ilk bakışta biraz “Komik” gibi geldi ama sonra düşününce aslında çok ciddi hatta “trajik” yanları olduğunu fark ediyor insan…
Bu arada hanıma dönüp “Bak…” dedim “Erkekleri Koruma Derneği kurmuşlar.” O da “Git sende üye ol!..” demez mi? Bu kinayeli dokundurmayı biraz deşmem gerekirdi ama korunmaya muhtaç kalmamak için söz konusu lafı yutmak zorunda kaldım doğrusu!!!..
Neyse, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı önünde toplanan bir grup, ellerinde "Erkeklerin de kalbi var, çığlıklarını duyun" ve "Nafaka yükü köleliktir”, vb yazılı pankartlarla sloganlar atarak seslerini duyurmaya çalışmışlar. (Bakanlığı da “Aile Bakanlığı'nın ismi Aile Bakanlığı ama kadın bakanlığı gibi hareket ediyor.” diye suçlamışlar) Bana daha çok “Boşanmış” ve velayet sorunları olan erkekleri kapsıyor gibi gelse de aslında sorun çok daha karmaşık gözüküyor. Bunlarınki bir tür can havliyle “Yandım Allah!..” teşkilatlanması gibi!..
Erkeklerin “Eşitlik” İsyanı!..
Ne enteresan ki, düne kadar “Eşitlik” daha ziyade kadınların savunduğu bir talep iken şimdilerde erkeklerin yükselttiği bir şiar haline dönüşüyor. Nitekim Erkekleri Koruma Derneği Başkanı Bahri İnceler, bireysel eşitliği savunduklarını belirterek "Birçok baba, evlatlarına hasret kalıyor. Çocuklarımızı annelerine teslim ediyoruz, ama bize düşman olarak geri dönüyorlar." şeklinde konuşuyor. Bu bakışa göre artık “Ezilen” erkekler oluyor, kendilerini “Mağdur” görüyorlar!..
İnceler, pek çok erkeğin iftiraya maruz kaldığını ve uzaklaştırma kararlarının haksız yere verildiğini öne sürerek, şu ifadeleri kullanıyor: “Bir kadın, hiçbir delil olmaksızın eşini evden uzaklaştırabiliyor. Adam kendi evine giremiyor, eşyalarını bile alamıyor. Kanunlarımız ne yazık ki sadece kadınları koruyor. Erkek haklarının da göz ardı edilmemesi gerektiğine inanıyorum. Bireysel eşitlik istiyoruz. Ayrıca, ömür boyu nafaka yükümlülüğü altına girmek istemiyoruz. Üç ay evli kalıyoruz, ama hayat boyu nafaka ödüyoruz. Küçük bir olayda bile çok kolay hapis cezaları veriliyor.”
Önce Kavramlar Bozuldu!..
Ne yazık ki, kadın olalım erkek olalım, klişe ve sloganik bakışları pek seviyoruz. Onları hiç sorgulamıyoruz. Dahası hayat ölçeğine hiç vurmuyoruz. Burada da biraz böylesi bir durum var gibi. İlaveten bazı kavramlar öylesi eğilip bükülüyor ki, artık onları tanıyamıyoruz. Çöpe de gitmiyorlar ama işlevleri de kalmıyor.
İşi önce kavramlarda bitiriyorlar. Bu yeni kavramları bir kere topluma, kurumlara kabul ettirince işler kolaylaşıyor. Herkes bu yeni moda kavramlara sorgusuzu sualsiz adeta tapıyor. Bir “Kavram fetişizmi” doğuyor. Zihinsel işgal tamamlanıyor!..
TÜSİAD’ı Bile Hadım Ettiler!..
Misal, aklıma geldi. “TÜSİAD”. Açılımı “Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği” dir. İsmini “ Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği” olarak değiştirmişler. Ama marka olarak halen TÜSİAD’ı kullanıyor. İstanbul dukalığının, büyük burjuvazinin simgesini bile cismen değil ama ismen hadım etmişler. Komediye bakın, madem öyle “Eşitlikçi” takılacaksınız “Türkiye İş Adamları ve İş Kadınları Derneği” yapın. Şu hale bakın, vaktiyle esen üfüren, hükümetlere bile afra tafra yapan koskoca TÜSİAD’ı erkekliğinden utanır hale getirmişler. Vay canına!..
Ya medyaya ne demeli? Onu da bu noktada maymun ettiler. Habire “İş insanı”, deyip duruyorlar. “İş hayvanı” olamayacağına göre ne diyeceksin ki? Meğer ne papağanmışsınız! (Amaç cinsiyetsizleştirme belli ki. Bunun için bazı ülkelerde tuvaletleri bile birleştiriyorlar. Yakında AB müktesebatı gereği artık ortak mıçarız!) Kavramlar olaya bakışınızı belirliyor. Doğru veya yanlış!..
“Eşitlikçi Hukuk” a Elveda!..
Mevcut sistemin tüm özü “Eşitlik” kavramı üzerine kurulmuştur. Onu şu veya bu bahane ile çekip aldığınızda artık o tanınmaz hale gelir. İşte son dönemlerde bu konuda fiilen uygulama böyle bir şeye benzemektedir. Ortaya adeta çift kişilikli “Şizofrenik hukuk” çıkmaktadır. “Kadına şiddeti önlemek” , “Kadın cinayetlerini durdurmak” gibi haklı bahaneleri olsa da pratikte adeta tam tersi sonuçlar doğmaktadır. Nedense kelli felli hukukçuların, baroların bu konuda sesi çıkmamaktadır. Mevcut çifte standart hukuk anlayışına tek itiraz bile olmamaktadır. Sistem bu uğurda kendi koyduğu kuralı bile çiğniyor. Bari halen yürürlükteymiş gibi insanları kandırmayın!..
Toplumsal açıdan durum halen “Erkekler lehine” görünse bile hukuksal açıdan erkekler aleyhine. Her şey “Pozitif ayrımcılık” adı altında erkeğin konumunu sarsmaktadır. Nitekim dernek başkanı Bahri İnceler “Otobüste psikolojisi bozuk bir kadın 'bana tacizde bulundu' dese, hemen toplumdan dışlanıyorsunuz, kimse size inanmadığı gibi işinizi de kaybediyorsunuz.” demekte…
Erkeklere Linç Davetiyesi!..
Gerçekten de öyle. (Artık otobüse bindiğimizde aman yanlışlıkla bir kadına değmeyelim diye nereye kaçacağımızı şaşırıp baston yutmuş gibi dimdik duruyoruz.) Üstelik iftira sonucu kendi cinsinizden daha “Ne oluyor?” bile demeyen bazı erkeklerin linçine bile maruz kalabilirsiniz. Öyle vakalarda olmadı değil hani. Nedense Gezi Olayları esnasındaki “Kabataş Yalanı” aklıma geldi. Psikolojisi bozuk bir kadının “Üzerime işediler” palavrasına sırf bu nedenle herkes inanmadı mı? Oysa kadında erkekte herkes yalan söyleyebilir. Kadını daha güvenilir kılan nedir?..
Dahası kadının şikayeti yetiyor. “Kadının beyanı esastır” denilerek, delil, ispat gerektirmeden cumburlop içeri. (Rahmetli annem “Oğlum dikkat et. Bazı kadınlar çok kötüdür. Üstünü başını yırtar, orasını burasını çimdikler sonra bana saldırdı der” derdi. Neyse ki vaktiyle analarımız bize karşı saflardan ajanlık yapar ve tongaya basmayalım diye hayati uyarılar getirirlerdi!) Hangi hukukta delil, ispat olmadan bir kişi suçlanabilir? Suçlanabiliyorsa o artık hukuk değildir!..
“Pozitif Ayrımcılık” Söz Konusu Erkek Olunca Negatife Dönüyor!..
Kafayı sıyırmış kadının biri size saldırsa, vursa, tokat atsa, küfretse, silah bile çekse siz kılınızı kıpırdatamıyorsunuz. (Erkek polis gelse o da bir şey yapamıyor. Kadın polis çağırıyor.) Halbuki gene eşitlikçi hukuka göre kadın veya erkek saldırıya uğradığında herkesin kendini savunma hakkı vardır. Oysa erkeğin eli kolu bağlı. Cevap verse bu sefer “Kadına şiddet” olacak. (Zaten kadınlarda bunu bildiklerinden bazılarına marazi bir özgüven geldi. Erkeğe karşı her tür saygısız, aşağılayıcı ve saldırgan tavır normalleşir oldu.) Lakin fiiliyatta böyle olmuyor.
Kısaca “Pozitif ayrımcılık” denen şey realitede erkeklere karşı “Negatif ayrımcılığa” dönüşebiliyor. Denge hızla erkekler aleyhine bozuluyor. Elbette bunlar hiç tartışılmıyor. Tartışanı hemen damgalıyorlar, “Vay kadın düşmanı” diye etiketliyorlar. Bu da bir psikolojik yıldırma stratejisi. Siz tek kelime etseniz linç yersiniz. Fakat feminist dernekler, oluşumlar, kişiler erkeğe yönelik her tür aşağılamada, hakarette bulunma özgürlüğüne sahipler!..
Cinsimizin Adını Kötüye Çıkartanlara Lanet Olsun!..
Birde öyle bir kanaat oluşturuldu ki, sanırsınız bütün erkekler potansiyel olarak kadın düşmanı, sapık, tecavüzcü, katil, ırz düşmanı. Öyle değiliz elbette. (Kadınlara vicdanen sormak isterim: siz babanızın, oğlunuzun, erkek kardeşinizin, ağabeyinizin, amcanızın, dayınızın, sevgilinizin, kocanızın böyle tanımlanmasını hatta böyle suçlanıp, iftiraya uğramasını ister misiniz?) Ancak bugün işler çığırından çıkmış görünüyor. Klişe suçlamalar var. Erkek asmaca oynanıyor!..
Peki öte yandan kadınlar korunmak istemekte ya da dile getirdikleri pek çok şikayette haksız mı? Elbette değiller ve çoğunda sonuna kadar haklılar. Sırf kadının uğradığı şiddet, yaralanma ve öldürülme vakalarına baktığımızda bile bunu görebiliyoruz. İlaveten bazı yasal korunma taleplerinde haklılar mı? Elbette haklılar.
Bu anlamda cinsimizin adını kötüye çıkartan, kadına keyfi şiddet uygulayan her tür magandaya, sırf erkeğim diye bazı şeyleri kendinde hak gören, kadına karşı şişinme üstünlük taslayan, kadını döven, söven, saygısız ve kaba davranan, öldüren erkeklere elbette lanet olsun. Onlara ne ceza verilse azdır. Bu manada çok matah bir cins olduğumuzu söyleyemeyeceğim. Ancak bunları gerekçe gösterip erkekleri toptan karalamak, yasal imkânları kötüye kullanıp zor durumlara düşürmeye çalışmak da pek hoş olmasa gerek…
Erkekleri Koruma Derneği’de herhalde buna tepkinin bir ifadesi olsa gerek!..
23. 09. 2024
NOT : Erkekleri Koruma Derneği Başkanı Bahri İnceler’in Armağan Çağlayan’ın You Tube kanalındaki “Gör Beni” programındaki “Erkekleri Koruma Derneği Neden var?” başlıklı söyleşini merak eden okurlar izleyebilirler. Ancak dernek başkanının başka bir videodaki “Eskort” benzetmesini hiç doğru ve yerinde bulmadım. Ayıp ve saçma kaçmış.